TÜRK BOZKIR KÜLTÜRÜNÜN DOĞUŞU

ANDRONOVO KÜLTÜRÜ

Türk milletinin varlığı kültür temelleri üzerinde yükselmeye devam etmektedir.. Bu sebeple kültürümüz üzerinde yapılan araştırmalar dikkate alınmalı, araştıranlar takdirle anılmalıdır.

Arapça asıllı ‘hars’ kelimesi, ‘Tarla sürülür gibi insan zihninin işlenmesi ve alınan ürün’ mânâsında Ziya Gökalp tarafından, Fransızcadan gelme ‘kültür’ yerine teklif edilmiş 1960’lı yıllara kadar kullanılmıştır.  Ne yazık ki ‘hars’ kelimesine, günümüzde ancak lûgatlerde rastlamak mümkün olabiliyor.  

Alman asıllı Sosyolog Alfred Louis Kroeber (1876-1960) ile Amerikalı Antropolog Clyde Kluckhohn (1905-1960), yirminci yüzyılın ortalarında yaptıkları müşterek araştırmalar neticesinde kültür kavramı ile alakalı olarak 164 ayrı târif tespit etmişlerdi.

Ziya Gökalp’in de ‘hars’ adını vererek yaptığı bir târif var: ‘Bir millette, yaygın terbiye yoluyla toplumdan kişilere geçen ruh hallerinin toplamı.’ Diyor. Geniş bir muhayyile ile te’emmül edilmez ise, kısır bir târif olduğu söylenebilir. Ziya Gökalp şüphesiz çok önemli bir sosyologdur. Fakat o günden bu yana her şey ve çok büyük bir hızda değişmiştir.  

Görebildiğim kadarıyla uzmanlar, kültür kavramı için, müşterek bir târifte anlaşma sağlayabilmiş değiller.  Kroeber ve Kluckhohn’dan sonraki târifleri de hesaba katarsak 250’ye yakın kültür târifi var.  

Günümüzde târiflere yansıyan zenginlik, târih öncesi dönemlerde isimlerde görülmekteydi. Ön Türklerin anayurdu Orta Asya’da; MÖ 9000-3000 yıllarında Anav, MÖ 3000’li yıllarda Keltiminar, MÖ 3000-1700 yıllarında Afenesyova, MÖ 1700-1200 yıllarında Andronova, MÖ 1200-700 yılları arasında Karasuk, MÖ 700-100 yılları arasında Tagar kültürleri hüküm sürmüştür. Genç ilim insanı Dr. Elvin Yıldırım, yeni yapılan kazılarla Andronova Kültürü’nün daha eski çağlarda da var olduğunun belirlendiğini ifâde ediyor.

Bilginin göz açıp kapayıncaya kadar, dünyayı altı 6 defa dolaştığı günümüzde, yeni bilgileri tâkip etmek, ancak ilmî hassasiyetlerle mümkün olabiliyor.  

Günümüz şartlarına göre bakıldığında, kültürlerin temelinde milletlerin karakterlerinden yansıyan unsurlarla din veya inanç sistemi vardır. Târih öncesi dönemlerdeki kültürlere hâkim olan unsurlar ise üretilen ve kullanılan malzemelerdi. Tanrı Dağları’ndan Ural Irmağına kadar uzanan bozkırda varlığını devam ettiren, Türkler tarafından ortaya konulan Andronova kültüründe, hâkim unsurlar geniş ağızlı - düztabanlı - kulpsuz fakat süslü kaplar, bakır, altın ve tunçtan yapılmış at dizginleri, yüzük, kolye ve küpe gibi süs eşyaları ile silahlardır. Bu eşyaların resimleri, renkli ve siyah beyaz fotoğraflarla ‘Andronova Kültürü’ isimli eserin sayfalarını süslemektedir.   

Dr. Yıldırım’ın eserinin bir başka husûsiyeti de bu güne kadar ele alınmamış bir konuyu titiz bir hassasiyetle ve mahallinde yaptığı uzun süreli çalışmalarla hazırlamış olmasıdır.  

Andronova Kültürü’nün 1000 yıldan fazla süre içerisinde hayatiyetini koruması ve Urallardan Yenisey havalisine, Sibirya’dan Tanrı Dağları ve Doğu Türkistan’a kadar çok geniş bir sahâya yayılmış olması hatırlanırsa, hizmetin azameti daha iyi anlaşılır. Mühim bir kapı açılmış, yeni ilim insanlarına yol haritası verilmiş olması, açılan kapıdan yola çıkılarak, hazırlanan harita üzerinde yapılacak incelemelerle elde edilecek bilgilerin şerefi de Dr. Yıldırım’a âit olacaktır.

Böylesine kıymetli bir eseri, Türk kültür hayatına şık bir kapak içerisinde Iwory kâğıda basılı olarak kazandıran Ötüken Neşriyat’ın bu şerefli hizmette büyük payı olduğu şüphesizdir.

Târihin yazı ile başladığı söylenirse de arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular târih ilminin derinleşmesinde ve genişlemesinde büyük payı vardır. Hatta kültür târihçiliği açısından bakıldığında, arkeolojiden faydalanılmaksızın hazırlanan târih kitaplarının eksik yönleri mutlaka vardır. Bu bakımdan Andrnovo Kültürü’nün, sahasında dört dörtlük bir târih kitabı olduğu muhakkaktır.

Bir başka hakîkati belirtmek hakşinaslık olacaktır: Dr. Elvin Yıldırım; 14 x 24 santim ölçülerinde, 356 sayfalık eserini hazırlamak için çok geniş bir coğrafyada yaptığı ilmî incelemeler dışında 284 adet yabancı, 77 adet yerli kaynaktan faydalanmak gibi olağanüstü bir mücâdelenin galibidir.  

Erbâbı bilir: Herhangi bir mevzuda en doğru, en kapsamlı bilgiler, tez çalışmalarından elde edilir. Çünkü tez çalışmaları göz nuru, el emeği ve zihin sancılarının ürünüdür. Hazırlayan kişi, akademik kademelerde yükselebilmek için âdetâ canını dişine takarak gecesini gündüzüne katarak, hocalarının takdirini kazanmanın, zafer belgesini alabilmenin mücâdelesini vermiştir. Bir mânâda meydan savaşına girişmiştir. Bu sebeple meydana getirdiği eser, yapılabileceklerin en mükemmelidir.

Elvin Yıldırım, -tâbir yerinde ise- henüz çıraklık döneminde hazırladığı bu eseri ile bayan târihçilerimiz arasında üst sıralarda yer alacağı müjdesini veriyor.

Eserden tadımlık bir bölüm:

Andronovo Kültürü'nün kökeni, yıllardır uzmanlar tarafından tartışılan bir meseledir. Bazı araştırmacılar siyâsî ve ideolojik görüşlerinden sıyrılamayıp dil teorilerine dayanarak meseleye yaklaşmakta ve bu kültürün temsilcilerinin Hint-Avrupalı oldukları tezini ileri sürmektedirler. Antropolojik, etnografik ve târihî ilişkiler Andronovo toplumunu Türk milletinin teşekkülünde yer aldığı tezine daha fazla yaklaştırmakta ve bunu savunan ilim adamlarının sayısı her geçen gün artmaktadır.

…………

İskit/Saka grupları ve Göktürk mezarlarında yapılar, antropolojik çalışmalar her iki toplumun antropolojik tipinin Andronovo insanı ile olan uyumunu göstermiştir. Bu bakımdan İskit ve erken Türk mezarlarına ait antropoler raporları üzerinde de durulmaya gayret edilmiş, İskit ve Türklerin Andronovo toplumu ile aynı antropolojik tipte yâni Evropoid tipte oldukları belirlenmiştir. Karasuk Kültürü ve ardından gelen Tagar-Taştık âbideleri döneminde Çin kroniklerinin bölgede yaşayan milletler hakkındaki bilgilerine başvurulmuş, söz konusu dönemde Andronovo toplumunun doğrudan torunları oldukları düşünülen Tingling boylarının yaşadıkları tespit edilmiştir. Tinglingler, Çin kaynaklarına göre Hunlarla birlikte anılan ve onlarla aynı dili yani Türkçeyi konuşan bir Türk topluluğudur. Bu bakımdan MÖ 2150 yılında Ural bölgesinde erken dönem eserleri tespit edilen Andronovo toplumunun atlı göçer bozkır hayatına geçişi ile ulaştığı son bölgeler olan Yenisey havalisinde zamanla gerçekleşen üretimdeki ilerlemeler sonucunda bölgede erken Türk dönemine kadar gelişim tamamlanmıştır ve Türk dili ile kültürüne sâhip olarak karizmatik lider öncülüğünde bir devlet yapılanmasının ortaya çıktığını söylemekte bir beis yoktur. Bu dönemle birlikte Orta Asya'nın geniş coğrafyasından Avrupa içlerine kadar hâkimiyet altına alınan bölgelere Türk yayılımının başladığı söylenebilir.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul

Telefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr    

  

Dr. ELVİN YILDIRIM:

30 Nisan 1983 târihinde  Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih Bölümünü bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü Genel Türk Târihi Ana Bilim Dalında ‘Türk Kültüründe Renkler ve İfâde Ettikleri Anlamlar’ adlı teziyle 2012 yılında yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2013 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü Orta Çağ Târihi Anabilim Dalında başladığı doktora eğitimini 2017 yılında ‘Androvo Kültürü’ adlı tezle tamamladı.

Yazar, çalışmaları kapsamında Rusya, Güney Sibirya, Moğolistan, Doğu Türkistan'da sâha araştırmaları yapmış, kütüphanelerde çalışmış ve müzelerde incelemelerde bulunmuştur. İstanbul Aydın Üniversitesi Târih Bölümünde görev yapan Elvin Yıldırım, Türk ve Orta Asya arkeolojisi ve Türklere ait maddî kültür unsurları üzerine çalışmalarına devam etmektedir. Çalışmalarını daha çok Rusça arkeoloji eserlerine göre yapan yazar, Rusçanın yanında İngilizce ve Almanca da okuyabilmektedir.

Yazar, evli olup Ülkü adında bir kız evlât annesidir.

***KUŞBAKIŞI***

KIZIMA ÇEYİZ

Firdevs Günaçar eserinde; 23 X 31 santim ölçülerinde kuşe kâğıda basılı kitabında, Karadeniz’den Ege’ye uzanan geniş bir coğrafyadan ve çorbadan tatlıya kadar tamamı denenmiş 173 târif, 129 hazır yemek listesi sunuyor. Doyurucu salatalardan çorbalara, hamur işlerinden zeytinyağlılara, reçellerden tatlı ile et, balık ve tavuk pişirme târifleri ile eserini zenginleştiriyor.

Eserde geçmişten geleceğe hayatın bütün lezzetleri sunulmuştur. Bir yemek masasının etrafında yakalanan mutluluğun ilk adımının yemek yapmaktan geçtiğine inanan Firdevs Günaçar’ın rehber niteliğindeki ilk kitabı Kızıma Çeyiz 2019 yılında yayınlandı.

Renkli sayfalarda Anadolu’nun eşsiz tatları; güneşin, denizin, toprağın bereketlendirdiği lezzetler var. Yazar, gizli bir hazine gibi biriktirdiği târiflerini Kızıma Çeyiz adlı ilk kitabıyla gün yüzüne çıkarıyor. Günaçar, çocukları ile birlikte bütün yemek tutkunlarına armağan ettiği kitabında, gelenekli tatlarla modern mutfakları harmanlıyor.

Fotoğrafçı Ayça Yalçıner’in iştahları açacak yemek fotoğraflarıyla hazırlanan kitap, yemek yapmayı veya yemek listesi hazırlamayı bilmeyenler için adeta kılavuz niteliğinde. Bir annenin evladına bırakacağı en anlamlı miras olan çeyiz sandığı misali bu kitabın sayfaları da mutfağa yönelik ipuçları, pratik bilgiler ve mükemmel sofralara giden tavsiyelerle dolu.

Yazar; ‘paylaşacak güzel bir sofranız varsa, yapılacak her yemek kolay ve lezzetlidir. Sevgi ile hazırlayacağınız tatlar için mutfağınıza girmekten korkmayın!’ Diyor.

HAYY KİTAP:

Zeytinoğlu Caddesi, Şehit Erdoğan İban Sokağı Nu: 36 Akatlar 34335 İstanbul.

Telefon: 0.212-52 00 50

Belgegeçer: 0.212-352 00 51 www.hayykitap.com   e-posta: [email protected]  

SIFIR ATIK

TÜKETİM KÜLTÜRÜ VE GIDANIN İSRAFI

David Evans’ın Burcu Yeşil tarafından Türkçeye çevrilen ‘Sıfır Atık / Tüketim Kültürü ve Gıda İsrafı’ adlı kitabı, çiğ ve pişmiş yiyecekleri bozmadan saklamanın ve yeterince pişirip kararınca tüketmenin imkânını sorguluyor, bütün dünyanın en büyük sorumsuzluklarından biri olan israf kavramını anlatıyor.

İsraf, yalnızca şahsî bir mesele değildir. Sosyal ve iktisâdî sebeplerle gelişen bir alışkanlık ve hatta ‘huy’ hâlini almıştır. Açıkçası biz müsrif değiliz, şehirde yaşamak, paketli gıda satın almak, gıdanın kolay ulaşılabilir oluşu gibi detaylar bizi öyle yapıyor.

Yazar, bir parça semizotunun tarladan sofraya, oradan çöpe ve dolayısıyla maddî mânevî bir zarara dönüşmesinin bütün bir arka planını inceliyor. Bu sorumsuzluktaki şâhsî hatâlar kadar hükümet bazındaki plansızlıklara, tarım politikalarındaki akıl almaz yanlıklıklara ve satış biçimlerindeki yanlışların teferruatına dikkat çekiyor. Buna göre, paketlenerek satılan gıdaların mecburen o kadar ölçüde alınması en büyük problemlerden biridir.

Piştikten sonraki çöpleşme, yemek pişirirken aşırı su ve enerji tüketimi ve ev dışındaki gıda üretim biçimlerinin müsrifliği ile tüketim çılgınlıkları devam ettiriliyor..

Gıda atıklarının sosyolojisi üzerine nefis bir araştırma diyebileceğimiz bu kitabı bin bir zorlukla satın alınan ve bir o kadar zorlukla pişirilip taşırılan gıdaların nasıl olup da çöp kategorisine dönüştüğünü ve dönüşmemesi için neler yapılabileceğini merak eden herkes okumalı.

Kitaptan tadımlık bir bölüm:

Bozulmuş fazlalık gıdaları toptan kurtarmanın çeşitli yöntemlerinin yanında, henüz tamamen bozulmadan çöpe gitmekten kurtarılan gıdalar da var. Meselâ kötüleşmek üzere olan makarnanın üzerine evde yapılan soslarla veya peynir - kıyma gibi yiyecekler konularak pek alâ yenilebilir.

Ağustos 2020’de yayınlanan eser, 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 128 sayfadır. 

YENİ İNSAN YAYINEVİ:

Bostancı Mahallesi, Prof. Ali Nihat Tarlan Cad. Nu: 76/12 Kadıköy, İstanbul.

Telefon: 0.216-489 84 08, Belgegeçer: 0.216-518 23 60

e-posta: [email protected]  //  www.yeniinsanyayinevi.com 

FERMAN

Şuurlu bir Türk milliyetçisi olan Ömer Seyfettin (1884-1920) 36 yıl devam eden kısacık ömrünün yalnızca 10 yılında edebiyatla meşgul olabilmesine rağmen, 100 yıl sonra bile çok sevilen, çok okunan yazarlar arasında ön sıralarda yer alır. Asker ve öğretmen olarak da, şiir, hikâye, temsil yazarlığında da başarılı idi. Hepsinden önemlisi ‘Dilde Türkçülük’ hareketini başlatarak büyük hizmetler gerçekleştirdi. Arkadaşı Ali Cânib Yöntem ile birlikte Selânik’te yayınladığı ‘Genç Kalemler’ Dergisinde yayınlanan ‘Yeni Lisan’ başlıklı makalesi kısa zamanda Ziya Gökalp, Mehmet Âkif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Hâlid Fahri Ozansoy ve dönemin diğer şâir ve muharrirleri tarafından desteklendi. Dilde sâdeleştirme hareketi başarıya ulaştı, konuşma dili ile yazı dili birleştirildi. Bu hareketle, ‘millî edebiyat’ akımı da başlamış oldu.

Hikâyelerinde kullandığı dil sâdedir. Türk’ün kahramanlığı, mertliği, vatanseverliği, asâleti, yiğitliği, işlediği belli başlı konulardı. Tip ve karakter yaratmakta çok başarılı idi. Mizah ve hiciv ihtiva etmesi hikâyelerinin sevilerek okunmasını sağlıyordu.

Bjlgeoğuz Yayınlar’ının Türk Klasikleri Dizisinin 4. Kitabı olarak yayınlanan ‘Ferman’ isimli 13,5 X 19,5 santim ölçülerindeki 72 sayfalık eserde, Ömer Seyfettin’in; ‘Ferman’, ‘Baharın Tesiri’, ‘Cesâret ve Kıskançlık’ başlıklı 4 adet hikâyesi yer alıyor.  

Kitaba adını veren ‘Ferman’ isimli hikâye, tasvir ettiği fırtına gibi başlıyor:

Sanki bir tufandı. Gök delinmiş gibi aralıksız yağmur yağıyor ve bütün ordu Semlin’e doğru sel, çamur ve sis içinde ilerliyordu.

Karanlık ormanlara Belgrad-Şabaç yolu çökmüştü. Karanlık ormanlara, sarp yokuşlara, uçurumlu dağlara alışkın olmayan nakliye develeri, yedekçileriyle beraber kaybolmuşlardı. Subaylar bağırıyor, boru sesleri işitiliyor, atlar kişniyordu. Hatta Padişahın otağı bile meydanda yoktu. Bu kısa yol, üç gündür bitip tükenemiyordu.

Konak yerine yalnız sadrazamın çadırı kurulabilmişti. Padişah, saltanat arabasının penceresinden kendi otağını göremeyince, etrafındaki ıslanmış, allı, yeşilli, sırmalı elbiseleriyle, gözleri kamaştıran iri ve çevik muhafızlarına:

- Daha durmayacak mıyız? dedi.

Hiç kimse cevap vermedi. Herkes önüne bakıyor ve şakır şakır yağmur yağıyordu. İhtiyar Padişah hasta idi. Fakat ayaklarındaki hastalığın sızılarını duymuyor, Kurban Bayramı namazının Semlin’de kılınmasını düşünüyordu. Artık eskisi gibi ata binemiyor, hatta vezirleriyle istişâre için bile arabasından çıkamıyordu.

Konak yerinde Otağ-ı Hümayun’u görmeyen bütün ordu, asumanî bir gazap karşısında dona kalmış günahkâr bir cemaat gibi birdenbire sustu. Sesler, borular, uğultular, hatta atların kişnemesi bile kesildi. Yalnız yerlere ve çalılara düşen yağmur damlalarının şıkırtısı duyuluyordu…

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul.

Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64

Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86

E-posta: [email protected]   WEB: www.bilgeoguz.com 

KISA KISA… KISA KISA…

1-NEŞELİ GÜNLER İLKOKULU: Pamela Butchart + Becka Moor - Süreyya Evren / Yapı Kredi Kültür Yayınları.

2-KAFASINI KAYBEDEN ADAM: Salih tuna / Turkuaz Kitapçılık.

 3-BEN SENİN ZENCİN DEĞİLİM: James Baldwin+Roul Peck -  Sevin Okyay / Kırmızı Kedi Yayınları.

4-BEN KAZANMADAN BİTMEZ: Bircan Yıldırım / Destek Yayınları.

5-BAHAR VE KELEBEKLER: Ömer Seyfettin / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.