Hezâr gıbta o devr-i kadîm efendisine 

Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine 

İBNÜLEMİN MAHMUD KEMAL İNAL VE ESERLERİ - 27

<><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

İBNÜLEMİN MAHMUD KEMAL İNAL’IN ESERLERİ HAKKINDA YAZILANLARDAN SEÇMELER - 2

SEZER ŞAFAK

Mahmud Kemal İnal Beyefendi, 19. yüzyılın son çeyreğinde yetişen, devletin yönetildiği Bâb-ı Âlî’de birçok sadrıâzamla birlikte uzun yıllarca çalışan ve Cumhuriyet döneminde bazı görevler üstlenmesinin yanı sıra Osmanlı dönemi devlet adamları, şâirleri ve sanatkârları hakkında önemli eserler ortaya koymuş bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır. 19. yüzyılın son çeyreği ve 20. yüzyıl başlarının siyâsetçi ve edebiyatçılarını yakından tanıyan ve pek çok kültür muhitinde bulunan İbnülemin’in, çoğunlukla yaşadığı dönemi konu edinen eserlerinde söz edilen sosyal meseleleri ve bu meseleler hakkındaki tespit ve düşünceleri son derece mühimdir.  

Mehmed Emin Paşa’nın oğlu olan İbnülemin, Sarı Konak’ta İstanbul görgüsü ve terbiyesiyle yetişmiş ve özel öğrenim görmüştür. Çocukluk yıllarından itibâren önemli devlet adamları ve edebiyatçıların meclislerinde bulunan İbnülemin Bey, Yusuf Kâmil Paşa’nın mühürdarı olan Mehmed Emin Paşa’nın oğlu olması sebebiyle 19. yüzyıl sonlarında Bâb-ı Âlî’de yaşanan problemlere şâhitlik etmiştir. Yirmili yaşlarına gelmeden Eyâlât-ı Mümtâze Kalemi’nde çalışmaya başlamış, uzun yıllar boyunca Bâb-ı Âlî’de önemli görevler üstlenmiştir.

Bu dönemde Ahmet Midhat Efendi’nin yayınlamakta olduğu Tercümân-ı Hakikat’te yazmaya başlayan İbnülemin, ağırlıklı olarak din ve ahlâk konularından, İslâmiyet ve medeniyet ilişkisinden söz etmiş, İslâmiyet’in ilerlemeye engel olmadığı fikrini işlemiştir. Bunun yanı sıra oruç ibâdetinin faziletlerini anlattığı Menâfiu’s Savm ile akıl, nefsin terbiyesi, ölüm gibi temalardan bahsedilen Ravzatü’l-Kemâl adlı eserlerini de bu yıllarda kaleme almıştır.

1890’lı yıllarda tefrika roman da yazan İbnülemin; ‘Sabih’, ‘Bir Yetimin Sergüzeşti’ ve ‘Rahşan’ adlı romanlarını kaleme alarak bazı siyâsî ve sosyal problemleri ilk defa romanlarında işlemiştir. Nâmık Kemal’in Cezmi romanından esinlenerek Sabih’i yazan İbnülemin, Müslümanların Türkistan coğrafyasındaki fetihlerinden söz etmiş ve romanın yazıldığı İkinci Abdülhamid Han döneminin problemlerini Türkistan’da yaşanmış gibi anlatarak pek çok kritik konuya değinmiştir. Eserde; liyâkat sâhibi olmadan önemli mevkilere tâyin edilme adâlet mekanizmasındaki aksaklıklar gibi problemlerden bahsedilmiş ve yöneticilerde olması gereken hukuka riâyet, müşâvereye önem verme gibi olumlu özellikler anlatılmıştır. Bu romanının sansürlenmesinin ardından Sabih’teki tutumunu devam ettirmeyen İbnülemin, yetimleri gözetme, zorakî evliliğin olumsuz sonuçları gibi konuları işlemeye koyulmuş ve ‘Bir Yetimin Sergüzeşti’ ve ‘Rahşan’ adlı romanları kaleme almıştır.

Günümüzde hâl tercümesi/biyografi yazarı olarak tanınan İbnülemin, bu alandaki ilk çalışması olan ‘Meşâhîr-i Osmâniyye’ adlı makalesini 1898’te yayınlamıştır. Yaşadığı dönemin şâir, hattat ve devlet adamlarının el yazısı örneklerini bir araya getirdiği ‘Hutût-ı Meşâhir Mecmuası’nı da bu yıllarda hazırlamış; Şûrâ-yı Devlet azası İzzüddin Bey ve Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin kurucularından Menapirzâde Nuri Bey’in hayatını bu dönemde kaleme almıştır.

Daha önceki kuşağı (eslâf) çağdaş literatüre kazandırarak yeni nesillere (ahlâf) tanıtmayı gaye edinen İbnülemin, bunu yaparken yalnızca eslâfı yüceltmemiş, zaman zaman çok sert eleştirilerde bulunmuştur. Bu bağlamda, günümüzde anlaşıldığı şekliyle İbnülemin’in yalnızca eskiyi anlatması / methetmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığı anlaşılmakta ve bu çalışmalarda geçmiş deneyimlerden ayrıntılarıyla söz edildiği görülmektedir.

Osmanlı bürokrasisinin merkezi olan Bâb-ı Âlî’de genç yaşta çalışmaya başlayan ve Saltanat’ın kaldırılmasına kadar 33 yıl boyunca burada görev alan İbnülemin, 19. yüzyılın son senelerinde Bâb-ı Âlî’deki aksaklıklara da yakından şâhitlik etmiş ve liyâkat esâsına uyulmayan ve memurlardan mutlak itaat beklenen bu kurumu ileriki yıllarda yayınlanan eserlerinde sıklıkla tenkit etmiştir. Abdülhamid döneminin ardından İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin etkin olduğu yıllarda da Bâb-ı Âlî’de çalışmaya devam eden İbnülemin, İttihad ve Terakki hakkında da kritik tenkitlerde bulunmuş; Sadrazam Said Halim Paşa’nın İttihad ve Terakki karşısında birçok konuda pasif kalmasını ve bu dönemdeki hürriyet ile bağdaşmayan katı yönetim tarzını eserlerinde tenkit etmiştir.

Meşrutiyet basınında birden çok yazısı yayınlanan İbnülemin, bu yazılarının yanı sıra önemli şahısların hayat hikâyelerini yazmaya devam etmiştir. Bir Bâb-ı Âlî bürokratının kaleminden çıkan bu eserlerde devlet yönetimindeki problemlerden ve bazı sosyal meselelerden söz edilmiştir. Beyânü’l-Hak Dergisi’ndeki yazılarında dönemin ruhuna uygun olarak meşrûtî idâreyi selâmlayan İbnülemin, ‘Ehemm-i Umur’da âdil bir idâreye kavuşulduğundan, ‘İdâre-i Meşruta’da meşrûtî idârenin öneminden söz etmiş; ‘Hürriyet’ başlıklı yazısında ise hürriyeti, hayatın ruhu olarak târif etmiştir. Bu yıllarda Fındıklılı İsmet Efendi ve Gelenbevî İsmail Efendi’nin hayat hikâyelerini de kaleme alan İbnülemin, Encümen-i Şuâra’nın müdâvimlerinden Hersekli Ârif Hikmet ve Leskofçalı Galib üzerine de iki ayrı çalışma ortaya koymuş ve her iki ismin de Nâmık Kemal’in sosyal problemleri merkeze alan şiir anlayışındaki etkisinden söz etmiştir. Şeyhülislâm Yahya Efendi’nin de hayat hikâyesini yazan ve dîvânını yayınlayan İbnülemin, adâlet ve dürüstlük gibi konulara ve Şeyhülislâm Yahya Efendi hakkındaki kısa hikâyelere yer vererek bir devlet adamında olması gereken özellikleri dile getirmiştir.

Bu günlerde Mustafa Kemal Paşa’yı rüyasında gördüğünü defterine kaydeden İbnülemin, ileriki yıllarda yayınlanan Osmanlı Devrinde Son Sadrıazamlar’da Dâmad Ferid Paşa’nın sadâreti döneminde Dürrîzâde Abdullah Efendi tarafından Kuvâ-yı Milliye hareketi aleyhine yayınlanan fetvayı sert bir dille eleştirmiş, Ferid Paşa’yı sadrazamlığa tâyin eden Sultan Vahideddin Han’ı da tenkit etmiştir.

Mahmud Kemal Bey, Cumhuriyet döneminde de devlete sadâkatle hizmet etmiş, yapıcı tenkitlerde bulunmuştur. 

1930-1942 yılları arasında yayınlanan Son Asır Türk Şâirleri’nde ağırlıklı olarak 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında yaşayan şâirlerden söz edilmiştir. Mensup oldukları şiir akımları bakımından herhangi bir ayrıma gitmeksizin bütün şâirlere yer vermeye çalışan İbnülemin, Cumhuriyet dönemi şâirleri arasında da siyâsî görüş ayrımı yapmamıştır. 

İbnülemin; Nâmık Kemal, Yahya Kemal Beyatlı, Tevfik Fikret, Süleyman Nazif gibi şâirlerin yanında Beykoz Kundura Fabrikası’nın muhasebe görevlisi Enver Bey, İzmir’de turşuculuk yapmakta olan Âtıf Ölmez gibi isimlere ve dönemin siyâsî muhalifleri arasında sayılabilecek isimlere yer vererek dönemin bütün şâir kadrosunu tanıtmaya çalışmıştır.

Liyâkatin önemine vurgu yapan İbnülemin, denizi görmeyenlerin kaptan-ı derya olmasından söz etmiş ve eserin önsözünden itibâren neredeyse bütün başlıklarda devlet yönetiminde liyakat esaslarına uymanın önemine işâret etmiştir.

İbnülemin, Cumhuriyet dönemindeki eser isimlerinden yola çıkılarak, Cumhuriyet döneminde Osmanlı dönemini bütünüyle öven, sâhiplenen, bu maksatla yüzlerce biyografi ve binlerce sayfalık eserler ortaya koyarak bütün ömrünü eskiyi korumaya hasreden ve hiçbir biçimde içinde yaşadığı zamanı yansıtmayan ‘nostaljik’ bir isim olarak görülmekte ve tanıtılmaktadır. Çağdaş literatürde İbnülemin hakkında ortaya konan çalışmalarda bu bakış açısı hâkimdir, basında yer alan yazılarda ve hâtırat niteliğindeki bazı çalışmalarda da İbnülemin’in son dönemlerindeki gündelik hayat pratiklerinden yola çıkılarak buna benzer bir portre çizilmekte, ‘mâzinin türbedârı’ olduğundan söz edilmektedir. Buna karşılık, Sultan Abdülhamid döneminden başlayarak, Meşturiyet ve daha sonraki Cumhuriyet yıllarında İbnülemin son derece çağdaş bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sezer Şimsek: 1989’da İstanbul’da doğdu. Lisans öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde 2011 yılında tamamladı. Hâlen Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Kurumlar Sosyolojisi Anabilim Dalı'nda Dr. Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır. Evli ve bir çocuk babasıdır. Yayınlanmış kitapları: Ebul’ulâ Mardin: Cumhuriyet Devrinde Bir Osmanlı Âlimi (2015), İki Devrin Muhalifi Refi’ Cevad Ulunay ve İstanbul (2016), Şeyhü’l-muharrirîn Burhan Felek (2017), Burhan Felek'in İstanbul'u (2017).

*masadak: Bir sözü veya hükmü tasdik eden husus. ‘Söylendiği gibi, denildiği şekilde, doğru, sâdık, olduğu gibi, muvâfıktır, mutâbıktır, tıpkısı’ gibi mânâlara gelir. Mânânın fertlerine de mâsadak denilebilir.

SON ASIR TÜRK ŞÂİRLERİ HAKKINDA

BÜLENT ŞIVGA

İbnülemin Mahmud Kemal İnal tarafından ‘Kemâlü’ş-Şuarâ’ ismiyle kaleme alınan, ‘Son Asır Türk Şâirleri adıyla yayınlanan eser, tezkire geleneğinin son örneklerinden biri olarak sayılır. 1942 yılında ilk basımı yapılan Fatin Tezkiresi’nin zeylidir. (Sonuna yazılan ek kısımlarıdır.) Son dönem şâirleri hakkında bilgi vermesi, zaman zaman başka kaynaklara başvurarak iktibaslar yapması, belgeler göstermesi bakımından dikkate şayandır.

Eserin mukaddime bölümünde tezkirelerde gördüğümüz konulara değinilmiştir. Bu bölümde yazar, kendisine kadar yazılan tezkireler hakkında kısaca bilgi vermiştir. Fatin Efendi’den sonra şâirler tezkiresi tertip edilmediğini, tezkire yazma teşebbüslerinin çeşitli sebeplerden dolayı neticesiz kaldığını dile getirerek son yıllarda yetişen şâirlere dâir malûmat elde etmenin imkânsız bir hayal olduğunu ifâde etmiştir.

Eserini hazırlarken nasıl bir yol tâkip ettiğini, şâirler üzerine değerlendirmelerinde nasıl davrandığını, şâirlerin hayat hikâyelerinde ne gibi inisiyatifler sergilediğini ifâde ederek eserinin edebiyat âlemi için faydalı olması ve okuyucularının kendisini hayırla yad etmesi emeliyle mukaddime kısmını bitirir. 

Biyografi kısmı olarak kabul edilen bölümde ise alfabetik olarak 574 şâir sıralanmış ve bunlarla ilgili bilgiler verilmiştir.

Latîfî Tezkiresi ve Son Asır Türk Şâirleri adlı eserlerde şâirler için verilen bilgiler, ele alınan hususlar, ifâde tarzları, dil özellikleri, kullanılan terimler, müelliflerin anlattıkları şâirlerin eserlerinden seçtikleri örnek metinlerde ön plana çıkan özellikler: 

Her iki esere de bakıldığında, müelliflerin şâirlerle ilgili değerlendirmelerinde genel olarak objektif davrandıkları görülüyor. Mahmud Kemal İnal, özellikle hayatta bulunan şâirler ve eserleri üzerine uzun uzadıya açıklamalar yapmaktan sakınmıştır. Çünkü en küçük bir tenkidi bile hazmedemeyen

kişilerin kendisine güceneceklerini düşünerek böyle bir durum sergilemekten mümkün mertebe geri durmuştur. Bir sebebi de şâirlerin edebî tekâmül içerisinde bulunmalarıdır. Yapılacak bir tenkidin, şâirin edebi tekâmülünü sekteye uğratabileceği düşüncesinden dolayı bundan uzak durmuş olabilir.

Latîfî Tezkiresi’nin geneline bakıldığı zaman ancak bir iki şâire yönelik olumsuz tenkitlerin yapıldığı tespit edilmiştir. Latîfî, bu eleştirileri yaparken düşündüğünü söylemekten asla çekinmeyen bir mizaç sergilemiştir. Latîfî; şâirlerin gerçek kıymetlerini, mevkileri ne olursa olsun, açıkça ve çekinmeden belirtmiş, koyduğu ölçütlerle her şâire lâyık olduğu kadar kıymet vermiştir.

Latîfî’nin şâirler için getirdiği bu kıstas fikri Mahmud Kemal İnal’da da görülmekle birlikte hissî davranmaya varan bir tutum sergilediği de görülmektedir.

Objektif olma gayretlerine rağmen İbnülemin’in tam mânâsı ile neslinin son temsilcisi olduğuna, ele aldığı şahıslar hakkındaki değerlendirmeleri şâhittir. Latîfî Tezkiresi’nde her şâir hakkında bulunabilen birçok bilginin gerektiği ölçüde verilmesine gayret edilmiştir. Mahmud Kemal İnal ise Ziya Paşa, Nâmık Kemal gibi daha önce haklarında çeşitli yazılar yazılan kişilerin biyografilerini kısa tutma yoluna gitmiştir. Son Asır Türk Şâirleri’nin diğer bir farkı da aruzla yazan şâirlerin yanında hece şâirlerini de içerisinde barındırmasıdır. Bu iki eserin mukaddimelerinde dikkatimizi çeken diğer bir fark ise Latîfî Tezkiresi besmele, hamdele ve salvele ile başlarken Son Asır Türk Şâirleri’nde bunun olmamasıdır. 

Her iki eserde de şâirler alfabetik olarak sıralanmasına rağmen Mahmud Kemal İnal zeyl yaparak bu alfabetik sıralama düzenini mecburî olarak bozmak mecbûriyetinde kalmıştır. 

İki eser arasındaki diğer bir fark ise Mahmud Kemal İnal’in ‘Kendime Dâir’ başlığı atarak kendi hayat hikâyesine yer vermiş olmasıdır. Lâtifî Tezkiresi’nde böyle bir durum yoktur. Lâtifî Tezkiresi ‘Hâtime’ kısmı ile tamamlanırken, Son Asır Türk Şâirleri eseri bazı kişiler tarafından yazılmış takrizler kısmıyla hitâma erdirilir.

Latîfî, tezkiresinin biyografi kısmında bilgi vereceği kişi, dîvan şiirinin önemli isimlerinden biri ise veya önemli devlet makamlarından birinde görev alıyorsa daha ilk cümlelerinde pek çok övücü sıfata yer verip onun önemini daha başlangıçta vurgulamaya çalışmıştır. Aynı şekilde ele aldığı kişi hayatta değilse mahlastan sonra ona rahmet dileyen bir duâ cümlesi eklemiştir.

Mahmud Kemal İnal ise ele aldığı kişinin sâdece ismini zikrederek başlığını oluşturmuştur. Her iki eserde de şâirlerle ilgili ismi, lakabı, nereli olduğu, kimin oğlu olduğu, babasının hangi görevlerde bulunduğu, eğitim durumu, hangi makamlarda bulunduğu, ölüm târihi ve mezarının yeri üzerine bilgiler verilmiştir. 

Mahmud Kemal İnal, şâirlerle ilgili doğum yeri ve târihi bilgisine yer verirken Latîfî Tezkiresi’nde özellikle doğum târihi üzerine takvime dayalı bir tespitin yok denecek kadar az olduğu görülmektedir. Bu bilgilerden sonra her şâir için yapılmamakla birlikte şâirlerin ön plana çıkan kişilik yapıları ve fizikî görünümüne dâir bilgiler sunulur. Şâirin edebî kişiliğine yönelik değerlendirmeler genellikle yaratılışında şiir kudret ve yeteneğinin bulunup bulunmadığı ve şâirlik mizacının genel niteliklerinin tanıtımı üzerinedir.

Latîfî Tezkiresi ve diğer birçok tezkirede şâirlik kabiliyeti, genellikle olumlu çağrışımlara sâhip kelimelerle zikredilir. Şâirin yaratılış hâlini, sanat mizacını ve yeteneklerini ifâde etmek için başta ‘tab’ olmak üzere kudret, kuvvet, kâdir, tabiat, iktidar ve benzeri kelime ve bunlarla yapılan tamlamalar tezkirelerde geniş yer tutar. Bu özellik Latîfî Tezkiresi’nde de görülmektedir. 

Mahmud Kemal İnal, kişinin şâirlik ve şiirlerine yönelik değerlendirmeler bir iki cümle ile geçiştirilmiştir. ‘Edib, terbiyeli, halîm, dil-nüvâz bir şâir-i mâhir idi… Şiiri gıda-yı ruh addetmişti. Dâhil olduğu mecliste söz söylemezdi. Şiir okurdu, okumaktan zevk-yâb olurdu…’ şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştur. Bu değerlendirmeler yapılırken her iki eserde de şâirle ilgili anekdotlara yer verilmiştir. Mahmud Kemal İnal, şâirin kendi ağzından hayat hikâyesini veya onu tanıyan çok yakın birisinin ifâdelerini eserine koyarak birincil kaynaklara yönelmeye çalışmıştır. Mahmud Kemal İnal’in ‘Bazı şâirlerin bizzat yazdıkları tercüme-i hâllerini aynen derc ettim. Herkes, kendini elbette başkasından iyi bilir.’ ifâdeleri bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Latîfî ise ele aldığı şâire yönelik uzun ve dikkatli bir inceleme ve araştırma yaparak birçok eser tarayarak kanaatlerini ortaya koymuştur.

Latîfî ve Mahmud Kemal İnal adı geçen eserlerinde şâir için yapılan değerlendirmeler arasına kişinin şâirlik gücünü ortaya koyan bir iki beyit serpiştirmişler veya şiirin hangi olay sonucunda yazıldığını belirten bilgi kısmının peşine beyit alıntıları yapmışlardır. Bu beyit alıntıları birinin bir göreve gelişi üzerine yazılan şiirlerden olabileceği gibi birinin doğumu veya ölümü üzerine yazılan şiirlerden de olabilir. Aynı şekilde hayat hikâyesinin anlatıldığı kişinin ölümü üzerine farklı kişilerin yazdıkları manzumelere de yer verilmiştir. Bu şekilde nesir aralarına şiirler yerleştirilerek hem okuyucunun bilgiler içinde bunalması önlenmiş hem de verilen bilgilere delil gösterme yoluna gidilmiştir. Her iki eserde de biyografi kısmı şâirlerin eser adlarının zikredilmesi ve şiirlerinden örnekler verilmesi ile tamamlanır.

Bülent Şıvga: Biyografi Yazma Açısından Latîfî ve Mahmud K. İnal Mukayeyesi. Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi C: 2, S: 1, s:340-352, İstanbul Şubat 2019