KEDİNÂME

Kimileri sevmiyor olsa da genel kabul görmüş görüşe göre kediler sevimli yaratıklardır. Kediler insanların hayatında olduğu gibi şiir, hikâye ve romanlarda, en sevimli halleriyle ve büyük boy fotoğraflarıyla duvar takvimlerinde yerlerini almıştır. Son yıllarda tamamı kediye ayrılmış kitaplar da yayınlanmaktadır. 

Edebiyatçı yazar Mehmet Nuri Yardım, 13,5 X 20,5 santim ölçülerindeki 224 sayfalık ‘Kedinâme’ isimli eserinde, göbek kordonu bile kesilmemiş yeni doğmuş bir yavru iken evine aldığı ve ‘Lokum’ adını verdiği kedisinden yola çıkarak müfit ve muhtasar bir kedi bibliyografyası hazırlamış. Sıkılmadan rahatça ve merakla okunabilecek, sonra tekrar okuma ihtiyacını hissettirecek kitaptaki kısa kısa bölümlerin başlıklarından örnekler: 

*İnsanlık târihi boyunca kedi. *İslâm’da kedinin yeri. *Kedi ev halkındandır. *Kedilerin parayla alınıp satılması günahtır. *Peygamberi ısıracak yılanı haklayan kedi. *Cennete girecek dört hayvandan biri. *Kara kedinin hikâyesi…

Anadolu insanı, sevdiği ulu kişilerin târihî hayatlarını destanlarla, kerametlerle, olağanüstü kahramanlıklarla süsler. Oğuz Han, Abdülkerim Satuk Buğra Han, Sarı Saltuk, Nasreddin Hoca, Hacı Bayram-ı Velî ve daha nicelerinin hayatı efsânelerle iç içedir. İnsanlarımızın çok sevdiği kediler de bu cemilekâr ikramdan payını almışlardır. 

KARA KEDİNİN HİKÂYESİ

Şeyh İbrahim Has Efendi, Tezkiret’ül-Has isimli eserinde kaydettiğine göre bir gün Şeyh Vefâ Hazretleri çilehânesinde ibâdet ile meşgul iken komşularından bir kadın yanına gelir, ‘Oğlum Malta’da esirdir, kurtarmanızı istiyorum.’ der. Vefâ Hazretleri ‘Dua edelim de kurtulsun.’ cevabını verir. Kadın aksi, ‘Ben duâ istemem, oğlumu isterim.’ diye ısrar eder. Şeyh Vefâ’nın yanında siyah bir kedi bulunuyormuş. Kediyi göstererek ‘Söyleyelim de oğlunu şu karakedicik kurtarsın.’ cevabını verir. Kadın bu teklifi kabul ederek Şeyh Vefâ’nın yanından ayrılır. 

Kadının oğlu Esir Bey, Malta Adası’nda bir Hıristiyan’ın esaret mahallinde çalışmakta ve onun mutfağında yemek pişirmektedir. Bir gün balık kızartacakmış. Balıkları ayıklayıp temizlerken o anda bir kara kedi belirmiş. Balığı hemen kapıp kaçmış. Esir, balığı kedinin ağzından kurtarmak için arkasından koşmuş. Kedi kapıyı açık bulduğu bir eve girmiş. Esir kapıyı çalmış ve içeridekilere balığı kapan kedinin bu eve kaçtığını söylemişse de ev sâhibi böyle bir kedinin eve gelmediğini söylemiş. Bu sırada bulunduğu yerin Malta değil, Vefâ Mahallesi ve görüştüğü şahsın kendi annesi olduğunu anlamış. Oğul, ana birbirine sarılmışlar ve her ikisi tarafından yaşanan bu olaylar duyulmuş. Birlikte kalkıp Şeyh Vefâ’nın çilehânesine gelmişler. Vefâ Hazretleri’nin yanındaki kara kediyi gören oğul, ‘İşte ana, balığı kapan kedi bu idi.’ demiş. Gerek oğlu ve gerek anası bu olayı görünce Şeyh Vefa Hazretleri’nin dergâhına kapılanıp hizmetine girmiş ve ömürlerinin sonuna kadar buradan ayrılmamışlar. 

***

Sayın Yardım’ın eserinde, buna benzer başka hikâyeler de var. Onlarla ilgilenmeyi okuyuculara bırakıp, başlıklara devam edelim:

*Kedilerin vefa duyguları yüksektir. *Kedi dostu yabancı meşhurlar. *Kediler depremi (kısa bir süre öncesinde) hisseder. *Bir kedi efsânesi. *Kediler duyguludur. *Mırlamanın iyileştirici gücü vardır. 

Kedisever sanatkârlar: (Kitapta yer alan isimlerden bâzıları) Ahmet Vefik Paşa, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Tamburî Cemil Bey ve oğlu Mesut Cemil ile diğerleri…

MESUT CEMİL ANLATIYOR: 

Komşumuz olan Amerikalı aile, Türkiye’deki görevleri sona erip ülkelerinde döndüklerinde, evlerinde besledikleri kedi sokakta yapayalnız kaldı. Onu, gidenlerin ardından inler gibi miyavlarken gördüm. Onu evime almasam bile, bahçenin bir köşesinde, barınacak bir yer yapıp karnını doyurdum. Her gün gelip yemeğini yiyor, sonra sâhiplerini uğurladığı yere gidiyor, saatlerce bekliyor ve zaman zaman yine acı acı miyavlıyordu. Yemeğini her zamanki yerine koymadığım bir gün, onu bekledim ve mutfağa aldım, önüne yemek koydum iştahla yemeğe başlayınca anladım ki çok acıkmıştı. Onu yiyeceği ile baş başa bırakıp odama geçtim. Arkamdan geldi. Elime kitap alıp koltuğa oturdum. O da karşıma geçip oturdu. Kitaptan çok ona bakıyordum. Değişmeyen bir ihtiyâcın varlığını hayretle görmeğe başladım. Bu, ondaki sonsuz insan sevgisiydi. Kucağıma tırmanmayı bekler bir dikkat hâli içinde, yüzüme sonsuz bir tatlılık, yakınlık ve istekle bakıyordu. Tekrar yemek kabının başına götürdüm; yine arkamdan geldi. Bir daha götürdüm ve bu sefer, kırık İngilizcemle: ‘Haydi bakalım, yemeğini ye!' diyerek yanında durdum. Biraz yedi; fakat döndü, yine yüzüme bakmağa başladı. Nihâyet öğrendim ki, yemeğini râhatça yemesi için mutlaka yanında durmam ve mütemâdiyen sırtını okşamam gerekmektedir. Çünkü böyle yapmazsam, aç durmak bahasına, mütemâdiyen yüzüme bakmağa râzı oluyor. Traş oluyorum, gayet nâzik, kibâr ve tertipli bir oturuşla, beni en iyi görebileceği bir yere geliyor; elime, koluma, göğsüme, çeneme değil, gözlerimin tâ içine, yuvarlak gözleriyle bakıyor. Yatağa çıkması yasak olduğu için, ben yatarken o, kanapenin üzerinde kıvrılıyor. Gecenin hangi saatinde uyansam, onun şükran, saygı, iyimserlik, sâfiyet hayret ve aşkla Allâh’abakar gibi dikktli ve saygılı bakan gözlerini üzerimde görüyorum. 

***

Bekir Sıtkı Erdoğan’dan bir dörtlük:

Hak, her şeye lâyık olan cevheri verdi.

Tırtıl iki diş bulsa eğer ormanı yerdi. 

Şâyet kediler haftada bir gün uçabilse  

Dünyada serçelerin nesli biterdi.

Kedisever diğer şâir ve yazarlar: Mehmed Şevket Eygi, Ümit Meriç, Üstün İnanç, Necip Fâzıl Kısakürek, Hâlit Refiğ ve eşi Gülper Refiğ, Ahmet Hamdi Tanpınar, Doğan Hızlan ve diğerleri… 

Kediye dâir yazılar’ başlıklı bölümdeki yazılar; Annemarie Schimmel, Sâmiha Ayverdi, Safiye Erol, Sezai Karakoç, İnci Enginün, Necdet Subaşı, Osman Fikri Sertkaya, Sefa Saygılı ve diğerleri… (s: 81-132) 133. sayfadan  140. sayfaya kadar olan bölümde kedilere yazılmış şiirler var. 

Kedisever şâirlerden bâzıları: Özdemir Asaf, Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat, Behçet Necatigil, Kâmil Uğurlu… 

Bâzı ünlülerin ve sâhiplendiği kedilerin isimleri, 141, 142. sayfalarda. Sonraki 8 sayfada eserin yazarı Mehmet Nuri Yurdam’ın kedi besleyeceklere tavsiyeleri yer alıyor. 

Ve Yardım’ın kedisi Lokum’un ön sözü… Sonra Lokum’un günlüğü… ile kitap sona eriyor.

Kedi için ‘nankördür’ derler. Mehmet Nuri Yardım’ın bu kitabı yazmaktaki maksadı; kedinin, candan ve sâdık bir dost olduğunu dosta düşmana anlatmak… 

El hak başarılı…

Kediseverlerin de kediye mesâfeli duranların da zevkle ve severek okuyacakları bir kitap…

MEHEMT NURİ YARDIM:

Edebiyat Araştırmacısı, Gazeteci, Yazar Mehmet Nuri Yardım 23 Nisan 1960 târihinde Siirt’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra 1980’de girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1985’te mezun oldu.

1979 yılında basın mesleğine girdi. Yeni Asya, Doğuş, Tercüman, Türkiye, Hürriyet, Bizim Gazete, Haber Fatih, Orta Doğu, Yeniçağ ve Milat gazetelerinde çalıştı. Kültür sanat sayfaları hazırladı, yazılar yazıp röportajlar yaptı. Türkiye Çocuk Dergisi’nin haber müdürü oldu. Kubbealtı Akademi Mecmuası’nda Yazı İşleri Müdürlüğü, bazı yayınevlerinde musahhihlik, redaktörlük ve editörlük yaptı.

Kısa adı ESKADER olan Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği’ni kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yaptı.

1 Ocak 2017 tarihinden itibaren TRT İstanbul Kent Radyosu’nda Haldun Hürel ile birlikte Pazar günleri ‘İstanbul Masalları’ isimli kültür sanat programını sunuyor.

Pek çoğunun 3., 5. baskıları yapılan 100’e yakın kitabı yayınlanmıştır. 

KUŞBAKIŞI:

YOL AYIRIMINDAKİLER

Balans Ayarları’, ‘Çankaya Sancıları’, ‘Darbe İçinde Darbe’ ve ‘Türkiye’de Askerî Darbe Teşebbüsleri’ gibi kitapların yazarı Erol Maraşlı, bu defa, Ülkücü Hareket mensuplarının çileli hayatlarını anlatıyor. 

Onlar, beş bin yıllık Türk’ün ülküsünü şahikaya çıkarmak için yetiştirilmişlerdi. Vatan için; amasız, fakatsız, bahânesiz ve korkusuz ölmeyi göze almışlardı. Milleti için can vermeye koşanlardı. Devlet-i Ebediyye için devletlû olmayı akıllarına getirmeden Alperen oldular. Şanlı bir mücâdele içinde kan kardeşiydiler. Gün geldi ayrı düşüp, Bozkurt iken birbirlerinin kurdu oldular. Kimisi kara toprağa girerken, kimilerine ikbal kapıları açıldı. Bâzıları darağaçlarında asıldı. Yusufiye onların mekânı oldu. Vatan, millet, devlet için mücâdele ettiklerini sanıyorlardı. Savundukları devletin başındakiler tarafından asıldılar, ötelendiler, Hepsinin yüreğini saran aşkın adı: vatan sevgisi, Türk milliyetçiliği idi. Hor görülseler de, suçlansalar da devlet kapılarından kovulsalar da, kaybolup gitseler de, işkence altında inleseler de gücenmeyecekler, yorulmayacaklar, terk edip gitmeyeceklerdi.’

13,5 X 21 santim ölçülerindeki, 272 sayfalık Yol Ayırımındakiler isimli eserde, yukarıdaki cümlelerle tavsif edilen ülkü erlerinin hikâyesi anlatılıyor. Kitapta 36 adet hikâye var. Fakat, bir zamanlar, filmler için kullanılan ‘36 kısım, tekmili bir arada’ değil. Çünkü hikâyeler 36’dan ibâret değil. Binlerce ülkücünün herbirinin 36’dan fazla hikâyesi var. ‘İçerideki’ hikâye ayrı, çıktıktan sonrakiler ayrı. Hepsinde hüzün var, gözyaşı var. ‘Göz’ ve ‘yaş’… onlar birbirinden hiç ayrılmaz. Kucaklaşmalarda da öyledir: Anneler, çocuklar, eşler ve dostlar ayrılırken de, kavuşurken da gözler yaşarır. Babalar belli etmezlerse de hiç kimse onların acılarının gözü yaşlı olanlardan daha az olduğunu söyleyemez. 

Erol Maraşlı, 1960 askerî darbesine ve hatta 3 Mayıs 1944’de ‘Irkçılık Turancılık Dâvâsı’ olarak isimlendirilen keyfî zulümlere de uzanıyor. Dünyada hiçbir devlet, vatanını ve milletini seven geçleri cezalandırmamıştı. İlk örneği bizde ve defalarca yaşanmıştır.  

Türkiye’de yaşanan kirli dolaplar da kitapta yer alıyor. 1980 öncesi bankerler furyası gibi…

1980 darbesi hazırlıkları, ‘Netekim’ emekli olmaktan kurtulunca neler oldu?  Millî Güvenlik Kurulu’nun hukuk anlayışı… Parti kurma çalışmaları… Ve milletvekili genel seçimleri, politik entrikalar…                                                                                                                                                         Ve daha fazlası… 

Acı da olsa, tatlı da olsa, hayâli cihan değer hâtıralarla dolu günler…

Hâfıza-i beşer, nisyan ile mâlüldür.

Târihin tekerrür etmemesi için, ders almak için okunması gereken sayfalar… 

 BİLGEOĞUZ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul.

Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64 Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86 E-posta: [email protected]   WEB: www.bilgeoguz.com  

SULTAN ALÂEDDİN KEYKUBAT

Gökhan Maraş, ‘Uluğ Sultan’, ‘Demir Sultan’, ‘Sultanü’l-Âlem’, ‘Sultanü’l-Âzam’ olarak tavsif ettiği Anadolu Selçuklularının on birinci hükümdârı Sultan Alâeddin Keykubat’ı  roman üslûbuyla anlatıyor. 12 X 19,5 santim ölçülerinde 372 sayfalık eser, Şubat 2021’de yayınlandı. 

Anadolu Selçuklularının ilk on sultanı yıldız gibi parlak, devleti yükselten kişilerdir. Alâeddin Keykubat, bu on sultanın güneşidir. O’nun zamanında yapılan kervansaraylar ve köprüler, bütün sultanların yaptırdıklarının toplamından fazladır. Bu eserlerin çok büyük kısmı günümüze ulaşmıştır.

O, çok iyi bir diplomat ve askerdir. Doğudan gelen Moğol tehlikesine karşı Doğu Anadolu’dan başlamak üzere bütün şehirlerin kalelerini ya sağlamlaştırmış veya yeniden yaptırmış; Abbasilerle, Memlûklerle, Harzemşahlarla, Bizans’la ve Gürcüstan’la anlaşmalar yaparak ülkesini koruma altına almıştır.

Sultan Alâeddin Keykubat, dünya târihinde ilk defa ticâret sebebiyle, yönetimi altında bulunan topraklardan geçen kervanlar için ‘devlet sigortası’ kavramını getirmiştir. Selçuklu ülkesiyle ticâret yapan bütün kervanlar, karada ve denizde eşkıyânın ve harâmilerin vereceği zarara karşı Selçuklu Devleti’nin teminâtı altındadır. 

Haftada bir gün halka açık divan kurarak, divanın başında da bizzat kendisi bunarak, devletten şikâyeti olanları dinlemiş ve âdil hükümler vermiştir.

Diplomatik becerisiyle büyük Moğol Hanı Ögeday’ın takdirini ve sevgisini kazanmıştır. Ögeday Han da Sultan’a altından yapılma ‘payza’ adı verilen özel mührünü göndermiştir. Bu payza sâhibi kişi, bütün Moğol noyanlarına ve askerlerine emir verme hakkına sâhiptir. Ögeday Han’ın verdiği payza, yeryüzünde Sultan Alâeddin’den başka hiçbir kral veya sultana verilmemiştir. Ögeday Han, Sultan Alâeddin’den başka hiçbir kral ve sultanı muhatap alarak mektup yazmamıştır.

Anadolu’nun bugünkü demografik yapısı da bu sultanın zamanında oluşmaya başlamıştır.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş. İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul

Telefon: 0.212- 251 03 50   Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

TÜRK TÂRİHİNDE UNUTULANLAR

Yesevî Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı, yüksek verimli yazar Erdoğan Aslıyüce; ‘Türk Târihinde Yanlış Bilinenler, Yorumlananlar’ ve ‘Türk Târihinde Yazılmayanlar’ isimli eserlerinden sonra projektörlerini 12,5 X 19,5 santim ölçülerinde, 372 sayfalık renkli ve resimli Türk Târihinde Unutulanlar isimli eseriyle yine târihimize çeviriyor. Târih hazinemizin, bilinmeyen veya çok az bilinen sayfalarını fikir nâmusu ile okuyucuya sunuyor.

Ele aldığı konuların başlıklarından dikkat çeken seçmeler: *Mondros ve Samsun’a çıkış, *Persler ve İskitler, *Emperyalizmin Oyunu ve İnsanlarımız, *Halifenin Mektubu, *İkinci Haliç Konferansı, *Babanzâdeler, *100 İhânet Plânı, *Kızılelma, *Sarmatlar, *Yahudiler, *Osmanlı Afrikası’nı ve On İki Adayı Nasıl Kaybettik? *Doğu Karadeniz’de Türkler, *Arşaklı Türk Devleti, *Reformcu İslâmcı Cemâlettin Afganî, *Reformcu İslâmcı Muhammed Abduh. 

Arşaklı Türk Devleti’ başlıklı yazının özeti:

Arşaklar Türk Devleti MÖ 250’de kurulmuş, 477 yıl hüküm sürdükten sonra MS 226’da Fars - Sâsânî Devleti’nin baskıları neticesinde târih sahnesinden çekilmiştir. Bu süre içerisinde Arşakları 36 han yönetmiştir. Hepsi de birinci, ikinci,… ‘Otuz altıncı Arşak’ şeklinde numaralandırılarak anılmıştır. 

MÖ 160-139 yılları arasında 21 yıl hüküm süren Altıncı Arşak son başşehir Hamadan’da kestiği parada hem Türkmen top sakallı resmini hem de (daha sonra) Oğuzların Bayındır boyu tarafından kullanılan armayı koydurmuştur. Para üzerinde; ‘Basileus Basileun Megaloy Arsakoy / Krallar Kralı Ulu Arşak’ ibâresi vardır. Bu ibâre de Dede Korkut Kitabı’ndaki ‘Hanlar Hanı Bayundur Han’ ifâdesiyle tam örtüşmektedir. 

Kaynak: Zeki Velidî Togan. Umûmî Türk Târihine Giriş. İstanbul Üniversitesi  Edebiyat Fakültesi Yayını. İkinci Baskı, s: 47. İstanbul 1970

 YESEVÎ YAYINCILIK: Küçük Ayasofya Mahallesi, Küçük Ayasofya Caddesi, Hüseyin Ağa Medresesi Nu: 13. Sultanahmet, Fatih, İstanbul. Telefon: 0.212-63850 12, Belgegeçer: 0.212-63835 47 e-posta: [email protected]  

KISA KISA… KISA KISA…

1-MEDYADA DÜŞÜRÜLMEŞ MASKELER: Yıldıray Çelik / Berikan Yayınevi.

2-BREZİLYA’DA İLK MÜSLÜMANLAR: Bağdatlı Abdurrahman Efendi-Antepli Mehmet Şerif-Derleyen N. Ahmet Özalp / Kitabevi-Mehmet Varış. 

3-SEMERKANT: Amin Maalouf-Ali Berktay / Yapı Kredi Bankası Kültür Yayınları. 

4-DEFİNE ADASI: Robert Louis Stevenson – Nurten Hatırnat / Uçan At Yayınları

5-BÜYÜK İSKENDER TÂRİHİ: Johann Gustav Droysenn – Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baysal / Panama Yayıncılık.