BELGELERLE ve KRONOJİK ERZİNCAN TÂRİHİ – 4
Kenan Mutla Gürses’in hazırladığı 8 ciltlik Erzincan Târihi’nin 6. Cildi 666 sayfadır. 1916-1918 yılları arasındaki olayları ihtiva etmektedir. Bu ciltte, ‘Şehit – Birinci Dünyâ Savaşı’ başlıklarının çokluğu dikkat çekiyor.
Birinci Dünyâ Savaşı’nın Özeti
28 Temmuz 1914 târihinde başlayan bu büyük savaş 1918 senesinde sona erdi. Adından da anlaşılacağı üzere dünyâ târihine yön veren bu savaşa çok fazla devlet katılmıştır. Savaşa katılan devletlerin yaşayış ve yönetiliş şekli değişti. Savaş, sanayileşmiş devletler arasında siyâsî ve iktisâdî hâkimiyete sâhip olmak maksadıyla İttifak ve İtilâf devletlerinin sömürge mücâdeleleri neticesinde ortaya çıkmıştır.
Maddî ve mânevi büyük zarara uğrayan bu devletler kendi çıkarları doğrultusunda anlaşma yaparak 1. Dünyâ Savaşı’nın zararlarını en aza indirmeye çabalamışlardır.
İttifak Devletleri: Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı Devleti ve sonradan Bulgaristan.
İtilaf Devletleri: İngiltere ve sömürgeleri: Avustralya, Hindistan. Fransa, Çarlık Rusya, Yunanistan, Sırbistan, Belçika, Portekiz, Japonya ve ABD. Savaş başladığı esnada tarafsız olan ABD 1917 senesinde gelindiğinde savaşa katılmıştır.
İtalya ilk başta ittifak devletleri içerisinde yer almıştır. Fakat daha sonra tarafsız olacağını söylese de 1915 senesinde itilâf devletlerinin yanında savaşa katılmıştır.
Birinci Dünyâ Savaşı’nın özel sebepleri arasında; Almanya ve Fransa arasındaki Alsace-Lorraine bölgesi problemi ilk sırada gelmektedir.
Görünürdeki en önemli sebep ise Avusturya-Macaristan veliahdı olan Franz Ferdinand’ın Saraybosna'yı ziyâreti esnasında genç bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesidir.
Birinci Dünyâ Savaşının Sonuçları: Asya ve Avrupa’da bulunan ülkelerin bütün düzenleri bozulmuştur. Osmanlı Devleti, Çarlık Rusya ve Avusturya-Macaristan imparatorluğu parçalanmaya başladı, Çekoslovakya, Yugoslavya, Macaristan ve Polonya adında yeni ülkeler kurulmuştur. Savaşta yenilen ülkeler çok ağır antlaşmalar imzalamak durumunda bırakılmıştır.
71. sayfada, ‘Üçüncü Büyük Göç’ başlığı altında Birinci Dünyâ Savaşı’ndan sunulan bir kesit ile savaş trajedisi gözler önüne seriliyor:
Diğer bir başlık başka bir facianın habercisidir: ‘24 Mayıs 1916 – Harbin başında âni bir taaruzla işgal altında kalan hudut köylerindeki 40.000’den fazla İslâm ahâli, Rus ve Ermeniler tarafından cins ve yaş ayırımı yapılmadan namuslarına tecâvüz edildikten sonra imhâ edildi…’
Hemen her başlıkta, ‘zulüm’, ‘işkence’, ‘tecâvüz’ ve ‘katliam’ kelimeleri yer alıyor. Kelimelerle çizilen tablolar, kâbus olarak uykuları bölecek kadar canlı ve dehşetli… Sâdece Erzurum’da değil, doğu Anadolu’nun hemen her şehrinde, kasabasında, köyünde ve mezrasında aynı fâcialar…
511 sayfalık 7. ciltte 1918-1923 yıllarında yer alan hâdiseler var. 25 sayfalık içindekiler listesinin ilk satırlarında ‘Pontus meselesi nedir?’ başlığı göze çarpıyor:
Pontus Meselesi Tanzimat Fermanı’nın gayri-Müslimlerle ilgili hükümlerinden faydalanılarak ortaya atılmıştır. Pontusçuluk 19. yüzyıl sonlarında özellikle İngiltere, Fransa, Rusya ve ABD tarafından zaman zaman ve gerektiği kadar destek bulan, Yunan Megali İdeasının bir uzantısı olarak Doğu Karadeniz kıyılarında kurulması planlanan bir devletin doğuşunu hazırlamak için başvurulan her türlü faaliyet (siyasî, askerî, dinî, etnik kışkırtma, kültürel vd...) olarak tanımlanabilir.
Yerasimos 1942 yılında İstanbul’da dünyâya gelen Fransa’da şehircilik profesörü unvanına hak kazanan, hayatının bir bölümünü İstanbul’da yaşadıktan sonra 2005 yılında Paris’te vefat eden Yunan asıllı araştırmacı yazardır. Yazdıkları tamamen doğrudur. Fakat biz Türkiye Türkleri olarak bu doğrulara yaslanarak rehâvet çukuruna düşersek, kendimizi büyük problemler yumağının içerisinde kaybolmuş olarak görebiliriz. Hassas ve dikkatli bir vatansever olan Kenan Mutlu Gürses, 8 ciltlik dev eserinin hemen hemen her sayfasında aynı tehlikeye dikkat çekiyor. Çığırtkan azınlık durumundaki hayalperestler, ‘Küçük’ olduğu zannedilen her meseleyi, siyâsî atraksiyonlarla ve ‘algılama’ denilen beyin yıkama metotlarıyla akıllardan ve hâfızalardan bütün doğruları, spatula ile kazıyıp yerine iğrenç yalanlarla çarpık fikirler yerleştirmeye çalıyor. Kendileri uydurdukları yalanlara inanıyorlar, Türklerin en sâdık düşmanlarını da inandırdıkları yetmiyormuş gibi, fâre kapanına takılmış peynir gibi, Nobel armağanı vaadi ile, kafa kâğıdının ‘tabiiyeti’ karşılığında ‘Türk’ yazan devşirilmiş angutları da kandırıyorlar. Çağımızdaki fâreler bile böyle bir tuzağa düşmez iken, insanların şöhret uğruna, kirli vaatlere kanmaları ne hazin tecellidir. ‘Küçük’ diye üzerine gidilmeyen her mesele, günün birinde hakikat olarak geri zekâlı kafalara yerleştiriliyor. Bu metoda; ‘Ne sihirdir ne kerâmet, laf kalabalığı ve yoğun yalanlarla vatan toprağı çalmak mârifet’ denilirse, isâbetli bir hüküm verilmiş olur. Koskaca bir transatlantik batar, içindekiler kurtulamazken, küçük bir tahta parçasına tutunup hayatta kalabilme şahsını kullananları düşünürsek, insan hayatında küçük-büyük kavramının çok da garantili bir imkân olmadığı anlaşılır. Vatan toprağı candan azizdir. O’nu korumak için hassas ve uyanık olmak gerekir.
Biz yine incelemekte olduğumuz esere dönelim: Orada, ders alınacak pek çok doğru bilgi var. Hem de alâkalı dönemden kalma belge fotokopileriyle… Kurtuluş Savaşı’mızın nirengi noktalarından biri olan ‘Erzurum Kongresi’ ile alâkalı belgeler ve fotoğraflar, 80, 81 ve 82. ve devam eden sayfalarda. 106. Sayfadaki şu başlık heyecan verici: ‘23 Temmuz 1919 – Erzurum Kongresi; muhakkak ki, Türk Milleti’nin mâkus târihinde şarkta doğan ve hızla bütün millî şuur ve vicdanı kendi ışığında derleyen bir güneşti.’
Erzurum Kongresi elbette Türk Milleti’nin mâkus tâlihinde doğan bir güneştir. Onda hiç şüphe yok. Fakat kongre günlerinde yaşanan ve az bilinen bir hâdise, her şeyin dönem noktasıdır:
Mustafa Kemal Paşa, pâdişah fermanı ile gönderildiği Anadolu’dan, istilâcı ve işgalci İngiliz ve Fransızların müstemleke valisi gibi hareket eden komutanların isteği doğrultusunda İstanbul’a dönmesi emredilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, azil kararından önce istifa eder.
9 Temmuz 1919 karışık bir gündür. Etrafında herkes biraz durgundur. Sivil hayatta ilk gündür. Artık hiçbir resmî sıfatı, bir yetkisi, bir rütbesi, hatta yeri yurdu, geliri ve parası yoktur.
Kurmay Başkanı Kâzım (Dirik) Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın karşısına dikilir:
-Paşam, siz askerlikten istifa ettiniz. Benim bundan sonra emrinizde bu vazifeme devam imkânım kalmadı. Evrakı kime teslim edeyim?
Mustafa Kemal’in cevabı hazin bir inilti olur ve bulunduğu koltuğa derin bir yeis içinde gömülür.
-Ya öyle mi efendim? Peki efendim...
Millî mücadeleye devam konusunda her şey bitmiş gibi görünür. Böyle geçici ruh düşkünlüğü anları, kahramanların, peygamberlerin hayatında da vardır. Bu düşkünlükler, ümitsizliklerdir ki, eğer onlarla karşılaşan insanlar, onlarla hesaplaşmayı bilirse, ancak yeni yolların, yeni kurtuluşların müjdecisi olurlar.
Tam o sırada yaver Cevat Abbas, Mustafa Kemal’in odasına yıldırım hızıyla dalar:
-Karabekir Paşa geliyorlar. Arkalarında bir bölük süvari askeri var!
Mustafa Kemal Paşa sararmıştır. Bunalım zirve noktasındadır. Yerinden kalkar. Odanın ortasına ilerler. Ayaktadır. Gözleri kapıya dikilmiştir. İçinde hayatının en tehlikeli sorusu uyanır. Hayatında en önemli dönüm noktasıdır. Karabekir Paşa, tevkif etmeye mi gelmiştir?
Kâzım Karabekir Paşa kapıda görünür. Arkasını subaylar çevirmiştir. Sâkin görünmeye çalışır. Yüz hatları hiçbir şey ifâde etmez. Binanın önünde süvâri bölüğü saf nizamı almıştır. Karabekir ilerler. Yaklaşır. Durur. Askerce selâm verip tekrar esas duruşa geçer. Önemsiz bir şeymiş gibi, sükûnetle bildirir:
-Emrinizdeyim Paşam! Ben, subaylarım, erlerim, kolordum, hepimiz emrinizdeyiz.
Viraj alınmış, doruk aşılmıştır, buhran geçmiştir, ilk zafer kazanılmıştır. Mustafa Kemal; vefalı, cesur, dürüst arkadaşının boynuna sarılır. Onu kucaklar öper...
***
Sekizinci ve son cilt 452 sayfadır. 1924-1996 yılları arasındaki 70 yılın hâdiseleri bu kitapta özetlenmiştir. Ziya Gökalp’in vefatı, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Refet Bele ve berâberindeki 24 milletvekili tarafından Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu, Şeyh Sait Ayaklanması, İstiklal Mahkemeleri, İzmir Suikastı, Dersim Olayları, Harf devrimi, 1930 Erzincan Depremi, Türk Târih Kurumu ile Türk Dil Kurumu’nun kuruluşu, Doğu Türkistan’da Turfan ayaklanması, Seyit Rıza Meselesi; ilk 200 sayfada ele alınan konuların dikkat çeken hâdiseleridir.
Seyit Rıza az bilinen bir şahıstır. ‘Pir Seyit Rıza’ olarak da anılırdı. 1863 yılında, sonradan adı Tunceli olarak değiştirilen Dersim vilâyetinin Ovacık ilçesine bağlı Lirtik köyünde doğdu. 1937 yılında Elazığ’da idam edildi. Dersim İsyanının mimarı ve baş lideridir. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemlerinde rejime karşı çıkanlardan biridir. Hakkında devletin köylülere dağıttığı toprakları zor kullanarak üstüne geçirdiği, sıcak savaş sonrası bölgeye hizmete gelen şehir yapılanması uzmanlarına karşı yöre halkını kışkırttığı gibi birçok iddia bulunmaktadır.
Dersim Ayaklanmaları:
Dersim vilâyeti Osmanlı döneminde yüzyıllarca yurtluk ve ocaklık biçiminde özerk olarak yönetiliyordu. Özellikle Tanzimat döneminde merkezî yönetimin güçlendirilmesi maksadına yönelik düzenlemelere karşı ilki 1847 yılında olmak üzere 1877-1878, 1885, 1892, 1893- 1895. 1907, 1911, 1916 yıllarında sık sık ayaklanmalar çıkmıştı. Bölgenin tabiat şartları ve aşiret temeline dayanan sosyal yapısı, merkezî yönetimin otorite kurmasını engellemişti. Cumhuriyet döneninde de bölgede hâkim olan aşiret düzenini dağıtmak ve devlet gücünü yerleştirmek maksadıyla bazı düzenlemeler yapıldı. 1930'ların ilk yarısında bölgede meydana gelen ayaklanmalar bastırıldıktan sonra, 1935'te 2884 sayılı Tunceli Vilâyeti'nin İdâresi Hakkında Kanun çıkarıldı. Buna göre Tunceli iline bir askerî vâli tâyin edilecekti. Aynı zamanda Dördüncü Umumî Müfettiş sıfatını alan vâlinin yönetim, askerî ve adlî alanlarda geniş yetkileri vardı. Düzeni sağlama ve güvenlik açısından gerekli gördüğü durumlarda ilde yaşayan kişileri ve aileleri, il sınırları içinde bir yerden başka bir yere göndermeye, il sınırları içinde oturmalarını yasaklamaya da yetkiliydi. Kanunun uygulanmaya başlamasıyla 1937 başlarında yeni olaylar çıktı. Bölgede güvenlik sağlanamadı ve hükümet otoritesi kurulamadı. Bu sırada Suriye sınırında ve sınıra yakın bölge ve illerde de benzer olaylar görüldü. Hatay'a bağımsızlık tanıyan Milletler Cemiyeti kararından sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılan görüşmelerde, bu gelişmelerin başta Fransa ve Fransa'nın mandası altındaki Suriye tarafından kışkırtıldığı ileri sürüldü. Başbakan İsmet İnönü ise, Tunceli ilinde iki yıldır tâkip edilen reform programının hedefinin bölgenin medenî bir hâle getirilmesi olduğunu belirterek, programın uygulanmasına karşı bölgede direniş görüldüğünü belirtti. Mart-Nisan 1937'de olayların genişlemesi üzerine başlatılan askerî harekât, 13 Eylül 1937'de sona erdi. İsmet İnönü harekâtın ardından olayların tamamen bastırıldığını, ayaklanmacılardan 250 kişinin ölü olarak ele geçirildiğini ve 1.000 dolayında kişinin de teslim olduğunu açıkladı. Ayaklanmacıları 3 uçak filosu bombaladı. Dünyânın ilk kadın askerî pilotu Sabiha Gökçen harekâtta görev aldı. Yöre halkının bir bölümü başka illerde iskân edildi.
Askerî harekâttan sonra ayaklanmacılar yargılanmaya başladı ve 15 Kasım 1937'de biten yargılamalar sonunda ayaklanmanın önderi Seyyid Rıza'nın da aralarında bulunduğu yedi kişi idam edildi. Çok sayıda ayaklanmacı değişik hapis cezalarına çarptırıldı. Fakat olaylar devam etti ve 1938'de yeni ayaklanmalar çıktı. Bunun üzerine ikinci bir askerî harekâta girişildi ve Eylül 1938'de ayaklanma tamamen bastırıldı.
Eserin sonraki bölümlerinde 1939 Erzincan depremi, Hatay’da iskân edilen Erzincanlılar, İkinci Dünyâ Savaşı ile alâkalı haberler, Refah şilebi, İsrâil’de Yahudi Devleti’nin kurulması, Kerkük’te ve Kıbrıs’ta Türklere yapılan katliamlar, İsrail ile Arap devletleri arasındaki savaşlar, İran’da Humeyni devrimi, Berlin Duvarı’nın yıkılması, Dayton Barış Antlaşması gibi konular inceleniyor.
Kitabı edinmek isteyen için:
KENAN MUTLU GÜRSES: [email protected]
CİNİUS YAYINLARI: Moda Caddesi, Borucu Han Nu: 20 Dâire: 504-505 Kadıköy, İstanbul.
Telefon: 0.216-550 70 58 // e-posta: [email protected] www: http://ciniusyayinlari.com