Öğrenci okula niçin gider? Teneffüs için mi? Tabii ki hayır. İlim, irfan ve özellikle okul sonrasında geçimini temin edecek bir meslek edinmek gayesiyle. Tabii ki okulda teneffüs de vardır. Ders arasında dinlenip, biraz nefes alıp, sonraki derse hazır hâle gelmek, yani zinde bir ruh hâli  içinde tekrar sınıfta yerini almak için. İşte dünyada da, teneffüs için buunmuyoruz. Yani sadece yemek içmek, gezip tozmak, sırf eğlenmek için, dünyaya getirilmiş değiliz. Elbette teneffüse de, ihtiyaç var ama, bu ihtiyaç; dünyada oluş gayemizi yerine getirmek için, yeniden toparlanmak ihtiyaç ve gereksinmesiyle yapılan ara verişlerdir. Kısaca, yemek içmek için yaşıyor değil, yaşamak için yiyip içiyoruz. Gayeli yaşayışları, daha doğrusu; ebedî âlemi kazanmak için, dünyada bulunduğumuzun şuur ve bilinci içinde hayatımızı sağlamak ve devam ettirmek, meşru dairede yiyip içmemiz; çok lüzumlu ve gerekli bir husustur. 

     Evet, beşer hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli hevesata / istek ve arzulara da ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat / hevesler, beşte birisi olmalı. Yoksa verilen nimetlerin, hikmet denen sırrına münafi / zıt ve aykırı olur. Hem beşerin / insanın tembelliğine ve sefahatine / zevk ve eğlenceye aşırı düşkünlüğüne ve lüzumlu vazife ve görevlerinin noksan bırakılmasına sebebiyet verir. Beşere / insan ve insanlığa büyük bir nimet iken, büyük bir nikmet / büyük bir ceza olur. Beşere / insana lâzım ve gerekli olan sa’y / çalışma şevk, istek ve arzusunu kırar.

     Evet, talebe okulda teneffüs için bulunmadığı gibi, bizler de dünyada teneffüs için değil. Okulda okuldan sonraki hayatımız, dünyada dünyadan sonraki hayatımızı temin için bulunuyoruz.

X

     Son zamanlarda yerden bitme gibi, âdeta her köşede Tütüncü bayileri ve Tütün satan yerler göze çarpmaya başladı. Sanki yabancı gizli bir elin maddî desteğiyle, her mahallede dikkati çeken bu Tütün satış büro ve noktaları; beni ta İstanbul’un işgal yıllarına götürdü. Başta İngilizler; Türk Milleti’nin Millî Mücadele saflarında yer almasını istemiyor; milletin yediden yetmişe, vatan savunmasına koşması, onun canını çok sıkıyor! Bu şuurdan milleti uzaklaştırmak için çareler düşünüyor! Türk Milleti’nin zihnini uyuşturmak için çareler arıyordu. Nitekim buldu da!

     İstanbul’a gemiler dolusu içkiler getirilerek, şehrin her köşesine dağıtılarak; milletin beyni uyuşturulmak istendi! Tabii ki, birkaç kişinin aldanmasıyla, bir milletin topyekün kanması muhal olmasından ötürü, sonuçsuz kaldı. Evet ister istemez insan düşünmeden edemiyor! Acaba bu Tütün satılan büfelerin her tarafta yer alması; yine böyle menhus bir düşüncenin neticesi olmasın?

X

     Nur âlemine, yâni imanla aydınlanmış, her şeyin anlaşılır olduğu bir âleme girişin anahtarı, ilk ve temel taşı tevhid / Allahı bir bilme hakikatidir. Çünkü ancak tevhid anahtarıyla, bütün güzellikler ortaya konup ispat edilir. Tabiat ve sebeplerin gerçek mahiyet ve içyüzü ortaya konulur.

     Tabiatı teşkil eden Toprak, Hava, Su ve Nur unsurlarının nasıl küllî / umumî ve genel birer dil olduğu anlaşılır. Bunların ifade ettiği mânâ ve anlamlar, herkesi ikna edecek derecede bir vuzuh ve açıklıkla, veciz / özlü bir şekilde gözler önüne serilir. Böylece “esbabperestlik” / “sebeplere tapıcılık” ve “tabiatperestlik” / “tabiata tapıcılık” yerle bir olur. Bu şekilde mutlak küfrün / Allah’ı inkârın, her türlüsü kırılıp dağılır.

     Çünkü tevhid; her şeyi Bir ve Tek olan Allah’a bağlar. Çıkış noktası olarak sadece O’nu görür. 

     Tevhid sırrını iyi anlamak lâzım. Zira kâinatı / evreni ve içindekilerin varlık, hikmet ve nedenleri, ancak bu sırrın anlaşılmasıyla mümkün ve olası.

     Çünkü kâinatı halk edemeyen, bir zerreyi halk edemez / yaratamaz. Bir zerreyi tam yerinde halk edip / yaratıp muntazam / düzgün vazife ve görevleriyle çalıştıran, yalnız kainatı / evreni halk eden / yaratan Zat olabilir.

     Nitekim, bütün kainatı / evreni teftiş eden / denetleyen hükema / hakîm ve müslüman filozoflar ve ulemalar / âlim ve bilginler, büyük ve geniş delillerle vücudu vacib / zorunlu / olmazsa olmaz olan Allah’ın varlığını, vahdet ve birliğini ispat etmek için; bütün kainatı / evreni nazara alıyor. Sonra Marifetullahı / Allahı tanıma, bilme ve anlamayı tam olarak elde ediyorlar.