OĞUZ BOYLARI

ÂŞİRET, OYMAK, CEMAATLER 

(ŞECERE KİTABI)

Türk Târih Kurumu’ndan Emekli Arşiv Şefi Araştırmacı-Yazar İsmail Uçakcı, büyük bir cesâretle giriştiği alan araştırmasında topladığı bilgileri, Çorum, Yozgat, Kırşehir, Kırıkkale, Çankırı Yöresinde OĞUZ BOYLARI / Aşiret Oymak ve Cemaatler adı ile 2013 kitaplaştırmıştı. Kitap, Ocak 2013’te Bilgeoğuz Yayınları arasında çıktı. 

İsmail Uçakcı bu defa, 16 X 24 santim ölçülerinde, 592 sayfalık eserini genişleterek ve Adana, Adıyaman, Aksaray, Ankara, Gaziantep, Hatay, İçel, Kahramanmaraş, Kayseri, Kilis, Konya, Malatya, Nevşehir, Niğde, Osmaniye, Sivas, Tokat ve yöresini de dâhil ederek sert kapaklı cilt içerisinde lüks Ivory kâğıda basılı 1440 sayfa hacimle kültür hayatımıza kazandırdı.  

Türklerin en büyük boy teşkilatına mensup olan Oğuzlar, 11. yüzyıldan itibâren ‘Türkmen’ olarak da anıldılar. 

Türkmen’ kelimesinin ‘Müslüman Türk’ anlamına geldiği belirtilmektedir. Zaman içerisinde Oğuz boylarının tamamı Müslüman olunca, ‘Oğuz’ ve ‘Türkmen’ isimleri bütünleşmiş ve aynı mânâyı ifâde eder duruma gelmiştir. ‘Türk’ kelimesi ise, daha geniş bir kütlenin adıdır. Oğuzların-Türkmenlerin hepsi Türk’tür. Fakat Türklerin hepsi Türkmen-Oğuz değildir. Buna rağmen aralarında ayrılık yoktur. Türkiye’de, Azerbaycan’da, Türkmenistan’da, İran, Suriye ve Irak’ta yaşayan Türkler Oğuz Boyu’ndandır. 

Türk’ kelimesi; aynı kültür potasında yoğrulan ve kimyevî bir karışım hâline gelip, kendisini oluşturan unsurlara dönüşü artık mümkün olmayan bileşiğin adıdır. Aynı potada eriyen diğer Türkler; Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Tatarlar, ‘Karapapaklar’ olarak da anılan Karakalpaklar, Terekemeler, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Karamanlılar, Safeviler, Şahsevenler, Hazarlar, Gagavuzlar, Karaimler, Yörükler, Tahtacılar, Uygurlar, Çepniler, Çağataylar, Kaşkaylar, Kumuklar, Kacarlar, Memlükler ve diğerleri… olmak üzere ifâde edilir. ‘Türk’, eşi benzeri bulunmayan geniş bir ailenin adıdır. 

Biz Türkmen’iz onlar Azerî’, veya ‘Biz Özbek’iz onlar Kırgız’ ifâdeleri, kızıl komünist Rusya döneminde Türkleri bölmeye çalışan çarpık düşünceli sözde ilim adamlarının safsatalarıdır.  

***

İsmail Uçakcı eserine ‘Türklerde Devlet ve Devlet Düzeni’ hakkındaki bilgilerle başlıyor. Bu bölümdeki alt başlıklar: *Türklerde İnanç Yapısı, *Oğuzların ve Diğer Boylarının Türk-İslâm Kültürüne Hizmetleri, *Türk-İslâm Kültürüne Büyük Katkılar Sağlayan Devlet ve Din Adamları. (s: 15-24)

Yörenin Türk Târihîndeki Yeri’ başlıklı bölümde; ‘Yörede Kurulmuş Devlet (Beylik) Eyâlet, Vilâyet ve Yörenin İskân Târihî’ hakkında kısa bilgiler yer alıyor. (s: 27-58) ‘Oğuz Boyları ve Teşkilât Yapıları’ başlıklı bölümde, ‘Dış Oğuzlar’ olarak anılan ‘Saka İskitlerin MÖ yedinci yüzyılda Karadeniz sâhillerinde izler bıraktığı’ bilgisi dikkat çekiyor.

Sonraki bölümde ‘Bozoklar, Oğuz Boyları’nın sağ kolunu oluşturur.’ Denildikten sonra, Oğuzları teşkil eden boyların ve aşiretlerin isimleri ile bölgeleri ve özellikleri ile kurmuş oldukları vakıf ve zâviyeler, cemaat liderleri, inşa ettikleri mimârî eserler, kervansaraylar, hanlar, binâlar ve cemaat liderleri hakkında bilgiler var.  (s: 63- 845)

847- 900. sayfalarda Oğuz-Türkmen Aşiretleri ile 13. Yüzyıl ve Sonrası Göç Almış Yerleşim Yerleri anlatılıyor.

Türk, Kürt; Alevî, Sünni, Kürt Alevîsi, Sünni Kürt konuları 923-950. sayfalardadır. Türkiye’yi uzun yıllar meşgul eden, alçakça saldırılarda yüz binlerce insanımızı malından, canından eden Kürtler hakkında çok önemli bilgiler var:

Kurtuk, Kürtük, Kurdak, Kürd, Kardu gibi adlarla anıldığı ve Kürt adının MÖ 7. yüzyıl Saka (İskit) lar döneminde yüksek karlı dağlada/yaylalarda yaşayan Oğuzlara verilen isim olduğu belirtilir.

Kürt adının târihte Türkler tarafından kullanıldığına ve konargöçer Türkmen anlamına geldiğine ilişkin kaynaklarda, fazlaca bilgi ve belge yer almaktadır.

Son yüzyılımızda meydana çıkmış, konuştukları lehçe (ağız) ye göre Kurmançi, Zaza, Baba Kürdî diye adlandırılmış Turanî soylu, ekseriyeti Oğuz Boylu bu Türkler hakkında sun’i ırk, târih. dil, coğrafya, kültür arayışına girmiş bazı siyâsî târihçiler birden çok iddia ortaya atmışlar ve sun’i bir millet yaratma peşine düşmüşlerdir.

İddialarında; konuştukları lehçelere göre Kurmançi, Zaza, Baba Kürdî adı verilen bu ahaliyi Kürt çatısı altında toplayarak aynı boydan oldukları tezini savunmuşlar ve bunların Mezopotamya’nın eski sâkinleri, Asurlu ve Med’lerin kalıntıları olabileceği yönünde görüş aktarmışlardır. 9. yüzyıldan evvelki dönemlerde söz konusu antik devletler ve Arap coğrafyasında kabile, yerleşim yeri, dağ, tepe, mevkii, diğer bir anlatımla Kürt sözcüğü ve bu sözcüğü hatırlatacak hiçbir ibâre bulunmamıştır.

622 yılında Oğuz Han’ın iyi dilek göstergesi olarak Hz. Peygambere gönderdiği Kürtlerin İlbeyi Boğdüz (Büğdüz) adlı elçinin yirmi dört Oğuz boyundan birisi olması, 657 yılında yazıldığı belirtilen Yenisey Anıtları arasında bulunan Elegeş Bengü taşında Türk Boylarına hükümdarlık etmiş bir beyin boylarına hitâbetini konu eden yazıtın ‘Ben Kürt Hakanı Alp Urungu’ diye başlaması ve bu hitâbe metninde geçen isim ve dilin Göktürkçe olarak yazılmış olması, söz konusu yüzyıllarda Türk olmayan kimselerin beylik makamına gelememiş olması, Kürtlerin Oğuz soylu olduğunun belgesi niteliğindedir.

Eski Türk yurdu Orta Asya’da yer alan ve bu târihî hitâbede Kürtlerin Türk soylu ve Ora Asya kökenli oldukları konusunu şüphesiz kılmaktadır. 

Kürtler ayrı bir millet olsaydı, eski Türk yurdu Orta Asya’da olmaz, böylesi târihî bir hitâbede yer almaz, ayrı bir dilleri olur, kendi dilleri ile hitap eder ve Alp Urungu yerine kendilerine özgü bir isim kullanırlardı. 

Kürt sözcüğü ‘Kürte Kar Obası, Kürdak’ (Kürt Bölgesi) gibi adlarla Altaylar, Türkistan coğrafyası ile Macaristan yöresinde kullanılmakta, bu adı taşıyan kabilelerin Türk olarak bilindikleri, Türkçe konuştukları târih ve dil bilginleri tarafından aktarılmaktadır.  Bir Oğuz menkıbesinde ‘Onun ataları yazları Balkaş Gölü’nün kuzeyindeki Ortay ve Kürtağ bölgesinde, kışları Karakurum yakınlarındaki Borsuğ’da otururlar’ denilmekte ve Oğuz Han’ın yaylak olarak ‘Kürtağ’ bölgesini kullandığı bilgisi aktarılmaktadır. 

Kitab-ı Dede Korkut Destanları’nda, Oğuzlarla aynı olduğu anlaşılan Kürtlerin, adını almış kabile, yerleşim yeri, dağ, tepelerin 11. yüzyıldan, diğer bir anlatımla Anadolu’nun fethinden itibâren Anadolu’da bulunduğu ve Oğuz soylu Türk sayıldıkları bilinmektedir. Kürt adını almış bu insanların yoğun olarak yurt tuttuğu doğu ve güneydoğu bölgesinde kurulmuş Çepni Boy mensuplarının kurduğu Saltuklu Devleti, Döğer Boy mensuplarının kurduğu Artuklu Devleti, İnaloğulları, Yıva Boy mensuplarının kurduğu Karakoyunlu Devleti, Bayındır (Akkoyunlu) Devleti, Bayındır Boy mensuplarının kurduğu Safevi devletleri ve Bayat Boy mensuplanma kurduğu Bayazitoğulları Beyliği buna örnek olarak verilebilir.

Kürt adı almış aşiretlerin târihîmiz ve günümüzde yoğun olarak yurt tuttuğu doğu ve güneydoğu bölgesinde Çepni Boy mensuplarının kurduğu Saltuklu Devleti, Döğer Boy mensuplarının kurduğu Artuklu Devleti, Yıva Boy mensuplarının kurduğu Karakoyunlu Devleti, Bayındır Boy mensuplarının kurduğu Bayındır (Akkoyunlu) Devleti, Bayındır Boy mensuplarının kurduğu Safevi Devleti, Bayat Boy mensuplarının kurduğu Bayazitoğulları Devleti, Bayat Boy mensuplarının kurduğu Dulkadirli Devleti, Yüreğir Boy mensuplarının kurduğ Ramazanoğulları Devleti kuruluşu ve desteklenmesini bölge ahalisi, dolayı ile Kürt adı alarak kimliğini kullanmış Oğuz Türklerinin yaptığı târihî kaynaklardan anlaşılmaktadır.

15. ve 16. yüzyılda İçel Livası Selende Nâhiyesi ve Anamur nâhiyesi idârî sâhasında kalabalık bir halde oturan Oğuz Hanlı Aşireti üyelerinin kurduğu köyler arasında Kürt adlı bir köyün bulunması,  târihte Doğu ve Güneydoğu Anadolu yöresinde Kürt adlı şehir nitelikli bir yerleşim yeri görülmezken Anadolu Eyâleti (Kütahya yöresi) idârî sahasında kurulmuş Kürt adlı nahiye statülü şehrin bulunması buna başka bir örnek oluşturmaktadır.

Konular arasında ayrıntılı verdiğimiz üzere târihte Anadolu’da yurt tutmuş ‘Kürtler Kayı, Kürt Beğdilisi, Kürt Avşarı, Kürt Döğer, Kürt Bayatı, Bayındır Kürdü’ adlı aşiret ve yerleşim yerleri 1579 yılında kaleme alınmış ‘Şerefnâme’ adlı Kürt Boylarını inceleyen eserde Kürtlerin, Oğuz Kağan ve Büyük Türk camiasının bir parçası olduğu bilgileri  ve Prof. Dr. De Grost’un bütün eserlere kaynaklık eden Kürtler konusundaki ‘Die Hunnen’ adlı eserinde ‘İşte Oğuz Türkmen Ekradı (Türkmen Kürdü) veya Oğuz Kürt Boyları’ diyerek yer vermiş olması konuya başka birer örnek oluşturmaktadır.

Yavuz Sultan Selim döneminde Konya, Karaman, Ankara, Kayseri, Teke, Çankırı bölgelerinden alman Milli (Milan), Bezeran, Karakeçili, Cibranlı, Hasenanlı, Şipkan, Hayderan ve Celali aşiretleri, Viranşehir, Varto, Muş, Hınıs, Eleşkirt, Patnos, Ağrı, Erciş, Van yörelerine yerleştirilmişler, bu aşiretler günümüzde kendisini Kürt adıyla tanımlamakta ve Kürt Ağız (lehçe lerini kullanmaktadırlar.

Ünlü gezgin Evliya Çelebi ‘Seyahatnâme’sinde Diyarbakır yöresini konu ederken bölgeden Kürdistan-ı Türkmenistan diye zikretmektedir, Bu bilgi de Türk-Kürt ayniliği konusuna başka bir cepheden kaynak oluşturmaktadır.

Anadolu’nun doğu ve güney bölgelerinde yerleşmiş olan aşiretler geçen yüzyıllarda siyâsî iradenin ilgisizliği neticesinde dil yapılarını büyük ölçüde bozmuşlar, komşu ve Hatti-Hititce, Urartuca, Ermenice, Arap, Fars, Keldani gibi antik dillerden etkilenerek yüzyılımızda Kurmançi. Zaza, Baba Kürdî (Kürd Baba) gibi adlarla anılan teşkilât ve dil yapılarını oluşturmuşlardır.

Yabancı araştırmacılar tarafından 1860 yılında yapılan araştırmalarda Kürtçe olarak adandırılan dilin 8.378 kelimeli bir sözlüğünü hazırlanmış ve sözlükte yer alan kelimelerin aidiyetine (menşeine) göre tasnifi yapılmıştır.

3.080 kelimenin Türkçe, 2.230 kelimenin Farsça (bunun 1.200’ü Zend lehçesi 370’i Pehlevî lehçesi, 2.000 kelime Arapça, 220 kelime Ermenice, 168 kelime Keldanice, 60 kelime Çerkezce, 20 kelimenin Gürcüce olduğu ve 300 kelimenin ise menşeinin bilinmediği konusu belirtilmiştir.

…………..

Suni bir dil oluşturma çabalarına devleti idâre edenler de dolaylı ya da doğrudan destek olmuş TRT. TV ve Radyoları tarafından yapılan yayınlarla Kurmançi, Zazaca ve Baba Kürdî adı verilen ağızların Kürtçenin birer lehçesi olduğu yönünde yayınlar yapılmış ve böylelikle ortaya sun’i bir dil oluşturma çabasına girişilmiştir. 

Birbirinden çok farklı olan bu lehçe veya ağızları konuşan ahâlinin, bir biri ile hiç anlaşamadığı halk günlüğünden ve yapılan yayınlardan anlaşılmaktadır. 

Yörede kurulmuş karye (köy), mezra, yaylak ve kışlakları gösteren çizelgeler 1111-1200. sayfalarda; mukaddes kabul edilen yerler / aşiret / cemaat liderleri ile vakıf ve zâviyeleri hakkında bilgiler ise 1203-1253. sayfalarda yer alıyor.

1257-1288. sayfalarda 32 adet harita bulunuyor. Kitabın her sayfasında, ele alınan konu ile alâkalı siyah-beyaz fotoğraflar var.  

Eserin müellifi İsmail Uçakcı’nın yerli ve yabancı 215 kaynaktan faydalanmak suretiyle kılı kırk yararak hazırladığı eserde 11.534 adet dipnotu bulunuyor. (s: 1289-1295) Bu türdeki eserlerin vazgeçilmezi olarak kabul edilen ‘Dizin’ bölümü, 1297-1440. sayfalardadır. Okuyucu bu sayfalardan faydalanarak istediği bilgiye kolayca ulaşabiliyor. 

Eser, profesyonel araştırmacılara, başka bir kaynağa ihtiyaç hissettirmeyecek kadar kapsamlı bir bilgi hazinesi olduğu gibi, Türk târihini bilmek, öğrenmek isteyenlerin de ihtiyacını karşılayacak özelliklere sâhiptir. 

***

Arka kapakta, kitap hakkında özetle şu bilgiler bulunmaktadır: 

Kendisini Yörük, Türkmen, Çıtak, Arap, Gürcü, Çerkez, Muhacir, Alevî, Sünnî, Zaza, Kurmançi, Kürt Alevîsi, Sünnî Kürt adıyla adlandıran Oğuz Aşiretleri ile Anadolu'nun eski sâkinleri Ermeni, Rum, Süryani, Nasturi, Keldani, Laz gurupları üzerinde durulmuş, Yezidi inanç gurubu ile Nusayriler konu edilmiştir.

Târih yazmak, târih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sâdık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mâhiyet alır.’ Eserde Anadolu'da yurt tutmuş binlerce aşiret, oymak, cemaat, tâife ve bunların yurt tuttuğu binlerce şehir, kasaba, karye, kışlak ile târihte tasarruf ettikleri vakıf, zâviye, haydarîhâne, kalenderhâne, dergâh, ocak ve tekkeler hakkında bilgi verilmiştir.

Bu haliyle eser; müellifine ‘Doçent’ unvanı verilmesini sağlayacak başarılı bir ‘tez’ olma hüviyetine sâhiptir.  Böyle bir eseri, kültür hayatımıza kazandırdıkları için müellifi İsmail Uçakcı ve Bilgeoğuz Yayınları sâhibi Oğuzhan Cengiz, gönül dolusu teşekkürleri, tebrikleri hak ediyor. 

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64 Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86 E-posta: [email protected]   WEB: www.bilgeoguz.com  

 

İSMAİL UÇAKCI

1959 yılında Çorum’un Sungurlu ilçesine bağlı Sarıkaya köyünde doğdu. İlkokulu köyünde orta ve liseyi Ankara’da, yüksek öğrenimini Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Halkla İlişkiler Ön Lisans Programında tamamladı. 1984 yılında başladığı memuriyet yıllarında Başbakanlık bağlı kuruluşu olan Türk Târih Kurumu’nda Arşiv Şefi olarak görev yaptı. Görev yıllarında bu kurumun kaynak koleksiyonunu taradı ve zengin bir bilgi bankası oluşturdu.

Bazı sivil toplum kuruluşunda görev yapan yazar, Türk Kültür Sanat Sendikası kurucular kurulu arasında yer alarak Genel Sekreterliği, Ankara Çorumlu Demekler Platformu Başkanlar Kurulu Başkanlığı, Ankara Çorumlu Dernekler Federasyonu Genel Başkan Yardımcılığı, kısa adı BAŞKON olan Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonu Yüksek İstişare Kurulu Üyeliği, Ankara Meclisi Sivil Toplum Kumluşu Târih ve Anadolu Kültürünü Araştırma Kumlu Başkanlığı, Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği Ak Saçlılar Kurulu Üyeliği, Başkent Çommlular Birliği Başkan Yardımcılığı, kısa adı TÜRKAV olan Kamu Çalışanları Kalkınma ve Dayanışma Vakfı Yönetim Kumlu Üyeliği, Sungurlu Oğuz Kültürünü Kalkındırma Derneği Denetleme Kurulu Başkanlığı ve Sungurlu Sarıkaya Köyü Yardımlaşma Derneği Başkanlığı görevlerinde bulundu.

Unutulmak, yok olmak üzere olan Türk kültür unsurlarına ilişkin onlarca çalışma yaptı. Bu çalışmalarını başta kitapları olmak üzere değişik dergilerde makale, gazetelerde yazı dizileri, televizyon programları, sempozyum bildirileri, konferans konularıyla bilim camiası ve Türk Milleti’nin hizmetine sundu.

Geliştirip düzenleyerek yayın hayatına tekrar geçirdiği bu eseriyle Anadolu’da uzantıları bulunan Kazak, Kırgız, Kıpçak, Özbek, Uygur boyları ve bunlara bağlı Lezgi, Alaş, Ahbaza, Terekeme, Misket, Çiğil, Karaçay, Dağılan, Noğay, Malkar, Kabardey gibi adlarla anılan oymakları konu etti. Kendisini Yörük, Türkmen, Çıtak, Manav, Arap, Gürcü, Çerkez, Muhacir, Alevî, Sünnî, Zaza, Kurmançi, Kürt Alevî’si, Sünnî Kürt adıyla adlandıran oymaklar üzerine durdu ve bu oymakların târihçeleri ile günümüzde hangi köylerde, hangi isimlerle yaşadıkları bilgisini aktardı.

Bunların yanı sıra Anadolu’da yurt tutmuş binlerce aşiret, oymak, cemaat, tâife ile bunların yurt tuttuğu şehir, kasaba, karye, kışlak hakkında bilgi verdi. Böylelikle bu eserini 2525 Sayılı Soyadı Kanunu’ndan evvelki sülâle, köy ve şehir adını bilen her yöre insanının aile şeceresine ulaşacağı duruma getirdi.

Evli, Musa ve Hakan adında iki erkek çocuk babası; Buğrahan, Fendiye, Zeynep, Şevli Pırıl adında dört torun dedesi olan İsmail Uçakcı hâlen Ankara’nın Elmadağ ilçesinde yaşamakta ve araştırmalarına devam etmektedir. 

Yayınlanmış eserleri:  1- Orta Anadolu Halk Kültürü. 2- Orta Anadolu Halk Kültüründe Deyimler ve Hikâyeleri. 3- Târihî, Kültürü ve İnançlarıyla Sungurlu. 4- Kara Hisâr-ı Demürlü Yöresinde Oğuz Boyları.