TÜRKİSTAN TÜRKİSTAN

Şâir, edip ve hatip Yavuz Bülent Bâkiler, 250 yıl önce Azerbaycan toprağı Karabağ’dan Anadolu’ya göç eden bir ailenin ferdidir. Ata-ecdat toprağı olan Türkistan sevdalısıdır. Bu sebeple Türkistan coğrafyası ve insanı hakkında yazdıkları, okuyanın göz pınarlarına ısrarlı dâvetiyeler gönderir. Mutlaka kendisi de o yazılarını yazarken yanında mendil bulunduruyordur. Türkistan’la bağlantısı, hissî değil, derûnunda millî ve insanîdir. Türkistanlı soydaşlarımızın târih boyunca çektiği -hafiflemiş olsa bile günümüzde de devam eden- çileler, beyninde paslı bir çivi, gönlünde zehirli bir hançerdir. 

Bâkiler, 23. baskısı Şubat 2018’de okuyucuya sunulan Türkistan Türkistan isimli eseri için ‘Önsöz Niyetine’ kaleme aldığı ‘Akşam Oldu Hüzünlendin Ben Yine’ başlıklı giriş yazısı, başlı başına bir kitap, başlı başına bir destandır. Ne yazık ki trajik bir destan… Türkiye’de ve Türk diyarlarında yaşadığı hâdiseler sebebiyle bedbinliğini, bir şarkının nakaratındaki ‘Sabret gönül bir gün olur bu hasret biter. Çekilen acılar canım gün olur geçer’ sözleriyle teselli bulmaya çalışıyor. 

O’nun, ‘Türkistan’ başlıklı şiiri de bir destandır: 

Baykal Gölü yatağından kopup gelen canlarla

Belki bin yıldan beri söylenen destanlarla

Kağanlarla, hanlarla, kamlarla, ozanlarla…                                           

Yine Türkistan’ı andım.  

                                                                                                         

Öz yurdumu çarmıha germişler kırk yerinden

Unutmam bin yıl geçse acımın üzerinden  

Vurulan bir ceylana yanar gibi derinden 

Ulu Türkistan'a yandım.                                                  

                                                                                   

Geldi kuruldu gönlüme, Ahmed Yesevî Pirimiz 

Osman Batur'a kadar; anlattı birer birer...

Ben de, bütün Horasan Erleri'yle beraber            

Yeni baştan Türkistan'a inandım.                            

Rüzgârlarla savrularak sessiz sedasız

Irmaklarla akarak...

Uçup giden güzelim kırlangıçlara bakarak                                                  

Türkistan'ı hür sandım.                                             

                                                                                       

Görmeden, göstermeden Taşkent'i, Buhara'yı

Urumçi'ye varmadan atsız-pusatsız...

Bir başıma yorgun-argın, kolsuz-kanatsız                                           

Türkistan'da dost gönüller kazandım.

                                                                                           

Tanrım, birgün acaba diyebilecek miyim; 

-Vuslatın yüzüme nakışladığı nurla- 

Bir kardeş bahçesine uzanır gibi huzurla                                      

Türkistan'ın toprağına uzandım.

Yavuz Bülent Bâkiler’in Türkistan’la alakalı bütün şiirlerinde ecdat toprakları, bin yıllık hasretin hüzünlü çiçekleriyle donatılmıştır. Onun için huzurla Türkistan toprağına uzanır. Bu, işin şiir yönüdür, hissî yönüdür. Bununla birlikte, rahmetli pederi de, kendisi de bilir ki millî meseleler, sâdece his bazında ele alınırsa, beklenen neticeler sağlanamaz. Mutlaka akılla, mantıkla hareket edilmelidir. 

Kitabı, babasının vasiyeti üzerine yazdığını söylüyor. Babası Cezmi Bey, Ata yurdunun genç nesillere tanıtılmasını murad etmektedir. Haklıdır. ‘Gençler, geleceğimizin teminatıdır’ sözü sır sık söylenir. Söylenir de geçmişimizi unutturanların, geleceğimizi inşa etme vazifesini gençlerin sırtına yüklemeye ne kadar hakları vardır? Hem böyle bir şey mümkün de değildir. Bizler; târihimizle, dilimizle, örf ve âdetlerimizle, topyekûn kültürümüzle ata yurttan anayurda geldik. Târihsiz bir toplum, temelsiz bir zemindir. Temelsiz bir topluma, gelecek inşa edilemez. 

O halde geçmişimizi bilmeliyiz, ecdâdımızı tanımalıyız. Yavuz Bülent  Bâkiler, eserinde bunu yapmaya çalışıyor. 

Geçmiş dönemlerde bâzı yöneticilerimiz, ata yurdumuzda yaşayan soydaşlarımızla alâkadar olmayı, onlarla alâkalı şiirler yazmayı, sözler söylemeyi yasaklamışlar, yasaklara uymayanları Sansaryan Han tabutluklarında işkencelere tâbi tutmuşlardı. Yavuz Bülent Bâkiler’in yazıp yayımlattığı 30’a yakın eserinin en hacimlisi, bu mevzu hakkındadır: ‘1944-1945 Irkçılık-Turancılık Dâvâsında Sorgular, Savunmalar’ isimli, 592 sayfalık kitabında, duruşma safâhatında yaşanan hâdiseleri, mahkeme zabıtlarından elde ettiği bilgilerle yazmıştır. Aynı zihniyet, 1980 askerî darbesinden sonra Bâkiler’i mağdur etmiş, ‘Irkçı ve Turancı’ olduğu iddia edilerek memuriyet hayatında kızağa çekilmiştir.  

Yazarımız, kendisine ‘Türkistan’da yaşayan Türkler, Türk olduklarının farkında mı?’ diye soranlara cevabını, Ankara-İstanbul-Taşkent uçağında tanıştığı Canbul’da yaşayan bir Türk’le sohbetini naklederek, Mehmet Ali Kley’in, rakibini nakavt eden yumruğunun şiddetiyle veriyor: 

-Kinoyla (sinemayla) başım o gader hoş degüldür. Ben çoluğu çocuğu bir maşine (otomobile) dolduruyerim, Taşkent'e hasret öldürmeye götüriyerim. Orda, direklerde Türk bayrağı görüyerih se- viniyerih! Türk kinosunda Türkçe dinliyerih seviniyerih! Göğsümüz gabariyer, başımız göğe değiyer.

-Demek bir Türk bayrağı görebilmek, Türkiye Türkçesini duyabilmek için, yüzlerce kilometrelik yolu göze alıyor, Canbul'dan kalkıp Taşkent'e gidiyorsunuz?

-Heee! Bayrağa can gurban Yağuz ağa, Türkçeye can gurban! Bizim bayrağımız gibi, bizim dilimiz gibi gözel var mı? İkisi de türkü gibi. İkisine de canım gurban!..

-Allah'a inanıyor musun Cuma Efendi?

-O nasıl söz Yağuz Ağa! Allah'a da inanıyerim, Peygambere de Kıtab'a da! Elhamdülillah hepimiz Müslümanıh! Başımız gıbleye bağlı.

-Peki çocuklarınıza mekteplerde İslâmiyet'i öğretiyorlar mı? Din dersleri var mı?

Başını sağa sola sallayarak göğsünün bütün nefesini birden boşalttı: ‘Yohh…’

-Câmileriniz açık mı? Cemaatle namaz kılabiliyor musunuz? 

-İstalin (Stalin) zamanında bütün câmileri kitlediler, yıhdılar. Simde bir câmimiz var! Ona da şükür diyerih! Vallah billah o İstalin çok zâlim bir gavur idi. Bizden de çoh öldürdi. Urus'dan da! Urus da sevmiyer o gâvuri. Her tarafda daşdan, demirden putlarını yere vurdular. Diyerler ki tek putu, yalağuz Gürcistan'da galmiş. O da, gendi torpağı olduğu için. Gorbegor olsun! Gorunda tik otursun!

-Peki, memleketinizde bir Kur'ân-ı Kerîm'in, bir otomobil kadar kıymetli olduğunu söylüyorlar, doğru mu?

-Doğrudür! Ben Türkiye'den gendime bir Kelâm-ı Gadim aldım. Bir de ağabeyime aldım. Sardım sarmaladım bavuluma goydum. Allah vere de bir şey demiyeler. Bizim gomşulardan biri bıldır Türkiye'ye geldiğinde gendine bir Gur'ân almış. Bir naylon torbanın içine goyup küçük bir tenekenin dibine bırahmış. Üstünü petek balı ile doldurmiş. Canbul'a getirmiş. Gur'ân-ı naylon torbasından tertemiz çıhardi. Gonu gomşu o eve tökildih (toplandık). Kitab'ı, yüzümüze-gözümüze süriyer öpüyerdik.

Sonra kulağıma yaklaşarak kısık bir sesle devam etti:

-Vallah billah elimden gelse, elli bin Kitab götürür idim. Bir gün içinde gapışılır idi. Bir teki bile galmaz idi."

-Peki namazı kim öğretiyor size?

-Atadan, babadan göriyerih! İhtiyarlarımız da evlerde ögretiyerler cahallara (gençlere).

-Namaz kılan çok mu Canbul'da?

-Gocalar (yaşlılar) eyidür. Cahallara gulah asma. Tarlayı sürmesen, tohum atmasan mahsul verir mi? Orucu otuz gün tutiyerler. Ayahlarından biri çuhura girende, namaza duriyerler. Bizim orda câmilerde gocalar (yaşlılar) çoh, cahallar (gençler) az! Gördüm ki, sizde de cahallar çoh, gocalar az. Maşallah dedim, Müslümanlıh Türkiye'de! Ne gözel iş! Cahallıhda nefis, pençesi guvvetli bir aslana benzer! İhtiyarlıhta nefis, sıçandan (fareden) bile gaçan bir pişik (kedi). İşte yiğit odur ki, pençesi guvvetli aslana gem vursun! Tüyü tökülmüş, gözi kor (kör) olmuş pişiğe gem vursan ne olacah; vurmasan ne olacah, değil mi?

Elimi birkaç defa omuzuna vurarak, ‘Doğru söylüyorsun.’ Dedim. Cuma, ârif bir insan sâdeliği içerisinde anlatmaya devam etti… (Türkistan Türkistan, s: 58-60)

………………………..

Türkistan Türkistan kitabı Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) tarafından bütün üniversitelerimize tavsiye edildi. Bâzı üniversitelerimizde kaynak kitap olarak okutuldu. Bâzıralırda yardımcı ders kitabı olarak öğrencilere verildi. 

Buna rağmen okumayan varsa, mutlaka okumalılar. Orada bizi biz yapan değerlerimiz var. O değerler bilinmeden geleceğimizi tanzim edersek, temelsiz bina yapmış oluruz. 

Yavuz Bülent Bâkiler, elinde kalem, önünde mikrofon, -Canbul yolcusunun ifâdesiyle- onlarca yıl devam ettirdiği çalışmalarıyla, verimli topraklara tohum serper, fidan diker gibi insanlarımızın idrâkine bilgiler sunuyor.  

13,5 X 21 santim ölçülerindeki eser 272 sayfadır. 

YAKIN PLAN YAYINLARI:

Cumhuriyet Mahallesi, Halaskârgazi Caddesi, Nu: 97-7 Osmanbey, Şişli – İstanbul.

Telefon: 0.212-458 20 22 / Belgegeçer: 0.212-458 20 77 e-posta: [email protected]  /  www.yakinplan.com.tr      

…………………………..

Sözleri Ahmet Cengizoğlu’na ait, Semahat Özdenses’in (1913-2008) Uşşak makamındaki şarkısı.

Sözleri Karacaoğlan’a (1606-1679) ait, Sâdi Hoşses’in (1912-1994) Mâhur bestesi: ‘Hicran açmıştır sînede yara / Zavallı günlümün neş’esi kara’… mısralarıyla başlar. 

YAVUZ BÜLENT BÂKİLER:

23 Nisan 1936 târihinde Sivas’ta doğdu, ilk ve orta öğrenimini Sivas, Gaziantep ve Malatya’da tamamladı. 1960’ta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Dört yıl Ankara Radyosunda çalıştı.

1969-1973 yılları arasında Sivas’ta avukatlık mesleğini icra etti. Bir süre Başbakanlık Toprak-Tarım Reformu Müsteşarlığı’nda Hukuk Müşavirliği görevinde bulundu.

1976-1979 yılları arasında Ankara televizyonunda görev aldı. TRT Kurumu’ndan Kültür Bakanlığı’na Müsteşar Yardımcısı olarak naklen tâyin edildi.

12 Eylül 1980 darbesinden bir süre sonra Bakanlık Müşavirliği’ne alındı. Kültür Bakanlığı’ndan Başbakanlık Müşavirliği’ne nakledildi. Oradan kendi arzusuyla emekliye ayrıldı.

Televizyon kanallarında birçok kültür ve gezi programı hazırlayıp sundu. Çeşitli gazete ve dergilerde fıkralar-makaleler yazdı. Kitapları ve televizyon programları dolayısıyla kendisine yirmi sekiz armağan verildi.

Şiir Kitapları: *Yalnızlık, *Duvak, *Seninle, *Harman. Antolojileri: *Şiirimizde Ana, *Sivas’a Şiir.

Nesir Kitapları: *Üsküpten Kosova’ya, *Türkistan Türkistan, *Âşık Veysel, *Elçibey, *Mehmet Akif’te Çağdaş Türkiye İdeali, *Sözün Doğrusu 1 -2, *Sevgi Mektupları, *Gidenlerin Ardından, *Ârif Nihat Asya İhtişamı, *Tabuları Yıkmak, *Muhsin Başkan, *Unutamadıklarım, *Gönlümdekiler ve Ötekiler, *Kılıçlar ve Kalemler, *Sorgular Savunmalar, *Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır

Ayrıca Azerbaycan edebiyatından Hasan Hasanov’un *Brüksel Mektupları ile Bahtiyar Vahabzade’nin *Feryat, *İkinci Ses, *Nereye Gidiyor Bu Dünya, *Özümüzü Kesen Kılıç (Göktürkler) adlı eserlerini Azerbaycan Türkçesinden Türkiye Türkçesine çevirdi.  

Hakkında yazılar kitaplar: Selçuk Karakılıç: *Yavuz Bülent Bâkiler’e Armağan: Size Derisi Yayınları, İstanbul 2006, Oğuz Çetinoğlu-Mehmet Şâdi Polat: Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı. Yakın Plan Yayınları, İstanbul 2016. 

KUŞBAKIŞI

TÜRK HALKLARI TARİHİNE GİRİŞ: 

Prof. Dr. Peter B. Golden tarafından telif edilen, Prof. Dr. Osman Karatay tarafından tercüme edilen eserin ilk baskısı 2002 yılında, ikinci baskısı 2018 yılında yayımlandı. 16,5 x 23,5 santim ölçülerindeki eser 505 sayfadır. 

Eser, Amerika’da ilk defa 1992 yılında yayımlanmıştır. Bâzılarına göre beklenmedik bir anda, Sovyetler Birliği’nin iç yüzünü bilenler tarafından ise gecikmeli olarak meydana gelen gelişmelerle 5 ayrı Türk Cumhuriyeti’nin ortaya çıkmasıyla, esâsen ‘dünyanın merkezi’ denilebilecek bir coğrafya diliminde bulunan Türkiye’nin önemi artmış, Türkiye ile alakalı çalışmalar kıymetlenmiştir. Ne yazık ki neticenin, Türkiye açısından parlak olacağı ümit edilirken, beklenen olmadı. Rusya Federasyonu, Sovyetler Birliği’nden daha güçlü bir konuma geldi. Beklenmeyen ikinci gelişme ise Çin’de yaşanmış, ABD ve Rusya’dan sonra üçüncü süper güç olarak dünya sahnesinde görünür olmuştur. 

Türk Halkları Tarihine Giriş, isim olarak Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’ın Genel Türk Târihine Giriş ve Lev Nikolayeviçen Gumilöv’un Eski Türkler isimli eserlerini hatırlatıyorsa da muhteva itibâriyle farklıdır.   

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul

Telefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12

e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

DOSTOYEVSKİ OKUMALARI:

Prof. Dr. Birsen Karaca, Dostoyevski Okumaları adlı bu çalışmasında Dostoyevski’nin sürgüne gitmeden önce yazdığı eserleri metne bağlı analiz yöntemiyle inceliyor. Elde ettiği verileri ise, yazarın biyografisini, aile ortamını, çevresini ve yaşadığı dönemin şartlarını dikkate alarak değerlendiriyor.

13 X 21 santim ölçülerindeki 304 sayfalık eser, 2018 yılında yayınlandı. 

HECE YAYINLARI: Konur Sokağı Nu:  39/1 Kızılay, Ankara.  Posta Kutusu: 79 Yenişehir, Ankara. Telefon: 0.312-419 69 13 Belgegeçer: 0.312-419 69 14 e-posta: [email protected] // www.hece.com.tr                                  

KİTAPLARLA SÖYLEŞİ 2:

​​​​​​​

Oğuzhan Saygılı’nın ‘Kitaplarla Söyleşi 2’ isimli 13,5 X 21,5 santim ölçülerinde 220 sayfalık eserinin ilk baskısı Ocak 2019, ikinci baskısı ise Şubat 2019’da okuyucuya sunuldu. 

Eser, gazete ve dergilerde sıkça görülen ‘kitap tanıtım yazıları’ndan oluşuyor. Gazetelerin ömrü bir günlük, dergilerin ise bir aylık, nâdiren de 3 aylıktır. Kitapta yayınlanan tanıtım yazılarının ömrü, ‘dünya durdukça’ devam edecektir. Eserin ilk cildinden sonra ikinci cildinin; ikinci cildinin de 1. baskısından kısa bir süre sonra 2. baskısının yapılmış olması, çalışmanın ciddî bir boşluğu doldurduğunun açık bir göstergesidir. Tanıtımı yapılan kitapların özelliği ve tanıtım yazılarının objektif kıstaslarla yapılmış olması, bu başarının başlıca âmili olsa gerek. 

Eser; ‘Sunuş’ başlıklı, ‘Himmet Kayıhan’ imzalı yazı ile başlıyor. Tanıtımı yapılan 32 adet kitap; ‘Savaş’, ‘İmparatorluktan Cumhuriyete’ ve ‘Sanatkârlar’ başlığı altında 3 gruba ayrılmış. Son bölümde Elif Yavaş’ın Oğuzhan Saygılı ile gerçekleştirdiği Söyleşi yer alıyor. Söyleşide Oğuzhan Saygılı’nın kitap yorumları, okuma projeleri, hediye kitap kampanyaları hakkındaki bilgileri yer alıyor.  

POST YAYIN DAĞITIM:                                                                                                                             Alemdar Mahallesi, Ticârethâne Sokağı Nu: 11 Tevfik Kuşoğlu Han, Oda: 310 Sultanahmet, Fatih, İstanbul. Telefon: 0.212-512 70 20 e-posta: [email protected]  //  www.postkitap.com 

   

KISA KISA / KISA KISA…

1-KARAGÖZ KİTABI: Hazırlayan: Sevengül Sönmez. Kitabevi Yayınları / Mehmet Varış. 

2-ZAMANI SÜZERKEN: Haluk Kırcı / Bilgeoğuz Yayınları.  

3-BÜLBÜL: Kristin Hannah – Fazilet Mıstıkoğlu / Pegasus Yayınları. 

4- YUSUF İLE ZÜLEYHA: Nazan Bekiroğlu / Timaş Yayınları. 

 5-ABDÜLHÂMİD HAN GERÇEĞİ: Orhan Koloğlu / Pozitif Yayınları.

DERKENAR:

KİTAP TANITIM YAZILARI… 

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Kitap tanıtım yazıları yazmak, zannedildiği kadar kolay değildir. Önce yazı kuralları ve Türk dilini bilmek gerekir. Kitaptaki yanlışlıkları ve eksiklikleri belirleyebilmek için kitabın konusu hakkında, yeterli ölçüde bilgi sâhibi olmak faydalıdır. Haksızlık yapmamak için âdil olmak, dostların ve/veya fikirdaşların kitabı hakkında yazarken tarafsız olmak gerekir. Tanıtım yazısını okuyarak satın aldığı kitabı beğenmeyenlerin ‘kul hakkı’ söz konusudur. Aksi de olabilir. Yazar yönünden de ‘kul hakkı’ vardır. Kitap tanıtım yazısı yazanın beğenmediği kitabın yazarının, tarafsız olmamakla, bu işi bilmemekle ve sair konulardaki târizlerine muhatap olmak vardır. 

Tanıtım yazıları emek ürünüdür. Tanıtılan kitap, daha değerli emeklerin ürünüdür. Öyledir diye de hoşgörüde ölçü kaçırılmamalıdır.    

Ve daha nice olumsuzluklar, sorumluluklar vardır. 

Kitap tanıtım yazıları yazan kişi, her tür kitap için yazı yazmaya kalkışmamalıdır. Daima aynı tür kitaplar hakkında yazması da uygun karşılanmaz. 

Hâtıra yazıları gibi, kitap tanıtım yazıları da sübjektiflikle mâluldür. Renkler gibi zevkler de tartışılmaz. 

Eskiler, kitap tanıtım yazıları yazarken dil ve imlâ ile noktalama işâretlerine dikkat ederlerdi. Günümüzde bu husus ön plana çıkartılırsa, geçer not alamayacak kitapların sayısı çok fazladır. 

Bütün bu sebeplerle de kitap tanıtım yazıları yazanların sayısı da çok fazla değildir. Birçoğu, yayınevlerinin kataloglarındaki veya arka kapaktaki metinleri kullanırlar. 

Geniş kapsamlı bir tanıtım yapılacaksa, kitap yazarının özgeçmişi ve daha önce yazdığı kitaplar hakkında bilgi vermek gerekir. Son birkaç yıldan bu yana, kitaplarda, yazarı hakkında bilgiler veriliyor. Bu iyi bir gelişmedir ve tanıtım yazarları için kolaylıktır. 

Kitaptan, ‘tadımlık’ alıntılar yapılması uygun olur. Bu konuda hem dikkatli, hem de ölçülü olmak gerekir. Alıntılanan bölümün, kitabın geneli hakkında yanıltıcı olmayan örnek olması şarttır. 

Tanıtım yazıları söz konusu olduğunda genelde ‘kitap tenkidi’ anlaşılır. Bu düşünce ile yazılan yazılarda, kusurlar ön plana çıkartılır. Okuyucuya ‘sakın ha… bu kitabı okumayın…’ dercesine tanıtım yazısı yazmaktansa, hiç yazmamak daha uygun olur. Kitabın okunmaya lâyık olup olmadığı hükmü, okuyucuya bırakılmalıdır. Özetle; yazılacak yazı, bütünüyle tenkit veya övgü olmamalıdır. 

Kusursuz kitap olmadığı gibi, iyi tarafı bulunmayan kitap da yoktur. Tıpkı insanlar gibi…