ORTAÇAĞDA TÜRKLER, MOĞOLLAR, İRANLILAR

(Kaynaklar ve Araştırmalar)

16,5 X 23,5 santim ölçülerindeki 595 sayfalık eserinde Prof. Dr Osman Gazi Özgüdenli, Ortaçağ döneminin Türkler, Moğollar ve İranlılar tarafından belirlenen târihini inceliyor.

Eser, Ön Söz ve Dizin sayfaları hâriç, 4 bölümden oluşuyor. Birinci Bölüm Selçuk Târihi araştırmalarına tahsis edilmiş. Bu bölümde Nizâmü’l-Mülk’ün (1018-1072) Siyâsetnâmesi ve Vasiyetnâmesi, Selçuklu Çağında Hayat, Dil ve Edebiyat, Selçuklu Sultanlarının Şiirleri,  13 ve 14. Yüzyıllarda Anadolu’da Târih Yazıcılığı, Harezmşah Hükümdarlarına Ait Şiirler alt başlıkları yer alıyor.

İkinci bölüm Moğol târihine tahsis edilmiş. Ara başlılar şöyle sıralanıyor: Orta Asya göçebe kavimlerinde devlet kurma süreci, Cengiz Han ve Moğol İmparatorluğu, İlhanlılarda hükümranlık telakisi ve hükümdar algısı, Türkiye’de Moğol târihi ve kültürü araştırmaları (1923-2017) ve Taclu Hanum.

Üçüncü Bölümde Dil, edebiyat ve kültür târihi üzerine araştırmalarla alâkalı makaleler bulunuyor.

Dördüncü bölümde İstanbul kütüphânelerinde bulunan Farsça yazmaların hikâyesi ile Târihte yazma kitapların mülkiyeti ve alım satımı konuları hakkında bilgi veriliyor.

Sultan Alparslan’a 9, Sultan Melikşah’a 20 yıl hizmet eden Nizamülmülk, Fars asıllı olmasına rağmen Türklere hizmeti, Nizâmiye Medreseleri ve Siyâsetnâme isimli kitabı ile târihte önemli bir yer edinmiştir. Türklere hizmet ettiği kadar, belki de daha fazlası için devletin imkânlarını akrabaları için kullanmıştır. Şafiî mezhebine mensup oluşu sebebiyle de Hanefi Müslümanlara haksızlık etiği de bilinmektedir. Hayatının son yıllarında ise Sultan Melikşah’la arası açılmıştır. Bu bilgileri ve daha fazlasını Prof. Özgüdenli’nin tespitlerinden öğrenmek mümkündür:

Nizâmu'l-Mulk'e yöneltilen en temel suçlama, yakınlarına çıkar sağladığı idi. Gerçekten de başta on iki oğlu, pek çok torunu, damatları ve azatlı köleleri olmak üzere, vezir ile ilişki içerisinde bulunan pek çok kimse Selçuklu devleti içerisinde önemli görevlere tâyin edilmişler, zamanla da büyük servetlere sâhip olmuşlardı. Bu kimselerin yetki ve konumlarından güç alarak zaman zaman şımarık davranışlarda bulunmaları Sultan Melikşâh'ı rahatsız etmeye başladı. Buna Nizâmu'l-Mulk hakkındaki şikâyetler de eklenince, sultan ile vezir arasında soğukluk ortaya çıktı. Bu soğukluk giderek derinleşti ve 1092 yılı sonbaharında karşılıklı suçlama ve tehditlerle büyük bir krize dönüştü.

Sultan Melikşâh, yaşlı vezirinden duyduğu rahatsızlığı, ona gönderdiği son derece ağır bir mektupta dile getirdi. Sultan, Tâcu'd-devle ve Mecdu’l-Mulk el-Balâsânî ile gönderdiği mektubunda vezire şöyle demekteydi: ‘Sen benim devletimi ve memleketimi istilâ eyledin, evlâtlarına ve damatlarına verdin. Bunlar benim adamlarıma saygı göstermiyor, halka zulmediyor, sen de bunlara müsaade ediyorsun. İster misin ki, vezirlik divitini elinden, sırığını da başından alayım ve halkı tahakkümünüzden kurtarayım?’ Ancak Nizâmu'l-Mulk'ün cevabı da en az sultanın mektubu kadar ağır oldu: ‘Devlete benim de ortak olduğumu bilmiyor musun? Vezirlik diviti ve sarık senin tâcın ile o derece alâkalıdır ki, diviti aldıktan sonra tâc da kalmaz, gider.’ Bu ağır cevaba karşılık vermeyen sultan, 1092 yılı sonbaharında başşehir İsfahân'dan Bağdad'a hareket etti. Nizâmu'l-Mulk de kısa süre sonra sultanın peşinden yola koyuldu.  Ancak Nihâvend yakınlarındaki Sehne  isimli bir köyde konakladığı sırada, 14 Ekim 1092 Cuma akşamı, arzuhal vermeyi bahâne ederek huzuruna çıkan Ebû Tâhir-i Arrânî isimli bir Bâtınî fedaîsi tarafından düzenlenen suikast neticesinde öldürüldü.  Fedaî, Nizâmu'l-Mulk'ün orada bulunan adamları tarafından derhâl katledildi. Nizâmu'l-Mulk'ün naaşı İsfahân'a nakledilerek Karrân mahallesinde defnedildi.

Nizâmu'l-Mulk'ün öldürülmesi, Selçuklu devletini uzun süre sarsacak olan büyük bir kargaşa ve iç savaş döneminin başlangıcı olmuştur. Sultan Melikşâh, Nizâmu'l-Mulk'ün adamları ve yakın çevresi tarafından suikasttan sorumlu tutulmuştur. Suikastın arkasında kimin yer aldığı hususunda Selçuklu kaynaklarında farklı bilgiler zikredilmiştir: İbnu'l-Esîr,  Sadru'd-dîn el-Huseynî  ve İbnu'l-Adîm  gibi bazı müellifler, Nizâmu'l-Mulk’ün doğrudan veya dolaylı olarak Sultan Melikşâh tarafından öldürüldüğünü iddia etmişlerdir. Buna karşılık bazı müellifler Nizâmu'l-Mulk’ün katlinde Sultan Melikşâh'ın hanımı Terken Hatun veya Hasan-ı Sabbâh'ın rolünün bulunduğunu belirtmişlerdir.  Bazı kaynaklarda ise sultanın, vezirinin vefatına çok üzüldüğü ve yemin ederek olayla ilgisi olmadığını belirttiği kaydedilmiştir.  Öte yandan bazı kaynaklarda da sultanın suikast ile ilişkisi olmadığı hâlde, Nizâmu'l-Mulk’ün katlini öğrendiği zaman memnun olduğunu zikredilmiştir.

Nizâmu'l-Mulk'ün öldürülmesinden sonra Selçuklu devletinde peş peşe çok önemli gelişmeler yaşanmıştır. Nizâmu'l-Mulk'ten boşalan vezirlik makamına Terken Hatun’un yakın adamlarından Tâcu'l-Mulk Ebu’l-Ganâ'im tâyin edilmiş, ardından da Nizâmu'l-Mulk'ün pek çok adamı tasfiye edilmiştir. Bu esnada Terken Hatun'a yakınlığı ile tanınan vezir Ebu'l-Ganâ'im’in de etkisiyle, Melikşâh'ın büyük oğlu Berkyaruk veliahtlıktan azledilerek yerine Terken Hatun'dan doğan ve henüz beş yaşında bulunan diğer oğlu Mahmûd veliaht tâyin edilmiştir. Sultan Melikşah, vezirin katledilmesinden yaklaşık beş hafta sonra, 18-19 Kasım 1092 Cuma gecesi Bağdad yakınlarında şüpheli bir şekilde vefat etmiştir. 

Eserin ilk sayfalarında yer alan bu bilgiler, okuyanları sonraki bölümleri okumaya zorluyor.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul

Telefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr 

Prof. Dr. OSMAN GAZİ ÖZGÜDENLİ

     1973 yılında Kayseri'de doğdu. Kırşehir Çiçekdağı Lisesi (1988) ve Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Târih Bölümü’nden mezun oldu. (1992) Aynı bölüme araştırma görevlisi olarak intisap etti. (1993) Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünde Sultan Sencer ve Karahitâylar -Katavân Savaşı (536/1141)- başlıklı çalışması ile yüksek lisans (1994), Gazan Han ve Reformları (694/1295-703/1304) başlıklı çalışması ile de doktora eğitimini tamamladı (2000). Tahran (1995-1998), Berlin (2005-2007), Oxford, Cambridge (2009) ve Londra'da (2011-2012) Ortaçağ Türk târihiyle ilgili kaynak ve vesikalar üzerine araştırmalarda bulundu. Araştırmaları daha çok İslâmî yazmalar, İslâmî nümismatik, Selçuklu târihi, İlhanlı târihi ve Türk târihinin İran coğrafyasındaki seyriyle ilgili muhtelif konu ve meseleler üzerinde yoğunlaşmaktadır.

     Encyclopaedia Iranica (New York), Encyclopaedia of İslam, Three Edition (Leiden), Dâ ’iretu ’l-Ma‘ârif-i Bozorg-i İslâmî (Tahran), Dânişnâmeyi Cihân-i İslâm (Tahran) ve Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi'nde (İstanbul) çok sayıda makale kaleme alan Özgüdenli'nin başlıca çalışmaları arasında; Turco-Iranica: Ortaçağ Türk-İran Târihi Araştırmaları (Kaknüs Yayınevi, İstanbul 2006); Moğol İran’ında Gelenek ve Değişim: Gazan Han ve Reformları (1295-1304) (Kaknüs Yayınevi, İstanbul 2009); Selçuklular, I, Büyük Selçuklu Devleti Târihi (1040-1157) (Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi Yayınları, İstanbul 2013); İran der‘asr-i Selcûkiyyân [Selçuklular Zamanında İran], Câmi’yi Târîh-i İran, Merkez-i Dâ’ireu’l-Ma'ârif-i Bozorg-i İslâmî, Tahran 1393/2015) sayılabilir.

     Hâlen Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde görev yapmakta olan Özgüdenli 2003 yılından beri Encyclopaedia Iranica’nm Ortaçağ Türk-İran ilişkileri alanında danışman editörlüğünü ve 2018 yılından beri Türk Târih Kurumu Bilim Kurulu Üyeliği’ni yürütmektedir.

KUŞBAKIŞI

​​​​​​​

BEKTAŞİLERİN SERENCAMI

19. yüzyılın başlarında Bektaşi'ler büyük bir felâketle karşılaştılar ve dönüşüm yaşadılar. 1826 yılında Bektaşilik, Yeniçeri Ocağı ile birlikte yasaklanıp Bektaşi tekkeleri kapatıldı ve yıktırıldı. Dervişler sürgün edilirken emlâk ve eşyaları ellerinden alındı. Bu yıllarda Bektaşi kıyafetiyle dolaşmak dahi yasaktı. Fahri Maden’in Bektaşi'lerin Serencamı isimli eseri, yasaklı yıllarda Bektaşilerin yaşadıkları bu var olma mücadelesi ile geçirdikleri değişim ve dönüşüme kapı aralıyor. Yedi başlıktan meydana gelen bu çalışma 19. yüzyılda yaşananlardan hareketle bugünü de anlamayı kolaylaştırıyor.

Fahri Maden’in telif etiği eser, 13,5 x 19,5 santim ölçülerinde 180 sayfadır.

KAPI YAYINLARI:

Ticarethâne Sokağı Nu: 53 Cağaloğlu, İstanbul. Tel: 0 212-511 53 03

e-posta: bilgi@kapiyayınlari.com /   www.kapiyayinlari.com 

KOKU İLMİ

Koku, târihler öncesinden gelip yanımıza sığınan eşsiz bir yâren... Atalarımızın hâtırâları, yoluna koymak istedikleri yöntemler, bâzen bir strateji bâzen dimağ yöneticisidir.

Nilhan Osmanoğlu okuyucuyu koku ikliminde sessiz bir yolculuğa çıkarıyor.

Koku, her dâim uyanık, her dâim tetiktedir. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’de söylediği gibi ‘koku gizlenemez.’

Kokuyu elinize aldığınızda ise aynı târihî yolculuk başlar. İnsanın ve tabiatın kendisine götürür.

İnsanoğlunun koku uğruna nasıl hazırlıklar, nasıl yöntemler geliştirdiğini gördüğünüzde hayran kalacağınız nâzenin, engin bir denizdir. Sâdece insanın fıtratına muasır olmadığının garantisi… Diğer mahlûkatların nasıl kokuyla var olduğunun habercisidir.

Kitabın yazarı Nilhan Osmanoğlu; okuyucuyu kokunun ikliminden bütün kokular dünyâsına hoş bir seyahate çıkarıyor. Biraz lavanta biraz amber biraz da portakal ile her şeyin değişebileceği düşüncesiyle… (Tanıtım yazısından alınmıştır.)

Mart 2020’de yayınlanan kitap, 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde ve 180 sayfadır.

MOTTO KİTAP: 

Mimar Sinan Mahallesi, Tavukçu Bakkal Sokağı Nu: 4 Dâire: 1 Üsküdar, İstanbul.

Telefon: 0.552-435 34 85, Belgegeçer: 0.216-695 10 75

e-posta: [email protected]  //  www.mottoyayinlari.com 

MACAR TURANCILARI

Tarık Demirkan’ın yazdığı eser, 183 sayfa ve 14,5 X 21,5 santim ölçüsüyle Nisan 2020’de yayımlandı.

Macaristan Turan Cemiyeti, toplumun önde gelen bilim insanlarının, siyâsetçilerinin ve yazarlarının bir araya gelmesiyle 1910 yılında kuruldu. 1913'te de Turan dergisini çıkardı. İddiası, Macar ve Türk halklarının târihi akrabalığı ve Macar kavminin Asya kökenli olduğuydu. Cemiyetin çalışmaları o yıllarda Macaristan'da yaygın bir Türk varlığına da işâret ediyordu. Kimdi bu Macaristan’daki Türkler? Turan Cemiyeti nasıl bir teşkilattı? Bütün kurumlarıyla çöken bir imparatorluğun atmosferinde mükemmel işleyen bir yapıyı nasıl oluşturmuştu? Dr. Tarık Demirkan bir yandan Macaristan Turan Cemiyeti'ni anlatırken, bir yandan da Türklere özgü gibi görünen Turancılık ideolojisinin aslında bir başka milletin aydınları tarafından yaratılmış olmasını irdeliyor. Türkiye'de 20. yüzyılın hâkim ideolojilerinden olan Türkçülük ve Turancılık gerçekten de Türkiye dışından ülkeye taşınan ideolojilerdi. Türkçülük, öncelikle Türkiye’ye göçen Tatar ve Kırım Türklerince sistemli bir düşünce yapısına kavuşturulmuştu. Turancılık ise Macarlar tarafından, Türkleri de içeren, ama Macar milletinin önderi olacağı bir dünyâ düzeni olarak tasarlanmıştı. Macar Turancıları isimli eser, Turancılığın aşağı yukarı aynı yıllarda boy veren Türkiye’deki Türkçülük üzerindeki etkilerini de ele alıyor.

SELENGE YAYINLARI:

Ticarethane Sokağı Nu: 41 Tevfik Kuşoğlu İşhanı 24 Cağaloğlu, Fatih, İstanbul.

Telefon: 0.212-514 45 73  Belgegeçer: 0.212-511 09 35 e-posta: [email protected]  //  www.selenge.cm.tr 

KISA KISA… / KISA KISA…

1-SUÇSUZLUĞMU AFFET: Zafer Acar. Okur Kitaplığı.

2-Peygamberimizden TESELLİLER Mutlu Olma ve Mutlu Etme Sanatı: Mehmet Dikmen / Demlik Yayınları

3-ÇERKES SOYKIRIMI: Ali Kasumov-Hasan Kasumov. Tercüme: Orhan Uravelli. Kafkasya Derneği Yayını.

4-TÜRKİYE’DE ALEVİLİK BEKTAŞİLİK: Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı. Selçuk Yayınları.

 5-KAFKASYA TÜRKLERİ: Mehmed Emin Resulzâde. Yayına hazırlayanlar; Dr. Yavuz Akpınar, İrfan Murat Yıldırım, Selahattin Çağın. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.

DERKENAR

SİYÂSETNÂMELER HAKKINDA…

‘Siyâsetnâme’ denildiğinde ilk akla gelen eser, Nizâmü’l-Mulk’e âitir. ‘Siyâsetnâme’ olarak anılabilecek ilk eser, Hz. Ali’ye ait olduğu bilinen Nehcü’l Belâga isimli eser içerisinde yer olan, uzun bir mektuptur.  Pendnâme 16. Yüzyılda yazıldı.

Gazali'nin Türkçe’de Nasihatü'l-Müluk adıyla yayımlanan kitabı Sultan Sencer'in emriyle kaleme alınmış bir eserdir ve hükümdarın huzurunda geçen, kelama ilişkin konuşma ve tartışmaları ihtiva eder.

Keykâvus bin İskender'in 1082'de oğlu Gilan Şah için Farsça yazdığı Kâbusnâme yazarın bütün kuşaklara öğütler verdiği bir ahlâk ve siyâset kitabı niteliğindedir. Çeşitli dünya dillerine ve Türkçeye de birkaç defa çevrilen eser, İran'da dokuz defa basılmıştır. Farsça diğer Siyâsetnâmeler arasında Büzürcmihr'in Muzaffername adıyla manzum ve düzyazı olarak Türkçeye çevrilen Nasihatnâme'si, Hemedani'nin gene birkaç defa dilimize çevrilen Zahiretü'l-Mülûk'u,  1470 yılında ölen Bistami'nin, Türkçeye 1868 yılında Tuhfe-i Mahmud-ı Muhteşem adıyla çevrilen Tuhfe-i Mahmudiyye'si, 14. yüzyılda yaşayan Şirazi'nin Ahlakü's-Saltanat adlı kitabı, Semerkandî'nin Ağrazü's-Siyase fi İlmi'r-Riyase'si, Cafer bin İshak' ın Mizanü'l-Mülüki ve't-Tava'ifi sayılabilir.

Türk edebiyatının en ünlü Siyâsetnâmesi Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig adlı kitabıdır. Türk Dil Kurumu’nun 1942 ve 1943'te bilinen üç yazma nüshasının tıpkıbasımını gerçekleştirdiği Kutadgu Bilig'de devlet yönetme anlayışı hikâye biçiminde anlatılır. Genelde İslam etkisiyle kaleme alınmış olmakla birlikte eser eski Türk toplumunun din, aile düzeni ve ahlak anlayışı, devlet ve saray teşkilatı, gelenek ve görenekleri konusunda ilgi çekici bilgiler verir.

Diğer Türkçe Siyâsetnâmeler arasında Şeyhoğlu Mustafa'nın Kenzü'l-Kübera ve Mu-hekkü'l-Ulema'sı, Lutfi Paşa'nın 1910 1982 yıllarında  basılan Asafname' si, Gelibolulu Mustafa Âli'nin, 1979 yılında basılan 2 Ciltlik  Nasihatü's-Selâtin'i, Defterdar Mehmed Paşa'nın, 1935 yılında Türk alfabesi ile ve 1969 yılında günümüz Türkçesine çevrilerek Devlet Adamlarına Öğütler adı ile  basılan  Nasayihü'l-Vüzera ve'l-Ümera isimli kitabı, Nergisî'nin Vaslü'l-Kâmil fi Ahvalü'l-Veziri'l-Adil'i sayılabilir.

NİZAMÜ’L-MULK’TEN SEÇMELER:

Pâdişah, herhangi bir kimseye büyük bir makam verirse birini gizlice ve makam verdiği kişinin bilmeyeceği şekilde, onun faaliyetlerini bildirmesi için müfettiş olarak görevlendirmelidir.

Yükselmiş ve büyük kimseler o makama gelinceye kadar birçok sıkıntı çekmiş olmalıdırlar.

Elçiler kusur arayıcıdırlar. Gönderildiği memleket ve padişahında kusur olan ne şeyler olduğuna bakar dururlar ve sonra o padişaha bu kusurlardan dolayı ayıplama ve baş kakıncı gelir.

Acelecilik, kudretlilerin değil, zayıfların işidir.

Birbirine elçi gönderen padişahların bütün maksatları, herkesin içinde açıkladıkları haberleşme ve yazışma değildir. Başka yüzlerce küçük şeyler ve maksatları vardır.

İyi insanın mükemmelliği ve aklı kızmamasındandır. Eğer kızarsa, kızgınlığının aklına değil, aklının kızgınlığına galip gelmesi lâzımdır. 

Din ve padişahlık kardeş gibidirler. Memlekette ne zaman bir karışıklık olsa, dinde de bozukluk olur; kötü din sâhipleri baş gösterirler. Ne zaman ki din bozulur, memleket de karışır, fesatçılar kuvvetlenirler, padişahı güçsüz bırakırlar.

 İtaatkâr bir hizmetkâr üç yüz evlattan iyidir; zira, evlatlar babanın ölümünü, hizmetkâr uzun ömürlü olmasını ister.

 Memlekette olup biteni bilmek padişahın vazifesidir. Yoksa gaflete ve zulme kalkışırlar. Eğer padişah bunu biliyor da çâresine bakmıyorsa, tıpkı onlar gibi zâlimdir ve eğer bilmiyorsa gaflete düşmüştür; tembel ve câhildir.