TÜRKLÜK VE TÜRK DÜNYASI ÂŞIĞI                                                                   BÜNYAMİN AKSUNGUR’DAN                                                                               KİTAP GİBİ MÜZİK ALBÜMÜ:                                                                               CANAN UYKUDA

Türk Dünyası müziklerinin ülkemizdeki bir numaralı sanatkârı Bünyamin Aksungur, 1971 yılından beri, 47 yıldır müzikle ilgileniyor. İlk 5 yılı, müzikte kendisine yol ve tarz aramakla geçti. Çünkü öğretmen okullarındaki müzik derslerinde; mandolin, flüt, gitar, keman, piyano gibi batı müziği çalgılarıyla eğitim veriliyordu. Bağlama yoktu, ud yoktu, kaval yoktu… Birkaç öğrenci bağlama çalabiliyordu. Onlar, memleketinden getirdiği sazı, kendi kendilerine öğrenip çalabiliyorlardı. 

Klasik ortaokullar ve liselerdeki müzik derslerinde Beethoven’in kahvaltıdaki tercihleri hakkında bilgi veriliyordu da… Abdülkadir Merâgî’nin, Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi’nin, Hammamîzâde İsmail Dede Efendi’nin, Tanbûrî Cemîl Bey’in ismi bile anılmıyordu. Çünkü CANAN UYKUDA’daydı…

Bünyamin Aksungur, yerli ve millînin peşinde idi. Aradığını 1976 yılında buldu. (Fahrî Prof. Unvanına sâhip) Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvençtarafından kurulan TÜMATA Türk Mûsıkîsini Araştırma ve Tanıtma Grubu kurulmuştu. Gruba dâhil oldu. Böylece 5 yıl ne tarafa akacağını bilemeyen coşkun ırmak, yatağına yerleşti. Müziğe olan derin ilgisi, Türklük ve Türk Dünyası sevgisi, Türk Dünyası mûsıkîsi aşkına dönüştü. Bu aşk da zaman içinde gelişti ve konserler, konferanslar şeklinde muhteşem meyveler verdi. Fakat ne yazık ki bu meyveler, hâtırâlarda silinmez izler bırakmış olmasına rağmen kalıcı bir eser, bir albüm olamadı. Çünkü CANAN (hâlâ) UYKUDA'ydı…

Aksungur’u dinleyelim:

Benim de okuduğum okullarında iki milyonu aşkın öğretmen yetişti. Hepsi de iyi eğitimci, hemen hepsi de nota biliyor ve en azından mandolin veya flüt çalıyor. Aralarında çok yetenekli olanlar da az değildir. Fakat insaf! İki milyon kişi içinden bir tane flüt veya mandolin virtüözü çıkmaz mı? Çıkmadı işte… 

Batı müziği enstrümanları yerine öğretmenlerimize kendi enstrümanlarımız ve kendi müzik dilimiz öğretilseydi; bir düşünün, Türkiye'nin kültür hayatı bugün nerelerde olurdu!

Kendi sesleri ve kendi diliyle kendini ifâde edebilen Türk milletinin bilim, teknik ve siyâset arenasındaki yeri çok daha yukarılarda olabilirdi ama olamadı; çünkü CANAN UYKUDA'ydı!

Zavallı milletim! Kendine ne verilirse itiraz etmeden aldı. Kaliteyi hiç talep etmedi. Medya, radyo ve televizyonlar ha bire yabancı renk ve zevkleri pompalıyordu. Halk ne yapsın?... İsyan da etmedi, yerliyi, iyi ve millîyi de talep etmedi, edemedi; çünkü CANAN UYKUDA'ydı!

1976 yılında katıldığım TÜMATA gurubunda kendimi geliştirme imkânı buldum. Türk Dünyası'nın müziklerini, Türk kültürünün aşığı küçük bir kitleye duyuruyorduk. Dünya değişiyor, SSCB dağılıyordu. Bu arada adını dahi bilmediğimiz yeni yeni Türk boylarının varlığından haberdar oluyorduk. Evet Türk Dünyası uyanıyordu, ama CANAN UYKUDA'ydı!

Güzel söylüyorsun.’, ‘Albüm yapsana’ diyenler çok oldu. ‘Hangi parayla, hangi imkânla?’ Sorusu da cevabı da kimsenin aklına gelmedi. Millî ve yerli (!) iş adamlarımız vardı, imkânları çok genişti. Oda orkestraları, Senfoni orkestraları kuruyor, Türk Milletine ve kültürüne yabancı fakat biraz yetenekli kim varsa onlara maddî-mânevî destek veriyorlar, tanıtıp şöhret olmalarını sağlıyor ama ne hikmetse Türk Kültürünün derinliklerine yapılacak bir yolculuğu desteklemekten kaçınıyorlardı. Çünkü CANAN UYKUDA'ydı.

Böylece 60'lı yaşlara gelip dayandım. Bir baktım ki ‘Yolun sonu görünüyor, bir şeyler yap Bünyamin, sâhip olduğun hâzineyi mezara götürme, 7500‘ü aşkın harika eser içinden en beğendiğin 20-30’unu seç ve albüm yap’ dedim kendi kendime. ‘Kimseden bir şey bekleme, devletten de... Hiç kimse elini taşın altına koymuyor, koymayacak.’ Çünkü CANAN UYKUDA!

İşte böyle dostlar, sonunda neyim var neyim yoksa harcamaya ve hiç olmazsa târihe bir not düşmeye karar verip bu albümü hazırladım. Biliyorum, devir albüm devri değil. Albüm satıp para kazanma devri hiç değil. Ama beni yetiştiren aileme, öğretmenlerime ve mensubu olmakla iftihar ettiğim Türk milletine borcum var.

Bu albümü birinci taksit kabul edin. Devamı da gelecek inşaallah. Belki de uykuda olan CANAN'ın uyanışına bir parçacık bile vesile olabilirsem, benim en büyük dileğim de böylece gerçekleşmiş olur.

İnsanlarımız âlim değilse de âriftir. Anlamışlardır: ‘CANAN’ kelimesiyle kast edilen, aziz ve necip milletimizdir. Milletimiz, dâima en iyiye, en güzele lâyıktır. Asâletinden, tevazuundan dolayı ‘verilene râzı olma ve şükretme’ tevekkülünü benimsemiştir. Ayrıca ‘alan el’ değil, ‘veren el’ olmayı tercih etmiştir. 

Bünyamin Aksungur, albümün hazırlanmasında kılı kırk yarar gibi titiz davrandı. Eserinin meydana gelmesinde, ister teknisyen olsun ister sanatkâr… her birinin kendi sâhasında en ehil kişiler olması hususunda seçici ve mükemmeliyetçi oldu. Yurt dışından gelen sanatkârları İstanbul’da misâfir etti. İki yıl çalışılarak üç albümde toplanacak eserlerin stüdyo kayıtları yapıldı. Birincisi CANAN UYKUDA adı ile Kasım 2018’de müzikseverlerin, aklı ve gönlü Türk Dünyası’nda olan Türklük âşıklarına sunuldu. 

Ekipte bulunan sanatkâr ve teknisyenlerden bazı isimler: 

Müzik Yönetmeni ve Aranjör: Selçuk Murat Kızılateş / Armoni kompozisyonları: Şeyhmus Fidan / Yaylı Kompozisyonları: Murat Süngü / Dutar, dombra ve şan kobız: Bünyamin Aksungur / Dombra, dutar, bağlama, üç telli lavta: Selçuk Murat Kızılateş / Tar: Prof. Dr. Möhlet Müslümov / Kâmança: Prof. Dr. Munis Şerifov / Nay: Prof. Dr. Abdulahat Abduraşitov / Gıcak: Talatbek Tuyçiyev / Kanun: Turgut Özüfler / Kaval ve tütek: Mustafa Eke / Zurna: Ünal Yörük / Klarnet, trompet ve saksafon: Aykut Sütoğlu / Akordeon: Bekir Sakarya / Çello: Murat Süngü / Piyano: Tarkan Ergün / Yaylı grubu: Kempa / Akustik, klasik ve elektro Gitar: Şeyhmus Fidan / Perküsyon: Cemal Özkızıltaş / Bas: Eylem Pelit / Davul: Volkan Yılmaz / Kayıt: Taksim Ada Stüdyo / Mix, Mastering: İhsan Apça, Özgür Özkan Mete / Grafik tasarım: Hakan Balkan.  

Albümdeki Eserler:

1-AK BULAK: Kazak Türkleri türküsü. Kaynak: Bakir Tacibayev, Derleyen: Bünyamin Aksungur, Zeynel Özkalp

2-CANAN UYKUDA: Uygur Türkleri türküsü. Kaynak: Abdülahad Abdülhekimoğlu, Derleyen: Bünyamin Aksungur.

3-KÂR ETMEZ AHIM SEN GÜLİZÂRE: Irak/Kerkük Türkleri, türküsü, Sözler: Osman Nevres, Müzik: Anonim.

4-URAL DAĞI: Kırım Türkleri türküsü. Kaynak: Mehmet Emin Emin, Derleyen: Bünyamin Aksungur

5-ÖZ YURTUNĞDA GEDA (dilenci) BOL: Özbek Türkleri türküsü. Kaynak: Narmurat Narzullayev(Narzi) ve Curabek Muratov, Der: Bünyamin Aksungur

6-DUMANI DA VARDIR ŞU DAĞLARIN BAŞINDA: (Bozdoğan Zeybeği): Türkiye/Aydın Türküsü. Derleyen: Özay Gönlüm

7-ANA YURDUM: Azerbaycan Türkleri türküsü. Eser: Alibaba Memmedov

8-YELPESSE (Yelpaze): Türkmenistan Türkleri türküsü. Kaynak: Babamurad Hemdemov, Derleyen: Bünyamin Aksungur

9-UÇRAŞKANDA(Karşılaşınca): Doğu Türkistan, Uygur Türkleri türküsü. Sözler: Abdurehim Ötkür, Müzik: Abdurehim Heyit. (Abdurehim Heyit, bu eserinden ötürü hâlen Doğu Türkistan'da hapistedir.                                                                   10-BÖRLÜGEN (Böğürtlen): Tatar ve Başkurt Türkleri halk türküsü. Kaynak: Damir Fasiyev, Derleyen: Bünyamin Aksungur

11-MAĞUSA LİMANI: Kıbrıs Türkleri Türküsü. 1943 yılında yaşanmış Arap Ali lakaplı yiğidin öldürülmesini anlatan anonim türkü.

12-DARAKTUU KIŞTAK ÇETİNDE (Ağaçlı köy kıyısında): Kırgız Türkleri türküsü. Kaynak: A.Cantemir, E.Tursunov, Derleyen: Bünyamin Aksungur.

13-VIRMANTA ŞIRLARA: Çuvaşistan Türkleri halk türküsü. Kaynak: Vladimir Petrov, Albina Yuratu, Derleyen: Bünyamin Aksungur.

Albüm kitapçığında bütün bestelerin sözleri ve pek çoğunun hikâyesine de yer verilmiş. Müşterek kelimeler, müşterek duygular ve müşterek nağmeler… Türk Dünyasının bir bütün olduğunu gösteriyor. Her biri millî ve yerli, hepsi bizden… Bâzılarında hüzünlenecek, bâzılarında neşelenecek ve kalkıp oynayacaksınız. 

TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI: Kemalpaşa Mahallesi, Bukalıdede Sokağı Nu: 4 Saraçhâne, Fâtih-İstanbul. Telefon: 0.212-511 10 06. Belgegeçer: 0.212-520 53 63 e-posta: [email protected]  // www.turan.org.tr     

AHENK YAPIM: İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, 6. Blok Nu: 6523 Unkapanı, Fâtih-İstanbulb Telefon: 0.212-511 29 68 // www.ahenkmuzik.com.tr 

<><><><><><><><><><

Rahmi Oruç Güvenç: Müzisyen, müzik ve hareket terapisti, etnomüzikolog, psikolog, sosyolog, mutasavvıf Prof. Dr. Rahmi Oruç Güvenç, 1948 yılında Kütahya’nın Tavşanlıilçesinde doğdu.  

Müzik hayatına 12 yaşındayken ortaokul yıllarında, keman dersleri alarak başladı. Üniversite yıllarında ud, rebab, ney ve tanbur öğrendi.

1975 yılında TÜMATA grubunu kurdu ve hayatı boyunca hem Türkiye’de hem de yurtdışında müzikterapi, Türk Musikisi tîrihi ve Tasavvuf üzerine çalışmalar yaptı.

5 Temmuz 2017 târihinde kalp krizi sebebiyle vefat etti. 

Eğı̇tı̇m hayatı ve çalışmaları:

Lise öğrenimini Kütahya Lisesi’nde yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Felsefe Bölümü’nü bitirdikten sonra Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği’nde, müzikle tedâvi konusunda klinik psikoloji doktorası yaparak bu konuda tek uzman oldu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Türk Musikisini Araştırma ve Uygulama Merkezi’ni kurdu.

1975 yılında TÜMATA grubunu kurdu. Bu grupta Türk Dünyası kaynaklı Türk musikisinin kökeni ve terapi değerleri araştırıldı, Türk Dünyasında müzik icrası sırasında kullanılan enstrümanlar, sahnede giyilen kostümler, sahne dekorları ve desenleri incelendi. Unutulmuş olan bir çok enstrüman minyatürlerdeki resimlerden faydalanılarak, at kılı, hindistan cevizi, tahta ve çeşitli hayvan derileri kullanılmak suretiyle orijinallerine tamamen uygun şekilde tekrar üretilip, grup konserlerinde kullanıldı.  

Türk Dünyasından ve Anadolu’dan toplanarak bir araya getirilen 400 den fazla müzik âleti İstanbul’da TÜMATA merkezindedir. 

Eserleri:  

*Doktora tezi: Müzikle Tedâvi Klinik Psikoloji, *Türk Mûsıkîsi Târihi ve Türk Tedâvi Musikisi, *Allah’ın Sevdikleri / Hz. Mevlânâ, *Güfte ve bestesi kendisine ait eserler. *Tarz-ı vefa isimli bir makam icat etmiş, bu makamda bir saz semaisi ve bir peşrev bestelemiştir.

    

         

BİLGİLİK: 

EDEBİYATI-MÜZİĞİ BİR, DEVLETLERİ AYRI İNSANLAR…

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Anadolu’muzun diri ve diriltici kültür motifleri, Türk dünyasın her köşe bucağında bizleri sıcak, samîmi ve sevimli yüzüyle karşılar, bizlere ev sâhipliği yapar. 

Leylâ ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Tâhir ile Zühre ve diğerleri… 22.000.000 kilometrekarelik Türk Dünyası coğrafyasını, vatan bilmişlerdir. Oralarda yaşar, oralarda gezerler. Oralar Türk vatanıdır. 

Leylâ ile Mecnun’un hikâyesini dinlemekle yetinmeyenler, aslını-esâsını öğrenmek isteyenler, Ali Şîr Nevâî ile karşılaşırlar. Nevâî kimdir? Merak edenler O’nun 1441 yılında, şimdi Afganistan sınırları içerisinde bulunan Herat şehrinde doğduğunu, Özbek Türklerinden olduğunu ve Semerkant’ta yaşadığını öğrenirler.  

Leylâ ile Mecnun hikâyesinin günümüze intikal eden şeklini, 1534 yılında Fuzûlî yeniden kaleme almıştır. Peki, Fuzûlî, kimdir? O, en büyük Türk şâiridir. Bağdat civarında doğup yaşamıştır. Kendisi o civarın dışına çıkamamış ve fakat şöhreti bütün Türk-İslam âlemine yayılmıştır. 

Otomobil yok, tren yok, uçak yok… Telefon ve belgegeçer yok,  internet ve elektronik mektup yok… Her türlü ulaşım ve iletişim imkânlarının en az seviyede bulunduğu bir çağda böylesine geniş bir coğrafyada bilinip benimsenmesi, Kültür birliğinin varlığını ve gücünü ortaya koyar. 

Araştıranlar, Kerem ile Aslı’da, Tâhir ile Zühre’de de aynı gerçeği görürler. 

Telekomünikasyon ve ulaşım araçları, günümüzde devletler arasındaki sınırların önemini ortadan kaldırdı. Bu gelişme, daha yenilerde yaşandı. İslâm-Türk kültürü; folkloru ile örf ve âdetleri ile türküleri ve edebiyatı ile… sınırları asırlar öncesinde aşmıştır. 

Zihninizi çatlatırcasına zorlasanız da ‘kültür motiflerinin doğudan batıya mı, yoksa batıdan doğuya doğru mu gitmiştir?’ Sorusunun cevabını bulamazsınız. 

Türkistan, ‘Türk diyarı’ demek. Türkiye, Türk diyârı değil mi? Öyle ise ha Türkiye… ha Türkistan… Onlar bir bütündür. Bu bütün içerisinde kültür göç etmez, yayılır. 

Doğudan batıya, batıdan doğuya…

Dünya üzerinde devletlerin sınırı vardır. Milletlerin sınırı yoktur. Aynı kökten gelen milletlerin, târihin cilvesi olarak ayrı devletleri olmuş. Kültürleri okumasını bilenler, daha ne benzerlikler bulabilirler. Ne sağlam iç-içelikler görürler. 

Farklı köklerden gelen kültürler, su ve yağ gibidir. Aynı kapta bir arada bulunsalar bile, birbirlerine karışmazlar. Aynı kökün kültürleri ise, demlikteki çayın, suya karışması gibidir. Derhal homojen bir hal alırlar. 

Bünyamin Aksungur, tek kişilik ordu gibi çalışarak bu homojen yapıyı müzik yolu ile yeniden inşa etmeye çalışıyor.