Prof. Dr. OSMAN TURAN / MAKALELER - 1

Ömrünü Türk târihine, Türk milletinin târihî ve güncel meselelerine hasreden büyük târihçi, mütefekkir ve dâvâ adamı Prof. Dr. Osman Turan’ın dört ciltlik bir külliyat hâlinde yayımlanacak makalelerinin ilk cildi, 16,5 X 23,5 santim ölçülerinde 488 sayfa hacimle yayımlandı.  

Eser, Osman Turan hakkında kaleme alınmış makale, Yeğeni Fuat Turan’ın ‘Amcam Rahmetli Osman Turan Hâtırasına’ başlıklı kısa bir yazısı ve kitabı yayına hazırlayan târihçi Yunus Emre Kaleli’nin ‘Ön Söz’ü ile başlıyor. Yine Kaleli tarafından hazırlanan ‘Ailesi ve Tahsil Hayatı’ başlıklı yazısı ile devam ediyor. Bu bölüm Osman Turan Bibliyografyası ile sona eriyor.

2019 yılında yayımlanan kitabın mündericatı 3 başlık altında toplanmış: *Türk Târihi Araştırmaları, *Âbide Şahsiyetler, *İlmî Münâkaşalar.

Birinci Bölüm, Ağustos 1973’te, Pınar Dergisi’nde yayınlanan ‘Mülâkat’ ile başlıyor. (S: 113-122)

Devamında: 34 Adet makalenin yer aldığı 1. Bölüm var. Bu bölümden bâzı başlıklar: *Bey Böyrek, *Satuk Buğra Han Menkıbesi ve Târihi, *Çingiz, *Türkler ve İslâmiyet, *Sultan Abdülhâmid Han, *Meşrutiyet ve İttihatçılar.

Âbide Şahsiyetler başlıklı 2. Bölümde: *M. Fuad Köprülü, *Mükrimin Halil Yinanç, *Cevad Rıfat Atilhan, *Ali Fuat Başgil, *Akdes Nimet Kurat gibi târih, kültür ve siyâset dünyamızın kutup yıldızları hakkında makaleler var.

İlmî Münâkaşalar başlıklı 3. Bölüm, Selçuklular bahsine ayrılmış.

 Birinci ciltte yer alan 54 makale ile Osman Turan’ın mânevî rahle-i tedrisinden feyz almak isteyenler için bir büyük kapı açılmaktadır. Önemli ve alâka çekici hâdiseler, şahsiyetlerle dolu sayfalar, sonraki ciltleri okumaya dâvet mâhiyetindedir.

Kitabın son bölümünde yer alan ‘DİZİN’, bu kabil eserlerin ‘olmazsa olmaz’ tamamlayıcısıdır.  Zaman fukaralığı sebebiyle eseri; satır satır, sayfa sayfa okuma fırsatı bulamamak gibi bir tâlihsizlikle mâzur bulunanlar ve de acelesi olanlar, merak ettikleri, öğrenmek istedikleri hâdise ve şahsı, buradan bulup okuyabilirler. Daha sonra da kitabın tamamını, rahat rahat okuma imkânı bulacaklardır.   

Türk târihinin her dönemi hakkında bilgilendiren ve o bilgilerden alınacak derslerle geleceğimizi şekillendiren makaleler aynı zamanda bizi biz yapan maddî ve mânevî değerlerimizi tanımamızı sağlamaktadır. 

Osman Turan sıradan bir târihçi değildir. Milletini seven, geçmişteki parlak dönemlerinin tekrar yaşanması için fikir üreten bir mütefekkirdir. O’nun Türk dili ve kültürü, ahlâklı, dürüst ve prensiplere dayalı siyâset inşası için yazdığı makaleler, Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceğinde rol almayı düşünenler için deniz feneri ve yol haritası mesâbesindedir.

Prof. Dr. Osman Turan’ın; makalelerinde, hâdiseleri ele alış ve yorumlayış üslûbunu ortaya koyan satırlardan tadımlık bir bölüm:

Çingiz'in, Türk kelimesi şümûlüne Moğolları da aldığı, Peygamber’in Türkler hakkındaki hadislerini kendine mal etmesiyle sâbittir. O’nun Moğolcadan başka bir dil bilmemesi hakkındaki Oktay'a atfedilen meşhur hikâyenin Moğol kelimesiyle Türkleri de kastetmiş olduğunu kabul etmek suretiyle izah etmek icap eder. Reşîdüddîn'in Çingiz'in nesebini Oğuz Han'a ve Göktürklere çıkaran Yahudi vezirin Moğollara yaranmak için bir uydurması olarak telâkki etmek imkânsızdır. Evvelâ Cami’ut-Tevârih’teki bu mâlûmatın menşei Reşîdüddîn değil Polad Aka ismindeki Moğol prensi ve Altan Depter olduğu gibi Gizli Târih ve Cüzcanî, İbnü'l-Esîr ve Nesevî gibi İslâm kaynakları da Çingiz'in nesebini efsânevî Bozkurt=Börteçine ile bağlamaktadırlar. Bu rivâyetlerin birçok Türkçe ad ve unvanları ihtiva etmesi bu an’anenin bir devamı neticesidir. Çingiz’in nesli de eski Göktürk hanlarının nesli gibi sarışın ve elâ gözlü bir nesildi. Bundan dolayı aslında Böritekin olan Börçekin yanlış olarak elâ gözlü tarzında izah edilmiştir. Hâlbuki kendisini Bozkurt neslinden sayanların Böritekin gibi bir ad alması gayet tabiidir.

Çingiz'in menşei hakkında en mühim mâlumatı, bu zamanda Moğolistan'a gelen mezkûr Çin müelliflerinden olan Çao-hong'dan alıyoruz. Ona göre Çingiz Kara Tatarlar üzerine hâkimse de menşei itibâriyle onlara yabancı olan, Göktürklerin bir kolu Şatolardan inmektedir. Barthold ve Radloff'a göre Türk ve Moğol devletlerini kuran maceraperestler sonradan kendilerine asil olduklarını gösterecek şecereler uydururlar. Göçebe Türk ve Moğolların nesebe verdikleri büyük ehemmiyet mâlum olduğu gibi Çingiz'in mâarızları tarafından onun nesebine karşı hiçbir itirazın vâki olduğuna dair de bir kayda tesadüf edilemez. Herhalde muâsırı olan Sung Hanedanı böyle bir şey duysaydı, bunu büyük bir fırsat telâkki ederdi. Çingiz'in mensup olduğu Kıyat kabilesi (Kay ve Kayı'nın cem'idir.) eski Türk an'anesiyle sıkı bir surette bağlı olduğu gibi kadim hanedan mensuplarının hâtıralarında da büyük bir yer alır. Kay, Kayı, Kayan'ın ayniyeti eski müelliflerin eserlerinde de zikredilmektedir. Kayan şeklinin Oğuz destanlarında ve meselâ Dede Korkut'taki kahramanlar arasında geçmesi dikkati çeker. Birçok Türkçe ad ve unvanların Çingiz'in ecdadına ait rivâyetlerde bol bol bulunduğu da mâlumdur. Çingiz'e tâbi Moğolların sekizi ‘Dürlügin’ ve on altısı ‘Nîrun’ olmak üzere hukuken birbirinden farklı iki kısma ayrılmalarıyla yirmi dört Oğuz boyunun iç ve dış Oğuz diye ikiye ayrılmaları arasında kuvvetli bir münasebet olduğu tebarüz ettirilmektedir.

***

Eserde yer alan ‘Osman Turan Bibliyografyası’ hayret ve hayranlık uyandıracak cesâmettedir. Bin bir haksızlığa mâruz kalan, müktesep hakları gasbedilerek ve çok sevdiği vazifesinden alınarak âdeta sokağa atılıp açlığa mahkûm edilen bir asil insanın bu kadar eseri 64 yıllık kısa bir ömür sayfalarına sığdırabilmesi mûcizeye eşdeğer bir mahârettir. Üstelik bu mahâreti hastalıklarla, haksızlıklarla, çekemeyenlerin kaynattığı nifak kazanlarından korunmak için verdiği mücâdelelerinden arta kazan zaman içerisinde gerçekleştirmiştir.

Ne mükemmel bir tecellidir ki, O’nun vatanını-milletini sevdiği ölçüde kendisini seven kadirşinas insanlar tarafından haşmetli şahsiyeti; fikriyatı ve örnek hayatı yeni nesillere intikal ettirilmektedir. Şu asil tevâzuya bakınız ki, Osman Turan / Makaleler üçlemesini hazırlayan târihçi Yunus Emre Kaleli, bu külliyatı, ‘vefatından 40 yıl sonra hazırlamış olmanın mahcubiyeti içerisinde’ olduğunu ifâde ediyor.

Daha önce, Doç. Dr. Nasrullah Uzman’ın hazırladığı ‘İktidardaki Muhalif’ isimli eserini de yayımlayan Ötüken Neşriyat’ın kıymet bilir davranışı da her türlü övgüye lâyıktır.

Osman Turan Merhum, ‘Vatan, büyük insanlara minnettardır.’ Diyordu. İzninizle küçük bir ilâve bu satırların yazarından: ‘Gelecek nesiller, kendilerine geçmişte yaşayan büyük insanları tanımak imkânını sağlayan yazarlara ve nâşirlere de minnettar olacaktır.’

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul

Telefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12

e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr 

Prof. Dr. OSMAN TURAN:

Selçuklu târihçiliğinin kurucularından sayılan Osman Turan, 1914 yılında Trabzon'un Çaykara ilçesine bağlı Soğanlı köyünde doğdu.

İlkokulu dayısının himâyesinde Çaykara'da, ortaokulu Bayburt'ta okumuştur. Lisenin ilk iki sınıfını Trabzon'da, son senesini ise Ankara'ya tâyin olan ağabeyinin yanında Ankara Erkek Lisesinde tamamlamıştır. Aynı sene Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin yatılı imtihanlarını kazanmış ve Buradan, 1940 yılında mezun olduktan sonra aynı fakültede, dâimî bir kadro olmayıp bir çeşit burs olarak tevdi edilen ‘İlmî yardımcı’ kadrosuyla ve 30 lira maaşla çalışmaya başlamıştır. 1941'de doktor unvanını kazanmış, 1944'te doçentliğe 1951'de profesörlüğe yükseltilmiştir.

1954 yılında Trabzon'dan Demokrat Parti milletvekili seçildi. 1955’te Türk Ocakları Ankara Şubesi reisi, 1959 yılında genel merkezin Ankara'ya taşınması üzerine umumî reisliğe seçildi.

1956 yılında -Atsız Bey'in tavassutuyla- Sultan İkinci Abdülhâmid Han’ın torunlarından Satıâ Sultan ile evlenen Osman Turan, 1957 seçimlerinde tekrar milletvekili olmuş ise de 27 Mayıs 1960 askerî darbesinden sonra tutuklanmış ve 16,5 ay Yassıada'da kalmış, suçsuz bulunarak serbest bırakılmıştır.           

Fakülteye dönmek istediyse de ‘kadro yok’ bahânesiyle talebi reddedilmiştir.     

1964 yılında Adâlet Partisi kongresinde Teşkilâttan Sorumlu Başkan Yardımcılığına getirilmiş ve 1965'te Adalet Partisi Trabzon milletvekili seçilmiştir. 1966'da da tekrar Türk Ocağı Genel Başkanı olmuş ve bu görevini 1973 yılına kadar devam ettirmiştir. Bu dönemde Türk Yurdu Dergisi Osman Turan'ın gayretleriyle Türk fikir ve kültür hayatına önemli katkılarda bulunmuştur.

Kısa bir süre sonra Adâlet Partisi’nin yetkilileriyle fikrî konularda uzlaşmazlığa düşmüştür. Bu anlaşmazlık, Haysiyet Divanına şevkine ve 1967 yılında partiden ihrâç edilmesine sebep olmuştur. 1969 seçimlerine Trabzon'dan Milliyetçi Hareket Partisi’nin adayı olarak katılmışsa da kazanamamış, fakülteye dönme teşebbüsleri de başarısız olunca 1972'de emekliye ayrılmıştır.

Emekliye ayrıldıktan sonra İstanbul'a yerleşen Osman Turan'ı en çok üzen hâdiselerden biri de 1972 yılı Nisan ayında hiçbir gerekçe gösterilmeden ve savunması dahi alınmadan Türk Tarih Kurumu üyeliğinden çıkartılmasıdır.

17 Ocak 1978 tarihinde evinde geçirdiği beyin kanaması sebebiyle ebedî âleme intikal etmiştir.

YUNUS EMRE KALELİ

1986 yılında Sivas’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini farklı okullarda, liseyi Sivas Halil Rıfat Paşa Lisesi’nde tamamladı. 2009 yılında Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Târih Bölümünü bitirdi. Aynı üniversitede 2012 yılında yüksek lisansını tamamladı 

Balkan Savaşları üzerine çalışmalarına devam ederek biri Fransızca hatırat olmak üzere iki eser neşretti. 2014 yılında İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalında doktora eğitimine başladı.

Yayınlanmış eserleri: *Fâlih Rıfkı Atay’ın Yeni İstanbul Gazetesi’ndeki Makaleleri, *Enver Behnan Şapolyo’nun Zafer gazetesinde tefrikalar halinde kaleme aldığı, Mustafa Kemal Atatürk’ün Biyografisi, *R. P. Paul Christoff, Edirne Kuşatması Günlüğü, *Falih Rıfkı Atay, Ali Suavi, Baş Veren İnkılapçı, *Sâtıa Hanım Sultan’ın Hâtıralarında Eski İstanbul ve Sosyal Hayat, *Osman Turan’ın Makaleleri.


KUŞBAKIŞI

TÜRK DÜŞÜNCE KÜLTÜRÜ

Remzi Özmen’in 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 496 sayfalık eseri Mart 2020’de yayımlandı.

Târihin kadim milletlerinden biri olan Türkler İslam öncesi dönemde de Tanrı'nın varlığına ve Bir olduğuna inanırlardı. O'nu hayatın bütün sâhalarının düzenleyicisi olarak görür O yaratıcıya muhabbet besler O'nun kendisini başarıya ulaştıran yegâne güç olduğuna kuvvetle iman ederlerdi. Yer ile gök arasında yaratılan kişioğluydu. Kişioğluna nizam olarak kut ve töreyi hayat felsefesi olarak görmüşlerdi. Türk Milleti'nin İslam'ı kabul etmesi insana bakışlarını değiştirmedi. Yönetim açısında tebaa veya reaya olarak kabul gören vatandaşlık anlayışında herkese iyi davranmak dinin emriydi.

Türk inanması; insanı eşrefi mahlûk olarak görür yaratan Allah'a karşı olan sorumluluklarını bildiği gibi O'na karşı minnet ve sevgide sınır tanımaz. İnsanoğluna akıl gibi bir nimeti veren Yaradan’ın bazı filleri işlemede kendisine sorumluluk yüklediğinin farkındadır. Bu sorumluluğunun gereğini yerine getirmek önceliğidir. Öyle ki; ‘gönül’ Çalab'ın tahtı olarak görülür ve ancak Allah'ın sevgisini kazanmak için insanı hoş tutmak gerektiğine inanırlardı.

Türk inanması Yüce Allah'ın vereceklerinden vaat ettiklerinden ziyâde verdiklerine hamd etmeyi öncelikli görev görür. Bunun için yaratılanı Yaradan için hoş tutar. Muhabettullah işin sırrıdır. Korkmak yerine sevmek uzaklaştırmak yerine yaklaştırmak zorlaştırmak yerine kolaylaştırmak, ayrıştırmak yerine birleştirmek inanç anlayışımızın esasıdır.

Yazarı Remzi Özmen eserini yazmaktaki maksadını ‘Türk Milleti'nin târihin derinliklerinden getirdiği mânevî hayatını yeniden anlamak ve ortaklaşmayı çoğaltıp bu mânâdaki birlikteliğin oluşmasına katkı sunmak’ olarak açıklıyor.

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul.

Telefon: 0.212-527 33 65

Belgegeçer: 0.212-527 33 64

e-posta: [email protected]  www.bilgeoguz.com.tr

CİHAN HARBİ'NDE OSMANLI DEVLETİ

Osmanlı Devleti merkezli olmakla birlikte Birinci Dünya Savaşı'na müdâhil / taraf olan diğer ülkeleri de kapsamına dâhil eden farklı ülke, coğrafya ve cephelerdeki politik ve askerî gelişmelerle birlikte karşılaştırmalı ve eşzamanlı olarak savaşı inceleyen altı yıllık bir emeğin ürünü olan ‘Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti’ isimli eser, gerek kitabın sayfalarında, gerekse de kaynakça bölümünde görüleceği üzere zengin bir dipnot) ve konuyla alâkalı yerli- yabancı 600 adet kaynak taramasını ihtiva etmektedir.

Eserde döneme ilişkin gelişmeler, harbin birbiriyle yakından ilişkili üç kademesi / seviyesi olan taktik, operatif ve politik bakımından incelenmiştir.

Dr. İrfan Paksoy’un 16,5 X 23,5 santim ölçülerindeki 632 sayfalık eseri, Nisan 2020’de yayımlandı.

BOĞAZİÇİ YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3 Cağaloğlu, İstanbul

Telefon: 0.212-520 70 76

Belgegeçer: 0.212-526 09 77 www.bogaziciyayinlari.com.tr

e-posta: [email protected]

[email protected]  

NEŞENİN GÜCÜ

Yazdığı kitaplar dünyada yirmiden fazla dile çevrilmiş ve dört milyondan fazla basılmış olan felsefeci, sosyolog ve dinler tarihçisi Frédéric Lenoir 192 sayfalık bu kitabında neş’enin izini tâkip ediyor. Doğu'nun kadim bilgelik öğretilerinden Batı'nın modern filozoflarının fikirlerine kadar, geniş bir perspektif içinde neş’enin gücünü ele alıyor. Şen bir insan olmanın bilgelik ve kemâl ile ilişkisini irdeliyor. Başta sevgi olmak üzere, kendini tanımak, iyilikseverlik, diğerkâmlık gibi pek çok insanî vasıf ile neşe arasındaki bağlantıyı örneklerle göz önüne seriyor. Budist gelenek neşenin iki düşmanı olduğunu açıklar: Biri yakın, diğeri uzak. Yakın düşmanı coşkudur, dünyevî hazlara bel bağlamanın yarattığı bir sathî sevinçtir. Spinoza bunu ‘pasif sevinçler’ kategorisinde değerlendirir. Uzak düşmanı ise kıskançlıktır: Başkasının başarısına veya mutluluğuna teessür ile bakmaktır. Neşe ise sevginin meyvesidir.

BİLGE KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK DAĞITIM SANAYİ VE TİCARET LTD ŞTİ:

Nuruosmaniye Caddesi Nu: 3 Kardeşler Han Kat: 1 Cağaloğlu 34110 İstanbul.

Telefon: 0.212- 520 72 53 Belgegeçer: 0.212-511 47 74

e-Posta: [email protected]  //  www.bilgeyayincilik.com 

KISA KISA… / KISA KISA…

1-HAYATTA KALMA REHBERİ: Zehra Çelenk / Everest Yayınları.

2-ÖMÜR DEĞER: M. Sâdık Aslankara / Can Yayınları.

3- KADRO HAREKETİ: Merdan Yanardağ / Destek Yayınları.

4-LEYLÂ’DAN MEVLÂ’YA –GÜLNİHAL’E MEKTUPLAR: İsmail Bilgin / Mihrabat Yayınları

5-NASİHATNÂMe 1 ve 2: Alev Alatlı / Turkuaz Kitap.

​​​​​​​

DERKENAR:

BOZUK TÜRKÇE = YIRTIK BAYRAK

Resmî evrakta dil bozuklarını yapılıyor. Hatâyı bir memurun veya sekreterin dikkatsizliğine indirmek yanlıştır. Resmî evrakın, gönderilmeden önce kontrolden geçmediği, dil ve imlâ bakımından hiç tashih görmediği anlaşılıyor. Böylece, kim bilir kaç yüz veya kaç bin kişiye gönderilen evrakın aynı çirkin dil ve ifâde kusurlarıyla malûl olması ihtimali çoktur.

Resmî dâirelere kirli ve yırtık bayrak asmakla resmî evrakta aksak ve bozuk Türkçe kullanmak arasında, millî sembollere ve değerlere saygı bakımından, fark yok gibidir. Hava meydanlarında yabancı dillere, milletlerarası ölçüden fazla yer veren ve saygı gösteren Türk Hava Yolları’nın Türkçeyi daha iyi bilen memurlar ve sekreterler kullanması beklenir.

Peyâmi Safâ: Osmanlıca Türkçe Uydurmaca. s: 231, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2018