EBEDÎ ÂLEME İNTİKALİNİN 37. YILI VESİLESİYLE    

ÜSTAD, SULTÂNÜ’Ş-ŞUARÂ / ŞÂİRLERİN SULTANI

NECİP FÂZIL KISAKÜREK’İNBÜTÜN ESERLERİ

(BİRİNCİ BÖLÜM)

 

NECİP FÂZIL KISAKÜREK

26 Mayıs 1904 târihinde, İstanbul’da, Büyük Babasının Çemberlitaş’taki konağında dünyâya geldi.

Heybeliada’daki Bahriye Mektebi’ni ve İstanbul Darülfünunu (Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Avrupa’ya tahsile gönderilen ilk Cumhuriyet talebeleri arasında yer aldı ve Paris’e gitti. Sorbon Üniversitesi Felsefe Bölümüne girdi. Buradaki tahsilini yarıda bırakarak yurda döndü.

İlk şiirleri, 1923’de Yeni Mecmua’da yayınlandı. 1928 yılında, henüz 24 yaşındayken ikinci şiir kitabı ‘Kaldırımlar’ yayınlandıktan sonra, birden şöhretin zirvesine çıktı.

Çeşitli bankalarda çalıştı ve müfettişliğe kadar yükseldi. Ankara Dil ve Târih Coğrafya Fakültesi, Devlet Konservatuvarı, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi ve Robert Kolej’de hocalık yaptı.

1934 yılında yolu, mürşidi Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’ne çıktı.

Fikir sâhasına da uzandığı ve kendi deyişiyle ‘sosyal mücadele’ye atıldığı 1943’den ölümüne kadar, ‘anlaşılmadan benimsenmek’ ile ‘tanınmadan dışlanmak’ arasına sıkışan bir yalnızlık kesitinde yaşarken, her iktidar döneminde suçlandı, sorgulandı, yargılandı, defalarca hapis yattı. 1960 ihtilâli öncesinde hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet kararları toplamı 101 yıla ulaştı.

1936 yılında Ağaç, 1947 yılında Borazan, 1943-1978 yılları arasında Büyük Doğu dergilerini yayımladı.

Çeşitli gazetelerde önsezileriyle de dikkat çeken fıkra ve başmakaleler kaleme aldı.

Bütün şiirlerini topladığı ‘Çile’ ile 1934’de yaşadığı büyük ruh buhranının sahne eseri ve Türk Tiyatrosundaki ilk büyük dram örneği ‘Bir Adam Yaratmak’ başta olmak üzere, çok çeşitli türde 100’ün üzerinde eser verdi.

25 Mayıs 1983’de hayata vedâ etti. Doğduğu gün olan 26 Mayıs Perşembe günü, Eyüp sırtlarında toprağa verildi.

HİKÂYELERİM

Necip Fazıl Kısakürek’in 1925 yılından başlayarak çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış ve bir bölümü 1933'de ‘Bir Kaç Hikâye Bir Kaç Tahlil’, bir kısmı da 1965'de ‘Ruh Buluntularından Hikâyeler’ ismi altında kitaplaşmış, bütün hikâyeleri...

1983'de Büyük Doğu Yayınları tarafından eksiksiz olarak bütünleştirilmiş ve son şeklini almıştır. (288 sayfa)

CİNNET MUSTATİLİ (Yılanlı Kuyudan) (Hâtıra - Hapishâne Notları)

Bir ansiklopediye geçmiş ifâdeyle, ‘hapishârı yılları üniversite yıllarından çok olan’ Necip Fazıl, 1943'den başlayarak 1947-1950-1951-1952- 1957-1959 ve 1960 senelerinde cezaevine girdi. Son mahkûmiyet kararı ise vefatı sebebiyle infaz edilemedi.

1955'de ‘Yılanlı Kuyudan’ ismiyle yayınlanmış olan eser, hapishâne günlerinin, ‘Büyük Sanatkâr’a has, derin ve duyarlı bir iç hayat üzerindeki müthiş tesirini yansıtan bir ıstırap ve gözyaşı günlüğüdür. (304 sayfa) 

BİR ADAM YARATMAK (Temsil)

Geçirdiği büyük ruh çilesinin sahne destanı...

İstanbul Şehir Tiyatrosunun 1937-1938 sezonunda Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenip temsil edilen eser. İlk temsil gecesinden itibâren çok büyük yankı uyandırmış ve 1977 yılında sinemaya da aktarılmıştır. 

Tamamlandığı târih; 8Temmuz 1937 Perşembe, gece yarısı... (160 sayfa)

ÇİLE

1925'de ‘Örümcek Ağı’, 1928'de ‘Kaldırımlar’, 1932'de ‘Ben ve Ötesi’, 1953'de ‘Sonsuzluk Kervanı’ ve 1969'da ‘Şiirlerim’ ismiyle yayınlanmış şiir kitaplarının birçok bakımdan kendini ifâdelendiremediğini söyleyen Necip Fazıl Kısakürek'in, 1923'deYeni Mecmua'da yayımlanmış ilk şiirinden başlayarak bizzat kendisi tarafından süzülen, ayıklanan, düzeltilen ve bir araya getirilen bütün şiirleri...

Ve Poetikası... Bir yanda belli başlı bir sanat anlayışından tüten şiirler, diğer yanda, bu sanat anlayışının tüttürdüğü şiir mefkûresi... 512 sayfa.

KAFA KÂĞIDI (Otobiyografi)

Hayat hikâyesini bazı eserlerinde gereğince yazmış olduğunu, ancak asıl ruh hayatını, ruhunun kafa kâğıdını resimlendirmek istediğini dile getirirken, bu eseriyle geçmiş, özellikle çocukluk günlerinin perdesini bir daha aralar.

Kafa Kâğıdı, olayların dış tezâhür çizgilerinden ziyâde, onları doğuran ruhî oluşları tesbite yönelik bir otobiyografidir.

Yarım kalmışlığı ile ayrı bir ‘hususiyet’ kazanan eser, Ocak 1984'de Milliyet gazetesinde tefrika edilmiş ve daha sonra kitaplaşmıştır. (208 sayfa)

O ve BEN (Otobiyografi) 

Hayatını, Abdülhakîm Arvasî Hazretleri'ni ‘Tanıyıncaya Kadar’ ve ‘Tanıdıktan Sonra’ diye iki ana bölüme ayıran Necip Fazıl, Efendisine doğru kendisini cezbeden hâdiseleri de mânâlandırdığı otobiyografik eseri ‘O Ve Ben’i 1975'de şöyle takdim etmiştir: ‘Bu eser, dünyâya gelişimden bugüne kadar en hususî renkleri, çizgileri ve sesleriyle hayatımın hikâyesi ve asıl O'nu tanıdıktan sonra mânâsını anlamaya başladığım vücut hikmetinin bende tecelli eden yakıcı ifâdesidir. Bu bakımdan, kendilerini görünceye kadar mâlik olabildiğim bir buçuk esere nisbetle bugün 60 cildi aşan ve hepsini birden o nura borçlu bildiğim eserler arasında, şimdikini, baş köşeye oturtulması lâzım ve en mahrem iç ve dış iklimlere doğru bir belirtiş olarak takdim ederim.’ (264 sayfa)

YUNUS EMRE (Temsil) 

Kitap, 1965 senesinde ‘Büyük Kapı’ ismiyle yayınlanmıştır.

Mezarlığı olmayan köyü bulmak için yola çıkan ve ilk bilgi olarak, ölümsüzlüğe giden yolun insanın kendi içinden geçtiğini öğrenen Derviş Yunus'un hikâyesi... (96 sayfa)

AT’A SENFONİ

At'a olan sevgisini, ‘dokuz yaşında ata bindim ve yalan olmasın, bir daha inmedim’ diye belirten Necip Fazıl, belki de sâhasında başka bir örneği bulunmayan bu eserinde, târihi, felsefesi ve bütün estetiğiyle At'ı anlatır.

O'nun gözünde At, insandaki maddî ve manevî fâtihlik cehdine Allahın en fazla yakıştırdığı bediî ifâde içinde bir kahramanlık sembolüdür. Bu kitap ise bu sembolün, yâni, ilk zamanlarında basit fayda planında her türlü yükü sırtlamış bir hizmetçi olarak gördüğümüz At'ın, ayıklana ayıklana neticede yalnız bineğe ve yarışa mahsus Prens Soy hâline gelişinin romanı...

Eser, 1958 senesinde yazılmış ve ilk defa Türkiye Jokey Kulübü tarafından bastırılmıştır. (206 sayfa)

PARA (Temsil)

Piyesin baş aktörü, ‘hayata hâkim küçük tedbirlerin, miskin hesapların adamı’ bir Banka patronudur. Para kazanmak uğruna her şeyi meşru görür; ama asla, ahlâksızlığının üstünü örterek namuslu görünmek gibi riyâkâr bir tavır içine girmez. Hâsılı, ahlâksızlığında samîmi bir adamdır. Ayrıca, aile fertlerinden başlayarak, yanında çalıştırdığı ve toplumun çeşitli kademelerinde ilişkide bulunduğu namuslu ve dürüst görünen insanların çoğunluğunun samîmi olmadığının da farkındadır.

Piyes'te gelişen hâdiselerin merkezinde para, öyle bir ölçüdür ki, insanların bütün içyüzünü olduğu gibi ortaya çıkarmaktadır...

Eser, ilk defa 1941-1942 kışında İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmiştir. (136 sayfa)

SAHTE KAHRAMANLAR, İSLÂM VE ÖBÜRLERİ

Necip Fazıl Kısakürek'in iki ayrı konferansı...

Her konferans, farklı târih ve şehirlerde çeşitli defalar binlerce dinleyiciye hitâben verilmiş olup büyük ilgi doğurmuştur. 1949'da Büyük Doğu Cemiyeti’nin kuruluşundan itibâren Anadolu'yu bir uçtan öbür uca sarsan Necip Fazıl için, mevzuu ne olursa olsun verdiği her konferans, Tanzimat’tan beri gelen sahte inkılapların çürüttüğü ruh kökümüzü kurtarma, kâinat çapında hesaba vurma, Türkün ruh ve madde dünyâsını Batının da hayran olacağı ve içinde her derde devâ bulacağı bir ideolocya planında kurma idealine bağlıdır. (152 sayfa)

HAZRET-İ ALİ (İlim Beldesinin Kapısı Hazret-i Ali'nin hayatı...)

Bu mübârek hayatın anlatımına bağlı olarak da, ‘Kırtaş ‘ meselesinden itibâren, Allah Resulü'nün vefatlarından sonra baş gösteren ve gittikçe derinleşip siyasî ve ardından itikadî mezhep ayrılıklarına sebep olan olayların tahlili… (344 sayfa)

TANRI KULUNDAN DİNLEDİKLERİM

Eserin muhtevâsını oluşturan yazılar, 1943 ve 1945 yıllarında Büyük Doğu dergilerinde ‘Tanrı Kulundan Dinlediklerim’ başlığı altında kaleme alınmıştır.

Başlıktaki nisbetlendirmenin de ifâdelendirdiği gibi eser, Necip Fazıl'ın Efendisinden aldığı feyzin bereketiyle, târih, fikir, sanat, şiir, roman, hikâye, tiyatro; hâsılı el attığı her mevzuda, ‘O kapı’ya bağlı ‘kıymetlendirme ölçüleri’ni billûrlaştırdığı bir eserdir. (272 sayfa)

İHTİLÂL

Eser, Habil-Kabil vak'asından başlar ve birinci bölümde mutlak inkılâpçılar olarak Nuh Peygamber, İbrahim Peygamber, Musa Peygamber ve İsa Peygamberle beraber, Peygamberler Peygamberinin mutlak inkılâplarını anlatır.

Ötesi, insanoğlunun Hak gördüğü ve bildiği yollardaki ayaklanışlarının, mâna, ilim, ve usûl bakımlarından ders çıkarılması gereken romanımsı hikâyeleridir.

Eski Yunandan Amerika İstiklal savaşlarına kadarki ihtilâller ikinci bölümde; Büyük Fransız İhtilali üçüncü bölümde; Napolyon Bonapart ve sonrası ihtilaller de dördüncü bölümde anlatılmıştır. 

Son bölümde ise, ‘hak ve hakîkat bağlılarına en faydalı iş ve hareket kültürünün aşılandığı’ Sentez kısmı yer almaktadır. (400 sayfa)

MOSKOF

Toplumlar ve milletler arasındaki zıtlığa, buzdağı ve yanardağ derecesinde en keskin örnek olarak, Moskof’la Türkün gösterilebileceğini söyleyen Necip Fazıl, bu eserinde târihî bir perspektif içinde Türk- Rus münâsebetlerinin tahlilini yapar. Bu tahlilin içinde ‘Moskof’ sözcüğünün ifâde ettiği mânâ kadar Altun Ordu'dan başlayarak Cumhuriyet devrine kadarki Türk târihinin kritik dönemlerinin teşhis ve mânâlandırılması da vardır.

 Üç ana bölüm hâlindeki eserin, kitap boyunca ispatına girişilen temel tezi ise, 1917 ihtilâlinden sonra bütün dünyânın başına belâ kesilen Rusya'nın dünyâ sahnesine çıkmasında iki Müslüman ve asılları Türk başbuğun, 14. Asır sonlarında Timurlenk'in ve 18. Asır başlarında Baltacı Mehmed Paşa'nın sorumlu olduğudur. (352 sayfa)

TOHUM (Temsil)

Muhsin Ertuğrul bir yemekte; ‘Niçin bir piyes yazmıyorsun?' sualiyle tiyatroyu, ‘hayatın kantite’ gibi değersiz ve geçici yüzünü değil, ‘kalite’ gibi derin ve sonsuz şahsiyetini zapteden ve onu molozlarından ayıklayarak tasfiye eden, tıpkısını, fakat başka türlüsünü gösteren mistik bir ayna olarak gören Necip Fazıl'ın yıllardır içinde gömülü bir hasrete dokunur. O anda, Şehir tiyatrosuna bir eser teslim etmek için sâdece 20 günlük bir süre kalmıştır. Hemen kararını verir ve 7 gün içinde ‘Tohum’u bitirir.

1935 senesinde Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenen ‘Tohum’ piyesinde olay, Anadolu'nun işgal edilmiş bir köşesinde, Maraş'ta cereyan eder.

Vatan, sâdece bir toprak parçasından ibâret değildir. Dolayısıyla vatanı müdâfaanın gizlediği bir aksiyon; aksiyonun gizlediği bir fikir; ve fikrin gizlediği mahrem bir benlik olmak gerekir, Tohum, millî mücadeleyi, Anadolu halkının öz benliğinde mevcut ruhun bir fışkırışı olarak gösterir. (112 sayfa)

AYNADAKİ YALAN (Roman)

 Necip Fazıl Kısakürek'in, roman kalıpları içinde kaleme aldığı tek eseri... Roman, üniversitede Necip Fazıl’ın kendi hayatı değildir ama onun hayat hikâyesindeki birçok unsuru içinde barındırır. Naci, çevresine karşı davranışlarıyla, kadın, cemiyet ve sanat anlayışıyla, hayata ve ölüme dâir düşünceleriyle bir karakter bütünü hâlinde şekillendikçe hayalimizde bir Necip Fazıl portresi belirir gibi olur. (224 sayfa) 

REİS BEY (Temsil)

1948'den 1960 yılına kadar geçen sürede tiyatro eseri kaleme almayan Necip Fazıl, 1960 ihtilâliyle girdiği hapiste, üç piyes yazmıştır: ‘Ahşap Konak’, ‘Kumandan’ ve ‘Reis Bey’.

Piyesin ana karakteri Reis Bey, bir ağır ceza reisidir. Ömrü otel odalarında geçmiş, yapyalnız ve tuhaf bir adam. Taş kalpli bir kanun tatbikçisi... Onun nazarında merhamet, idamlık bir suçtur ve ‘cemiyette bir ferdi korumak için bin kişiye idam gömleği giydirmekten kaçınmamalıdır.’

Günün birinde, annesini öldürdüğü iddiasıyla huzuruna çıkarılan bir gencin idamına karar verir. Artık olaylar çok farklı gelişecek ve Reis Bey'in buz gibi iç dünyâsı müthiş bir sarsıntıyla yerle bir olacaktır. (152 sayfa)

 (BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU / DEVAM EDECEK)