Edebiyat hocalığının, edebiyat tarihçiliğinin, edebiyat münekkitliğinin ve şairliğinin yanında roman yazarı da olan Ahmet Hamdi Tanpınar; Türk romanının ihtiyaçtan doğmadığını, ‘bir taklit ürün’ olduğunu söyler. İddiasını, şu açıklamayla destekler: Halk hikâyelerinin devâmı olarak bir Türk romanı doğsaydı, o eser, bizim romanımız olurdu.
Bu hükümden hareket edenler; daha büyük, belki de boylarını aşan iddialar ileri sürdüler: ‘Bizde roman olamaz!’ Yanıldılar tabii ki… İddialarını ispat edecek tezlerini ortaya koyamadıkları gibi, neden yanıldıklarını da anlatamadılar.
Kendisi de bir Türk olarak Türklerin romanını yazmış olsa bile, bütün eserlerini Rusça kaleme aldığı için ‘Türk romancısı’ olmadığı iddia edilen Cengiz Aytmatov ile Türkiye’de yaşamadığı halde bütün eserlerini Türkçe yazan Cengiz Dağcı ve Türk olmasına rağmen, Türk insanının romanını yazmaya tenezzül etmeyen Orhan Pamuk gibi isimlerin varlığı, Türk romanının oluşmasına yetmedi.
Gam değil.
Türk insanının okuyabileceği, okurken kendisini veya kendisinden bir şeyleri bulabileceği romanlarımız ve o tür romanları yazan romancılarımız var.
NECATİ GÜLTEPE
NECATİ GÜLTEPE
Arşiv uzmanı, yazar Necati Gültepe, 1951 yılında Erzincan’da doğdu. İlk ve orta eğitimini Erzincan’da tamamladı. 1975 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. 1971’de İstanbul İl Halk Kütüphanesi’nde devlet memurluğuna başladı. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nde uzman oldu. İstanbul Vakıflar Bölge Kültür ve Arşiv Müdürlüğü yaptı. 1990 yılında Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı’na tâyin edildi. Bu kurumda Genel Müdür Yardımcılığı yaptı. Muhtelif süreli yayınlarda neşredilen 100’e yakın araştırma makalesi vardır. Devlet arşivlerinin 1990-2002 yılları arasındaki yayınlarının hemen hemen tamamında yayın sorumlusu olmuştur.
Kitap hâlinde yayınlanmış eserleri:
1- Ebussuud Efendi: (Beyan Yayınları. İstanbul, 1984), 2- Osmanlı Fermanları: (İstanbul, 1992), 3- Osmanlı Devleti ile Kafkasya-Türkistan-Kırım Hanlıkları Arasındaki Münasebetler: (Başbakanlık Basımevi. Ankara, 1992), 4- Azerbaycan ile Osmanlı Devleti Arasındaki Münasebetlere Dair Arşiv Vesikaları: (Başbakanlık Basımevi. Ankara, 1992), 5- Turan / Turancılık Tarihinin Kaynakları: (Turan Kültür Vakfı. İstanbul, 1998) 6- Kızılelma’nın İzinde: (Milenyum Yayınları. İstanbul, 2007) 7- Türk Kadın Tarihine Giriş / Amazonlardan Bâcıyân-ı Rum’a: (Araştırma - İnceleme. Ötüken Neşriyat. İstanbul, 2008) 8- Mührün Gücü (Tarih, Ötüken Neşriyat. İstanbul, 2009), 9- Eve Dönmeyenler: (Tarihî Roman. Ötüken Neşriyat. İstanbul, 2011), 10- Munzurdaki Zorbaz: (Tarihî Roman. Ötüken Neşriyat. İstanbul, 2012)
MUNZURDAKİ ZORBAZ
Munzur, Doğu Anadolu Bölgemizde, Dağları ile tanınmış bir bölgedir. Kuzeyinde Erzincan Ovası, batısında Karasu Vâdisi, güneyinde Ovacık çöküntüsü ile çevrelenmiştir. Geçit vermeyen Munzur Dağları’nın kuzey eteklerinde Sivas’ın Divriği İlçesi’nden Erzincan’a giden demiryolu, doğu eteklerinde, Erzincan-Tunceli-Elazığ karayolu, batı eteklerinde de Erzincan’ın İliç ilçesini, Kemaliye üzerinden Arapkir’e bağlayan karayolu bulunmaktadır.
Munzur Vâdisi’nden iki aşiret reisi divâna müracaat ederek bölgelerinde katliama varan kargaşanın durdurulması için, sadrazama arz tezkeresi sunarak yardım isterler. Tezkerede özet olarak şunlar yazılıdır:
‘Munzur Vâdisi’nde onlarca birbirine benzemez din, mezhep ve soya mensup aşiretler, içeride birbirine düşman, dışarıya karşı birlik olarak yaşamaktadırlar.
Ahâli; Türkmen, Zaza, Kürt, Ermeni ve daha adı sanı bilinmeyen kadim zamanlardan kalmış bir yığın kalabalıktır. İnsanlar bu vâdide zulüm görüp acı çekmektedirler. Sebebi; buradaki insanların bir kısmı kendi bölgelerinde her trlü suça, günaha bulanmış, kaçıp vâdiye sığınmış aşiret kaçkınlarıdır.’
Aşiret reisi, sözlü olarak tezkereyi özetler:
‘Sultânım, kestirmeden söyleyeyim: Ya gelir bu yangını söndürürsünüz veya biz hepten helak oluruz.’
Toplumların geçmişindeki bazı gerçekleri öğrenmek cesâret işidir; dirençli ve güçlü olmayı gerektirir.
Necati Gültepe’nin yazdığı ‘Munzurdaki Zorbaz’ isimli romanı okumak için de cesaret gereklidir.
Osmanlı’nın zor zamanlarıdır. Oraya ordu göndermek gerekmektedir fakat buna imkân yoktur. Çâresiz Zorbaz görevlendirilir. Zorbaz kelimesinin karşılığı lügatlerde; ‘Beden ve kol kuvvetine dayanarak halk arasında karışıklık çıkaranları yola getiren adam’ olarak verilmektedir.
Romandan öğrendiğimize göre Osmanlılarda en üst düzey savaşçı makamına Zorbaz denirdi. Cündilik, matrakçılık, pehlivanlık, canbazlık, kemankeşlik gibi kırk iki çeşit savaş oyunu ustalığından sonra ruhî eğitimlerden de geçilerek Zorbaz makamına çıkılırdı. Zorbaz hem oyunun adı, hem de bir sıfattı. Necati Gültepe, Osmanlı’nın dövüş sanatı olan zorbazı da anlatıyor. Zaten romanın baş kahramanı da bir zorbaz. Yazar, şimdilerde adı sanı unutulmuş bu sanata eserde apayrı bir değer ve hatta asalet kazandırmış.
Görevlendirilen Zorbaz ile birlikte Mihrali, Deli Hoca / Müderris Âlim Hoca Munzur vadisine giderler.
Burası dünyanın hiçbir yerinde örneği olmayan yüzlerce birbirine benzemez aşiretler mahşeridir. Farklı inanç ve dillere sahip, onlarca etnik gurup birbirleri ile savaşmaktadır.
Çanlı Kilise 150 rahip mevcudu ile bölgenin en büyük Ermeni kilisesidir. Baş Rahip Rusların desteğiyle Ermeni Krallığını kurup başına geçmeye çalışırken; Derleme aşiretleri kiralık katil olarak kullanmakta, vadide ve çevre şehirlerde katliam yapmaktadır.
Vadide şaşırtıcı olaylar gelişmektedir, hiçbir hâdise dışarıdan göründüğü gibi değildir.
Bölgede bulunan iki Rus General, Ermeniler ve aşiretler üzerinde çalışmaktadırlar. Fakat çok daha derinlerde Zorbazı ve Deli Hocayı bile ürperten başka bir âlemin varlığını keşfederler!
Necati Gültepe, mahallî ağızları ustalıkla kullanarak, Osmanlı Devleti’nin bir döneminde, belli bir bölgede yaşanan gerçek olayları, aksiyon filmlerinin hareketliliği ve akıcılığı ile okuyucuya sunuyor.
Gültepe, okuyucuya bir de gizli mesaj veriyor. İnce ve derin o mesajın sırrına, romanı okuyanlar değil, anlayanlar erişecekler.
Son yıllarda kitapseverlerin roman türüne yönelmeleri demek ki sebepsiz değilmiş…
Klasik romanların yeri bambaşka olmakla birlikte yeni Türk romancılığında; yeni ve çağdaş Ahmet Hamdi Tanpınarlar, Peyami Safalar, Reşat Nuri Güntekinler, Mustafa Necati Sepetçioğlular, Abbas sayarlar, Feridun Fâzıl Tülbentçiler var.
Müjdeler olsun…
KUŞBAKIŞI
İHTİLAL, İHTİRAS VE İDEAL - 68 KUŞAĞI HAKKINDA
O dönemde, eylemciler arasındaki dostluk, yoldaşlık, atılganlık, fedakârlık, omuz omuza katlanılan zorlukları ön plana çıkararak 68 Kuşağı’ndan övgüyle bahsedenler duygu saptırmasıyla meşguller.
Peki, bu eylemler ne için, hangi maksatla, nasıl bir hedef güderek yapılmıştı?
Sosyalist bir devrim yapmak için; yahut devrimci heyecanları basamak yaparak iktidar hırslarını tatmin etmek isteyenlerce kullanıldıkları için; yahut Kızılordu’nun 68′deki Prag İşgalini perdelemek isteyen beynelmilel komünizmin propaganda anaforuna kapıldıkları için…
Bunlar o gün görülmüyor idiyse, bugün açıkça ortaya çıktı! Ama bunu itiraf etme olgunluğunu gösteren bir-iki zayıf sesten başka aydın sorumluluğu taşıyan yok.
1968′de Ülkücüler de vardı! Bunlara uymayan, bunlara karşı çıkan, o günkü “son Türk devleti”ni kızıl emperyalizme peşkeş çekmek isteyenlere -iktidarın aczine rağmen- fırsat vermeyen; ihtilalcilerin oyunlarını bozan, devrimcilerin üniversiteye ve sokağa hâkim olmalarını engelleyen Ülkücüler!…
Onlar da yok sayılıyorlar… Ama varlardı; doğru yoldalardı; haklılardı; başarılı da oldular…
Erol Kılınç’ın bu kitabı 68 Kuşağı tâbiri etrafında oluşturulan atmosfere aykırı yönden bir katkıdır.
ÖTÜKEN NEŞRİYAT: 0.212-251 03 50
Bu eseri büyük bir zevkle, dudaklarınızdan tebessüm eksik olmadan, zaman zaman da yanınızdakileri size tuhaf tuhaf baktıracak şekilde kahkahalar atarak okuyacağınızdan eminiz. Ara sıra hüzünlendiğiniz de olacak elbet. Bazen içiniz yanacak. ‘Böyle bir şeyi nasıl yaparlar, bu güzel İstanbul’un o yerine nasıl da kıymışlar?’ Diyerek içiniz sızlayacak. Fakat genellikle sizi şaşırtan ve hiç beklemediğiniz olaylarla buluşturan, hiç ummadığınız şöhretlerle tanıştıran satırlar ağır basacak. İlhan Bardakçı, ilk gençlik yıllarından başlayarak görüp yaşadığı İstanbul’u, o İstanbul’un semtlerini ve artık sadece kitaplarda, resimlerde kalmış mesirelerini, bağlarını, bahçelerini, oralarda bulunan ünlü kişileriyle anlatıyor. Öyle bir anlatış ve öyle olaylar ki hep anlatsa da kitap hiç bitmese diyeceksiniz.
TÜRK EDEBİYATI VAKFI: . 0.212-527 30 52
KÜLTÜR DÜNYÂMIZDAN MANZARALAR
Kültür tarihçisi Dursun Gürlek; ‘Yol uzun, ömür kısa olduğuna göre, hayâtı güzelleştiren sırları çözmek gerekiyor.’ Diyor. Bunun için de kültür hazînelerinin kapılarını açıyor, hazînedeki mücevherleri okuyucunun önüne seriyor. Kültürümüzün nâdide ürünleri olan bu mücevherler, dün olduğu gibi bugün de hem gözlerimizi, hem gönüllerimizi dinlendiriyor.
1. baskısı 2008, 3. baskısı 2010 yılında hazırlanan kitap, Osmanlı medeniyetinden, İstanbul kültüründen kesitler sunuyor. Evliya Çelebi’den yaşanmış hikâyeler, eski kitapların tozlu sayfalarında unutulmaya yüz tutan latîf latifeler, Süleyman Nazif’ten fıkralar, hediyelik altınlar, camilerimizi süsleyen şaheser tablolar, eli öpülecek insanların özellikleri, Mehmet Âkif’in gözünü yaşartan sahneler, Şâir Haşmet’ten haşmetli sözler, şifalı tozlar, Mevlevî medeniyetinden ibretler, uyuyanları uyandıracak fıkralar; Kültür Dünyâmızdan Manzaralar’ı oluşturuyor.
Cana can, yüreklere heyecan katacak, enikonu okunacak birçok konu okuyucuyu bekliyor.
KUBBEALTI NAŞRİYAT: Peykhâne Sokağı Nu: 3 Çemberlitaş, İstanbul. Telefon: 0.212-516 23 56 Belgegeçer: 0.212- 638 02 72
Ülkücü Hareket içerisinde aktif olarak bulunan Bilgeoğuz Yayınları’nın sâhibi Oğuzhan Cengiz’in Malatya Cezâevi’nde tuttuğu notlar, kitabın içeriğini oluşturuyor.
‘Tarihe not düşmek’ ve Ülkücü Hareket’in bilinmeyen bir cephesine ışık tutmak maksadıyla kaleme alınan kitapta, idam talebiyle yargılanan, firar eden, sonra da teslim olan, 12 yılı hapishânelerde geçen bir vatanseverin hâtırâları var. ‘İçeride’ iken dışarıda yaşanan olaylarla ilgili yorumları var. Ayrıca; Yusufiye medreselerinde fazilet mücâdelesi veren gençler anlatılıyor.
Kitabın 2 sene içerisinde 13 baskı yapması, yazarın iyi bir gözlemci, kuvvetli bir kalem sahibi olduğunun işâretidir. Sayfalar arasında bu hükmü doğrulayan ışıklı değerlendirmelere sık sık rastlanıyor.
Ülkücüler, çile çektikleri mekânları, ‘Taş mektepler’, ‘Yusufiye Medreseleri’ olarak anıyorlar. Bu isimlendirme onların cezâvelerinde, ölümü beklerken bile ‘vatanım için ne yapabilirim’ düşüncesiyle; okuduklarını, gözlemlediklerini, tefekkür ettiklerini, hayatı anlamaya çalıştıklarını gösteriyor. Hürriyetine kavuşanların hiçbiri, cezâevine girdikleri zamandaki gibi değildi. Sâdece kendilerini değil, birbirlerini de eğitmişler, ufuklarını genişletmişler ve kinlerini taş duvarlar dışında bırakarak çıktıktan sonra dışarıdaki hayatı daha iyi değerlendirecek şekilde yenilenmişler, bilenmişlerdi.
Oğuzhan Cengiz’in Gerek Yanık Kale, gerekse Kapıaltı isimli kitaplarını okuyanlar, dünya meseleleri hakkında da bilgi sâhibi olma imkânını buluyorlar.
‘Çiçek açar güneş soldursun diye
Ben de Türklük için kurban doğmuşum
Anamdan Tanrı’ya son bir hediye
Ben de Türklük için kurban doğmuşum
Dedem değirmenci, babam kaptanmış
Ninem tarlalarda kavrulmuş, yanmış
Bir çift ağam yurda sunulan kanmış
Ben de Türklük için kurban doğmuşum’
Emekli Pilot Binbaşı Mert Gönül’ün yazdığı kitabın tam adı: TÜRK DÜŞÜNCE VE SİYASET HAYATINDA Dr. FETHİ TEVETOĞLU’dur. Doktora tezi olarak hazırlanmıştır.
Kitapta; millî hislerini, gençlik yıllarından itibâren şiirleriyle de ifâde eden Türk milliyetçiliğinin ölmezlerinden, büyük mücâdele adamı, Dr. Fethi Tevetoğlu’nun hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmekte, Türkçülüğünün arka planı anlatılmakta, Türkçü düşünce sistemi içerisinde Dr. Fethi Tevetoğlu’nun yeri belirlenmekte ve Türkiye’de komünizmle mücâdele çalışmaları hakkında özet verildikten sonra, Dr. Tevetoğlu’nun mücâdeleye katkıları anlatılmaktadır.
Dr. Fethi Tevetoğlu’nun ölümünün 22. yıldönümü dolayısıyla Türk Ocakları Ankara Şubesi tarafından yayınlanan kitap 215 sayfadır.
Tahlillere, tespitlere, analizlere ve bazı hükümlere yer verilen eser, her Türk milliyetçisinin kütüphanesinde mutlaka bulunmalıdır.
TÜRK OCAKLARI ANKARA ŞUBESİ YAYINI: 0.312-231 04 97
KISA KISA / KISA KISA…
1- BİR DERSİM HİKÂYESİ: Murathan Mungan. Metis Kitabevi. 0.212-245 46 96 [email protected]
2- TAKİYÜDDİN’İN GÖZLEM ARAÇLARI: Mustafa Kaçar, M. Şinasi Acar, Atilla Bir.
Türkiye İş Bankası Yayınları 0.212-258 77 43 [email protected]
3- SAADET ASRINDA TÜRKLER: Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı. Kendi Yayını. Konya
4- DİN VE TÜRK CİHAN HÂKİMİYETİ: Tayfur Kozan. İrfan yayıncılık0.212-518 38 66 e-posta: [email protected]
5- TÜRKLERİN TARİHİ: Jean-Paul Roux. Tercüme: Aykut Kazancıgil-Lale Arsan Özcan. Kabalcı Yayınevi: 0.212-526 85 86 e-Posta: [email protected]