TURGUT GÜLER
(İKİNCİ BÖLÜM)
(İKİNCİ BÖLÜM)
Altan Deliorman’ın, târihî araştırma kitaplarından biri de, ilk baskısı 1973’de yapılan “Türklere Karşı Ermeni Komitecileri”ydi.
Sultan II. Abdülhamid’in saltanat yıllarından yaşadığımız günlere kadar pişirilip pişirilip önümüze konan Ermeni Mes’elesi; okuma tembelliği, zihinleri kiraya vermek ve nihâyet ihânet sayılacak ters duruşlar yüzünden, hep bizim aleyhimize olarak irtifâ kazandı.
Ezilen, katl-i âma uğrayan, toplu mezarlara konulan, tasvîri imkânsız işkence ve eziyetlere mârûz kalan Türkler olduğu hâlde; yalana, bühtâna, asılsız propagandaya dayalı bir kumpas ile, bizden bir Ermeni hesâbı talep edilmektedir.
Ermenilerin menşe’inden sahte belgelerle Türk’ü Dünyâ önünde mahkûm etmeye çalışan komiteci hezeyânlarına kadar, bu hususda bizim hâlimizi anlatan bu eser, “Türkiye Millî Kültür Vakfı Kültür Armağanı Tarih Araştırması Birinciliği”ni kazanmıştı.
Mâsum Türklerin, Hınçak ve Taşnak komitecilerince “Kazıklı Voyvoda”ya rahmet okutacak şenâetde öldürülüşünü anlatan bâzı sayfaları okumak için, ilâve yürek ve vicdân taşımak gerekiyordu. Altan Deliorman, bu hayli tanınmış eserinin yeni ve genişletilmiş baskısını 2011 yılında yayınlamıştı.
Orhan Gâzî’nin, Nîlüfer Hâtûn’la evliliğinden doğan iki oğlu Süleyman ve Murâd, bizim Rûmeli ve Balkan diyarlarında okunacak mâcerâmızın ilk büyük isimleridir. Gâzî Süleyman Paşa, târihimizde “Rûmeli Fâtihi”; Murâd-ı Hudâvendigâr da “Balkan Fâtihi” unvanlarını, Türk milletinin gönlünü fethederek kazanmışlardır. Aslında, fethedilen topraklardaki ahâlinin gönlü de, kazanç hânesinde gösterilmelidir.
Gelibolu limanından Meriç ve Tunca’ya, oradan da Tuna’nın her iki yakasına uzanan Türk şahlanışı, uzun süren med hâlinden sonra sularını geri çekmeye başlamış, bu esnâda da Dünyâ târihinin en acıklı ve yürek yakan muhâceret hikâyesi yaşanmıştır.
Bu geri çekiliş sırasında, Balkan coğrafyasında, başta Rusya olmak üzere pek çok Avrupa devletinin tahrik ve yardımıyla, düzine miktârı Osmanlı bakıyesi devlet kurdurulmuştur. Bunlardan Sırbistan ve Karadağ, ilerleyen yıllarda komşu diğer devletler aleyhine büyümüş, Güney Slavlarını temsil bahânesiyle “Yugoslavya” ismini almıştır.
Bugün adı da, kendi de târihe karışan Yugoslavya’da; Üsküp’den Yenipazar’a, Saray-Bosna’dan Kosova’ya nice adı âşinâ kasaba ve şehirde, şuûrlu bir şekilde Müslüman-Türkler soykırıma tâbi tutulmuşlardır. Yanan, yakılan, katledilen bu bahtsız insanlardan, Türkiye’ye gelebilen tâlihliler yanında, topraklarını terk etmeyenler de vardır. Hâlâ o diyarlarda bizim dilimizi konuşup kültürümüzü yaşatan, bu, hürmet duyulacak soydaşlarımızın romanlara bedel hikâyesini, “Yugoslavya’da Müslüman Türk’e Büyük Darbe” kitabında, o akıcı üslûbuyla anlatan Altan Deliorman, bu eserinde hâdiselere baba toprağı Deliorman’ın penceresinden bakar gibiydi.
Yugoslavya’dan Türkiye’ye hicret eden münevver Türklerden Fevzi Tara’nın hâtırâları, Altan Deliorman’ın Büyük Darbe’sine çok mühim bir çıkış noktası ve ilham kaynağı teşkil etmişti.
Başta yok olan Yugoslavya vâkıâsı olmak üzere, ortaya çıkan yeni belge ve bilgiler ışığında Yugoslavya’da Müslüman Türk’e Büyük Darbe, 2010 yılında ikinci baskısı ile okuyucuya takdîm edilmişti. Bir Balkan Türkü’nün oğlundan, Balkan mâcerâmızı dinlemek isteyenler, usta işi bir kitap okumuşlardı.
Altan Deliorman’ı “Hezâr-Fen” yapan bir başka yönü, onun çok zengin bir kültür mâlûmatına sâhip oluşudur. Türk kültürünün en mühim ve klâsik bilgileri, Altan Deliorman’ın kalemini besleyen pınar lüleleriydi. O, aynı zamanda pek dikkatli bir “Türk kültürü araştırıcısı”ydı. Eserlerinin bir bölümü, bu başlık altında toplanabilir.
1989 yılında üç yazısını bir araya getirerek çıkardığı “Üç Makale”, onun Türk kültürü araştırmalarının hem dikkatli bir özeti, hem de ilerideki bâzı kitaplarının habercisi gibiydi.
“Türk-İslâm Sentezi ve Türkçülük”, “Homeros Kimin Atası?”, “Bugünkü Mânâsı İle Bozkurt”, kitapta yer alan makâlelerin başlıklarıydı. Bunlardan birincisi, Türkçülük fikrinin geniş dâiresini anlatıyor ve “Türk-İslâm Sentezi” düşüncesinin de, “Nizâm-ı Âlem, Devlet-i Ebed- Müddet” ideâlleri gibi Türkçülüğün kucakladığı bir vâkıâ olduğunu, lâkin bu sayılanların münferit olarak Türkçülüğün yerine geçemeyeceğini, bizim İslâm öncesinde de fazlalıklarını atmış, berrak bir dünyâ görüşümüz bulunduğunu ifâde ediyordu. Türk-İslâm Sentezi ve Türkçülük makâlesi, 2010 yılında yayınlanan “Târih Boyunca Türkçülük” kitabının yazılış sebebi gibiydi.
Üç Makale’den ikincisi, Turgut Özal’ın başbakanlığında Türkiye’nin sipârişi üzerine Fransa’da Plon Yayınevi tarafından Fransızca yayınlanan “Avrupa’daki Türkiye” kitabı hakkındaydı. “Homeros Kimin Atası?” başlığını taşıyan bu makâlede; “Türk” adı kullanılmadan ve arkaik bütün Anadolu sâkinlerinin, bizi de aralarına alarak meydâna getirdiği söylenen “Anadolu Kültürü”nün, maksatlı ve Türk’ü Anadolu hesâbının dışında tutma gayretkeşliği olduğu anlatılıyordu.
Üçüncü makâle, “Bozkurt” hakkında ciddî bir araştırmanın mahsûlüydü ve “Bugünkü Mânâsı İle Bozkurt” adını taşıyordu. Altan Deliorman, 2009 yılında kitaplaştırdığı “Türk Kültüründe Bozkurt”u çok evvelden plânlayıp düşündüğünü, bu makâle ile ortaya koyuyordu.
Türk Kültüründe Bozkurt, akademik standartlara uygun, fakat herkesin anlayabileceği tarzda yazılmış bir araştırma eseriydi. En eski devirlerden günümüze kadar, Türk târihinin tamâmında yapılan bir “Bozkurt” taraması ve seviyeli analizi olan kitap, aynı zamanda folklorik ağırlığı da bulunan çok cepheli anlatma gücüne ulaşmıştı. Bu sâhada henüz mukâyese edilecek bir benzer yayın yoktur. Eserin, mitolojik kaynaklarda “Bozkurt” arayan bölümleri kadar, Cumhûriyet Devri’ndeki “Bozkurt” tesbitleri de ilgi çekiyor ve târihî bütünlüğümüzü anlatıyordu.
Altan Deliorman’ın, Türk kültürü araştırmaları grubuna dâhil edilebilecek son eseri, 2010’da okuyucusuyla buluşan Tarih Boyunca Türkçülük’tü. Başta edebiyât târihleri olmak üzere, müracaat kitaplarında, şahıslara veyâ edebî, fikrî ekol ve akımlara göre yer alan bölük-pörçük bilgiler dışında, târihde Türkçülük hakkında böyle bir müstakil çalışma yapılmamıştı. Destanlar devrinden 1923’e kadar gelen bu eser, yazarının kitaba koyduğu işâretlerden anlaşıldığına göre, düşünülen mesâînin birinci cildiydi. Oğuz Kağan’dan Vanî Mehmed Efendi’ye, Ali Şîr Nevâî’den Ömer Seyfeddin’e, Ahmed Vefik Paşa’dan Ziyâ Gökalp’a, Hasan Bey Zerdâbî’den İsmâil Gaspıralı’ya kadar nice gayret ehli, bu kitap sâyesinde, 21. yüzyılın ilk berat ve muştuluklarını alıyorlardı. Tarih Boyunca Türkçülük, sanılanın aksine bir ideoloji veyâ doktrin kitabı değildi. O, her satırında usta Deliorman kalemini gösteren üslûpla yazılmış edebî bir eserdi. Bu yüzden de, doğrudan doğruya bizim kültür hazînemize dâhil olmuştu.
Destanlar devrinden 1923’e kadar gelen bu eser, yazarının kitaba koyduğu işâretlerden anlaşıldığına göre, düşünülen mesâînin birinci cildiydi. İkincisi, Cumhûriyet Dönemi’ndeki Türkçülük hareketlerini içine alacaktı. Baskıya hazır hâldeki bu cild, Deliorman âilesinin himmetini bekliyor
Mâvi zemîn üzerine konmuş ay ve yıldız, Doğu Türkistan bayrağıdır. Bugün Çin zulmüne terk edilmiş Doğu Türkistan’ın mübârek toprağı, Kaşgâr’dan Urumçi’ye, bir insanlık dramını anlatıp duruyor.
Doğu Türkistan’ın istiklâli uğruna mücâdele edenler arasında, Îsâ Yûsuf Alptekin’in ayrı bir yeri vardır. 1991 yılında, Türkiye Edebiyat Vakfı’nın öncülüğünde, Îsâ Yûsuf’u ve mücâhedesini anlatan serî faaliyet arasında, bir de kitap düşünülmüştü. “Türklük Mücahidi İsa Yusuf” adlı eser, bu fikir ve niyetle kaleme alınmıştı. Altan Deliorman’ın, Prof. Dr. Abdülkadir Donuk ve İsa Kocakaplan’la birlikte yazdığı bu eser, tamâmı Doğu Türkistan dâvâsına harcanmış bir ömrün hikâyesini sayfalara taşımıştı.
Türk maârif sisteminde dile getirilen aksaklık ve eksiklikler arasında, târih dersi müfredâtı ile buna bağlı olarak târih dersi kitapları önemli yer tutmuştur. 1976’ya kadar; hem müfredât, hem de ders kitabı açısından, son derecede ızdırab veren bir millî eğitim manzarası vardı. Şikâyetlerin merkezinde de, Türk târihine yeteri kadar zaman ve yer ayrılmayışı bulunuyordu. Bilhassa ortaokul ve lisenin ilk sınıflarında, Türk çocuklarının gayr-ı Türk bir târih programına tâbi tutuluşu, İlk Çağ’a âit bütün Dünyâ kavimlerinin öğretilmesine karşılık, o zaman diliminde bizim bahsedilecek hiçbir yanımız yokmuş gibi bir fikrin hâkim kılınması, hemen her mahfilde konuşuluyordu.
1976 yılında, müfredâtta yapılan değişikliğin ardından, Türk târihini tan vaktinden anlatmaya başlayan lise kitapları yayınlanmıştı. Milletini, vatanını, târihini seven her Türk, bu fevkalâde büyük ve inkılâb değeri taşıyan kitapları heyecânla okumuştu. İşte, bahsedilen “Tarih-Lise I” ve “Tarih-Lise II” kitaplarını, rahmetli Prof. Dr. İbrâhim Kafesoğlu ile birlikte Altan Deliorman yazmıştı. Lise 3. sınıf târih kitabının yazarı da Yılmaz Öztuna idi.
Altan Deliorman’ın, hocası Kafesoğlu ile yaptığı bu ders kitabı yazma çalışması; 1977’yi 1978’e bağlayan günlerde, değişik siyâsî hîlelerle iktidâra gelen yeni hükûmetin hışmına uğramasına ve depolardaki kitapların dahî imhâ edilmesine rağmen, Türk târihini okumak ve okutmak isteyen bir millet kalabalığını arkasında taşımıştı. Bunun, her zaman farkında olan Altan Deliorman, ilerleyen yıllarda, müfredâtın ve mevzuâtın müsaade ettiği ölçüler içinde, târih ders kitapları yazmayı sürdürmüştü.
1990 yılında, bu sefer tek başına kaleme aldığı “Tarih-Lise I”, “Tarih-Lise II”, “Tarih-Lise III” kitapları, 1998’e kadar okullarımızda okutulmuştu
Târihe özel merâkı olan talebenin okuması için konulan seçmeli târih dersleri için de metinler hazırlayan Altan Deliorman; “Genel Türk Tarihi-I”, “Genel Türk Tarihi-II”, “Genel Türk Tarihi-III” ile “ Osmanlı Tarihi-I”, “Osmanlı Tarihi-II” adlarındaki eserlerini 1996 yılında yayınlamıştı. Bunlardan Genel Türk Tarihi-III, 2005 yılına kadar bu dersi seçen öğrencilerin elindeydi.
1998’de, ortaokul seviyesindeki ders kitabı çalışmasına başlayan Altan Deliorman, “Millî Tarih-I”, “Millî Tarih-II” adlarındaki kitaplarını çıkarmıştı.
İkisi İbrâhim Kafesoğlu ile toplam 12 târih ders kitabı hazırlayan Altan Deliorman, bu sâhada memleketimizin en önde gelen kalem sâhipleri arasına hakkıyla girmişti. Onun eğitimci yanı, ders kitabı olsun olmasın, hemen bütün yazdıklarında hep önde görünmekteydi.
1979 yılında, Tercüman Gençlik Yayınları arasında, “Küp Kafalı Çocuk” da yayınlanmıştı. Evliyâ Çelebî’nin Seyâhatnâme’sinde, çok hoş hikâyeler vardır. Altan Deliorman, bu Çelebî menşe’li satır güzellerini çocuk diline, kavrayışına aktararak “Küp Kafalı Çocuk”u yazmıştı. Altan Deliorman’ı, bu vesîle ile çocuk edebiyâtı vâdisine götüren “Küp Kafalı Çocuk”un, değişik gelişme ve sebeplerle devâmı gelmemişti.
Altan Deliorman, babasından devraldığı gazetecilik cevherini, dâimâ parlak ve işlek tutmuştu. Bu yüzden, yazdığı kategoriler içinde gazeteciliğin târihine âit bir başlığın yer alması pek tabiî idi. Üstelik o, bir Balkan gazetecisinin oğluydu. Necmeddin Deliorman’ın Türkiye’ye hicret etmeden önceki gazetecilik günlerinin verdiği ilhâmla, daha üniversite mezûniyet tezi safhasından başlayarak, Bulgaristan’daki Türkçe basın üzerinde çalışmıştı. 1865- 2009 arasını içine alan ve tamâmı belgelere dayalı bu mesâî, 2010 yılında “Bulgaristan’da Türkçe Basın” ismiyle yayınlanmıştı. Eserde, bahsedilen zaman diliminde Bulgaristan’da neşredilen Türkçe gazete ve dergilerle bunların kurucu, başyazar ve yazarları hakkında, kolay bulunamayacak kıymetli bilgiler veriliyordu. Bu kitap, sâdece Bulgaristan coğrafyasına değil, geniş mânâdaki târihî Türk coğrafyasına yeni kültür ilâveleri yapacak özellikler taşımaktaydı.
Bulgaristan’da Türkçe Basın, Altan Deliorman’ın, babası vâsıtasıyla, koskoca Rûmeli Türklüğü’ne ödemeye çalıştığı bir gönül borcudur. Üslûbu ve dili, bu vesîleye pek yakışmıştır.
Târihçi Altan Deliorman’ın son çıkardığı iki eser, Türk siyâsî ve medeniyet târihlerini iki ciltte toplamaya mâtuf bir çalışmanın mahsûlüydü. 2010 yılında çıkan kitaplardan ilki “Osmanlılardan Önce Türkler”, ikincisi de, “Osmanlı Çağı” adını taşıyordu. Her kalemi eline alanın târih yazmaya soyunduğu günümüzde, Altan Deliorman kâbında bir târihçinin neşriyâtı, elbette mihekk taşı olmuştu. Onun, târih ders kitapları yazarken biriktirip kenâra koydukları, zâten böyle bir çalışmayı mecbûrî hâle getirmişti. Türk târihini, erbâbından ve akıcı bir Türkçe ile okumak isteyenler, her iki kitabı da ihmâl etmemişlerdi.
Altan Deliorman’ın, Osmanlı târihine dâir, daha önceki yıllarda yaptığı etraflı kalem tecrübeleri vardı. 1980’de, Tercüman Gençlik Yayınları içinde fasiküller hâlinde yayınlanan ve bilâhere iki ciltlik hacimli kitaba dönüşen “Padişahlar Ansiklopedisi”, ciddî bir Osmanlı târihi etüdü idi. Gazete esprisiyle perâkende tedârikçiliğin çok uzağındaki bu mesâî, ehil bir kalemden geniş okuyucu kitlesine ulaşmıştı.
Bir kısmının idâreci veyâ nâşiri olduğu muhtelif gazete ve dergilerde yazdığı sayılması zor köşe yazısı ve makâleler, Altan Deliorman’ın kalem bereketini dâim tutan arşiv şâhitleri olarak zamânı bekliyorlar. Onun gazeteciliği ve dergi yayıncılığı, başlı başına bir araştırma ve monografi konusudur. Taşıdığı “Basın Şeref Kartı”, bu mesleğe kattığı şerefin mütevâzı bir ölçüsüdür. Altan Deliorman, bunun daha fazlasını ifâde eden ölçülerde “Bâb-ı âli” mensûbuydu.
Son aylarını, hâtırâlarını yazmaya vakfeden Altan Deliorman, o, nefis, sıcak ve akıcı üslûbuyla, okuyanı çabucak sarıveren hayat hikâyesini, Hakk’a yürüyüşü yüzünden, maalesef tamamlayamadı. İkmâl edilmiş otobiyografisini okumak, büyük saadet ve lezzet olacaktı.
Eskilerin dilinden düşmeyen iki tâbir, Altan Deliorman için kullanıldığında, onun kalem çeşitliliği belki karşılığını bulur: “Mütebahhir” ve “Velûd”. Türk târihi, kültürü, ilmi, irfânı, Altan Deliorman’a, hayırhah mesâîsi için müteşekkir ve minnettârdır.
Bâzı insanlar, Dünyâ’ya husûsî misyonlarla gelirler. Altan Deliorman, bunlardandır. O, kalem vâsıtasıyla giriştiği mücâhedeye, 1948’de, 12 yaşında yazıp yayınladığı “Trenin Kalkışı”ndaki saf ve dinâmik rûhla başlamış ve son nefesine kadar devâm etmişti. 22 Ağustos 2012 günü, “Eski Albümün en tanıdık çehresi” sessiz, sedâsız yerini alıverdi. Onun kalemi, Türklük vâr oldukça yaşayacaktır..