Evin içerisindeki kalabalığa, gülüp oynayan insanlara aldırmadan kendi odasına çekilmiş, cam kenarında duran sedirin üzerine yorgun bacaklarıyla bağdaş kurarak, sokakta oynayan iki küçük kızını izliyordu. 

Derin bir iç çekti önce., gün ağlama günü değildi belki ama o yinede içindeki tüm birikmişleri boşaltmak istercesine ağlamak istiyordu.Gözünden akan yaşlara engel olmadığı gibi, dilinden dökülen ağıtlarada söz geçiremiyordu, çıkıveriyordu ağzından.

Hey gidi koca Neriman hey. Bahtı kara Neriman, el elinde kocayan Neriman. Gül gibi kızına sahip çıkamadın kör olaydın Neriman. 

Neriman üç kızının anasıydı. Üç taze gül, öyle derdi kızlarına. Koklamaya kıyamadığı, gözünden sakındığı, benim kaderimi onlarda yaşamasın diye dualar ettiği üç gülü. Ve üç gülünden en büyük kızı kocasının zoruyla henüz 14'üne gelmeden gelin ediliyordu. Gelin anası hiç ağlar mıydı? Neriman ağlıyordu, çünkü kızı da annesinin kaderini yaşamaya mahkum edilmişti. 

Rahmetli babasını hatırladı. Sokakta oynarken nasılda elindeki oyuncak bebeğini hoyratça elinden kopartıp atmış koca kız oldun yarın gelin oluyorsun utanmıyor musun sokaklarda oynamaya? diye azarlamıştı.
Kocasıyla, babası arasındaki benzerliği düşündü ne çok benziyorlardı bir birlerine. Her ikiside kendi menfaatleri uğruna öz evlatlarını paraya değişmiş, mal gibi satıp buna da kendilerince kız demek namus demektir namusunu elinde tutmayacasın gerçek sahibine teslim edeceksin bir an evvel gibi saçma bir kılıf uydurmuşlardı.

Evlendiği ilk geceyi düşündü, düşündükçe korkusu daha da fazlalaştı. Ya kızı da ilk gece kendi gibi kocasından dayak yerse? Ah Neriman kızına taht yaptın da, baht yapamadın öleydin de bu günleri görmeyeydin. Sızlanmaları bitmek bilmiyordu. Yakınmaları ne yıllarca yediği dayaklar, ne çektiği acılardandı tek endişesi kızının da aynı acıları yaşayacak olmasıydı. Oysa ne hayaller kurmuştu. KIzlarını okutarak birer öğretmen, doktor, mühendis olmaları için elinden geleni yapacak gerekirse kocasına baş kaldıracaktı.

Neriman aniden kapıya fırladı biricik kızı evinden sonsuza kadar çıkmak üzereydi. Kızıyla vedalaşmak, onu kollarının arasına alıp öpüp koklamak istiyordu. Aniden duraksadı ve kızının henüz gelişmemiş bedenine oturtulan gelinliği düşündü. Küçük gelinini o halde görmek ona daha büyük acı verecekti. Olduğu yerde dizlerinin üzerine çömeldi ve sadece ağladı zaten elinden başka bir şeyde gelmiyordu. Çünkü o bir kadındı ve kocasının üzerinde en ufak bir hükmü yoktu.

Çocuk yaşta evlenmeye zorlanan ya da evlendirilen, o yaşta sorumluluk almaya çalışan orta çağ kalınıtısı bir kültür anlayışı arasında gidip gelmeler. Sevme ve sevilme ihtimalini unutanlar. Şiddet esnasında kırılan kemikler, morartılar, tecavüzler, cinayetler. Bunun sonucunda oluşan depresif durumlar ve travmalar.

Ve tüm bu acıların yaşandığı ülkemizde yılda bir defa pişkin pişkin kutlanan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. 

Senenin 364 günü aşağılanan, horlanan, dövülen, taciz, tecavüz edilen, kesilen, doğranan ve öldürülen kadınlar değilmiş gibi bizim adımıza bir gün belirleniyor. Ve gözümüzün içine baka baka hadi bugün sizin gününüz doyasıya kutlayın, mutlu olun. 
Yarına Allah kerim! dercesine dalga geçiliyor.

Her yıl Dünya Kadınlar Günü; geldiğinde, tüm kadın kuruluşları toplantılar düzenlerler gündem ile ilgili konuşmalar yaparlar. 
Kadına şiddeti kınarlar. Ah bunca boş konuşmaların yanında bir de icraat olsa. Neyse.

Kutlamalar bununla sınırlı kalmaz tabi.

İktidar sayesinde şöhret ve parayı bulan tv programcıları, medya maymunu akademisyenler, iki kelimeyi bir araya getiremeyen sanatçılar. Televizyon ekranlarında yalakalığın en üst seviyesinde birer konuşma yaparak kadınlar gününe imza atarlar. Yapmacık samimiyetleri nasıl da gözlerimi yaşartır anlatamam.

Ve gelelim Ülkenin ağır toplarının buram, buram siyaset kokan kutlama mesajlarına. 
Kadınları sadece seçimler öncesi bağırlarına basan, Siyasi liderler, Bakanlar, Vekiller.
Devlet cephesinden gelen 8 Mart kutlamaları biz kadınları pek bi onurlandırır.

O nasıl bir hitabet şeklidir arkadaş. Ağızlardan resmen bal damlar. 
Kadın çiçektir diye girilir söze, cenneti ayaklarımızın altına serene kadar konuşurlarda konuşurlar.
Belki de seçim öncesi kadınlara pas atmak, önce gönüllerini sonra oylarını almak Allah'ın Emridir diye düşünürler.

Ah nasıl da içten pazarlıklı, nasıl da samimiyetten uzaklar.

Bizi birer kuluçka makinası gibi gören, toplumda birey olarak kabul etmeyen, aşağılayan öldüren,
Karılar kaşınıyor,
Karılar kuyruk sallıyor,
Karıyı şımartmayacaksın tepene çıkar,
Evlendikten sonra çalıştırmam,
Erkeğiyim severim de döverim de,
Evden yalnız çıkıp da o ... mu olacak.

Gibi boş lakırdılarla hayatımızı zindana çeviren, Nerimanlara ağıt yaktıran erkek zihniyetine sesleniyorum.

Kutlama istemeyiz, gölge etmeyin yeter!