ALDATILMAMAK İÇİN ANLAMAK

Din sosyolojisi ana bilim dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Yümni Sezen, 12,5 X 19,5 santim ölçülerindeki 421 sayfalık eserinde; birkaç tânesi 1984-2000 yılları, ekseriyeti ise 2016-2018 yılları arasında yayınlanan makaleler yer alıyor. 37 adet makale; Sosyoloji-Din Sosyolojisi, Eğitim, Kültür ve Millî Kimlik, Din-İdeoloji-Siyâset başlıklarıyla 4 grupta tasnif edilmiş. Makalelerin her biri dinimiz İslâm’ın, milletimizin ve devletimizin dünden günümüze intikal eden ve yarınlarda da konuşulup çözüm arayışlarının devam edeceği meselelerini ele alıyor. Hepsi, derin araştırmaların ürünü, ilmî tebliğ mâhiyetindedir.  

Makalelerden bâzılarının başlıkları: *Milliyetçilik ve Küreselcilik, *Mûsıkîmize Batı’dan Gelen Tehlike, *Çıplak Medeniyet, *Avrupa Topluluğu Karşısında Kültürümüzün Bâzı Meseleleri, *Millî Kültürler ile İslâm Arasındaki İlişkiler, *Vicdânî Ret ve Kimliksizlik, *Laiklik, *Din ve Milliyetçilik, *‘Dinler Arası İlişkilerin Dünya Barışına Katkısı’ Tebliğinin Müzâkeresi, *Müslümanlar Ne Zamana Kadar Aldatılacak? *Dil-Kültür ve Medeniyet, *İslâmcılık ve İslâm, *Bu Bâdireyi Nasıl Atlatacağız? *Mehdilik, *İslâm ve Millet-Milliyetçilik, *İlâhiyatçı İlâhiyatçıyı Allah ile Aldatmış, *Türk-İslâm Sentezi Nedir, Ne Değildir?, *Din Anlayışı: Özden Uzaklaşmanın İslâm Toplumlarındaki Tahribatı, *Dinde Reform Meselesi.

Eserden tadımlık iki bölüm:

Müslüman toplumlarda devlet, laiklik, demokrasi, hep karşıya getirilmiş, birbirlerine fedâ ettirilmek istenmiş, bağdaşmaz meseleler olarak kabul edilmiştir. Öbür taraftan laiklik, yeni bir din, bir ideoloji gibi takdim edilmiş, ‘laik ahlâk’ gibi gülünç bir şeyden bile bahsedilir olmuştur. Oysa laik ahlâk dediklerinin çökeleği olan içtimaî baskı kaideleri, fertlerin hareketlerine hiçbir tesir icra edemez. (Malik Binnebi, ‘İslâm’ın Yeniden Doğuşu’ Çeviren Ergun Göze, s. 71-72) Laiklik, bir din veya ideoloji, ahlâk nizamı olan bir hayat biçimi şeklinde takdim edilince, bunun tabii neticesi olarak ‘fert laik olabilir’ anlayışı telkine çalışılmıştır.  Halbuki laiklik bir din hâline dönüştüğü ölçüde, kendisi de laikliğin şartlarına uymak mecbûriyetindedir. (Olivier Abel, Dinlerin Etiği Olarak Laiklik, Din ve 1995, s. 30). O zaman isteyen laik olur, isteyen olmayabilir. O da tarafsız bir hakeme, yâni tekrar laik devlete tâbi olmalıdır. Çünkü laik olup olmamak, Müslüman olup olmamak gibi olur. Herhangi bir kimse Müslüman olmaya zorlanamayacağı gibi, laik olmaya da zorlanamaz. Aksi halde devlet bir din, bir ideoloji taraftarı olur ve tarafsızlığını kaybeder.

Sonuç:

1-Laiklik, dinin dünyadan, toplumdan, kamu sektörlerinden çektirilmesi; alanının daraltılması, ferde hapsedilmesi ise, böyle bir laiklik anlayışına katılmak mümkün değildir, bunun gerçekleşmesi de mümkün değildir. Sadece zorlama, baskı söz konusu olabilir.

2-Laiklik, devletin yüksek seviyede ve olumlu, hukuka uygun, istismar edilmeyen bir din politikası olabilir. Bütün inançlara yer veren, ama devletin temsil ettiği toplumun târihî ve mâşerî şuurunu yansıtan, kollayan bir geleceğe sâhip olarak bir din politikası tâkip edilebilir. Fakat laiklik devletin bunlara uymayan bir ideolojik rejimin güdümünde kullanmak istediği, dozunu, şeklini, devletin ayarladığı bir din politikası ise, buna da katılmak mümkün değildir.

3-Laiklik, din ve vicdan hürriyetine yer ve değer vermek, inanç rahatlığı sağlamak ise, böyle bir laiklik anlayışına katılmak gerekir. Ancak din hürriyetiyle düşünce ve vicdan hürriyetini özdeşleştirmek yanlıştır. Düşünce ve vicdan hürriyeti ferdîdir. Din ferdî olduğu kadar içtimaî bir müessesedir. Düşünce ve vicdan hürriyetinde müeyyide kendi içine gömülüdür. Dinde müeyyide içtimaî olanı da ihtiva eder. Meselâ, kız alıp verirken, evlenirken, Müslüman buna bakar. Müslüman faizden, içkiden, zinadan kaçınmak mecbûriyetindedir ve bunlar içtimaî ağ ile örülüdür. Müslüman eğitim ve öğretime ihtiyaç duyar. Nihayet Müslüman öldüğünde cenâze namazı kılınır. Bunlar, hürriyet içinde yerini almadıkça, laiklikten söz edilemez. Çünkü düşünce ve vicdan hürriyeti kavramı, bunları karşılayamaz. Sosyal, hukukî bir çerçeve gerekir.

4-Tartışılamayacak konular şunlardır: *Millî devlet, *Cumhuriyet, *Vatan bütünlüğü, *Bayrak, *İslâm’ın kendisi.

Düzenlemeler bunlara bağlı kalınarak yapılmalıdır. Polis devleti, sınıf devleti, diktatörlük olmayacaksa, din önemli demektir. Din, milletin olduğu kadar devletin temel dayanaklarındandır. Çünkü o toplumun kültürünün merkezidir. Onu çıkardınız mı, millî devlet boşlukta kalır. Bundan dolayıdır ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşundan itibâren, laikliği, teorik ve kitabî şekliyle değil, kendine özgü bir şekilde uygulamıştır. Diyânet İşleri Teşkilatı’nın devlet içinde yer alması, okullarda din dersi, televizyonda dînî programlar böyledir. (s: 169-172

 ***

İslamiyet’in anlaşılmasında ve yaşanmasında birikmiş bir hayli yanlışlık ve problem, mevcut doğru ve güzelliklerden maalesef fazladır. Bunu her akıl ve vicdan sâhibi kabul eder. Fakat bunun çözümü nasıl olmalıdır? Eğer samîmi olarak çözüm isteniyorsa, bu yine İslâm’da aranmalıdır. Dini problemin çözümü dinden uzaklaşmak değil, doğru dindir. Yâni çözüm yolu yine dindir. Yanlışlıkları yaşasalar da dindar kimselere aydınların savaş açması da çıkar yol olamaz. Bir de şu olmaz: Tâmir edelim derken, kendimizi başka bir uç noktaya taşımak. Bu noktalarda şunlar bulunur: İslâmiyet’i öyle bir duruma getirmelidir ki, kolay kolay kimse itiraz edemesin. Yâni İslâmiyet’i başkalaştırmak ve kendi kimliğinden daha farklı, daha ılımlı, ne olduğu net olmayan bir duruma getirmek. Yanlışlıklara öfke duyanların bir kısmı bu yola girdiler. Böylece inananlar, doğruyu söyleyebilme, yanlışları düzeltebilme imkânlarını farkında olmadan kaybettiler. Yahut muhataplarını da aşırılıklara sürüklediler. Bu yolu ve yolcularını alkışlayanlar oldu. Alkışçılar, ‘İslâm olacaksa işte böyle olsun’ diye düşündüler. Bu kimseler kendilerine ait özel bir İslâm’ı istediler. Türkiye’de bunları da yaşadık ve yaşıyoruz. (s: 345)

Prof. Sezen’in eserinden kısa tebliğler:

*Nefsinizi öldürmeyiniz. Disiplin altına alınız, İslâm’ın emir ve yasaklarına riâyet ediniz.

*Sâdece gözleme dayanan bilgi yetersizdir.

*Dînî gelenek millî geleneğe mayadır. Millî gelenek de dînî geleneğe kıvamdır.

*Liberal-Kapitalist anlayışta her şey ücrete tâbidir. Fiyatı olmayan hiçbir şey yoktur. İslâm bu anlayışa yer vermez. Bırakın mânevî olanını, maddî şeylerin alınıp satılmasında bile ticâret dışı tutulanlar vardır. Rasûlullah; erkek hayvanın dişisini aşılamasına ücret alınmasını yasaklamıştır.        

*Mehdi; Kur’ân’da yok, sahih hadislerde yok, sahâbe ve tâbiûn sözlerinde yok. Sonradan uydurulmuş bir iddia. 

*Türkiye dâhil İslâm dünyasının bu günkü duruma gelmesinin sebepleri:

1-Bilim ve teknikte durgunluk,

2-Gücü dışarıya kaptırmak,

3-İslam’ı doğru dürüst anlayamamak. Üçüncüsü, diğer ikisinin sebebidir.

*Allah bizi boş yere yaratmadığı gibi; düşünmemizi, bilmemizi, anlamamızı, ibret almamızı istediği bu âlemi ve yer yer emrimize verdiği bu dünyayı da boş yere yaratmamıştır. İmtihan, bir şeyi inkâr etmek, yok saymakla olmaz.                                                                                                                                 

2018 yılında yayınlanan kitap, Türkiye’nin ve insanlarımızın meseleleri ile ilgilenenlerle çözüm için zihin sancıları içerisinde kıvrananların, Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceğini tanzim etme idealine sâhip olanların mutlaka ve döne döne okumaları gereken bir eserdir. 

İRFAN YAYINCILIK:

Alemdar Mahallesi, Çatalçeşme Sokağı Nu: 42, Kat: 3 Cağaloğlu, Fâtih İtanbul.

Telefon: 0.212-51838 66

Belgegeçer: 0.212-516 32 54

e-posta: [email protected]  www.irfayyayinevi.com  

Prof. Dr. YÜMNİ SEZEN:

1938’de Urfa’nın Birecik ilçesinde doğdu. Aynı yerde ilk ve ortaokul öğreniminden sonra 1957’de Gaziantep Lisesini bitirdi. 1961’de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı çeşitli okullarda öğretmen ve yönetici olarak çalıştı. 1975’de İstanbul Ortaköy Eğitim Enstitüsü’nde öğretmenlik yaptı. 1976-1978 yıllarında İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Müdürlüğü görevinde bulundu. 1985’de Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’ne öğretim görevlisi olarak geçti. Bir yıl sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme Anabilim Dalında doktorasını tamamladı. Sırasıyla Yardımcı Doçent, Doçent ve sonra Profesör unvanlarını aldı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Din Sosyolojisi öğretim üyeliğinden emekli oldu. Hâlen Arel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

Kitap hâlinde yayınlanmış eserleri: 

*Günümüzde İslâmiyet ve Milliyetçilik (1978), *Sosyolojiye Göre Halk-Millet-Devlet (1982), *Târihî Maddeciliğin Tahlil ve Tenkidi (1984), *Hayatın Manâsı (1984, 2004), *Sosyoloji Açısından Din (1988, 1993, 1998), *Sosyolojide Temel Bilgiler ve Tartışmalar (1990, 1997), *Türk Toplumunun Lâiklik Anlayışı (1993), *İslâm Sosyolojisine Giriş (1994), *Maddeci Felsefenin Çıkmazları (1996), *Çağdaşlaşma, Yabancılaşma ve Kimlik (2003), *İslâm’ın Sosyolojik Yorumu (2004), *Kurban ve Din (2004), *Hümanizm ve Türkiye (2005), *Dinlerarası Diyalog İhâneti (2006), *Kültür ve Din (2011), *Kapitalizmin Zulmü (2017), *‘Kültür’ adıyla Fransızcadan bir kitap tercümesi.  

Gazete ve dergilerde çok sayıda makalesi yayınlanmıştır. 

Evli ve üç kız babası, dört torun dedesidir. 

KUŞBAKIŞI:

MİLLİYET NAZARİYELERİ VE MİLLÎ HAYAT

Mehmet İzzet; Galatasaray Sultânisinden mezun olduktan sonra İstanbul Dârülfünunu Hukuk Fakültesi’ne devam ederken, tahsil için Avrupa’ya gönderilecek öğrenciler için yapılan imtihanı kazanarak 1919’da 28 arkadaşıyla birlikte, Paris’e gönderildi. Sorbon Üniversitesi’nde felsefe tahsil etti. Diploma alıp almadığı hususundaki bilgiler çelişkilidir. 

İstanbul’a döndükten sonra açılan imtihanı kazanarak Kızılay Genel Merkezi’nde çalışmaya başladı. 1914 yılına kadar muhtelif mekteplerde hocalık yaptı. Kısa bir süre Edebiyat Fakültesi Müdürlüğü vazifesini üstlendikten sonra Tıp Fakültesi’nde ve Mekteb-i Mülkiye’de Fransızca Hocalığı görevine getirildi. 1924’te kendisine profesör unvanı verildi. 1928’de tedâvi maksadıyla gönderildiği Berlin’de 39 yaşında iken lösemi hastalığından vefat etti. Berlin’de toprağa verildi.  

Milliyet Nazariyeleri ve Millî Hayat, Gökalp’in Türkçülüğün Esasları adlı eserinden bir yıl önce kaleme alınmıştır. Bununla birlikte Mehmet İzzet (1891-1930), çoğunlukla Ziya Gökalp (1876-1924) ekolünün bir devam ettiricisi olarak kabul edilmiştir. Oysa iki düşünürümüzün ilmî ve felsefî tavırları birbirinden farklıdır. Hilmi Ziya Ülken (1901-1974), ilim ve fikir adamlarını iki temel gruba ayırıp biri için Gökalp'ı, diğeri için de Mehmet İzzeti örnek gösterir. O’na göre Gökalp, fikirleri süratle fiil ve hareket hâline geçmeye müsâit, onları inşa ile asla yetinmeyen, eserlerini bizzat telkin ve tatbik etmek isteyen, hatta aksiyon mecburiyetiyle fikirlerini teferruatlı olarak işlemekten bile vazgeçen, kanaatinin iman hâlinde yayılması için her ifâde şekli ve aracına başvuran, telkininin kuvvetini temin için az çok dogmatik olmak mecburiyetinde kalan bir düşünürümüzdür. Mehmet İzzet ise, bilakis tam bir teorisyendir. Onun nazarında bütün kıymet aksiyonda değil fikirdedir. Ve bir ressam itinasıyla, vehmiyle onun üzerinde uzun müddet çalışmak lâzımdır. Kamu yararını düşünmeye vakti yoktur. Ürettiği eserin ikinci elden fiile indirilmesini bekler. Tefekkürün temel özelliği olan tenkit fikrini kaybetmemek için süratle fiile inen dogmalardan kaçınır.

Türk milliyetçiliği târihinde son derece özgün bir konuma oturan Milliyet Nazariyeleri ve Millî Hayat'ın politikleşen Türk milliyetçileri nezdinde hak ettiği ilgiyi görmemesinin temel sebebi de budur. İşin aslına bakılırsa ciddî bir Gökalp eleştirisi olarak da okunabilecek eser, ilimden ödün vermeyişi, felsefî sorgulamaları ve vardığı netice itibâriyle unutulmuş gibidir. Oysa felsefî idealizmden aldığı temelle milliyet fikrine yeni bir ufuk açan Mehmet İzzet, milliyeti sığ bir politika aracı veya gündelik hayat görüşü olmaktan çıkararak ona geniş bir idealizm mânâsı kazandırmıştır.

1923’te eski harfli ilk yayımından sonra 1969’da ve 1981’de Ötüken Neşriyat tarafından iki defa yeni harflerle basılan Milliyet Nazariyeleri ve Millî Hayat’ın bu 4. neşrinde, Mehmet İzzet ve eseri hakkında eksiksiz bir derleme sunulmaya çalışılmış, böylece Mehmet İzzet'i daha iyi ve şümullü anlamanın yolu açılmıştır. Bu bağlamda, Mustafa Şekip Tunç’tan (1886-1958), Hilmi Ziya Ülken’e (1901-1974), Sadreddin Celal Antel’den (1890-1954), Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’na (1901-1974), Nurettin Hazar'dan (1900-1981) Levent Bayraktar’a (1972-) pek çok kalem sâhibinin Mehmet İzzet hakkındaki makaleleri kitaba ' ‘ek'lenmiş, ayrıca Yahya Kemal Taştan (1976-) tarafından bir Mehmet İzzet Bibliyografyası da hazırlanmıştır. Kitapta ayrıca Halil Açıkgöz’ün Mehmet İzzet’in hayatı, şahsiyeti ve fikirleri hakkında makalesi, Mehmet Emin Erişirgil’in (1891-1965) ve Câvit Orhan Öz’ün kitap hakkında 1924 yılında kaleme aldığı inceleme yazıları, yer alıyor. Diğer makalelerin yazarlarından bâzıları: İsmâil Hakkı, Orhan Sadeddin, Halil Nimetullah, Hatemi Senih, Mazhar Şevket İbşir, Orhan Türkdoğan, Coşkun Değirmencioğlu, Nuray Karaca ve Ahmet Emre Dağtaşoğlu… 

Mehmet İzzet’in telif ettiği, Erol Kılınç’ın açıklamalarla yeni harflere aktardığı, Yahya Kemal Taştan’ın notlar ve ilâvelerle yayıma hazırladığı eser, 13,5 X 21 santim ölçülerinde 518 sayfa olarak 2018’de kültür hayatımıza yeniden kazandırıldı. (Tanıtım yazısından faydalanılmıştır)

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.   

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr

OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ:

Mâbedsiz Şehir’, ‘Bu Millet Neden Ağlar?’, ‘Bir Nesli Nasıl Mahvettiler?’, ‘Ayasofya Dâvâsı’, ‘Mevlânâ ve Mehmet Âkif’, ‘Türklüğün Perişan Hali’, ‘Gülünç Hakikatlar’, ‘Kara Kitap’, ‘Müslüman Çocuğunun Şiir Kitabı’, ‘Radyo Konuşmaları’ ile ‘Akdeniz Hilalindir’ isimli eserlerinin yazarı, Serdengeti Mecmuası’nı yayınlayan, asıl adıyla Osman Zeki Yüksel (Akseki, 1917-Ankara, 1983) cesâretiyle, mizahıyla, heyecanı ve ateşli konuşmalarıyla, renkli kişiliği, bıraktığı izler ve hâtırâlarıyla unutulmaz bir insandı. Hakkında pek çok kitap yazıldı. O’nu yakından tanıyanlardan biri de cezâevi arkadaşı Abdurrahim Balcıoğlu’dur. Balcıoğlu, 320 sayfalık eserinde Serdengeçti’yi bütün yönleriyle tanıtıyor. Katıksız Türk milliyetçiliğini, şeksiz-şüphesiz Müslümanlığını, vatanına-milletine adanmışlığını, hayatı ‘ti’ye alan mizah yönünü, pervâsızlığını anlatıyor. Gülerken ağlatan, düşündüren satırlarla…     

 MİHRÂBAD YAYINLARI:

Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan Caddesi Nu: 8 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-514 28 28

Belgegeçer: 0.212-528 24 01 [email protected]  www.mihrabatyayinları.com

MEVLİD ŞERHİ / Gülzâr-ı Aşk:

​​​​​​​

Hüseyin Vassâf’ın telif ettiği, Mustafa Tatcı, Musa Yıldız ve Kaplan Üstüner’in müştereken yayına hazırladığı eser 882 sayfadır.

Türk-İslâm kültürüne büyük hizmetleri geçen Hüseyin Vassâf Bey daha çok ‘Sefine-i Evliya’ isimli sufî tezkiresiyle tanınır. Oysa Süleyman Çelebi'nin 600 yıldan beri okuna-gelen ‘Vesîletü'n-Necat’ adlı meşhur ‘Mevlîd-i Şerif’ine yazdığı şerh de kıymetlidir. 

Şerh edilen eserin müellif hattı olan Süleymâniye Kütüphânesi’nden hareketle hazırlanan eser Mevlid hakkında yazılmış, bilinen en geniş şerhtir. Eserde Vassâf, Süleyman Çelebi’nin her beytini -bazı istisnalar dışında- tek tek açıklamaktadır. Beyitlerde geçen dinî ve tasavvufî kelime ve terimler ana kaynaklardan faydalanarak açıklanmıştır. Bu arada söz konusu kaynaklarla ilgili bilgiler de teferruatlı olarak, ansiklopedik anlayışla verilmiştir. 

H YAYINLARI:

Sultantepe Mahallesi, Paşalimanı Caddesi Nu: 48 1/1 Üsküdar, İstanbul.

Telefon: 0.216-532 33 13 e-posta: [email protected]  //  www.hyayinlari.com  

KISA KISA…  KISA KISA…

1-BÜYÜK KARTAL FÂTİH: Mehmet Akbulut / AZ Kitap.

2-CAMDAKİ KIZ: Dr. Gaülseren Buğdaycıoğlu / Doğan Kitap

3-OD: Orhan Demirtaş / Hiç Yayınları

4-GÜL CENNETİ PEYGAMBERİMİZİN HAYATI: Seca Öztürk / Diyânet Vakfı Yayınları

5-ZOR ZAMANDA GELECEĞİ KURMAK: Murat Yalçıntaş / Profil Yayıncılık