ATSIZ’IN MEKTUPLARI VE ESERLERİ…

ATSIZ’IN MEKTUPLARI 
Prof. Dr. Sadri Maksudi Arsal’ın kızı Âdile Ayda’nın; ‘Yüzyıllar geçtikten sonra bile ilham kaynağı olacak bir millî şuur âbidesi’ olarak nitelendirdiği Hüseyin Nihal Atsız, kendisine mektup yazan herkese, mutlaka cevap yazmayı prensip edinmiş bir insandır. Hayatı boyunca yüzlerce mektup yazmıştır. 
Tecrübeli gazeteci ve araştırmacı yazar Yücel Hacaloğlu, 57 yıl boyunca; elindeki dedektör, gönlüğündeki sâbır ve hayalindeki zenginliğe ulaşma ümidi ile yer altında servet arayan mâdenciler gibi çalışarak Atsız ile ilgili bilgi ve belge toplamaktadır. Topladığı belgelerin çok önemli bir bölümünü; ATSIZ’IN MEKTUPLARI adı ile kitaplaştırdı. 
Birinci baskısı, 2001 yılında Merhum Altan Deliorman’ın sâhibi olduğu ORKUN YAYINLARI arasında çıkan kitabın ikinci baskısı, 2013 yılında, 12 X 19,5 santim ölçülerinde, 440 sayfa hacimli olarak ÖTÜKEN NEŞRİYAT tarafından yayınlandı. 
Kitapta Atsız Ata’nın 33 ayrı kişiye yazdığı 267 adet mektup yer alıyor. En çok sayıda mektup, 58 adet ile Hasan Oraltay’a yazılmıştır. İkinci sırada 34 mektup ile Yücel Hacaloğlu yer alıyor. Üçüncü sırada 29 mektup ile Âdile Ayda, dördüncü sırada 24 mektupla,‘Şaman’ olarak da anılan İsmail Hakkı Gökhun var. 19 kişiye de 1’er adet mektup yazılmış. Hacaloğlu; dip notlarda, mektup yazılan ve mektupta adı geçen kişilerden bâzıları hakkında da kısa bilgiler veriyor. 
Mektuplarda; düşündüren, tebessüm ettiren, hayrete düşüren satırlar birbiri ardına sıralanıyor. İlgili dönemlerde, Türkiye’nin kaderini şekillendiren insanların, mektubun yazıldığı zaman diliminde ancak 1-2 kişi tarafından bilinen zaaf ve meziyetleri hakkında bilgi edinmek mümkün. Anlaşılıyor ki Atsız, şahıslar hakkında doğruluğu sonradan tescil edilen değerlendirmeleri isâbetle yapabilen mükemmel bir gözlemcidir. 
Aynı zamanda katı disiplinli bir insan olduğu görülüyor. Aynı kişiye, ‘Azizim Hacaloğlu’, ‘Azizim H. Oraltay Bey,’ ‘Kardeşim Muzaffer Amca, ‘Muhterem Âdile Ayda Hanım’ şeklinde daima aynı kelimelerle hitap ediyor. Bütün mektuplarını ‘Tanrı Türk’ü Korusun’ veya bu kelimelerin baş harflerinden oluşan ‘TTK’ kısaltmasıyla bitiriyor, her mektubunu ‘Atsız’ olarak imzalıyor. 
Hacaloğlu, ‘İkinci Baskı İçin’ başlıklı sunuş yazısında; Atsız ile ilgili çalışmalarının devam ettiğini belirtiyor. Bu sözleri ile 3. baskının yapılacağının ipuçlarını veriyor. Zoru başarmaya tâlip olan Yücel Hacaloğlu’na başarılar diliyoruz. 
Kitapta ayrıca; ‘Hüseyin Nihal Atsız’ başlığı altında hayat hikâyesinin kronolojisi, ‘yazı hayatında kullandığı isimler ve müstear (takma) isimler’, ‘romanları’, ‘hikâyeleri’, ‘şiirleri’, ‘diğer kitapları’, ‘Türk (İnönü Ansiklopedisi’ne yazdığı maddeler’, ‘dergilerdeki makaleleri’ başlıklı 8 ayrı bölümden oluşan bilgi demetleri yer alıyor. 33 sayfalık bu bölümde de çok önemli bilgiler var. Kitabın son bölümünde ise; Atsız Ata’nın el yazısı ile yazdığı mektuplardan örnekler, Yücel Hacaloğlu ile Nihat Atsız’ı bir arada gösteren fotoğraflar ve dizin yer alıyor. 
‘Atsız’ın Mektupları; bir döneme ışık tutan, Atsız’ın ruh yapısını, fikir dünyasını olduğu gibi yansıtan belgeler ve bilgiler ihtiva ediyor. Okuyucu Atsız Ata’nın; ülke ve millet, kültür ve ahlak söz konusu olduğunda elmas sertliğinde ve kıymetinde karaktere sâhip olmasına rağmen, özel hayatında fevkalade yumuşak, nâzik, sevecen, insancıl ve son derece samîmi, nüktedan hüviyetine vâkıf olma imkânını elde ediyor.
Yücel Hacaloğlu; kullandığı dil, gerçekleştirdiği sebat ve sabırla destekli çalışmaları ile fevkalade değerli bir ürün elde etmiş. Böylece tebrikleri de hak ediyor.    
HÜSEYİN NİHAL ATSIZ
Türkçülük akımına bayraktarlık etmiş olan fikir adamı, ideolog-yazar, millî şair ve eğitimci Hüseyin Nihal Atsız İstanbul’da 1905 yılında doğdu. 70 yaşında iken İstanbul’daki evinde  11 Aralık 1975 tarihinde kalp krizi sebebiyle uçmağa vardı. Ebedî istirahatgâhı İstanbul’da Karacaahmet Kabristanı’ndadır.   
Atsız Beğ`in babası Gümüşhane`nin Torul/Dorul kazasının Midi köyünün Çiftçi-oğulları ailesinden Deniz Güverte Binbaşısı Mehmet Nail Bey, annesi Trabzon`un Kadı-oğulları ailesinden Deniz Yarbayı Osman Fevzi Bey`in kızı Fatma Zehra Hanım`dır.
İlkokula 6 yaşında iken, Kadıköy`deki Fransız okulunda, Latin harfli öğretim ile başladı.  Bir müddet sonra, Kızıldenız`de bulunan Malatya Gambotu’nun süvarisi olan babasının yanına giden Hüseyin Nihal, Türk-İtalyan Savaşı’nın çıkması üzerine babasının Osmanlı Bahriye Nezareti`nden Süveyş`e sığınması emrini alması üzerine Süveyş’e gitti, bir müddet sonra da İstanbul’a geldi. 1922 tarihinde lise öğrenimini tamamladıktan sonra imtihanla Askerî Tıbbiye`ye girdi. 3. sınıfta iken, Arap asıllı öğretmenine selam vermediği için okuldan kaydı silindi. 
1926 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi`nin yatılı kısmı olan Yüksek Muallim Mektebi`ne kaydoldu ve buradan 1930 yılında mezun oldu. Edebiyat Fakültesi Dekanı olan hocası Prof. Dr. M. Fuat Köprülü’nün isteği üzerine asistan olarak çalışmaya başladı.  
Bu görevde iken Atsız Mecmua`yı,  toplam 17 sayı yayınladı. Yazar kadrosunda M. Fuad Köprülü, Zeki V. Togan, Abdülkadir İnan gibi edebiyat ve tarih bilginlerinin bulunduğu dergi,  Cumhuriyet devri Türkçülüğü`nün öncüsü olmuştur. Kendisinin ilk yazıları da bu dergide yayınlandı. 
Zeki Velidi Togan ile Reşit Galip arasındaki yazılı tartışma sırasında Reşit Galip’e, Hocası Togan’ın haklı olduğunu bildiren bir telgraf çekti. Reşit Galip, Millî Eğitim Bakanı olunca Atsız’ı üniversiteden uzaklaştırdı, Malatya Orta Okulu`na Türkçe öğretmeni olarak tâyin etti. 
‘Sürgün’ şeklindeki bu tâyinler, ömrünün sonuna kadar devam etti. Buna rağmen, Atsız Mecmua, Orhun ve Orkun dergilerini yayınlamaya devam etti.  
Şubat ve Mart 1944 dönemine ait Orhun dergilerindende Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na yazdığı açık mektuplarda, Sabahattin Ali ve arkadaşlarının Komünizm propagandası yaptığını açıklayarak, onları destekleyen dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i istifaya dâvet etti. 24 arkadaşı ile birlikte, aleyhlerine açılan ve ‘Türkçülük-Turancılık Dâvâsı’ olarak anılan  dâvâ sonunda hapse mahkûm edildi. 1,5 yıl hapis yattıktan sonra Temyiz Mahkemesi tarafından suçsuz bulundu. Bir müddet işsiz ve zor durumda kalan Atsız, sınıf arkadaşı Tahsin Banguoğlu Millî Eğitim Bakanı olunca, Haydarpaşa Lisesi edebiyat öğretmenliğine tâyin oldu. Cumhuriyet Gazetesi’nin aleyhine açtığı dâvâ sebebiyle öğretmenlikten alınarak Süleymaniye Kütüphânesi’nde memur olarak görevlendirildi. 1 Nisan 1969  tarihinde kendi isteği ile  emekli oldu.
Atsız hiç şüphesiz ki Türk Milliyetçiliği`nin Zıya Gökalp`ten sonraki en büyük ismi olmuştur. Fikirleri ile yaşayışını telif eden bir karaktere ve şahsiyete sahipti. İbnül-emin Mahmut Kemal İnal`ın tarifi ile Atlıyı atından indirecek derecede şiddetli yazılar yazan Atsız, ateşli ve keskin bir üsluba sahipti. Özel hayatında ise sâkin, kibar, mülayim, nüktedan ve şakacı idi. Kendisinden kaç yaş küçük olursa olsun herkese ‘beğ’ diye hitap ederdi. Vakur davranışı ve tevazu içinde yaşayışı ile dimdik başı ve sağlam karakteri ile Atsız Beğ, Türk tarihinin derinliklerinden kopup gelen bir Türk Beyi idi.
Hayatında bir defa, o da ölüme karşı mağlup olmuştur. Mekânı cennettir inşallah!
YÜCEL HACALOĞLU
1936 yılında Rize İli’ne bağlı Fındıklı İlçesi’nin Çağlayan Köyü’nde doğdu. İlk ve ortaokulu Kars Gazi İlkokulunda, liseyi Trabzon Lisesi’nde, yüksek tahsilini İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde tamamladı.
1957 yılında gazeteciliğe başladı. Yelken, Türkiye Spor, Yeni İstanbul, Düşünen Adam, Son Havadis, Egemenlik, Türk Yurdu, Türk Dünyası Araştırmaları, Sabah, Yeniyol gazete ve dergilerinde, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, fıkra yazarlığı ve başyazarlık yaptı. Trabzon’da yayınlanan Hâkimiyet ve Hizmet gazetelerinde sanat sayfaları düzenledi.
1962 yılında Adnan Menderes’in idam resimlerini ilk defa Yeni İstanbul gazetesinde yayımlandı. Üç ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye oldu. 
1974’deki Kıbrıs Harekâtı’nda, on gazeteci ile birlikte esir düştü. On gün Limasol’da hücrede yattı. Daha sonra Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından kurtarıldı.
Başbakanlık Müşaviri (Başbakan Yardımcısı Alparslan Türkeş’in Basın Müşaviri) ve Turizm Bakanlığı’nda uzman olmak üzere muhtelif kamu görevleri ifa etti. 
Türk Ocakları Genel Merkezi’nde Merkez Yönetim Kurulu üyeliği, Hars Heyeti üyeliği, Genel Sekreterlik (on yıl) ve Genel Başkan Yardımcılığı (dört yıl) görevlerinde bulundu. Türk Ocakları Genel Merkezi Danışma Kurulu üyesidir.
Trabzon’un fethinin 500. yıl dönümü dolayısıyla Trabzon Fetih Derneği’nin kuruluşunda faaliyet gösterdi. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda Danışman olarak çalıştı. 2001 yılında emekli oldu. 
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi ve Parlamento Muhabirleri Derneği üyesidir. Basın Şeref Kartı sahibi olup, evli ve üç çocuk sahibidir. 
Şimdiye kadar, yayına hazırladığı eserler de dâhil olmak üzere seksenin üzerinde kitabı vardır.
KISA KISA… KISA KISA…
1-TÜRK (İnönü) ANSİKLOPEDİSİ’NE YAZDIĞI MADDELER
2-ORUÇ BEĞ TARİHİ – Ahmedî Şükrullah
3-ÂŞIKPAŞA TARİHİ
4-TÜRK EDEBSİYATI TARİHİ
5-TURANCILIK, MİLLÎ DEĞERLER VE GENÇLİK
TÜRK ÜLKÜSÜ
Bir ülkünün çevresinde toplanmak ve onun için ölümü göze alarak savaşmak ne güzel şeydir! İnsanlar ancak ülkü ile hayvanlardan ayrılabiliyorlar. Millî bir ülkü olmadıktan sonra, insanın hayvandan ne farkı kalır? Hayvan, ölümden ve ızdıraptan kaçar, kuvvetliden korkar. Ölümden korkmayan, ızdıraptan kaçmayan, kuvvetli ile savaşı göze alan yaratık, ancak ülkücü insandır. Bir zamanlar dinler insanları hayvan olmaktan kurtarmak için çalıştı, onlara Tanrı’dan öğütler verdi. Bugünkü ülküler, tamamıyla millîdir. Dinî inancı da içine almış olan millî ülkü, insanları sürükleyen, güçlendiren ve asilleştiren bir duygu ve düşüncedir. Bugünün kaba maddeciliği arasında Türk ülküsü sararmış, biraz küllenmiş gibi görünüyor. Maddecilik hastalığı geçtiği zaman, o yine parlayacaktır. Onun için Türk ülküsüne sarılmaya mecburuz. Bütün Doğu milletlerini yendiği halde yalnız Türklerle başa çıkamayan batının içine sinmiş düşmanlığı ve hıncı karşısında, bizim silahımız, Türk ülküsüdür. Tek başına Avrupa’ya dalan ve yüzyıllarca tek başına bütün Avrupa milletlerine karşı Allah’ın adını savunan Asya arslanları zaman zaman gaflet uykusuna dalmışlar, fakat sonra sıçrayıp şahlanmışlardır. Bu seferki dalgınlık biraz tehlikeli gibi görünüyor. Çünkü içinde bir de yabancıya hayranlık unsuru var. Tehlikeler nereden gelirse gelsin, ne kadar büyük olursa olsun, tek çare ve tek ilacı Türk Ülküsü’dür.
RUH ADAM
 Atsız Beğ’in ‘RUH ADAM’ isimli kitabı, Türk edebiyatında pek alışılmamış çeşitte bir romandır. Müellifin tarihî romanlarını okumuş olanlar, tarihî bir roman gibi başlayan bu eserin öyle olmadığını görecek, sayfalar ilerledikçe kendilerini aşırı bir sembolizmin içinde bulacaklardır. Bir tarih çeşnisinin de yer aldığı roman, yaşamanın gayesini yalnızca askerlikte bulan bir subayın hayatıdır. Tabiatüstü olaylarla anlatılan bir hayat hikâyesinin, dikkatle bakıldığı zaman, gerçeklerin sembollerle çerçevelenmiş ifadesinden başka bir şey olmadığı görülecektir. ‘Ruh Adam’, kendi nefsi ile mücadele eden bir insanın macerasıdır. Edebî-ruhî tahlilini yapanlar, eserin hakikaten bir roman mı, yoksa yaşanmış bir hayat mı olduğunu kestirmekte hayli tereddüde düşeceklerdir.
BOZKURTLAR
Hüseyin Nihal Atsız’ın ölümsüz eserleri ‘Bozkurtlar Ölümü’ ve ‘Bozkurtlar Diriliyor’ tek cilt hâlinde bir arada.  Bozkurtlar, her idealist Türk’ün heyecanında, fikir dünyasında, ülkücülüğünde ve inancında payı olan dev bir eserdir. Bu roman, Atsız Beğ’in daha sağlığında iken edebiyatımızın klâsikleri arasında yerini almış ve yazarını da ölümsüzleştirmiştir. 
DELİ KURT
‘Deli Kurt’, Osmanlı tarihinde Yıldırım Bayazıd’dan sonra ‘Şehzadeler Kavgası’ diye anılan devrin romanıdır. Bir bakıma da ‘Bozkurtlar isimli romanda başlayan Orta Asya’daki hayat kavgasının yeni vatan Anadolu’da devamıdır. Şehzadeler arasında devam eden ve tafsilâtı henüz yeterince aydınlanmamış bulunan çarpışmada Yıldırım’ın oğulları hayat ve taht mücadelesinin hem kahramanca, hem şairane, hem de sefîhane bir örneğini vermişler ve birbiri ardınca hayata veda ederek meydanı içlerinden birisine bırakmışlardır. Bunlar arasında en talihsizi ve hayatı en az bilineni İsa Çelebi’dir. Deli Kurt, İsa Çelebi’nin meçhul bir oğlunun dramıdır. Bu dram daha sonraki asırlarda daha büyük bir şiddetle sürüp gidecek ve yüzlerce şehzadenin hayatına mal olacaktır. Romanda görülen parlak bakışlı, gözlerine bakılamayan kız, hayalî bir tip değildir. Zamanımızda Muğla köylerinden birinde böyle bir kız yaşamıştır ve belki de hâlâ yaşamaktadır. Roman yazarı, bu parlak ve büyülü bakışları beş yüz yıl öncesine götürmekle esere çeşni vermekten başka bir şey yapmamıştır.
TARİH, KÜLTÜR VE KAHRAMANLAR
Tarih şuuru, milletlerin hareket hatlarını tâyine yarayan bir millî savunma silâhıdır. Hangi milletten düşmanlık gelmiştir? Hangi rejim faydalı veya tehlikelidir? Ne türlü şahıslar iyilik ve kötülük edebilir? İşte bütün bunların cevabını tarih şuuru verir. Türk milleti, aşağı yukarı binlerce yıllık mazisine rağmen çok genç milletlerdendir. Bu yüzden tarih şuuru olgunlaşamayan Türk milletine, bu şuuru tamamıyla kaybettirmek için düşmanları tarafından yapılan telkinler, yani zehir sunmalar pek çoktur. Ecdadı ve kanı ile bu toprağa bağlı olan normal bir insan, şahsî düşünceleri ne olursa olsun, topluluktan ne derece ayrı düşünürse düşünsün, fedakârlık edemeyeceği bazı sınırlara, mukaddes bildiği değerlere sahiptir. Böyle bir insan yurt topraklarından en küçük parçayı bile yabancılara bırakmayı düşünemez. Bir takım dolambaçlı yollarla, milletin mukaddes tanıdığı şeylerin aleyhinde bulunamaz. Tarihî düşmanımız olan milletlerle dost olmaktan bahsedemez. Milletimiz üzerinde yabancı bir devletin hâkimiyetini aklına bile getiremez. Getirirse ya anormal bir çılgındır, ya satılmış bir haindir veya bizden olmayan bir yabancıdır. Bunların üçü de bir kapıya çıkar.
Türk milliyetçiliğinin şuur âbidesi Hüseyin Nihal Atsız, bu kitabında yukarıda belirtilen konulan hakkında en sağlıklı ve altın değerinde bilgileri veriyor. 

BU SAYFADAKİ ESERLER ÖTÜKEN NEŞRİYAT TARAFINDAN YAYINLANMIŞTIR.
İstiklal Caddesi Ankara Han Nu: 65/3 Beyoğlu 34433 İstanbul.  Telefon: 0.212-251 03 50  Belgegeçer: 0.212-251 00 12 www.otuken.com.tr  e-posta: [email protected]