Prof. Dr. YÜMNİ SEZEN’e ARMAĞAN

Emekli olmuş kişilere, özellikle de öğretim elemanlarına ‘Armağan Kitabı’ hazırlanması, Türk milletine yakışır bir kadirşinaslıktır. 

Dostları Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar, İlâhiyatçı-Yazar Sâdık Güner, Yazar Râsım Ekşi, Dr. Musa Aksoy ve Emekli Albay Sedat İşgören’den oluşan Hazırlama Heyeti’nin, Dr. Abdülkadir Yeler editörlüğünde meydana getirdiği Prof. Dr. YÜMNİ SEZEN’e ARMAĞAN isimli eser, sözü edilen kadirşinaslığın ürünüdür. 

Millî Düşünce Merkezi İstanbul Şubesi’nce hazırlandığı belirtilen eser, 16,5 X 21 santim ölçülerinde ve 329 sayfadır. 

Dr. Abdülkadir Yeler imzalı ‘Editörün Önsözü’ başlıklı yazı ile başlayan eser, Devlet Eski Bakanı ve Millî Düşünce Merkezi Genel Başkanı Sâdi Somuncuoğlu’nun ‘Sunum’, Hazırlama Komitesi Başkanı ve Millî Düşünce Merkezi İstanbul Şubesi eski başkanı Sâdık Güner’in ‘Prof. Dr. Yümni Sezen’i Takdimimizdir’ ve Millî Düşünce Merkezi İstanbul Şubesi Başkanı Dr. Mehmet Âkif Demir’in ‘Prof. Dr. Yümnî Sezen Hocama Atfen’ başlıklı yazıları ile devam ediyor. 

Gazeteci-Yazar, Turan Kültür Vakfı Başkanı Râsim Ekşi, “Yümni Sezen’in Hayatı ve Eserleri” başlıklı yazısında geniş ve derin bilgiler sunuyor. (s:15-53)

Eserde Yümni Sezen hakkında yazısı bulunanlar: (Alfabetik sıra ile)

Abdülkadir Yeler, Ahmet Kahraman, Ali Coşkun, Ali Rıza Kibrit, Arslan Bulut, Arslan Tekin, Aynur Uraler, Bayraktar Bayraklı, Ekrem Özbay, Emel Süpürür, Emin Gürses, Fatma Bahar Yağcı, Fatma Odabaşı, Halil Aydınalp, Hayrettin Nuhoğlu, Hayri Özenli, İbrahim Coşkun, İbrahim Soylu, Mehmet Bayrakdar, Mehmet Okay, Musa Aksoy, Mustafa Nazım Telli, Nebile Özmen, Neşide Yıldırım - Kâzım Yıldırım, Nurullah Abalı, Rekin Ertem, Sedat İşgören, Süleyman Hayri Bolay, Turan Çakıroğlu, Ünal Yılmaz, Zeki Aslantürk.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            Akademik Makaleler ve başlıkları:

*Musa Aksoy / Arapça’nın Dilimizdeki Yeri, Lisan ve Milliyet Fikrinin Ortaya Çıkışı 

*Rekin Ertem / Harf Devriminin 90. Yılında Alfabe Tartışmalarında Hurûf-ı Munfasılacılar ve Başarısızlık Sebepleri

*Rekin Ertem / Harf Devriminin 90. Yılında Alfabe Tartışmalarında Ermeni Alfabesinden Kimler Bahsetti? 

*Sadık Güner / Hz. Peygamber’i Anlatmak

*Zeki Arslantürk / Batı Emperyalizmi ve Ortadoğu.

Prof. Dr. Yümni Sezen hakkındaki yazılarından seçilmiş cümleler:

Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay: Yümni Sezen benim tam tamına 65 senelik kadîm arkadaşım ve dostumdur. Kendisiyle fakültenin ilk yıllarından itibâren başlayan arkadaşlığımız artarak bu güne kadar gelmiştir.

Yümni Sezen, Urfa’nnı yetiştirdiği nâdir şahsiyetlerden birisidir. Kendisi çok değerli çalışmalar yapmış ve çok kıymetli eserler vücuda getirmiştir. Eserleri sıradan yazılar olmayıp fikrî derinliği ve tefekkürü olan eserlerdir. Ele aldığı meseleyi enine boyuna, derinliğine deşeler, münâkaşa eder ve mutlaka bir neticeye ulaştırır. Bu sebeple ona boşuna 'filozof’ demedim. Filozofların umumiyetle sistemleri olur. Gerçi sistemi olmayan filozoflar da yok değildir. Yümni Sezen’in sistemi, eserlerinde gizlidir. Dikkatlice eserlerini okuyanlar onu bulabilirler. Yümni Sezen’in son eseri ‘Var Olma Sorumluluğu’ adını taşımaktadır. ‘Var olma’ tâbiri başlı başına felsefî bir ifâde olup ‘varoluşçu’ bir felsefî anlayışı ifâde etmektedir. Yümni Sezen ‘varoluş’a bir sorumluluk yüklemiş. Sorumluluk zâten başlı başına felsefî ve ahlâkî yükümlülüğü gerektirir.

Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar: Yümni Sezen Hocamızın, genel olarak tasavvufa ve tarikata eleştirel bir yaklaşım içerisinde olduğu bilinir. Sezen, eleştirilerini özellikle ve çoğunlukla Vahdet-i Vucûd ve kısmen de Vahdet-i Şuûd anlayışları üzerinde yoğunlaştırmıştır; buna bağlı olarak eleştirilerin odağına Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Mevlânâ Celâlettin-i Rumî ve İmam-ı Rabbânî gibi sufîleri koymuştur. Eleştirilerini bu sufilerin kullandıkları varlık, ilim, hak, hakîkat, akıl, nefs, velâyet, zâhir, bâtın, zuhur, tecelli, şuhûd, tayyün, tahayyül, melekût, insan-ı kâmil ve benzeri kavramlar üzerinden yapmıştır. İnsanların çoğunun tasavvufa ve tarikata meyletmesinin ve girmesinin bir sebebi, bu yolla daha iyi Müslüman ve dindar olacaklarını sanmalarıdır. Acaba böyle oluyor mu? Bilindiği gibi iyi Müslüman olmak için, aklın kullanımı yanında Allah’ın Kitâbı Kur’ân-ı Kerim ve elçisi Hz. Muhammedi anlamak ve onlara uymak yeter ve artar bile; başka hiç bir rehbere veya kaynağa ihtiyacı yoktur. Tasavvufa ve tarikata giren, Sezen Hoca’nın eleştirileri dikkate alındığında iyi Müslüman olması şöyle dursun, İslâm’ını bile kaybedebilir.

Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı: Efendim, Prof. Dr. Yümni Sezen Bey ismi bize birkaç şeyi hatırlatıyor. Birincisi çok çok güçlü bir imana sâhip, ikincisi çok kültürlü, üçüncüsü de çok milliyetçi bir kimlik.

Arslan Bulut: Yümni Hoca, Türk târihinin şeref kitabında yer alır… 

Dr. Fatma Odabaşı: Sohbetlerinde sıkça konuşulan mevzulardan biri milliyetçilik meselesiydi. Hocamın araştırma alanları arasında yer alan bu konu, hem genel olarak hem de İslâm’la ilişkisi açısından önemli tartışmalara sebep olmuştur. Kendisi yaptığı çalışmalar vesilesiyle, bu meselenin zihinlerimizde netleşmesine büyük katkı sağlamıştır. 

Dr. Abdülkadir Yeler: Sezen Hoca, Yahya Kemal’in şiirindeki; ‘Endülüs üç defa kırmızı…’ ifâdesindeki kırmızıları: ‘Rakkasenin şalı, şarap ve batmak üzere solan güneşin kızıllığı’ olarak açıkladı. 

Doç. Dr. Neşide Yıldırım Doç. Dr. Kâzım Yıldırım: Hocamızı yakından tanıyanlar O’nun; Ziya Gökalp, Mümtaz Turhan, Erol Güngör ve Seyit Ahmet Arvasi hocalarımız gibi sosyal alanlarda ilim insanlığının yanında tevâzu sâhibi ve pozitif enerji dolu biri olduğunu bilirler.

Prof. Dr. Ali Coşkun: Yazarlığa erken başlamış, doktorasını dışarıdan vermiş ve akademiyaya geç intisap etmiş olmasına rağmen çalışkanlığı ve gayreti ile kariyer basamaklarını bir bir tırmanmıştır. 

Prof. Dr. Emin Gürses: Prof. Sezen, günümüz şartlarında diyalog mecbîridir diyenlere karşı, diyaloğun direksiyonunun Hıristiyanların elinde olduğunu vurgulamaktaydı. … Vatikan tarafından başlatılan Dinlerarası Diyalog çabalarının aslında misyonerliğin farklı bir versiyonu olduğuna dikkat çekmektedir. 

Emekli Öğretmen Mustafa Nâzım Telli: Yazılı imtihan günü geç kalmıştım. ‘Kar yağıyor, hava soğuk. Sen taaa… Pendikten buraya geldin. Aferin sana’ diyerek yorgunluğumu unutturdu. Yumuşak huylu, babacan bir adamdı. İslâm’ın emri ‘Zorlaştırmayınız, kolaylaştırınız’ Düsturunu yaşıyor ve yaşatıyordu. 

***

Duygulu fakat duygularını disiplin anlayışının ve prensiplerinin önüne geçmesini şuurla önleyen Yümni Hoca, öğrencilerinin ve meslektaşlarının, hakkında yazdıklarını okurken, gözpınarlarına gönderilen ısrarlı davetiyelerden herhalde etkilenmiştir. Asıl önemlisi de, vazifesini bi hakkın yapmış olduğunun tescil edilmesinden huzurlu olmuştur. 

İlminden sık sık faydalandığım aziz ve muhterem dostuma, sağlık ve huzurla yaşayacağı uzun yıllar diliyorum.

Esere sâhip olmak isteyenler için: Dr. Mehmet Âkif Demir. 0.532-502 02 38 

Prof. Dr. YÜMNİ SEZEN

1938 yılında Urfa’nın Birecik ilçesinde doğdu. Aynı yerde ilk ve ortaokul öğreniminden sonra 1957’de Gaziantep Lisesini bitirdi. 1961’de Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı çeşitli okullarda öğretmen ve yönetici olarak çalıştı. 1975’de İstanbul Ortaköy Eğitim Enstitüsünde öğretmenlik yaptı. 1976-1978 İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Müdürlüğü görevinde bulundu. 1985’de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne öğretim görevlisi olarak geçti. Bir yıl sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme Anabilim Dalı’nda doktorasını tamamladı. Sırasıyla Yardımcı Doçent, Doçent ve sonra Profesör unvanlarını aldı. Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde Din Sosyolojisi öğretim üyeliğinden emekli olarak çalışmalarına devam etmektedir. 

Çalışmaları felsefe, sosyoloji, din sosyolojisi ve İslâmî sosyoloji çalışmaları üzerinde yoğunlaşmıştır. 1-Günümüzde İslâmiyet ve Milliyetçilik (1978), 2-Sosyolojiye Göre Halk-Millet-Devlet (1982), 3-Târihî Maddeciliğin Tahlili ve Tenkidi (1984), 4-Hayatın Mânâsı, Gerçek ve Ötesi (1984-2004), 5- Sosyoloji Açısından Din (1988, 1993, 1998, 2003), 6-Sosyolojide Temel Bilgiler ve Tartışmalar  (1990, 1997), 7-Türk Toplumunun Lâiklik Anlayışı (1993), 8-İslâm Sosyolojisine Giriş (1994), 9-Maddeci Felsefenin Çıkmazları’ (1997, 2000, 2004, 2008), 10-Çağdaşlaşma, Yabancılaşma ve Kimlik’ (2003), 11-İslâm’ın Sosyolojik Yorumu’ (2004), 12-Kur’ân Işığında İnsan, Akıl ve Toplum (2004) 13- Kurban ve Din’ (2004), 14-Dinlerarası Diyalog İhaneti (2006), 15-Evrenselden Özele Kültür (Fransızca’dan tercüme 2009) 16-Kültür ve Din (2011), 17-Osmanlı’dan Cumhuriyete İki Devrin Müftüsü Mustafa Sırrı Sezen (2011), 18-Kapitalizmin Zulmü’ (2017), 20- Kapitalizmin Zulmü. Marksizmin Muhasebesi, İslâm’ın İlke ve Hedefleri / Yanlışlara Kurban Edilen Doğrular (2017), 21-Aldatılmamak İçin Anlamak (2019), 22-Aşk Sarhoşu Dervişlerin Dini: Tasavvuf’ (2020), 23-Var Olmak Sorumluluğu (2021) isimli kitapları, çeşitli dergi ve gazetelerde makaleleri yayımlandı.

Evli ve üç kız babası, dört torun dedesidir.

İSLÂM’I BÖYLE KATLETTİK

Sâdık Güner 15,5 X 23,5 santim ölçülerindeki 386 sayfalık eserinde Hakk’tan yana görünüp ifsat edici (bozucu) işler yapmaya çabalayanların, dinimiz İslâm’a vermek istedikleri zararları açıklıyor. Halk arasında buna ‘suret-i Hak’tan görünmek’ deniliyor. Doğrusu ‘suretâ Hakk’tan görünmek’tir. Çabalar, iki iddia ile temellendiriliyor: ‘Dinimizin %80’i hadis kaynaklıdır, %20’si Kur’ân.’ ve ‘Hadisin Kur’ân’a ihtiyacından çok, Kur’ân’ın hadise ihtiyacı vardır.’ 

Yazarın tespitlerine göre tahrif edici işlemler İslâmiyet öncesi alışkanlıkların, gelenek, örf ve âdetlerle kültür unsurlarının, İslâm hükümlerine dâhil edilmesiyle başlamıştır. İkinci sebep olarak Abdullah İbn Sebe’nin kasıtlı tahrifatını gösteriyor. Bâzı İslâm târihçileri bu isimde bir şahsın hiç yaşamadığını iddia ediyorlarsa da, Abdullah İbn Sebeler târih boyunca İslâmiyet aleyhinde çalışmışlardır. Hâlen de devam etmektedirler. Bu sebeple Sayın Güner’in ikazları son derece önemlidir. İkazları birer cümle ile şöyle özetlemek mümkündür. *Bâzı tarikat şeyhleri, müritlerini, mutlak itaate mecbur ediyorlar. (‘Şeyhin önünde mürit, ölü yıkayıcısının önündeki mevta gibi olmalı’ deniliyor) *Peygamber sözü olarak oluşturulan hadis külliyatı, Kur’ân’ın birçok hükümlerini devre dışı bırakabilmiştir. (Çözüm: Peygamber’imizin söyledikleriyle amel etmek dinde en tabîi akide olarak kabul edilebilir. Ancak O’na aidiyetinden emin olmak gerekir.) *Allah adına konuştuğu için tebliğ etiği vahiyden etkilenen insanlar, sâhibini değil, vahyi tebliğ eden peygamberi yücelterek ilâhî mertebeleri taşımılardır. 

Dikkat çekici iki bilgi: 1- “Allah’ın; ‘sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım’ buyurduğuna inanmak … gibi yaklaşımlar şirk gurubundadır.” 2-Allah’tan başka kimsenin gaybı bilemeyeceği âyetlerde apaçık belli iken…’ Hazret-i Muhammed’in aşere-i mübeşşere hakkındaki sözlerine inanmak, kusursuz şirk olmaktadır.’ 

(Bilinmektedir ki Aşere-i Mübeşşere rivâyetinde yer alan isimler üzerinde mutabakat yoktur. O halde, hadis olduğu iddia edilen söz üzerinde de mutabakat olduğu söylenemez. Olumsuzluklara sebebiyet vereceği için konu hakkında yeni bir tartışma açılmasından kaçınılmalıdır.. O. Ç.)

Bir başka tahrif yolu; ‘İnsanın arzularını tapılası konuma yerleştirmesidir.’ (Bu batağa saplananlar hakkında Casiye Sûresi 23. âyette bilgi vardır.)

Asıl büyük tehlike, insanın, Allah ile arasına aracılar koymasıdır.  Yazar bu konudaki sapkınlıkları; Yatır ziyâretleri, Allah’ın sıfatlarını kullara isnat etme ve gizli şirk başlıkları altında inceliyor. (s: 50-56)

Kitapta ele alınan ikinci bahis ‘Şefaat’tir. (s: 57-65) 

Üçüncü bahis başlığı: Hassas bir konu olan ‘Büyü ve Falcılık.’ ‘Rukye’ de bu bölümde ele alınıyor. (s: 66-90) (Peygamber efendimiz, belli şartlar altında rukye’ye ruhsat vermiştir. (O.Ç.)

Kader konusundaki bilgiler (s: 90-107)’dedir. Kader konusunda insanlarımız kaba softa-ham yobaz şeyhlerin, şıhların verdiği bilgilerle ümitsizliğe kapılmaktadır. Hadid Sûresi 22. Âyetini kısır görüşlerle tefsir edenler; kaderin önceden belirlendiğini değişmezliğini iddia ederler. Bu iddiaya inananlar; ‘Mâdem ki insanın kaderi, önceden belirlenmiştir, değişmeyecektir… yapılabilecek bir şey yok demektir…’ noktasına ve ümitsizliğe götürür. Oysa ki Hâlik-i Zülcelâl Hazretleri’nin rahmetinden ümit kesilmez. 

Sâdık Güner’in telif ettiği eserin ikinci bölümünde; Savaş kuralları, esirler, ganimet, bir başka hassas konu olan ‘fey’ ileaynı durumda ‘nefel’, kölelik ve cariyelik, kabile asâleti-ırkçılık, hakkında bilgiler var. 

260-300. sayfalar arasında ‘Kadın’, 301-339 sayfalarda ‘Nikâh’ başlığı altında muta nikâhı, talâk, çok evlilik gibi tartışmalı ve netâmeli konular ele alınıyor. Son bölümde ise netâmeli bir başka konu olan ‘fâiz’ ve ‘riba’ hakkında derin araştırmaların ürünü olan bilgiler var. Fâiz konusunda bütün görüşler açıklanmakta ise de, net bir hüküm verilemiyor. 

Yukarıda belirtilen bölümlerde bütün meseleler; İslâm öncesi, İslâm sonrası, Kur’ân’a göre, Hadislere göre tahlil ediliyor. Bu özellikleri sebebiyle Sâdık Güner’in büyük emeklerle hazırladığı eseri, İslâm İlmihal’i olarak kabul edilebilir. Her evde bulunması gereken, her Müslüman’ın başucu kaynağı, el kitabı olma özelliklerine sâhiptir. 

İslâm’da tartışılmayan ve hükme bağlanmayan hiçbir mesele yoktur. Azınlığın kabul ettiği rivâyetleri, ‘hüküm’ diye öne çıkaranlar ve onlara karşı çıkanlar var. Böylece bir tartışmadır başlayıp devam ediyor. İşin doğrusu bilinse bile Müslüman halkımıza yansıtılamıyor ‘Kütub-i Sitte’ olarak anılan eserlerde, ‘mevzu hadis’ olarak anılan uydurma sözler var. (Hadis konusu, ilâhiyat fakültelerinde ana bilim dalıdır. Buna rağmen sahih olan ve olmayan hadisler hakkında net bir tespit yapılamamıştır. O.Ç.)

Bir başka ıstırap konusu da mahalle aralarında ‘Hoca Efendi’, ‘Efendi Baba’, ‘Şeyh’, ‘Şıh’, ‘Molla’, ‘Pir’ ve sâir adlarla anılan üç-beş uyanık, kendisine imtiyaz sağlayabilmekte, çevresindeki insanları sömürmektedir. Aklını kullanan her Müslüman doğru yolu bulur. Fakat aklını kullanamayan saf insanlar olmasa, ‘uyanık’ geçinen sahte softalar asla ‘yolunu’ bulamaz. (O. Ç.)

Bir dokun bin ah dinle bu kâse-i fağfurdan…   

İslâmî konular, okyanuslar kadar derin, deryalar kadar engindir. İslâmî hassasiyeti olan müminler, öğrenmek istedikleri bilgileri, İslâmî hassasiyeti olan ve fakat sâdece bilen değil, bildiklerini öğretebilen insanların eserlerinden ve konuşmalarından öğrenebilirler. İlâhiyatçı yazar Sâdık Güner’in eseri okuyucuya her konuda olmasa bile okuyucuya doğru bilgiler vermektedir. Diğer konuları eserin 2. Ciltte yer alması ümit edilir.  

KİTAPYURDU DOĞRUDAN YAYINCILIK:  Yenibosna Merkez Mahallesi, Cemal Ulusoy Caddesi Nu: 43 Bahçelievler, İstanbul. Tel: 0.212-519 87 20 Belgegeçer: 0.212-529 15 84 e-posta: [email protected]  //  www.kitapyurdu.com  

SÂDIK GÜNER

1950 yılında Düzce’nin Akçakoca ilçesi Kalkın (Karkın) köyünde doğdu. İlkokulu köyünde bitirdikten sonra Düzce İmam-Hatip Lisesinde okudu. 1972 yılında İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsüne girdi. 1976’da bu okuldan mezun olduktan sonra kısa bir süre bazı orta dereceli okullarda öğretmenlik yaptı. 1979 yılından bu yana serbest ticâretle meşgul olmaktadır. Aynı zamanda mezun olduğu günden bu yana ilmİ çalışmalarına devam etmektedir. ‘Hangi Müslüman?’ ve ‘Bu İslâm Kur’ân’da Yok’ isimli araştırma eserleii ile ‘Cariyenin Aşkı’ ve ‘Çığlığımı Duymadınız’ adlı iki romanı bulunmaktadır.

DERKENAR:

KATLETMEK?!

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Katletmek’ ‘katil’ kelimesinden türetilmiştir. ‘Öldürmek’ demektir. İslâm’ı katletmeye çalışanlar, yeldeğirmenine saldıran Don Kişotlardır. Zafer, er-geç İslâm’ındır. Çünkü Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerîm var oldukça İslâmiyet de var olacaktır. Kur’ân, Cenâb-ı Allah’ın koruması altındadır. O’na bir şey olmaz, İslâm’a da… 

İslâm; arsız kemirgenler tarafından kısmen tahrif edilebilir. Hurâfeler karıştırılarak, nifak çıkartılarak şüpheler uyandırılabilir. Münâfıklar her devirde vardı. 1443 yıldan beri ancak bir arpa boyu ilerleyebildiler. 

İslâm’ın katledildiğini söylemek, katletme çabasında olanlara moral vermek olarak düşünülebilir. 

İslâm’dan sapmalar’ tâbiri, ‘katletmek’ kelimesine nazaran daha uygun bir tercihtir.  

Katlettik’ kelimesi bir başka yönden de dikkat çekiyor: Kelimeyi kullananın bizzat kendisi de katil olayına iştirak ettiğini düşündürüyor. Bir meşhurun iki cümlede üç defa kullandığı tekerlemeyle sorayım: ‘Böyle bir şey olur mu?’