MEVLİD / (VESİLETÜ'N-NECAT)

Mevlid, Müslüman Türk milletinin elinden, dilinden ve gönlünden düşürmediği bir eserdir. İnsanlarımız Mevlid'e büyük önem ve değer vermiştir. 600 yıldan fazla bir zamandan beri dinî günlerde, mukaddes gecelerde, muhtelif münâsebet ve vesilelerle (doğum, vefat, sünnet, evlenme, kandil, adak, terhis, haccı kutlama, ev alma, bir işe başlama gibi sevinç, şükrân veyâ üzüntü ve tesellî mevzusu olan durumlarda) mevlid okunmaktadır. Vefat vesilesiyle okutulan mevlidler, yıldönümlerine veya yıldönümlerine yakın anma günlerine rastlatılır. Vefattan hemen sonra ise, ya ölünün toprağa verildiği gece veya 40. veyâhut 52. gece okutulur. Doğumda, doğumun haftası tercih edilir. 

İki cihan serveri Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Efendimizin doğumunu, üstün vasıflarını, husûsiyetlerini, hayatındaki mühim hâdiseleri ve ebedî âleme intikalini anlatan manzum eserler ‘Mevlid’ adı ile anılır. Mensur örnekleri de vardır.  

Süleyman Çelebi'nin yazdığı Mevlid, bir yandan hâfızalarda saklanarak nesilden nesile aktarılmış, bir yandan da hat ustaları tarafından yazılarak günümüze kadar getirilmiştir. Çünkü Süleyman Çelebi’nin eseri; kolay ve sâde görüldüğü halde taklidinin ve benzerinin bulunup söylenmesi zor olan, buna rağmen kolayca ezberlene bilen kelimelerden ve cümlelerden teşkil edilmiştir. Çok sayıda ve edebî değeri yüksek mevlidler yazılmış olmasına rağmen, hiçbiri Süleyman Çelebi’nin ‘Vesîletü’n-Necât / Kurtuluş Yolu’ ismini verdiği eser kadar benimsenmemiştir.   

Mevlid'in yüzlerce yazma nüshası bulunmaktadır. Bu yazmalara, eski Türkçe harflerin hat sanatındaki kıvraklığı ile Türk süsleme sanatının özellikleri ve güzellikleri sinmiştir. Mevlid, Türk Milletinin Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en çok okuyup dinlediği ve ezberlediği bir büyük eserdir. Okuyan ve dinleyen inançlı kişilerin gönlü Mevlid ile ferahlık bulmaktadır.

MEVLİD'İN ŞEKLİ VE EDEBÎ DEĞERİ

Türk edebiyatında mevlid; konusunda ilk eserdir. Arap şairler Sîret yahut Siyer adıyla daha önceleri eserler vermişlerdir. Bunların arasında en ünlüsü Ebu'l-Cevzî'nin kaleme aldığı Mevlid-ün-Nebî’dir.

Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i Arapça bir önsözle başlamaktadır, Önsözden sonra gelen metin mesnevi tarzında yazılmıştır. Aruz vezniyle yazılan Mevlid'in ölçüsü Fâilâtün, fâilâtün, fâilun’dür. Doğum bölümünün sonundaki on beyitlik methiyenin vezni ise Mef'ûlu, fâilâtü, mefâîlü, fâilün’dür. Süleyman Çelebi'nin, 15. yüzyıl Türkçesini aruz vezni ile başarılı bir şekilde kullandığı görülür. Geniş halk kitlelerine hitap edilmek istendiği için Türkçe yazılmıştır ve Mevlid'in samîmi, coşkun bir ifâdesi vardır. Mübalâğaya ve yapmacığa sapmadan Süleyman Celebi, duygu ve düşüncelerini, rahat bir üslûpla dile getirmiştir.

Mevlid metni, bazı yazma eserlerde on, bazı eserlerde de on beş bölüm olarak görülmektedir. Bu bölümler şunlardır: 1- Münacat, 2- Yazar için dua ve kitaptan dolayı özür dileme, 3- Âlemlerin yaratılma sebebi, 4- Hazreti Muhammed’in ruhunun dünyaya intikali, 5-Velâdet, 6- Peygamberin mucizeleri, 7-Mi’rac, 8-Peygamberin vasıfları, 9- Peygamberin vefatı, 10- Kitabın sonu. 

Mevlid okunurken bölüm aralarında Kur’an-ı Kerim, ilâhiler ve dualar da okunmaktadır. 

Mevlid'e çeşitli yazmalarda değişik eklemeler yapılmıştır. Bu eklemeler Ahval-i Fâtıma, Deve Hikâyesi, Geyik Hikâyesi, Ukâşe Hikâyesi gibi hâdise ve hikâyelerdir. 

Münâcat Bahri’başlıklı bölümde; Cenâb-ı Hakk’ın birliği ve kudreti, isimleri ve sıfatları, âlemi ve Hz. Âdem’i yaratması, beşerî hayatın üremesini ve devam etmesi dile getirilmektedir.

Velâdet Bahri’ bölümünde; Peygamberimizin doğumu, Mi’rac bölümünde Pegamberimizin Mi’rac hâdisesi anlatılır.  

Mevlid’den Osmanlıca bâzı beyitler ve nesir olarak Türkçe karşılığı:

Allah âdın zikr edelim evvelâ

Vacib oldur cümle işte her kula

(Evvelâ Allâh'ın adını söyleyelim. 

Bir işe başlamadan evvel her kulun Allâh'ın adını anması vâciptir.) 

Allâh adın her kim ol evvel ana

Her işi âsân ide Allâh ana

(Bir şeye, bir işe başlamadan evvel kim Allah'ın adını anarsa,                                                                                   Yâni besmele ile işine başlarsa, Allah o kişinin her işini kendisine kolaylaştırır. )

Allâh adı olsa her işin önü

Hergiz ebter olmaya ânın sonu

(Allâh adıyla başlanan bir iş asla kısır ve verimsiz olmaz.)

Bir defa Allâh dise aşk ile lisan

Dökülür cümle günah misl-i Hazan 

(İnsan bir defa aşk ile ‘Allâh’ dese bütün günahları sonbahar yapraklarının ağaçlardan döküldüğü gibi dökülür.) 

İsm-i pâkin pâk olur zikr eyleyen

Her murâda erişür Allâh diyen

(Allâh'ın temiz, pak ismini anan, zikr eyleyen kendisi de pak olur. Saflaşır, temizlenir. Allâh  O kişiyi isteklerine eriştirir.)

Cümle âlem yoğ iken ol var idi

Yaradılmıştan ganî cebbâr idi

(Yıldızlar, güneşler, dünyalar hiçbiri yok iken Allâh vardı. Allâh (cc) hiçbirşeye benzemez. Hiçbir şeye ihtiyâcı yoktur. İstediğini yapar. O her şeye gücü yetendir.)

Süleyman Çelebi; kaleme aldığı eserinde, edebî kabiliyetini ortaya koymaktan ziyâde, İslâmî esaslara bağlılığını, ehl-i sünnet ve’l-cemaat akıdesine uygun bir biçimde dile getirmekte ve şâirâne tasvirler ile âlimâne tâbirleri âriflere yakışır tarzda sıralamaktadır.  

Müslüman Türklerin Mevlid’e gösterdiği üstün alâka; güftesinde bulunan mânâ zenginliği ve tasvirlerindeki ifâde derinliğinden ve müellifinin Cenab-ı Allah’a ve elçisine kavi bir ihlâsa bağlı oluşundan kaynaklanmaktadır.   

MEVLİD MERÂSİMLERİ: 

Gerek Hz. Peygamberin sağlığında, gerekse dört Halîfe devrinde Mevlid veya benzeri bir merâsim yoktu. Emevîler ve Abbâsîler döneminde de mevlid okutulduğuna dâir bilgi bulunmamaktadır. 

Sünnî İslâm dünyâsında mevlid merâsimlerinin, Selçukluların Erbil Atabeğleri’nden, Melik Muzafferüddin Gökbörü (Vefatı: 1232) tarafından 1208’de başlatıldığı bildirilmektedir. Gökbörü’nün günler, haftalar boyu devam eden yemekli şölenlerde İslam dünyasından gelen âlimler ve sûfiler, Atabeg’in de katıldığı geniş mekânlarda sohbet ederler, Kur’ân okurlardı. Merâsimlerin sonunda misâfirlere ve halktan katılan kişilere hediyeler dağıtılırdı. Bu merâsimler, Türk-İslâm dünyâsında ve bütün İslâm âleminde bugüne kadar devam eden mevlid törenlerinin başlangıcını teşkil etmiştir. Merâsimlerin letâfeti ve katılanlarda meydana getirdiği gönül hoşluğu İslâm âleminde konuşulduğundan, mevlid törenlerinin yapılması da Hindistan’dan Endülüs’e kadar yaygınlaştı. En muhteşem merâsimler Mekke’de icrâ edildi. 

Osmanlılarda daha önce saray, konak, tekkelerde hususî mahiyette yapılan mevlid merâsimleri, Sultan Üçüncü Murad Han devrinde (1574- 1595), 1590’da saray protokolünde yer aldı. Daha sonra ve halkın gittikçe artan rağbetiyle bayram mâhiyeti kazandı. 

1910 yılında mevlid (Hz. Peygamber’in doğum günü) merâsimleri resmî bayram hâline getirildi. Kutlamalar Osmanlı saltanâtının sonuna kadar devâm etti ve imparatorlukla birlikte ortadan kalktı. 

Cumhuriyet dömeniden itibâren mevlid merâsimleri tamâmen husûsî mâhiyette olmakla berâber, geleneğin köklülüğü ve halkın topyekûn ilgisi dolayısıyla, kandil gecelerinde veyâ bâzan şehidlerin ruhlarını tazîz için büyük millî günlerde okunan mevlidler, radyo ve televizyondan naklen verilmekte veyâ radyo ve televizyon kanallarında mevlid programları hazırlamaktadır.

MEVLİD OKUTMAK’ HAKKINDA GÖRÜŞLER:

Bâzı din görevlileri ile öğretim üyeleri; mevlid okutma âdetinin, evlerde veya câmilerde mevlid merâsimleri tertib etmenin -böyle bir âdetin Hz. Peygamber zamanında bulunmadığını ileri sürerek- bid’at olduğunu söylemektedirler. İbnü Haceri’l-Askalâni (vefatı 1449) ve Celâleddinü’s-Süyûtî (vefatı 1505) gibi İslam âlimleri, Mevlid okutmanın, Hz. Peygamber’e duyulan derin ve samîmi sevgi ve saygının bir ifâdesi olarak yayılıp kökleştiğini dikkate alarak, bid’at olduğunu açıkça kabûl etmekle berâber, bunun bid’at-i hasene (faydalı, güzel bir âdet) olarak kabul edilmesini istemişlerdir. İsteklerini destekler mâhiyette olmak üzere sünneten iki mesned bulmuşlardır. Süyûtî’nin ‘Hüsnü’l-Maksid fi Ameli’l-Mevlid’ isimli eseri bu mesnedler için yazılmış, lehte-aleyhte konu ile alakalı bütün görüşleri özetleyen bir kitaptır. Netice olarak bu hususta icmâ hâsıl olmuştur: ‘Bu merâsimlerin, âzamî derecede samimiyetle icrâ edilmesi, istismâr edilmemesi, samîmi dindarları inciten dîne aykırı düşebilecek unsurlardan ayıklanması veyâ böyle unsurların hiç katılmaması gibi dikkatler, mevlidin güzel bir bid’at olarak kabûl edilebilmesi için, kimsenin itiraz edemeyeceği şartlardır.’ 

Buna rağmen, ‘bid’at, bid’attir, hasenesi seyyiesi olmaz.’ Diyenler de vardır. Fakat mevlide yapılan itirazların çoğu, onun esâsına ve prensibine olmaktan çok, teferruâtınadır. Zîrâ özü bakımından mevlid, Allah ve Peygamber sevgisini saygısını kökleştirip pekleştiren, her türlü sevinci bu yüksek sevgi ve saygı ile birleştiren, her türlü keder ve üzüntüye; Allah ve Peygamber’e bağlılıkta tesellî arıyan, mü’minleri dînî bir atmosfer ve âdâb içersinde bir araya getiren, hem zihne, hem kalbe hitâbeden, her şart içinde icrâsı mümkün, yetiştiren ve birleştiren, çok köklü bir dinî ve millî terbiye müessesesidir. 

Müslümanlar arasında mevlid; dîni, Müslüman Türkler arasında ise hem dîni, hem de millî birliğin sessiz sedâsız kendi hâlinde işleyip gelen çok mühim bir unsuru ve müessesesidir. Unsurları ise cemaat (topluluk) hâlinde Kur’ân-ı Kerîm tilâveti, vaaz ve nasîhat dinlemek, ilâhîler söylemek, duâ ve niyazda bulunmak için bir vesiledir. Ayrıca, Allah’ın rahmetine, Peygamber’in şefâatine sığınmak, dünyâ ve âhiret için, din ve devlet için, ölüler ve sağlar için, okuyan ve dinleyen herkes için hayır dilemek ve bu vesîle ile güç yetirilebildiği ölçüde ikramlarda bulunmaktan ibârettir. Nihâyet mevlid, Türk dindarlığının, başka türden de birçok tezâhürlerine şâhid olduğumuz ‘estetik form’larından biri ve telkîn kudreti, cemaat ruh ve şuurunu pekleştirmede tesiri en yüksek olanıdır. Türkiye’de mevlid merâsimleri, din âlimlerinin uygun gördüğü ölçüler içinde yapılmaktadır. Uygun görülen hadleri aşan tutumlar, şahıslara ait kusurlar olarak değerlendirilmelidir.

DİPNOTLAR:

manzum: vezinli, kafiyeli yazı.                                                                                                                                                       mensur: manzum olmayan, nesir hâlinde yazılmış yazı.                                                                                                                                                      mesnevî: her beytinin mısraları kendi aralarında kafiyeli nazım şekli.                                                                                                                                                    münâcaat: Allah’a dua etme, istekte bulunma.                                                                                                                                                     velâdet: doğum.                                                                                                                                                             mi’rac: Hz. Muhammed’in göre çıkarak Cenâb-ı Allah ile görüşmesi.                                                                                                                                                              bahri: mevliddeki 10 bölümden her biri.                                                                                                                                                                   dört Halîfe: Hz. Muhammed’den sonra vazife üstlenen İslam devleti başkanları: Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali.          bid’at: dinin aslında olmayan ve şer’i delillere istinat etmeyen, sünnete aykırı sonradan icat edilen ve ibâdet maksadıyla yapılan iş ve fiiller.                                                                                                                                                                   icmâ: Hz. Peygamberin vefatından sonra herhangi bir devirde âlimlerin ekseriyetinin, dîni bir meselenin hükmü hakkında ittifak etmeleri demektir. 

seyyie: kötü, çirkin, insanı üzen ve zarar veren, hoş olmayan şeyler. 

tilâvet: Kur’ân-ı Kerîm’i usulüne uygun olarak ve bildirme-duyurma maksadıyla okumak. 

telkin: Ölmek üzere olan kişinin yanında kelime-i tevhid ve kelime-i şehâdet okunmasına, cenâze defnedildikten sonra, kabirde sorulması muhtemel soruları ve cevapları ölmek üzere olan kişiye hatırlatma konuşmasına da ‘telkin’ denir.                                                                                                                               

kelime-i tevhid:La İlahe İllallah, Muhammedün Resulullah’ cümlesidir. Mânâsı: Allah'tan başka İlah yoktur. Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah'ın Peygamberidir.’                                                                                                                               Kelime i Şehadet: ‘Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü’ cümlesidir. Mânâsı: Ben şehâdet ederim ki (Yâni görmüş gibi bilirim ve bildiririm ki), Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Hz. Muhammed aleyhisselam O’nun kulu ve peygamberidir. 

FAYDALANILAN KAYNAKLAR:

Heyet: Diyânet İslâm Ansiklopedisi: Türkiye Diyânet Vakfı Yayını. Ankara 2004, C. 29, s: 475-486

Heyet: Yeni Türk Ansiklopedisi: Ötüken Neşriyat, İstanbul 1985, C. 6, s: 2330-2335

Heyet: Dînî Kavramlar Sözlüğü: Diyânet İşleri Başkanlığı Yayınları. Ankara 200                                                                                 Heyet: Yeni Rehber Ansiklopedisi: Türkiye Gazetesi Yayını. İstanbul 1994 C: 14, s: 85- 89

M. Tayyib Ökiç: Çeşitli Dinlerde Mevlidler ve Süleyman Çelebi Mevlidinin Tercümeleri, İslâmî İlimler Dergisi. S: 2, s: 17-20 Ankara 1976

Abdülkadir Özcan: Osmanlılarda Kandil Geceleri. Târih ve Medeniyet Dergisi, S: 6, s: 45-46, İstanbul 1994 

Cabbarzâde Mehmet Ârif / Hazırlayan Doç. Dr. Ozan Yılmaz: Mevlid Şerhi,  Kurtuba Kitap, Ankara 2012

Süleyman Çelebi, Derleyen Prof. Dr. Necla Pekolcay: Mevlid, Dergâh Yayınları, İstanbul 2013

Prof. Dr. M. Fâtih Köksal: Mevlidnâme, Diyânet Vakfı Yayınları, Ankara 2011