BABANZÂDE İSMAİL HAKKI BEY’İN TANİN YAZILARI                                     

BİRİNCİ CİLT

Târih Öğretmeni Hüseyin Özdemir’in yayına hazırladığı eserin, 16,5 X 23,5 santim ölçülerindeki 876 sayfalık 1. cildinde, Babanzâde İsmâil Hakkı Bey’in 282 adet makalesi bulunuyor. Makaleler Tanin Gazetesi’nde 28 Ağustos 1908 - 31 Aralık 1910 târihleri arasında yer almıştır. İkinci Meşrutiyet Dönemi’nin önemli aydınlarından biri olan Babanzâde İsmâil Hakkı Bey, 1876-1913 yılları arasında yaşamış, 37 yaşında iken beyin kanamasından vefat etmiştir. Eserin ikinci cildinde 370 adet makalesinin bulunduğu, iki dönem milletvekilliği yaptığı, Mülkiye ve Mühendis mekteplerinde öğretmen olarak vazife üstlendiği de göz önünde bulundurulursa, velût bir yazar olduğu anlaşılır. Ayrıca Irak Mektupları, Dreyfüs Meselesi ve Hukuk-ı Esâsiye isimli eserleri de bulunmaktadır. 

Eserin birinci cildinde yer alan ve dikkat çeken makalelerden bâzılarının günümüz Türkçesine çevrilmiş şekliyle başlıkları ve birer cümle ile özeti: 

*Terbiye ve Basının Vazifeleri: Gazetecilerin vazifelerini yapmadıkları belirtiliyor ve neler yapılması gerektiği hatırlatılıyor.   *Gayrimüslim Vatandaşlarımız ve Seçimler: Rum basınının ‘Osmanlı Devleti vatandaşı olan unsurların Türkleşmesinin mümkün olmadığını’ iddia eden yazısının, bölücülüğe yol açacağına dikkat çekiliyor. *İngiltere, Rusya ve İran: İran Şahı’nın vatandaşlarına kötü muamele ettiği, İngiltere ve Rusya’nın şah taraftarlığı tenkit ediliyor.  *Bulgaristan Meselesi: Bulgaristan’ın Türkiye aleyhindeki tutumun doğru tahlil edilmesi gerektiği belirtiliyor. *Türkiye ve Rusya: Türk-Rus savaşları hakkındadır.  *Vekillerin Sorumluluğu: Bakanların, basının sorularına cevap vermediğinden şikâyet ediliyor, sorumlulukları hatırlatılıyor.  *Girit Meselesi: On seneden fazla bir zamandan beri Girit meselesinde gün be gün kayıplar yaşandığı ve fakat tedbir alınmadığı yazılıyor.  *Protokole Dâir: Bulgaristan, Avusturya, Fransa ve Papalığın Osmanlı Devleti ile ilişkilerindeki protokol hatâlarına dikkat çekiliyor. *Millî Hâkimiyet: Millî Hâkimiyet meselesinin Doğu ülkelerinde hiç bilinmezken Fransa’da Montesqio, Jan Jack Rousso tarafından dünya meselesi hâline getirilmiştir.  *Avrupa Ne Diyor, Biz Ne Söylüyoruz? Osmanlı Devleti’nin son döneminde 4 defada toplam altı yıl dokuz ay yirmi gün sadrazamlık yapmış olan Kıbrıslı Mehmet Kâmil Paşa (1833-1913) hakkında... *Rus Çarı ve Alman Kayzer’i: Rusya’nın Alman devlet başkanından beklentileri hakkında…  *Fransa ve Biz: Fransa, 1880 yılına kadar Osmanlı Devletini, Doğuda Fransa’nın menfaatlerini koruyan bir güç olarak kabul ediyordu. Bu bakış açısını değiştirmesinin sebep ve neticeleri hakkında…  *Milletvekillerinin Seyahati: Babanzâde İsmâil Hakkı Bey, bâzı milletvekilleri ile gittiği Fransa’yı ve İngiltere’yi anlatıyor. Sonraki birkaç makalede de bu seyahat anlatılıyor.  *Feci Bir Komedi: Atina’daki askerî isyandan bahisle, bu hâdisenin sebep ve neticeleri tahlil edilmezse ve tekrarı önlenemezse, Avrupa’da meydana gelebilecek büyük bir zararla karşı karşıya kalacağımız belirtiliyor. *Boğazlar Meselesi: Rus Çarı ve İngiltere Kralının İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile alakalı isteklerinin kesin bir dille reddedilmesi gerektiği belirtiliyor. *İktisâdî Siyâsetimiz: Anadolu Demiryolunun işletmesi hakkında. *İran’da Karışıklıklar: İngilizler, Fransızlar, Almanlar İran’da iş yapıyor. Komşusu Türkiye ise ilgisiz. *Mahmud Şevket Paşa ve Almanya ile Münâsebetlerimiz: Osmanlı Develiti’nin bir ülke ile yaklaşması, diğer bir devletle ilişkilerinin bozulmasına sebebiyet veriyor. *Ecnebilerle Münâsebetlerimiz: Ecnebilerin hal ve hareketlerindeki hatâları hakkında. *Girit Konferansı: Rumca Gazeteler, Girit Meselesinin halledilmesi için milletlerarası bir konferans tertib edileceğini yazarken, Hâriciye Nezâretimiz böyle bir çalışmadan haberdar değil. Buna rağmen konferansın toplanacağı kesindir. *İran İle İlişkilerimiz: İki milletin birbirinden nefret etme duygularını artıracak hareketlerden kaçınması gerekir. *Balkan İttifakı: Balkan devletleri arasında alaşma yapılması, birlik oluşturulması bölgenin huzur ve güvenliği için elzem ise de dar kafalı politikacıların alışkanlıkları sebebiyle mümkün olamamaktadır. *Bir Hudut Meselesi: Osmanlılık ve hattâ bütün İslâm âlemi için meşrûtî yönetim faydalıdır. Bugünün işi yarına bırakmamalı. *Yunanistan’da Durum: Yunanistan’da iç siyâsî gelişmeler hakkında. *Rusya, Avusturya ve Balkanlar: Rusya ve Avusturya anlaşmazlığının sebebi Bosna-Hersek’tir. *Mısır’daki Cinâyet: Süveyş Kanalı’na ait imtiyaz süresinin uzatılması hakkında. *Avrupa Basını: Bütün devletlere: Artık lütfen bizi, şu elli beş seneden beri soymaktan başka bir işe yaramayan himâyenizden af ve âzâde buyursanız… *Cülûs-ı Padişahî: Sultan Beşinci Mehmed Reşad Han’ın Osmanlı tahtına oturması hakkında… *İran ve Fas: İan ve Fas’ta muhtemel değişiklikler hakkında tahminlerde bulunuluyor. *Övülmeye Lâyık Bir Yenilenme: Osmanlı tahtının veliaht şehzâdesi Yusuf İzzeddin Efendi’nin Kral Yedinci Edvard’ın ölümü vesilesiyle Londra seyahatinin isâbetli olduğu ve faydalar sağlayacağı belirtiliyor. *Giritten Arnavutluk’a: Girit Meselesinin aldığı yeni şekil ve Arnavutluk’ta yaşanan ayaklanma dolayısıyla Osmanlı hariciyesinin yara aldığı hakkında. *Rusya ve Almanya: Çok eski zamanlardan bu yana ihtilafsız devam eden Rusya-Almanya ilişkilerinin İran sebebiyle bozulacağı haber veriliyor. *Azınlıkların Zorbalığı: Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında çığırtkan azınlılıkların sessiz çoğunluğu ezmeye çalıştığına dikkat çekiliyor. *Tımes ve Arabistan: İngiltere’de yayınlanan Times Gazetesi’nde, Osmanlı askerlerinin Suudî Arabistan’da gerçekleştirdiği hârekâtın yanlış yorumladığını izah ediyor. *Pire’deki Vahşet: Yunanistan’ın Liman şehri Pire’de meyhâne kabadayılarının eşkıyalıkla ve korsanlıkta pek mâhir oldukları anlatılıyor. *Sir Edwvard Grey’in Nutku ve Konferans: İngiltere Dışişleri Bakanı Edward Grey’in İngiliz Avam Kamarası’nda irad ettiği nutuk tahlil ediliyor ve başarılı bulunduğu belirtiliyor. *Harbiye Bütçesi Münâsebetiyle: Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında kabul edilen Harbiye bütçesinin 14.400.000 lira olduğu ve bu rakamın, 16.500.000 lira geliri olan bütçe içinde fevkalâde dikkat çekici olduğu görüşü savunuluyor ve ‘ihtiyatsızlık’ olarak değerlendiriliyor. İsmâil Hakkı Bey, sonraki makalede de Bahriye Bütçesini mercek altına alıyor ve Osmanlı Bahriyesi hakkında görüş beyanında bulunuyor. *İngiltere ve Mısır: ABD’nin 32. Başkanı Franklin Roosvelt’in gittiği yerde iz bırakan karizmatik bir lider olduğu belirtildikten sonra Kahire’de yaptığı konuşma tahlil ediliyor. *Rum Milletvekillerinin Meclis’i Terk Etmesi: Osmanlı Meclis-i Mebûsân’ında, Rum milletvekillerinin çalışmaların engellenmesi taktikleri… *Bir Adım Daha: İsmâil Hakkı Bey’in dikkatle ve ısrarla tâkip ettiği Girit Meselesi… *Bakanların Seyahati: Seyahatle alâkalı haberlerin gerçeklerle aynı olmaması meselesi ele alınmış. *Son Notadan Sonra: Tekrar Girit meselesi… *Türkler, Kürtler, Ermeniler: Makale metninden bir cümle: ‘Bir memlekette muhtelif isti’dâd (kabiliyetler) muhtelif tabiatlar, muhtelif mizaçlarla (tabiat, huy, karakter) yaratılmış anâsır (unsurlar) ve akvâm (kabileler) bulunması ayn-ı saadettir. (saadet kaynağıdır) (Türklerin genlerinde ırkçılık düşüncesinin bulunmadığının, yaratılanı ‘yaradan’dan dolayı sevdiğimizin veciz bir şekilde ifâdesi… Husûsen fanatik Ermenilerin tekrar tekrar okuyup ezberlemeleri gereken ve ‘biz ne büyük hatâ yaptık da Türkleri kendimize düşman belledik…’ diyerek dövünmelerine yol açabilecek bir berceste… O. Ç.) 

Babanzâde İsmâil Hakkı Bey, tam bir entelektüeldir. Sâdece Türklerin ve Osmanlı Devleti’nin ve çevre ülkelerin iç ve dış siyaseti hakkında bilgi sâhibi olmakla iktifa etmiyor. Bütün dünya milletleri ve siyâsetleri  ile problemlerinin çözümleri konusunda kafa yoruyor, isâbetli teşhisler koyabiliyor ve mâkul özümler teklif ediyor. Yabancı gazete ve mecmuaları günü gününe tâkip eden bir mütefekkir…        

(1) TANİN GAZETESİ:

Hüseyin Cahit (Yalçın), Tevfik Fikret, Hüseyin Kâzım Kadri tarafından İstanbul’da, 1 Ağustos 1908 – 14 Kasım 1947 târihleri arasında üç devrede toplam on yedi yıl yayınlanan günlük siyâsî gazetedir. Birinci dönemde 31 Ekim 1918 târihine kadar 3550 sayı neşredilmiştir. 

Tevfik Fikret, umduklarını bulamaması sebebiyle 26 Aralık 1908 târihinde, Hüseyin Kâzım Kadri ise Serez mutasarrıflığına tâyini dolayısıyla 1909 Şubat’ında gazeteden ayrıldı. Gazete, İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin fikirlerini yaymakla vazifeli idi. Bununla birlikte Hüseyin Cahit zaman zaman İttihat ve Terakkî’nin icraatını tenkit etmekten çekinmedi.

Başlangıçta ‘ittihâd-ı anâsır’ temelindeki Osmanlıcılık düşüncesinin, daha sonra hâkim millet / Türkçülük fikrine dayalı idealin müdafaası yapıldı.  Yazarları arasında, Prens Sabahaddin, Ali Kemal, Mizancı Murad, Rıza Nur ve Lutfi Fikri gibi muhalif fikir adamı ve gazetecilerle, ayrıca Rum ve Ermeni gazeteleriyle bâzen çok şiddetlenen tartışmaların yapıldığı gazetenin yayımı bu tartışmalar yüzünden kesintilere uğramıştır. Gazete 31 Mart Vak’ası’nda ilk ağır darbeye mâruz kalmış, isyancılar Tanin’in matbaa ve idârehânesini tahrip ederek Meclis-i Meb’ûsan önünde Hüseyin Cahit zannettikleri Lazkiye mebusu Mehmed Aslan’ı öldürmüşlerdir. Bunun üzerine Selânik’e kaçan Hüseyin Cahit, Tanin’i ancak Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girmesinden sonra çıkarabilmiştir. Gazete İttihat ve Terakkî’ye muhalefetin arttığı, Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın teşkilâtlandığı 1911-1912 yıllarında Dîvân-ı Harb-i Örfî tarafından veya ‘Büyük Kabine’ gibi İttihatçılar’a karşı hükümetlerce sık sık kapatılmış, ancak her defasında ‘Cenin, Senin, Renin ve Hak’ gibi adlar altında yeniden çıkarılmıştır. Bu kapatılışlardan birinde Viyana’ya kaçmak mecbûriyetinde kalan Hüseyin Cahit, gazeteyi İttihatçılar’ın Bâb-ı Âli Baskını’nın ardından 31 Ocak 1913’te tekrar neşredebilmiştir. Fakat bu târihten sonra artık iktidara tamamen el koyan İttihat ve Terakkî’nin bazı icraatını eleştirdiğinden gazetecilikten de çekilmek mecbûriyetinde kalmıştır.

İttihat ve Terakkî ileri gelenlerinin kenkitlerinden vazgeçmesi yolundaki rica ve baskıları, ayrıca devleti tehdit eden tehlikelerin gitgide büyümesi yüzünden Hüseyin Cahit’in Tanin’i 30 Ocak 1914’te İttihat ve Terakkî Fırkası’na devretmesiyle gazete fırkanın resmî yayın organı haline gelmiştir. Bu yıllarda, Dünya Savaşı’nın şartları içerisinde İttihat ve Terakkî liderlerinin fikir ve görüşlerini yansıtacak biçimde ve silik bir gazete şeklinde çıkmıştır. İttihatçı liderlerin ülkeyi Terk etmesinden bir gün önce de fırka, 31 Ekim 1918’de gazetenin yayımına son vermiştir.

Bu dönemde büyük yankı uyandıran başmakaleleriyle yaygın bir şöhret kazanan Hüseyin Cahit’in yanı sıra gazete İkinci Meşrutiyet’in birçok tanınmış kaleminin yer aldığı itibarlı bir yayın organı olmuştur. Hüseyin Cahit’in ardından en çok yazı yazan ve dâimî yazar kadrosunda bulunan Babanzâde İsmâil Hakkı, İsmâil Müştak (Mayakon), Muhiddin, Falih Rıfkı (Atay), Ahmed Şerif ve Âsım (Us) gibi isimlerdir. Ayrıca Cenab Şahabeddin, Hâlid Ziya (Uşaklıgil), Hâlide Edip (Adıvar), Aka Gündüz ve Fazıl Ahmet (Aykaç) isimleri ilâve edilebilir. 

Tanin’in ikinci dönemi olan 14 Ekim 1922 - 16 Nisan 1925 târihleri arasında 903 sayı yayımlanmıştır. Malta sürgününün ardından Türkiye’ye dönen Hüseyin Cahit, İtilâf devletlerinin işgalindeki İstanbul’da Tanin adına izin alamadığı için gazeteyi başlangıçta Renin adıyla çıkarmaya başlamış, 38. sayısında asıl adını kullanabilmiştir. Şubat 1924 - Mayıs 1925 tarihlerinde ‘Le Tanine’ adıyla Fransızca olarak da yayımlanmıştır. Bu devrede Tanin, kısmen İttihat ve Terakkî kadrosunu toparlamak ve görüşlerini temsil etmek maksadıyla neşredilmiştir. İttihatçı liderler, daha önce Avrupa’da yaptıkları toplantılarda Hüseyin Cahit’ten böyle bir gazete çıkarmasını istemişlerdir. 

Hüseyin Cahit’in Mustafa Kemal ve Ankara hükümetine karşı pervasız muhalefeti, gerek Lozan’a giden Türk heyetine gerekse hükûmete yönelttiği tenkitler ve hilâfet konusundaki farklı görüşleri yüzünden gazete kısa sürede rejimin istenmeyen bir yayını hâline gelerek çeşitli baskılara mâruz kaldı, Hüseyin Cahit mahkemede yargılandı. Beraat etti ise de Şeyh Said İsyanı yüzünden çıkarılan Takrîr-i Sükûn Kanunu’ndan yeniden yargılandı Çorum’da müebbet sürgün cezâsına çarptırıldı.  

Gazete, 30 Ağustos 1943 - 14 Kasım 1947 târihleri arasındaki üçüncü devresinde 1512 sayı yayımlandı. Cumhuriyet Halk Partisi saflarında politikaya dönen Hüseyin Cahit, gazeteyi daha iyi bir şekle kavuşturmak için yayına ara verdiğini açıkladı ise de muvaffak olamadı. 

(2) İKİNCİ MEŞRUTİYET

İttihat ve Terakki Cemiyeti, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını önleyecek tek çârenin; ‘Sultan İkinci Abdülhâmid Han’ın tahttan indirmesi’ olduğunu düşünüyordu. Cemiyet mensuplarınca hedefe giden yol olarak Meşrutiyet’in ikinci defa ilân edilmesi  kararlaştırıldı. 4 Temmuz 1908’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden izin alan Resne Komutanı Kolağası Niyâzi Bey, 150 kişilik çetesiyle birlikte dağa çıktı. Bu devlete karşı bir ayaklanma idi. Resneli Niyazi Bay, Maksadını şöyle açıklıyordu:  ‘Anayasa’nın tekrar yürürlüğe konulmasını sağlamak.  Resneli Niyâzi Bey’in destekçileri artınca, Serez’den Yıldız Sarayı’na bir telgraf geldi. Telgrafta:  ‘Bir saate kadar Yeni Anasaya’nın yürürlüğe konulduğu ilân edilmez ise, Osmanlı Hânedânından pâdişah adayı olan zatın, pâdişahlığı ilân edilecektir.’ Sultan, 22 Temmuz’da Ferid Paşa’nın sadrâzamlıktan çekilmesini sağlayıp Sait Paşa’yı tâyin etti. Sait Paşa kabineyi topladı ve pâdişahın tâlimatı ile Meşrutiyet yönetimine geçildiği ilân edildi. Ancak, çok geçmeden  otoritenin yerini  kargaşa aldı. O kargaşa; Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna,  Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarına kadar devam etti.  

(3) DREYFÜS MESELESİ:

1894 yılında Yahudi asıllı Yüzbaşı Alfred Dreyfus'un casuslukla itham edilerek Fransa'da yargılandığı dâvâ ve bu dâvâ ile alâkalı olarak gelişen olaylar, ‘Dreyfüs Meselesi’ olarak anılır. Fransa’daki Yahudi aleyhtarlığına rağmen varlıklı bir ailenin ferdi olan Alfred Dreyfüs, bulunduğu rütbeye, çalışkanlığı ve başarılarıyla yükselmişti. 

Fransa'da Genelkurmay Başkanlığı’nın başlattığı duruşmalar önemli hukûkî tartışmalara sebep oldu ve 12 yıl devam etti. 

Olay, Paris'teki Alman Elçiliğinde hizmetçi olarak çalışan Fransız gizli servisine bağlı bir kadının çöp sepetinde bulduğu imzasız bir mektubu merkeze göndermesiyle başladı. Alman askerî ataşesine yazılan mektupta Fransa'ya ait bilgilerin verilmesi vaat edilmektedir. Fransız Genelkurmayının başlattığı soruşturmada şüpheler Yüzbaşı Alfred Dreyfus üstünde toplanır. Çünkü Yüzbaşı Dreyfus'un el yazısı, mektuptaki yazıya benzemektedir. 

Dreyfus, 15 Ekim 1894'te tevkif edildi. Bir ay süren hazırlık soruşturmasında aleyhine yeni delil bulunamamasına rağmen suçlu görülerek mahkûm edildi ve cezasını çekmek üzere Şeytan Adası'na gönderildi. 1896'da ortaya çıkan bir olay Dreyfus dâvâsını yeniden gündeme getirdi. Alman Elçiliğinde çalışan hizmetli kadın, başka bir mektup bulmuştu. Mektuptaki yazı, ilk bulduğu mektuptaki yazıya benziyordu. Yazının sâhibi Easterhazy suçsuz bulundu. Fransa’nın dünyaca tanınmış yazarı Emile Zola da müdâhil oldu: Gazetedeki köşesinde, ‘Suçluyorum’ başlığı altında Fransız Genelkurmay Başkanlığını hedef alıyor, başkanı, kamuoyunu yanıltmakla itham ediyordu.  

Bu defa orduya hakaret ettiği gerekçesiyle Zola aleyhinde dâvâ açıldı. Zola'nın mahkûmiyetiyle sonuçlanan dâvâda avukatlar sözü hep Dreyfus olayına getirmişlerdi. Bu sebeple dâvâ Dreyfus'u savunanlar açısından başarı olmuştur.

1898 yılında hükümet değişikliği olunca Dreyfus dâvâsı yeniden açıldı. Yazının Easterhazy’ye ait olduğu anlaşıldı. O da suçu kabullendi, mahkûm oldu ve gönderildiği hapishânede intihar etti.

Dreyfus dâvâsı yeniden açıldı ise de tekrar suçlu bulundu.  1904 yılında yeni bir dâvâ daha açıldı ve 1906 yılında Dreyfus beraat etti. Birinci dünya savaşına katıldı, ülkesine hizmet etti, emekliye ayrıldıktan sonra 1935 yılında eceliyle öldü. 

Bu olay, Yahudilerin bir birlerini desteklemelerine örnek teşkil etmesi açısından da dikkat çekmektedir.