EMİNE IŞINSU ÖKSÜZ HANIMEFEDİ’Yİ 

05 Mayıs 20021 târihinde

EBEDÎ ÂLEME UĞURLADIK.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Emine Işınsu, 17 Mayıs 1938’de, babasının görev yeri olması sebebiyle Kars’ta dünyaya gelmiştir.

Babası Bulgaristan Türklerinden, emekli Tümgeneral Aziz Vecihi Zorlutuna, annesi Erzurum’un tanınmış ailelerinden Zorluoğulları’na mensup Hürriyet Mücahidi Avnullah Kâzimî Bey’in kızı, tanınmış şair ve yazarlarımızdan Halide Nusret Zorlutuna’dır.

Babaannesi ve babası Bulgaristan Eskicuma’dan göç etmişlerdir. Türklerin yaşamış oldukları acı ve zorlu günlerin yakın ve canlı şâhitleridirler. Çocukluğunun bir bölümünü Kırklareli’nde geçiren Işınsu, babaannesinden ve babasından Balkan Türklerinin, Türklük adına nelerle karşılaştıklarını veya nelere katlandıklarını dinleyerek büyüdü. Bu sebeple Balkan Türkleri O’nun hayatında önemli yer tutar.

Anne tarafı âlimler, kahramanlar, şâirler yetiştiren Erzurum’un köklü ve tanınmış ailelerinden biridir. Dedesi, Avnullah Kâzimî Bey gazeteci, anneannesi şiire düşkün bir hanımefendidir. Işınsu’nun annesi Hâlide Nusret Zorlutuna ise; edebiyat târihimizin önemli isimlerindendir. 

Işınsu, annesini şöyle tanıtır: Benim anam, her türlü gösterişin ötesinde gerçekten fedakâr bir kadındır. Aşırılığı ise hassasiyetinde ve belki cemiyetin değer hükümleri karşısında gösterdiği dikkattedir. Vatanî vazifeyi her türlü sorumluluğun üstünde tutan ‘zorlu’ bir askerin eşidir. O günün şimdiki gibi değil; bilhassa ordu mensupları için çok ağır ve yıpratıcı... Şair, yazar, öğretmen hanım kâh katır sırtında, kâh at; bazen de trenle yurdun dört bucağını dolaşır. Edebiyat ve Türkçe hocalığı yapar.

Işınsu, anne ve babasının memur olmaları sebebiyle yurdun değişik yerlerinde bulunmuştur. İlköğrenimi Urfa’da başlamış, Sarıkamış’ta devam etmiş, Ankara’da Alp Arslan İlkokulu’nda tamamlanmıştır. Küçük yaşlardan itibaren dikkatli bir gözlemci olduğundan bulunduğu şehirlerin mahallî özelliklerini özümseyerek muhayyilesini süslemiş, zengin bir dünya oluşturmuş ve bunları hikâyelerine ve romanlarına yansıtmıştır. 

Kültürlü ve sosyal bir aile ortamında yetiştirildiğinden okuma ve yazmaya olan ilgisi, henüz ilkokul döneminde bile güçlüdür. Ankara’da Cebeci Ortaokulu’ndan mezun olduktan sonra, Türk Eğitim Derneği Ankara Koleji’nin lise kısmına başlayıp 1956 – 1957 öğretim döneminde mezun olmuştur.

Öğrenciliği sırasında şâir olarak tanınan Işınsu’nun ilk şiiri ‘İnsanlarla Eğitim Dergisi’nde yayımlandı. Bunu diğer şiirler ve küçük hikâyeler tâkip etti.

1956 yılında ilk şiir kitabı ‘İki Nokta’ ile edebiyat dünyasının şâirleri arasına adım attı.

Yükseköğrenim hayatı çok hareketli geçti. İlk olarak babasının isteği üzerine Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydodu. Ancak Felsefe ilmi tahsil etmek isteyen Işınsu, o dönem A.B.D.’de bir kuruluşun açtığı Fullbright burs imtihanlarını kazandı ve Sosyal Akademi Uzmanlığı kurslarına katılmak üzere fakülteyi yarıda bırakarak Amerika’ya gitti. Dünyanın değişik ülkelerinden seçilmiş elli dört kursiyerle sosyal hizmetler hakkında iki aylık kurs gördükten sonra, sosyal hizmetlilerin çalıştığı bir çocuk kampına gönderildi. On bir çocuğun giyimleri, resim yapmaları, orman gezileri ile ilgilendi. Altı ay süren bu kurstan sonra Türkiye’ye döndü.

Daha önce başladığı İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü yarıda bırakarak, o yıllarda yeni açılan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin İşletme Bölümü’ne kaydoldu. Bu durumu bir süre babasından gizledi. O sıralarda ilk eşi Yüksek Mimar Erdoğan Cemil Okçu kendisine tâlip olur. Babasından üniversiteyi devam ettirme şartı ile onay çıkınca 1959 yılı sonlarında evlenirler. Evlilikle okulu bir arada yürütemeyeceğini anlayan Işınsu, kısa bir süre için fakülteyi yarıda bırakır. Daha sonra bir ara Hukuk Fakültesi’ne, ardından başından itibaren arzuladığı Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin Felsefe Bölümü’ne girdi. Ancak ailevî sebeplerle birlikte omuzlarına binen yükün artması üzerine arzulayarak devam ettiği Felsefe öğrenimini de yarıda bırakır. Hayatının sonraki döneminde dergi, gazete, tiyatro ve roman yazarlığı yapmıştır.

Emine Işınsu Hanımefendi’nin ilk romanı ‘Küçük Dünya’, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın Sanat Armağanı ödülünü kazandı. Eser 1962 yılında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika hâlinde yayınlandı. Şiirle başlayan yazı hayatı fıkra ve roman denemeleriyle zenginleşirken, yazar çeşitli dergi ve gazetelerde yazmaya devam etti. 1962-1963yıllarında Yeni İstanbul Gazetesi’nde Dedikodu sütununda Mehlika Arda takma adıyla siyasî konularda fıkralar yazdı. 1963-1965 yıllarında Sabah gazetesinde fıkra yazarlığı, 1964’te Hisar dergisinde Yeşil Fasulyeler ve diğer birkaç hikâye ile kadın meselelerine temas etti.

Tiyatroya derin bir ilgi duyduğu için D.T.C.F.’nin Felsefe Bölümü’nde okurken, bir taraftan da fakültenin tiyatro kürsüsü derslerine devam etti. Bu ilginin ürünleri; ‘Bir Milyon İğne’ (1967), ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ (1969), ‘Adsız Kahramanlar’ (1975) adlı sahne oyunlarıdır. 1966 yılında yazdığı ‘Bir Yürek Satıldı’ adlı oyunuyla, TRT’nin düzenlediği Radyofonik Oyun yarışmasında birincilik aldı.

İlk eseri ‘Küçük Dünya’ ile başarıyı yakalayan değerli yazar yoluna ‘Ak Topraklar’, isimli romanla devam eder. Bu eserle Türk Edebiyat Cemiyeti roman ödülünü kazanır.

1969 yılında, annesi Halide Nusret Zorlutuna ile Ayşe isimli kadın dergisini çıkarmaya başlar. Ayşe

Dergisi’nde ‘Zeynep Tan’, ‘Nur İleri’ve ‘Işık’ müstear isimleriyle 28 sayı boyunca yazmaya devam eder. ‘Devlet Dergisi’nde (1969 – 1971) iki yıl yazmaya devam eder. Ayşe adıyla çıkardığı kadın dergisi ‘Töre’ ismiyle 1971’de Mayıs ayından itibaren yayınına devam eder.

1972’de Prof. Dr. İskender Öksüz ile evlenen yazar, kültür çalışmalarına ‘Bozkurt Dergisi’nde ‘Diyânet Gazetesi’nde ve ‘Türk Edebiyatı Dergisi ile devam eder.  

1975’te ‘Tutsak’ romanıyla Kerkük Türklerinin, 1979 yılında ‘Çiçekler Büyür’, ‘Sancı’ ve ‘Canbaz’ isimli romanıyla Dış Türklerin mücâdelelerini anlatır. Canbaz’a Türkiye Yazarlar Birliği, Sancı’ya ise Türkiye Millî Kültür Vakfı tarafından armağan verilir. Yazmaya ve başarılarına ‘Kaf Dağının Ardında’ (1985), ‘Atlıkarınca’ (1990), ‘Cumhuriyet Türküsü’ romanları ve ‘Bir Gece Yıldızlarla’ isimli hikâye kitabı ile devam eder. 

Dinî tesirlerin hâkim olduğu bir çevrede yetişen Işınsu Öksüz tasavvufa karşı duyduğu ilgiyi ‘Nisan Yağmuru’, ‘Havva’, ‘Bukağı’, ‘Bayram’ isimli romanlarında değerlendirir. Bunca eserle birlikte konferanslar verirken Elif adındaki kızını, Yağmur ve Murathan isimli oğullarını asla ihmal etmez, onları en mükemmel şekilde yetiştirip topluma kazandırır. 

O, ‘Elhamdülillah Türk Milliyetçisiyim’ diyerek fikrî ve mistik yapısını özetler. Kadere kayıtsız şartsız bir teslimiyet içerisinde bir dönem yaşadıktan sonra; ‘istersen, çalışırsan, mücadele edersen değiştirebilirsin’ düşüncesine yönelmiştir. Millî, dînî ve insânî değerlerin ön plânda tutulduğu bir çevrede yetişmiş, bu üç değeri hayatının bütün safhalarında rehber edinmiştir. 

Eserlerinin çoğunda İslam inancının derinliklerine rastlamak mümkündür. Asker bir babanın, öğretmen bir annenin disiplini içerisinde yetiştiğinden kendisine karşı katı, çevresine karşı anlayışlı ve müsamâhakâr olmuştur. Tevazu ve asâleti ideal ölçülerle karakterine yerleştirmişti. Romanlarını okuyanlar O’nun zengin bir kelime hazinesine sâhip olduğunu derhal fark ederler. Mükemmel bir Türkçesi vardır. O’nun için yazmak, hayatının başlıca gayesi idi. Önce öğrenir, sonra öğretirdi. 

İnsanın kendisine karşı birinci vazifesinin öğrenmek, çevresine karşı en önemli vazifesinin de öğretmek olduğu düşüncesiyle yaşadı. Bu düşünceleri çevresindekilere miras bırakıp ebedî âleme göçtü. Mekânı cennet olsun, kabri nurlarla dolsun. 

Çok muhterem eşi Mütefekkir yazar Prof. Dr. İskender Öksüz Beyefendi başta olmak üzere evlatlarına, sevdiklerine ve sevenlerine sabr-ı cemil niyaz ediyorum. 

(Gözdenur Erol’un Yüksek Lisans Tezi’nden faydalanılmış ve kısaltılmıştır.) 

IŞINSU  ÖKSÜZ HAKK’A YÜRÜDÜ

NURİ GÜRGÜR

Edebiyat dünyamızın son dönemlerdeki en önemli isimlerinden biri olan, Türk milliyetçiliği fikrini, millî, manevi, insani ve ahlaki değerlerimizi 60 yıldır kalemiyle savunan Emine Işınsu Öksüz, bu dünyadaki yolculuğunu ikmal ederek ebedi aleme göç eyledi; menzili mübarek, makamı inşallah cennet olsun.

Işınsu kardeşimizi 1959’da Türk Ocağı tarihi binasında tanımıştım; cumhuriyet dönemi Türk şiirinin seçkin isimlerinden biri olan Halide Nusret Zorlutuna’nın kızıydı; ama irsi yazarlık yeteneğini şair olarak değil, belki daha yoğun emek ve çaba gerektiren bir alanda, romancı olarak kullanmayı tercih etti. İyi de yaptı, çünkü bizde ancak 19. yy.dan sonra başlayan roman yazılımı maalesef şiir kadar gelişmedi, yüz yıl  boyunca belli bir sayının üzerine çıkılamadı.

Işınsu Öksüz 1963’te yayımlanan “Küçük Dünyamız”  romanıyla bu alanın kapılarını açmış oldu; hacmi geniş olmasa  da eser diliyle, anlatımıyla çok beğenildi. Kısa zaman sonra art arda yazdığı romanlarıyla edebiyat dünyamızın seçkin isimlerinden biri haline  geldi.

Romanlarında işlediği konuların çoğu millî tarihimiz ve   Türk milliyetçiliği açısından önemli olan olaylardan, şahıslardan ve mekanlardan seçilmiştir; bunların bazılarının ya bizzat içerisinde yaşamış, yahut yaşayanlardan  ayrıntılı olarak dinleyip öğrenmiştir. Böylelikle toplum hayatımızda önemli etkiler yapan bazı olayları ve içlerinde yer alan kişileri romanlaştırıp anlatarak bunların ileriki nesiller tarafından öğrenilmesine zemin hazırlamıştır.

Işınsu Öksüz’ün bazı romanlarında Türk dünyasının Batı Trakya’dan Azerbaycan’a, Kırım’dan Kerkük ve Bulgaristan’a kadar değişik bölgelerinde yaşayan soydaşlarımızın çektiği çileler, eziyetler, yaşadıkları haksızlıklar akıcı bir üslupla ortaya konulmuştur. Diğer yandan, 70’li yıllarda ülkücülerin fikirlerini, görüşlerini hangi şartlar içerisinde savunduklarını, canları pahasına mücadele ettiklerini somut örneklerle, anlatır. Yüreğindeki duyguları hiç zorlanmadan doğal bir tarzda yansıtır. Köylerden büyük şehirlere gelen, tanımadığı, bilmediği çevrelerle karşılaşan insanlarımızın yaşadıkları sorunlara, ruh hallerine ışık tutar. 

Işınsu Öksüz sadece kalemiyle yetinmemiş, milliyetçi hareketin en zor dönemlerinde, 80 öncesinde Töre dergisini çıkartarak, ülkücü hanımların örgütlenmesinde görev yaparak bilfiil mücadelenin içerisinde yer almıştır. Bundan dolayı sol ve kozmopolit çevreler bu değerli romancımızı ısrarla görmezlikten geldiler, kendi düşünceleri paralelinde yazan pek çok üçüncü sınıf kalemi şişirip şöhret yapmaya çalışırken O’nun adını bile anmamaya özen gösterdiler.

Işınsu Öksüz eşinin işi dolayısıyla 80’den sonra birkaç yıl yurt dışında kaldı. Döndükten sonra  tasavvuf dünyamızdan, bu toprakların manevi  iklimini dokuyan, gönül dünyamızın mimarlığını yapan şahsiyetleri, mutasavvıfları konu alan romanlar yazdı. Hacı Bayramı Veli, Yunus Emre, Mevlana ve Niyazi Mısri’yi  aynı eserde buluşturabilmesi O’nun hem manevi ikliminin zenginliğini hem de kalem gücünü gösterir .

Işınsu sağlığının imkan verdiği ölçüde inandığı değerlere, insanlarımıza, ülkemize hizmet etmeye çalıştı. Eserlerinde en zor şartlar altında bile millî ve manevi değerlerinden, insani hasletlerinden, ahlaki ilkelerinden ödün vermeden yaşamanın güzellikleri sunulur, bunların  önemi vurgulanır. 

Ben Türk okuyucusunun ve özellikle milliyetçi çevrelerin Işınsu’yu henüz yeterince tanımadığına inanıyorum. Bazı yazarların  hem dışarıda hem de ülkemizde ölümlerinden yıllar sonra keşfedilip yoğun şekilde okunmaya başladığını biliyoruz. Işınsu’nun da çok geçmeden ne kadar değerli bir yazar olduğunun anlaşılacağına inanıyorum. Milliyetçi kalemlerin şimdiye kadar O’nu yeterince anlatıp tanıtmadığını söylemek yanlış olmaz. Dilerim bu hata artık telafi edilir, değerli romancımız vefatından sonra bile olsa çok daha fazla okuyucuyla, özellikle gençlerle buluşur.

Muhterem kardeşim Emine Işınsu Öksüz’ü saygıyla rahmetle muhabbetle anıyorum. Ruhu şad olsun.

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE

Güçlü Şâiremiz Rahmetli Hâlide Nusret Zorlutuna’nın, kalemi kuvvetli kızı Emine Işınsu’nun ilk ve ortaokullar için hazırladığı 12,5 X 19,5 santim ölçülerindeki eseri 62 sayfadır.

Sahne oyunu olarak kaleme alınan eserlerinin zevkine okurken değil, sahneye konulduğunda seyrederken varılır. Fakat Ne Mutlu Türk’üm Diyene, okuyanları hem bilgilendirecek hem şuurlandıracak hem de  ‘ne güzel, iyi ki okumuşum’ dedirtecek ve tekrar okumaya dâvet edecek bir eser.  Hızlı okuma kurslarına katılmamış olanlar bile 15 dakikada okuyup bitirebilirler. 

Eserdeki oyunculardan 16’sı, tarihteki 16 Türk cumhuriyetini temsil ediyor. Ayrıca Mete Han, Atilla, Dede Korkut, Bilge Kağan, Kutluğ Bilge Kül Kağan, Alparslan ve Romen Diyojen, Doğu ve Batı Anadolu’yu, 7 şehrimizi temsil eden çocuklar ve Atatürk’ü temsil eden Güneş’i tutan biri kız, diğeri erkek modern giyimli iki çocuk… Okuyucu, onlarla birlikte seviniyor, onlarla birlikte gururlanıyor, onlarla birlikte sesini yükseltip haykırıyor. Çünkü onlardan biri gibi oluveriyor. Ârif Nihat Asya’nın ‘Bayrak’ isimli şiirini onlarla birlikte boyun damarları kabararak okuyorlar. ‘İzmir’in dağlarında çiçekler açar…’ kelimeleriyle başlayan İzmir Marşı’na, imkânı ölçüsünde en gür sesiyle iştirak ediyorlar. 

Muhayyilesi güçlü olanlar, perde kapanırken alkış seslerini duyarlar. Ve hatta alkışa da, elleri kızarıncaya kadar iştirak ederler. 

Çocuklarında millî duygular oluşmasını arzu edenler veya mevcut duygularn gelişmesini isteyenler bu kitabı evlatlarına ve çevrelerindeki çocuklara armağan etmeliler. 

Çocuklarımızın buna çok ihtiyacı var.

BİLGE KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK DAĞITIM SANAYİ VE TİCARET LTD ŞTİ:  Nuruosmaniye Caddesi Nu: 3 Kardeşler Han Kat: 1 Cağaloğlu 34110 İstanbul.

Telefon: 0.212- 520 72 53

Belgegeçer: 0.212-511 47 74

e-Posta: [email protected]  //  www.bilgeyayincilik.com