VEFATININ BEŞİNCİ YILDÖNÜMÜ SEBEBİYLE DİLAVER CEBECİ ve KİTAPLARI
Özellikle; bestelenen ‘Türkiye’m’ şiiriyle adını geniş kütlelere duyuran şair, yazar ve akademisyen Doç. Dr. Dilaver Cebeci, İstanbul’da geçirdiği kalp krizi sebebiyle tedâvi görmekte olduğu hastânede, 29 Mayıs 2008 tarihinde, 65 yaşında vefat etti. Doğumu: Gümüşhane’ye bağlı Kelkit ilçesinin Dayısı Köyü, 1943. 
Dilaver Cebeci, vefatından 4 yıl önce düşerek başını çarptığından konuşma kabiliyetini ve hâfızasını kaybetmişti. Zamanla konuşma yeteneğine ve kısmen de hâfızasına kavuşabildi. Ancak, tanıdıklarının hiçbirinin ismini ve kendi doğum tarihi dışında hiçbir rakamı hatırlayamıyor, yazı ve şiir yazamıyordu.   
Ailesinin Kırıkkale’ye göçmesi üzerine ilkokulu orada tamamladı. Ortaokulu Merzifon ve Mersin askerî okullarında, Kırıkkale’de başladığı lise öğrenimini Erzincan’da tamamladı. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni 1970 yılında bitirdi. Aydın’da öğretmenlik ve Halk Eğitimi Başkanlığı, İstanbul Ortaköy Eğitim Enstitüsü’nde öğretim görevlisi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda neşriyat uzmanı ve Üsküdar Kız Lisesi’nde öğretmen olarak görev yaptı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde İktisat Tarihi alanında yüksek lisansı ve sosyoloji doktorası yaptı. Marmara Üniversitesi öğretim üyeliğinden, Doçent unvânı ile emekli oldu. 
Dilaver Cebeci’nin ilk şiiri 1965 yılında Defne Dergisi’nde çıktı. Şiirleri, hikâyeleri, mensureleri ve mizah yazıları Devlet, Töre, Bozkurt, Türk Edebiyatı, Türk Yurdu, Güneysu, Ortadoğu, Hergün, Yeni Düşünce, Ayrıntılı Haber ve Türkiye isimli dergi ve gazetelerde yayınlandı. 
Dilâver Cebeci, millî ve tarihi motiflerle bezeli lirik şiirleriyle tanınır. Edebiyatımıza ‘Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi’ mizahî tipini kazandırdı. Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi imzasıyla yazdığı yazılarında Türk sosyal hayatına bir 16. yüzyıl Osmanlı vatandaşı gibi bakarak, bu hayatın Türk kültürüne yabancı yönlerini latif bir üslupla hicvetti. Edebiyatımızda uzun ve hikâyemsi mensure türünü denedi ve bu denemelerinde millî romantizmi vermeye çalıştı.  
Dilaver Cebeci’nin Yayınlanmış kitapları:
01- Hun Aşkı (Şiir) 1973  
02- Türk Şiirinde Kadın 1980 
03- Din Bilgisi (Lise: 3) 1981
04- Din Bilgisi (Orta 3) 1981 
05- Mavi Türkü: 1983
06- Şafağa Çekilenler: 1984
07- Büyü (Oyun) 1984 
08- Devrannâme 1984 
09- Ve Sığınırım İçime: 1992 
10- Kandahar Dağlarında Sabah Namazı: (Kendi sesinden şiir kaseti) 1992 
11- Tanzimat ve Türk Ailesi:1993 
12- Evliya Çelebi ve 17. Yüzyıl 1993
13- Kur’an Gerçekleri 1996 
14- Sitare: 1997 
15- Seyrannâme 1997
16- Azak’ın Denizatlıları 1998 
17- Ben Kazanga Baremen (Gezi Notları) 1999  
18- Asra Yemin Olsun Ki  2000
19- Bahadır Giray’ın Mektubu 2000  
20- Türk’e Dair 2001 
21- Bütün Şiirleri: 2009  
TÜRKİYEM
Baş koymuşum Türkiye’min yoluna 
Düzlüğüne, yokuşuna ölürüm, 
Asırlardır kır atımı suladım. 
Irmağının akışına ölürüm. 

Deli sular, salkım-saçak söğütler, 
Kışlada kumandan, asker öğütler, 
Yaylalarda ata biner yiğitler, 
Bozkurt gibi bakışına ölürüm. 

Sevdalıyım, yangın yeri bu sinem 
Doksan yıldır çile çekmiş hep ninem. 
Pınarlardan su doldurur Eminem 
Mavi boncuk takışına ölürüm. 

Düğünüm, derneğim, halayım, barım, 
Toprağım, ekmeğim, namusum, arım, 
Kilimlerde çizgi çizgi efkârım, 
Heybelerin nakışına ölürüm.
SİTARE
“Çeşmek Be-zen Sitare
Ezmen Mekon Kanare”
Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinden
Kirpiklerin yüreğime batıyor
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
Ayaküstü konuşuyoruz
Nedim’in nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum Sitare
Dün oturup hesap ettim
Sen doğduğun zaman
Ben bir askeri mektepte talebeymişim
Sen bilmezsin Sitare
Burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tespih
Geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
Her akşam dokuzda yat borusu çalardı
Yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
Bir derin uykuya atardım kendimi
Siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
Ben de onu alır anamın düşlerine kaçardım
Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum
Seninle konuşurken Sitare
Aklıma yıldızlar dökülüyor
Bir çâresiz Zühre oluyorsun Babil caddelerinde
Ateş gözlü kâhinler koşuyorlar arkandan
Binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında
Gökyüzü salkım salkım
Zigguratlar tıklım tıklım
Dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
Ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
Kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım
Gözlerine baktığım zaman Sitare
Bütün çöllere ay doğuyor
Yoldaş ediyorum kendime İmrül Kays’ı Antere’yi A’şa’yı
En kuytu vahaları dolaşıyorum
Hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş Sitare
Çadırla su arasında bir cılga var
O cılgada nârin ayak izlerin var
Durgun suya düşüp kalmış gözlerin var
Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum
Bazen sapsarı bir benizle geliyorsun
Yorgun çizgileri alnında uykusuzluğun
Biliyorum içinde bir sızı var
Bıçak ağzı gibi bir sızı var
Bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
Züheyr’in Suad’ı gibi keremsiz kılan
Kuzeyden güneye
Güneyden kuzeye
Heyy! Gidip geliyorum bu çöllerde
Kureyş’in heybetli ve inatçı develeri
Hiç aldırmadan benim esmer sevdama
Geviş getiriyorlar ufka bakarak
Ben kaçıp Yesrib’e sığınıyorum
Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
Dağda, ovada, badiyede okuduğum hep elif
Elif diyorum Sitare, sineme elif çekiyorum
“Ah minel aşk-ı ve halatihi..”
Çok eski bir gerçektir bu biliyorum
Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum
Sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
Ve ikimizde ıslanıyoruz
Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim
Bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
Tapınaklar insanları safra gibi atardı
Sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
Bir gün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
Gidip bir Uygur çadırında göğü dinledim
Kara bulutlar kükrerken bir Kaşkar sabahında
Oturup Aprunçur Tigin ile seni konuştuk
Bakışlarımı sunuyorum, tereddütsüz alıyorsun
Gizli bir tebessümle çağırıyorum, geliyorsun
Kaşı karam, gözü karam, saçı karam
Umay gibi yumuşak huylum
Nerden çıktın karşıma böyle
Sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime
Asya’nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
Adam akıllı yorulmuşum
Ellerin böyle olmamalıydı
Ellerine acıyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum
Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

SEYRANNÂME
Evliyâ Çelebi dilimizin ve kültürümüzün mizahla renklenmiş en canlı simasıdır ve 17. yüzyıldan beri güler yüzlü üslûbun timsalidir. O’nun üç yüz yıldır yaktığı meşaleyi Seyyah-ı Fakîr Evliyâ Çelebi de otuz yıldan beridir aktüel hayatımıza tuttuğu ışıkla canlandırmaktadır. Aralarındaki fark Osmanlı ve Cumhuriyet farkıdır. Yoksa bakış tarzı, dili, mantığı ve dünya görüşüyle hemen hemen aynıdır. Otuz yıldan beri Türk toplumunda cereyan eden sosyal, siyasî ve kültürel hadiseleri farklı bir Osmanlı bakışıyla yorumlayarak mizah edebiyatımıza yeni bir tarz kazandıran Seyyah-ı Fakîr Evliyâ Çelebi, Devrannâme adlı ilk kitabından sonraki yazdıklarını bir araya getiren Seyrânnâme ile okuyucusunun önüne yeniden geliyor. Çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlandığında büyük alâka gören yeni seyahatnâme parçaları, bu türe ilgi duyanların zevkle okuyabileceği metinlerdir. Bu kitaptaki yazılar, son on yıl içindeki Türk toplumunda vuku bulan çeşitli olayların bir Osmanlı çelebisi gözüyle yapılmış mizâhî ve tasviri yorumudur. Hatta bir dönemin mizâhî belgeleri olarak da nitelendirmek mümkündür. Okurken gülecek, düşünecek ve elinizden bırakamayacaksınız inancındayız.
14 X 21 santim ölçülerinde, 243 sayfalık kitabın ilk baskı yılı: 1997. Son baskı yılı: Bilgeoğuz Yayınları: 2009
KUR’AN’DAN GERÇEKLER
Kur’an dünün ve yarının olduğu gibi aynı zamanda bugünün de kitabıdır. Her asırda gençleşen ve her asır insanın kendine pay çıkaracağı ilahî bir kitap… Çünkü o,’insanlığın hakîki hikmeti’dir ve insanı saadete götüren gerçek mürşid ve kılavuzdur. 
Dilaver Cebeci’nin eseri; bir şeriat ve dua kitabı olduğu gibi, bir emir ve dâvet, bir zikir ve fikir kitabı aynı zamanda… İnsanlık âleminin eğiticisi, en büyük aydınlatıcı olan İslamiyet’in ana kaynağıdır. Ahiret âlemlerinin mukaddes haritası; görünen âlemde gayb aleminin konuşan dili… Allah’ın zatını, sıfatlarını, isimlerini, fiil ve işlerini açıklayan sözü, apaçık yorumu, kesin delili parlak tercümanı. 
2007 yılında Bilgeoğuz yayınları arasında 88 sayfa olarak basılan kitabın ilk baskısı 1996 yılında yapılmıştı. 
EVLİYA ÇELEBİ VE 17. YÜZYIL
Osmanlı’nın görme merakını temsil eden Evliyâ Çelebi’yi anlatmak, şüphesiz en çok, Türkçenin ustalarından Dilâver Cebeci’ye yakışırdı. O sadece büyük bir şair değil; yaklaşık bir çeyrek asırdır ‘Seyyahı Fakir Evliyâ Çelebi’ imzasıyla yazdığı yazılarla, büyük  Seyyahımızın üslubunu günümüzde yaşatan kalemdir.  
Kitabın ilk bölümde, Çelebi’nin gözüyle görülen toplum, ikinci bölümde Çelebi ekseninde yakınınıza geliyor. Eser bu özelliğiyle sadece Evliyâ Çelebi’yi anlatan bir biyografik araştırma değil; aynı zamanda Evliyâ Çelebi’nin anlatıldığı bir sosyal tarih çalışması...  
Evliya Çelebi’yi sevenlerin yıllardır bekledikleri bu eseri Bilgeoğuz Yayınları 2009 yılında 104 sayfalık kitap hâlinde kültür hayatımıza kazandırdı.  
BÜYÜ
Dilaver Cebeci’nin sahne oyunu tarzında kaleme aldığı bu eserde Milattan önce 91 yılında Hun Hakanı Hulugu zamanında Türklerle Çinliler arasında geçen savaşı anlatıyor. Üç ordu ile Türk Ülkesine giren Çinlilerin iki ordusu ağır kayıplar vererek geri çekilmiş, birisi de kaçış hazırlığında iken hücum eden Türkler tarafından önceden kazılmış büyük bir hendeğe doldurularak yok edilmişti. Harp tarihinde eşi görülmemiş bu taktik, Türk’ün savaş zekâsının çarpıcı örneklerinden biridir. Eserde o günün teknik ve medeniyetinde zirveye ulaşmış olan Hunlarla batıl inançlara saplanmış olan Çinliler arasında geçen olaylar ilgi çekicidir. Dilaver Cebeci bu mütevazı eserini, Türk’ün ilim, teknik ve medeniyette ön sırada yer alması için çalışan ateş kanlı, kor yürekli Türk Gençliğine adıyor.
İlk baskısı 1984 yılında yapılan 2007 yılında Bilgeoğuz yayınları tarafından yeniden basılan kitap, 68 sayfadır. 
DEVRANNÂME
Türkiye Gazetesi’nde; ‘Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi’ başlıklı köşesinde, ‘Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi’ imzasıyla yazdığı yazılardan oluşmaktadır. Bu yazıları, Evliya Çelebi seyahatnamesinin üslubu ile yazardı. Bazen de Dede Korkut şivesini kullanırdı. Yazılar edebî üslup ağır basar, siyasî ve fikrî yönleri de dikkat çekerdi. Olayları güncel takip eder, köşesinden evliya çelebi konuşturur. 
151 sayfalık kitabın ilk baskısı 1984 yılında yapıldı. Son baskısı 2009 yılında Bilgeoğuz Yayınları tarafından gerçekleştirildi.  
MÂVİ TÜRKÜ
‘Boynuma kadar terime gömülmeye razıyım. Yeter ki, bir defa doyasıya huzurunda durayım.’ Dedirten aşk; Dilaver Cebeci’yi bir kararda tutmamış. Gâh gürlemiş gök gibi, gâh serilmiş sessiz yer gibi. Bazen kılıçtan keskin olmuş, bazen ana sesinden yumuşak ve bazen şiir kadar hercai. Okuyana; ‘İyi ki okudum’ dedirten yazıları bize sunan yüreğe minnet ...
İlk baskısı 1983 yılında yapılan kitap, 2007 yılında Bilgeoğuz Yayınları tarafından 2007 yılında 132 sayfa hacimle tekrar basılmış. 
TÜRK’E DÂİR
Dilaver Cebeci’nin muhtelif zamanlarda ve muhtelif dergilerde yayınladığı makalelerinden oluşan bir derlemedir. Eser hem kendi iç bütünlüğü bakımından hem de tek tek yazıların muhtevası bakımından kıymetlidir. Yazar; Türk milletinin ecnebiye meraklı olduğunu, kültürlere ve iklimlere kolay uyum sağladığını bu özellikleri sebebiyle kendi değerlerine yabancılaştığını belirtiyor. Türklerin devlet kurmaktaki mahâretini, kurulan devleti uzun müddet yaşatmakta gösteremeyişinin sebeplerini açıklıyor.  
2009 yılında Bilgeoğuz yayınları tarafından yeniden basılan 125 sayfalık eserin ilk baskısı, 2001 yılında yapımlaştı. 
BÜTÜN ŞİİRLERİ
Bestelenen ‘Türkiye’m’ başlıklı şiiriyle, haklı bir şöhrete kavuşan Dilaver Cebeci isimli kasetinde Sabah Namazı” nın kasetten dinlenen mesajıyla kulaklarda yer eden ve unutulmaz ‘Sitare’ başlıklı şiiriyle gönüllerde taht kurmuştu. ‘Kandehar Dağları` isimli kaseti aracılığıyla bu defo hayranlarına, kendi sesiyse sesleniyor. Tarz-ı kadim üzere gazallerini okurken ‘Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi’nin meclisinde olduğunuza hissediyorsunuz.
Bilgeoğuz Yayınları tarafından 2009 yılında, 104 sayfa olarak basılan kitapta, Dilaver Cebeci’nin bütün şiirleri yer alıyor. 
TANZİMAT VE TÜRK AİLESİ
Bir tarih sosyolojisi denemesi olan bu eser, Türk tarihinin çok mühim bir dönemi olan Tanzimat’ı ve bu süreç içinde İstanbul’daki Türk ailesini, sosyal değişme açısından inceliyor. Eser, binlerce yıllık Türk kültür birikimin mücessem bir âbidesi olan İstanbul’un önemini, ananevi Türk aile yapısını, Tanzimat dönemi değişmelerinin aile müessesemizi hangi ölçüde etkilediğini, bu etkilerin sosyal, siyasî, ekonomik ve kültürel sebeplerini, eğlenceden alışverişe kadar hayatın her safhasına girerek tespite çalışıyor.
İlk defa 1993 yılında basılan eser, 2009 yılında Bilgeoğuz Yayınları arasında 176 sayfa olarak yeniden basıldı. 
TÜRKLER
Tarihte ilk Türkler hakkında araştırma yapan yerli ve yabancı uzmanlar, ‘Türk’ adı üzerinde de derin araştırmalar yapmışlar ve farklı yorumlarda bulunmuşlardır. Uzmanların çoğunluğu; Türk adının ‘erk’ yâni ‘güç-kuvvet’ anlamında olduğunda hemfikirdirler. Bu isim, Türklere, komşu milletler tarafından verilmiştir. Devlet adında ‘Türk’ kelimesini ilk defa kullanan Göktürkler, bu isimlendirmeyi benimsediler. Dilaver Cebeci kitabında; ‘Türk’ sözümün anlamından başlayıp Türklerin kurduğu ilk devletler, Türk boyları, Selçuklu Devleti, Türk kültürü, Türklerde kadının yeri, vatan kavramı, kahramanlık, bozkurt ve at üzerine, her Türk’ün bilmesi gereken Türk’e ve Türk kültürüne dair özellikleri anlatıyor. 
DİVAN ŞİİRİNDE KADIN
Divan şiirinde en çok sözü edilen güzel kadının ağzı dişleri dudakları yanakları ve saçlarıdır. Burada yan bakış mânâsına gelen gamzenin dışında kalanlar o devrin kadınının en çok görülebilen uzuvlarıdır. Bu uzuvların her biri belli bazı eşya ve mefhumlara benzetilmiş bu benzetmelerden ve uzuvların münasebetlerinden fevkalade mısralar ve beyitler meydana getirilmiştir. Bu uzuvlarla bazı din, savaş ilm-i hücum efsane hatta bahriye mefhum ve motifleri arasında dikkat çekici ilgiler kurulmuştur. Hatta denilebilir ki kadın güzelliği ile ilgi kurulmayan hiçbir konu yoktur. Bu durum elbette kadının Türk cemiyetindeki yeri ve önemi için ayrı bir ölçüdür. Dilaver Cebeci bu eserinde büyük bir şair olmasının yanında ilmî araştırmalarıyla da dikkatleri üzerine çeken Türk yazarlarından biri olduğunu gözler önüne seriyor. 
111 sayfalık kitap ilk defa 1980 yılında basılmıştı. Bilgeoğuz Yayınları bu seçkin eseri, 2009 yılında yeniden okuyucunun istifâdesine sundu.