KORKUTARAK DEĞİL, SEVDİREREK DİN EĞİTİMİ

Hatice Kübra Tongar’ın 15,5 X 23 santim ölçülerindeki 180 sayfalık eseri, ‘Başlarken’ başlıklı ilk bölümden itibâren okuyucuyu, sarıp sarmalayıp satırlar arasına çekiveriyor:

     Bizler çocukluğumuzda Allah’ı; yakan, taş eden, cehenneme atan, kızan, çarpan bir Allah sanırdık. Çünkü öyle duyardık büyüklerden. ‘Anneye karşı gelinmez, Allah taş eder’ derlerdi. ‘Bu davranışlarına devam edersen cehenneme gider, yanarsın’ denirdi. Bir şeyi merak etsek ve sorsak; mesela çocuk mâsumluğuyla ‘Babam Allah’ı yenebilir mi anne’ desek, aldığımız cevap ‘Sus bakayım, tövbe de, Allah çarpar yoksa’ formatında olurdu. Pek çoğumuz cehennemi olan Allah’tan korkar, uzak dururduk; çocuk gönlümüzü açamazdık. Hatta Peygamberin (sav) çocuklara olan sevgisi anlatılırken, Allah’lı cümlelere hep ‘cehennem’ yakıştırıldığı için ‘Ben Peygamberi Allah’tan daha çok seviyorum. Çünkü O’nun cehennemi yok, çocukları yakmıyor’ diyenlerimiz bile olurdu.

     Yaşımız büyüdükçe durum pek değişmedi. Küçükken korkutulduğumuz Allah, ergenlik döneminde yine cehenneme atan, bir vakit namaz kaçıranlara 80 sene kızgın sac üzerinde namaz kıldıran, hatâya düşen kulları için zebanileriyle azaplar hazırlayan ‘eli sopalı’ bir Allah tasviriyle anlatıldı pek çoğumuza. Kimse Gafur olan, Tevvab olan, Rahim olan Allah’tan bu denli altını çizerek bahsetmedi.

………..

Sonra bir şey oldu ve yıllar boyu Allah hakkında öyle olduğunu sandığım pek çok inanç değişiverdi: Anne oldum.

Anneler bilir, evladınızı kucağınıza aldığınızda hissettiğiniz baskın duygular sevgi, merhamet ve şefkattir. Bu duyguları öyle yoğun hissedersiniz ki; uykusuz ve yorgun geçen günlere gecelere rağmen evladınız ‘gık’ dese yanına koşar, sarar sarmalar, başka hiç bir canlının bir diğeri için yapamayacağı fedakârlıklara gönüllü tâlip olursunuz. Gerçekten de yemez yedirir, giymez giydirir, uyumaz uyutursunuz.

Anneliğimin ilk aylarında, ben de her anne gibi bu duygu kokteylini yudumlarken şu hadis çıktı karşıma:

Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştu: ‘Çalılıkta dolaşırken, bulduğum bir kuş yuvasından yavruları alıp koynuma koymuştum. Tam bu sırada yavruların annesi başımda dolanmaya başladı. Acıdım, yavruları bırakmak için ihramımı açmaya çalıştığım sırada anne kuş hemen koynumdaki yavrularının yanına girdi ve kanatlarını onları korumak için açarak siper etti. Bu kuşun canı pahasına yavrularına olan şefkatini ve acımasını görüyor musunuz? İşte Allah’ın kuluna olan şefkati ve acıması kıyas kabul edilemeyecek kadar fazladır...’ 

Bu muazzam bir şeydi. Eğer bir annenin kendi canından geçercesine evladına akıttığı sevgi ve şefkat, Allah’ın kuluna duyduğu muhabbetin yanında lâfı edilemeyecek kadar az ise, Allah (cc) kullarını çok seviyor demekti. Anneler şefkatli ise, Allah (cc) şefkatin kendisiydi.

Sonra yüzümü Kur’ân-ı Kerîm’e döndüm. Kur’ân’ın 114 yerinde, hiçbir mecburiyeti yokken kendini kuluna Rahman ve Rahim olarak tanıtan, onu sonsuz olarak rızıklandıran bir Allah çıktı karşıma... Çocuk nimeti, Rabbimin diğer nimetlerine olan farkındalığımı ve hayranlığımı arttırdı. Ve kulunu seven Allah’ı sevmeyi, hem de çok sevmeyi öğrendim.

Bu öğreti bütün hayatımı değiştirdi. Yaratılanı yaratandan ötürü sevmeye, imtihanlardaki hikmet nazarını görmeye, ibâdetlerimden lezzet almaya başladım. Çünkü bir insanın ‘Allah beni yakar’ korkusuyla namaza durması ile âdeta bir sevgiliye koşar gibi ‘çok sevdiğim Rabbimle buluşuyorum’ hissi ile namaza durması arasında dağlar kadar fark vardı.

İşte bu kitap tam da bu sebeple yazıldı. 

Bu kitabı okuyan tek bir annenin Rabbine dair bakışı ve hissedişi değişse; tek bir çocuk seccadesinin başına heyecan ve istekle geçebilse benim duam kabul olmuş olacak. Gayret bizden, takdir Allah’tan...

Umarım hepimiz hayatımızın bir noktasında şu cümleyi kurabiliriz;

Anne olunca Allah’ı (cc) sevmeyi, hem de çok sevmeyi öğrendim…

Sayfa boşluklarının; Hz. Ömer’den: ‘Bir çocuğun en büyük düşmanı, ona Allah’ı anlatmayan ve hiç ölmeyecekmiş gibi yalnızca bu dünya için yetiştiren anne-babasıdır.’ Kitabın yazarından: “Git odana namazını kıl bakayım’ cümlesi çocuğunuzda tepki, inat, tembellik, kaytarma oluşturabilecekken, ‘haydi berâber cemaat olalım’ cümlesi evlâdımızın önce aileye, sonra da seccadeye ait olma hissini perçinler.” Ve yine yazardan: ‘Din eğitiminde Allah korkusu muhakkak olmalıdır. Lâkin bu korku ‘Allah’ın taş edeceği, cehenneme atacağı’ şeklinde değil, çok sevdiğin ve seni çok seven Rabbini üzmeme, sevgisini kaybetmeme yönünde kodlanmalıdır.’ Gibi cümlelerle değerlendirilmiş. 

Yine sayfa aralarına serpiştirilen ‘Not Defterim’ başlıklı bölümlerde küçük fakat mühim hatırlatmalarda bulunuluyor: 

*‘Model olmak’ eğitimin altın kuralıdır.

*Dînî eğitimde ceza, dayak, şiddek kesinlikle yoktur!

*Dini öğreteni seven çocuk, dinini de sever.

*Allah’la ilgili her soruya cevap verirken ilk cümle: ‘Demek Allah’ı merak ediyorsun. Bu çok güzel’ gibi bir yaklaşım içermeli. 

Bir sayfadaki çizgi ile ifâde, bir kitap kadar bilgi verir. Üstelik hâfızadan kolay kolay silinmez. 

‘Yanlış / Doğru’ başlıkları altında 2 bölümde verilen 7 sayfadaki bilgiler, 7 adet kitabın vereceği bilgilerin daha fazlasını veriyor. Bu hâliyle ‘Sevdirerek Din Eğitimi’ isimli kitap, bir çocuk bilmecesinde ifâde edildiği gibi âdetâ … ‘Çarşıdan aldım bir tâne, eve gelince açtım baktım sekiz tâne…’ 

Kitaptan, altı çizilesi değerde berceste cümleler:

*Din huzurdur.   

*(Cenâb-ı Allah’ın 99 isminden biri olan ‘Vedud’, kullarını çok seven ve sevilmeye en lâyık olan anlamındadır.       

*Allah soyuttur. Fakat allah’ın kâinattaki tezâhürü -yâni yarattıkları- somuttur. *Tabiatı gezen, duâyı öğrenir.   

*Nasıl ki âcizliğin had safhasında bulunan minnacık bir bebeğe annesini ve babasını hizmete koşturuyorsa; âciz bir kulunun niyâzı karşısında da Allah bütün kâinatı ona hizmetçi kılar. 

*Allah ne zaman anlatılır? Çocuğunuz sorduğu zaman. / Nasıl anlatılır? Çocuğunuzun anlayacağı şekilde…         

*‘Mushaf’, okununca ‘Kur’ân’, anlaşılınca ‘Beyan’, yaşanınca ‘İnsan’ olur. Rabb’im hepimizi okuyan, anlayan ve yaşayan kullarından etsin. Etsin ki ‘insan’ olalım, insanlığını muhâfaza eden nesillerin mimarları olalım…     

 *Çocuklar 4 yaşında, emici bir zihne sâhiptirler.

*Çocuklar bilgi hırsızıdır. Anne ve babalarının bütün davranışlarını ve davranışların altındaki niyeti bir hırsız gibi alırlar ve kendilerinin bilirler. 

İlk baskı 20.000 Adet’ notuyla yayınlanan kitabın bütününü, tek bir cümle ile özeti: 

‘Çocuklarınıza; Allah’ı sevmeyi öğütleyin, Kur’ân okumayı, namaz kılmayı, oruç tutmayı sevdirerek öğretin; bütün bunların tek bir hedefi vardır: iyi ahlâk sâhibi olmak. Çünkü Müslüman, iyi ahlaklı insandır.’

HAYY KİTAP:    

Zeytinoğlu Caddesi, Şehit Erdoğan İban Sokağı Nu: 36 Akatlar, Beşiktaş - İstanbul. Telefon: 0.212-352 00 50  

Belgegeçer: 0.212-352 00 51 e-posta: [email protected]  //  www.hayykitap.com  

HATİCE KÜBRA TONGAR:   

Orta öğretimine Kadıköy Anadolu İmam Hatip Lisesi Süper Lise Bölümü’nde başlayan Hatice Kübra Tongar, başörtüsü problemi sebebiyle okulu bırakıp, imam hatip eğitimini açık öğretim lisesinde tamamladı. Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu. Lisans süresince dalının uzmanı eğitimcilerden çocuk gelişimi ve eğitimi dersleri aldı. Bezm-i Âlem Vakıf Üniversitesi Aile Danışmanlığı Bölümü’nde eğitim gördü. Tecrübî Oyun Terapisi, Projektif Çocuk Testleri, Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi gibi pek çok terapistlik eğitimi aldı.    

Arel Üniversitesi Psikoloji bölümünde Yüksek Lisans eğitimi gördü.   

Yazı yazmak, ilkokul yıllarında başlayan kompozisyonlarla birlikte hep hayatında oldu. 

Makaleleri çeşitli dergilerde yayınlandı. Milat Gazetesinde haftalık köşe yazarlığı yaptı. Çocuğa dair birçok projenin metin yazarlığını yürüttü. Türkiye’nin ilk interaktif çocuk CD projelerinden olan ‘Muallim Çocuk ’un metinlerini yazdı. Radyo ve televizyon kanallarında pek çok çocuk eğitimi programı hazırlayıp sundu.  

Diğer yayınevlerinden 2009 yılında ‘Minik Bebeğime Afiyetle’ isimli kitabı, 2011 yılında 10 kitaptan oluşan ‘Masal İstediğin Gibi Bitsin ’ seti, 2013 yılında 0-1 yaş bebek bakımını anlatan *Anneciğim Beni Tanıyor musun? İsimli kitabı, 2014 yılında 1-3 yaş çocuğunun gelişimini kaleme aldığı *Anneciğim Ben Büyüyorum isimli eseri yayımlandı. Sosyal medya hesabındaki ’Bağırmayan Anneler’ başlıklı yazılarıyla milyonlara ulaşan yazar, Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleştirdiği ‘Bağırmayan Anneler’ konulu seminerleriyle de ailelerle buluşmaya devam ediyor.    

Hayy kitaptan yayınlanan eserleri:   

*Korkutarak Değil Sevdirerek Din Eğitimi, *Bağırmayan Anneler, *İlk İki Ayda Bebeğin Gelişimi, *Beslenmesi Oyunları, *1-5 Yaş Çocuğunun Gelişimi Beslenmesi ve Oyunları, *Çocuk Eğitiminde 100 Mucize Çözüm, *50 Soruda Anadolu Ekolüyle Gebelik ve Annelik (çok yazarlı), *50 Soruda Fıtrata Uygun Çocuk Yetiştirmek (çok yazarlı), *Allah'ı Arayan Çocuk, *Ben Ne Biliim?,*Başımın Üstünde Yerin Var. *Fıtrat Pedagojisi 1, *Peygamberlerin Çocuk Eğitim Metotları, *Fıtrat Pedagojisi 2 

DERKENAR:

SES BAYRAĞIMIZ TÜRKÇE… 

                                                                        OĞUZ ÇETİNOĞLU

Bayrağımıza gösterdiğimiz saygıyı dilimize de göstermeliyiz. Çünkü Türkçemiz, ses bayrağımızdır. Birincisi müşahhas / somut / gözle görülüp elle tutulan, ikincisi mücerret / soyut / gözle görülmeyen elle tutulamayan değerlerimizdir. Emin olmadığımız durumlarda, kullanacağımız kelimeyi, (bildiğimizi düşünsek bile), yazı yazarken lügate bakmadan kullanmamalıyız. Özellikle kitap yazanlar, Türkçemiz hakkında derin ve engin bilgi sâhibi olmalıdırlar. Veya yayıncıya vermeden önce bilgisinden emin oldukları bir kişiye okutmalılar. Bu kişilere kimileri ‘editör’, kimileri ‘redaktör’ diyor. İkincisi, daha uygun bir isimlendirmedir. 

Son birkaç senedir, makalelerde ve kitaplarda sıkça rastlanan mânâ ve imlâ hatâlarına birkaç örnek: 

Ayrı yazılacak da / de takıları: Bağlama edatı olan ‘da’ ve ‘de’ler ayrı yazılır. Bunlar, ‘dahi’, ‘bile’ mânâsındadır. Bağlama edatı olan ‘da’ ve ‘de’ cümleden çıkarıldığında mânâ bozulmuyorsa ayrı yazılışı doğrudur. ‘Ali de çalışkandır.’ Buradaki ‘de’yi çıkaralım: ‘Ali Çalışkandır.’ Mânâ bozulmadı. 

*‘Masada çiçek var. Bu cümle doğrudur. ‘da’ takısını çıkartalım: ‘Masa çiçek var.’ Bozuk ve mânâsız bir cümle oldu. 

*Cümledeki ‘da’ ve ‘de’ takılarının yerine ‘dahi’ ve ‘bile’ kelimelerini koyduğumuzda mânâ değişmiyorsa, ‘da’ ve ‘de’ ayrı yazılacak. ‘Da’ ve ‘de’ takıları  ‘ta’ ve ‘te’ şeklinde yazılmaz. *Fiilden sonra gelen ‘da’ ve ‘de’ takıları da ayrı yazılır. 

Bilindiği gibi isimler ve kelimeler 5 halde bulunur: 1-Yalın hal: (sel); 2-‘e’ hâli: (sele); 3-‘i’ hâli (seli) 4-‘da’ veya ‘de’ hâli: (selde); 5-‘dan’ veya ‘den’ hali: (selden) 

*İsmin / kelimenin hâlini belirten ‘da’ ve ‘de’ bitişik yazılır.  

Bilakis / Bilhassa: Bu iki kelime birbirine karıştırılıyor. Bilakis; ‘Tersine, zıddı ve tam aksine’ mânasındadır. (Ali tembel değil, bilakis çalışkan bir talebedir.) Bilhassa; ‘Hassaten, herşeyden önce, başta, hele, en çok, husûsen (özellikle) mahsus, bilerek’ mânasında kullanılır. (Karadeniz’in diğer şehirlerini, bilhassa Samsun’u görmek istemişti) 

Defaten: (Doğru yazılışı: ‘Def’aten’ şeklindedir.) ‘Bir defada, birden’ mânâsındadır. (Satın aldığı evin bedelini def’aten ödedi.) Def’aten kelimesi, ‘dafalarca’ mânâsında kullanılmaz. ‘Def’aten söylemiş olmama rağmen vazgeçiremedim.’ Cümlesi yanlıştır. ‘Defalarca söylemiş olmama rağmen vazgeçiremedim.’ Cümlesi doğrudur.

*‘Nedeni nedir?’ yerine ‘sebebi nedir’, 

*‘Zorundayım’ yerine ‘mecburiyetindeyim’, 

*‘Eğitimini sürdürüyor’ yerine ‘eğitimine devam ediyor’ şeklinde söylemek doğru olur. Birinci söyleyişler Türkçemizin zarâfetini bozuyor. 

*Türkçemizin yazı dilinde devrik cümle yoktur. (Ancak ve sâdece, telaşlı, heyecanlı insanın konuşması verilirken kullanılabilir.) ‘Çok seviyorum çocuğumu ben’ devrik cümledir. Devrik cümle, Türk dilbilgisi kaidelerine aykırıdır. Doğrusu: ‘Ben çocuğumu çok seviyorum’ şeklindeki yazılıştır. 

Türkçemizin usta kalemi Nihat Sâmi Banarlı diyor ki: ‘Şu fânî dünyâ saadetleri içinde hiçbir şey, aziz Türk çocuklarına Türk dilini öğretmek kadar güzel hizmet değildir.’ 

Sorulabilir: ‘Niçin İslâmiyet’i öğretmek değil de dilini öğretmek?’ Türk çocuğuna, İslâmiyet’i öğretmek için Türkçeye ihtiyaç vardır. Din nasihattir. Dilini iyi bilmeyen nasihat edemez, dinleyen anlayamaz.  

KUŞBAKIŞI:

Balkanlar’da İlk Müslüman Türk İskânının Öncüsü  

SARI SALTIK’IN MAKAMLARI

Sarı Saltık 13. yüzyılın ikinci yarısında yaşamıştır. Balkanlarda ilk Müslüman Türk iskânının öncüsüdür. Moğol baskı ve hâkimiyetinin acılarını tatmakta olan Selçuklu Anadolu’sunda Sultan İkinci Gıyaseddin Keyhusrev’in oğulları arasındaki saltanat mücadelesini tâkiben târih sahnesinde göründü. Moğol otoritelerinin desteğini arkasına alan kardeşi Rükneddin’e birkaç defa üst üste mağlûp olan İzzeddin’in mâiyetinde, Bizans imparatoru Sekizinci Mihail’in kendilerine tahsis ettiği Dobruca’ya iskân edilen konar-göçer büyük bir Türk oymağının, aynı zamanda şeyh olan aşiret reisiydi. 

Burhanettin Kapusuzoğlu ve Mevlüt Çam, İstanbul Başbakanlık Osmanlı ve Ankara Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivlerindeki Balkanlar’da ve Anadolu’da bulunan Sarı Saltık türbe, tekke, zâviye ve köylerinin vakıf ve tahrir kayıtlarını bir araya toplamak suretiyle, araştırıcıların dikkatine sunmaktadırlar. Bu metinler ilk defa bu kitapta toplu bir şekilde ve sistematik olarak bir araya getirildiler.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.    

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50  

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

ŞEHRE YANSIYAN MEDENİYET  

EDEBİYATA YANSIYAN ŞEHİR 

Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Pınar’ın Eserlerinde Şehir

Bilindiği gibi Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal Beyatlı’nın edebiyatımıza kazandırdığı bir değerdir. Ondaki cevheri keşfetmiş, elinden tutarak Osmanlı’dan kalan eserleri ve mezar taşlarını anlatmış, âdetâ Tanpınar’ı inşa etmiştir. Kader bu iki ismi aynı görevde buluşturmuş, şehirleri onların hayatlarına şehirler adına konuşmaları dâhil etmiş, her ikisi de şehirleri konuşmuşlar ve konuşturmuşlardır. 

Mehmet Güneş’in çalışmasıyla ortaya çıkan gerçek şudur: Edebiyatımızın seçkin iki zirvesi; Beyatlı ve Tanpınar, birbirini tamamlamaktadır. 

16 X 24 santim ölçülerinde 344 sayfalık eser 2018 yılında yayımlandı.    

HECE YAYINLARI: Konur Sokağı Nu:  39/1 Kızılay, Ankara.  Posta Kutusu: 79 Yenişehir, Ankara. Telefon: 0.312-419 69 13 Belgegeçer: 0.312-419 69 14 e-posta: [email protected]  internet: www.hece.com.tr   

ÂYET VE HADİSLERDEN SEÇME DUÂLAR:

Bu kitapta, âyet ve hadislerden seçme duâlara yer verilmiş, Allah’ın İsm-i A’zamı ve Esmâ-i Hüsnası açıklanmıştır. Kur’ân ve peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) bizim rehberimizdir. Kur’ân’da her konuda örnek verildiği gibi duâ konusunda da örnekler vardır. 

Doç. Dr. İsmail Karagöz tarafından derlenen 11 X 16 santim ölçülerinde 144 sayfalık kitap, Eylül 2018’de yayınlandı. 

DİYÂNET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI:     

Üniversiteler Mahallesi, Dumlupınar Bulvarı Nu: 147/A 06800 Çankaya, Ankara.  

Telefon: 0.312-295 71 94  e-posta: [email protected]  // www.diyanet.gov.tr

KISA KISA / KISA KISA…

1-NEFERİN ADI YOK: Gültekin Yıldız. Kitabevi Yayınları / Mehmet Varış.                                                                                                          2- UYGUR TÜRKLERİ KÜLTÜRÜ VE TÜRK DÜNYASI: Prof. Dr. Sultan Mahmut Kaşgarlı. Çağrı Yayınları. 

3- ESKİ DÜNYA SEYAHATNÂMESİ: Prof. Dr. İlber Ortaylı. Aşina Kitaplar. 

4- DÖNMELİK VE DÖNMELER: Süleyman Kocabaş. Vatan Yayınları Kayseri. 

5-VEHBİ KOÇ ANLATIYOR: Yayına Hazırlayan: Gürel Tüzün / Yapı Kredi Yayınları.