Bir insanın adındaki ‘Engin’lik hâtıralarına zenginlik olarak yansımışsa, Köklü bir kültür çınarı ise… yazdıkları zevkle okunur.
Okunur da… gerek yazdığı kitap gerekse kendisi hakkında değerlendirme yapılırken görülür ki; kendisini tanıyan üstatlar, mısra-ı berceste kabilinden satırlarla öyle mükemmel sözler söylemişler ki, sonradan ne yazılsa, güneşin yanında ay ışığı gibi kalır.
Ustası ve hocası Bedii Faik yazıyor:
Tepeden tırnağa, fağfur kâse, kristal sürahi, cam bardak, porselen biblo, toprak testi... Hâsılı malın her türlüsüyle dolu bir züccaciye mağazası düşününüz. Ve bir de adam! Ama hayır, sipsivri bir adam değil, güç zaptolur yağız bir at üstünde, kâh sağa yan verip sağrı savurtarak, kâh sola diz deydirip nal ışıldatarak, o züccaciye dükkânına dalmış bir adam!
Engin Köklüçınar, son çıkan her iki kitabında da işte budur!..
Onun atıyla daldığı sırçalar, porselenler, fağfurlar, camlar, seramikler, çamurlar, hamurlar arasında okur olarak heyecan duymamak ne kadar mkânsız ise; gülmekle hüzünlenmek, kızmakla rahatlamak arasında, bir duygudan ötekine atlıya sıçraya, saatin nasıl geçtiğini anlamak da o ölçüde nkânsızdır!
Bir bakarsınız, Engin atını mahmuzlamış ‘Eyvah gitti fağfur kâse ’ derken... Hayır... Hemen farkedersiniz ki, giden toprak testidir! Bir bakarsınız, atın sağrısı sıram sıram dizili kristallerin ışıldadığı rafa vurdu vuracak... Fakat hayır... Deymemiştir bile ve gitmiş gitmiş ya o kristaller arasında şişinip duran bir âdi cam sürahiyi tuzla buz etmiş yahut da bir Etrüsk vazosuna, sanki onlardan biriymiş gibi, yaslanan çirkin bir plâstiği yere sermiştir!
Hiç şüphe yok büyük hünerdir bu! Kalemini bir küheylan gibi kullanarak, neyi kırıp neyi dökeceğine, nerede durup nerede koşacağına emin olmadan ve böyle bir zorluğun üstesinden geleceği güvenini taşımadan, değil at, sümüklü böcek sırtında dahi züccaciye dükkânına girilemez elbet!..
Engin'i, onu hep sevmiş ve ilgiyle izlemiş bir ağabeyin muhabbeti içinde kucaklıyorum.
Hiç şüphesiz, aynı züccaciye dükkânının tozlu bir rafında, o atın rüzgârını duyan pek eskimiş bir vazo olan ben, raf komşularımın hallerini ürpererek hep hatırlayacağım!
Köklüçınar, ‘Neler Gördük Biz?’ isimli kitabında yalnızca hâtıralarını mı anlatıyor? Bab-ı Âli’nin ustalarını mı yâd ediyor?
Ana konu bunlar olmakla birlikte, satır aralarında mesleğe yeni intisap etmiş gençlere, nasıl gazeteci olacaklarını anlatıyor. Meslekte zirveye çıkılacak yolları târif ediyor. Böylece; bir taraftan Bâb-ı Âli’yi tanıtırken diğer taraftan câmianın, kendi dönemindeki yüksek seviyesine yeniden yükselmesi için yapılması gerekenlerin ipuçlarını veriyor.
13,5 X 21 santim ölçülerinde 376 sayfalık kitapta; basın dünyamızdan, kültür hayatımızdan, seçilmiş ve tâyin edilmiş devlet adamlarımıza, sahne ve perde yıldızlarından işadamlarına kadar, şöhretli, isimsiz, isimleri unutulmuş veya gönüllerin mûtenâ köşelerinde yer etmiş binlerce kişi var. Hepsinin ismi, ‘Kitapta adı geçenler’ başlığı altında 7 sayfa hâlinde verilmiş. Son bölümde, 40 sayfa hâlinde parlak kuşe kâğıda renkli olarak basılmış fotoğraflar kitaba zenginlik kazandırıyor.
Günümüzde maalesef, ‘kültürlü insan’ addedilmek için; kimin kiminle seviyeli (?!) birliktelikler yaşadığı, ‘doksan – altmış doksan kültürü noksan’ artistlerin hangi dizide hangi karakteri canlandırdığına dâir bilgi kırıntılarına sâhip olmanın yeterli olduğu zannediliyor.
Köklüçınar; daracık, küçücük dünyalarının bu çevreden ibâret olduğunu zanneden fakir-fukara takımını engin ve zengin bir dünyanın varlığından haberdar ediyor. Okuyucuyu, dostluğun ne olduğuna, yardımlaşmanın erdemine, şakalaşmanın seviyesine, büyüklere saygının, küçüklere sevginin insanı nasıl yücelttiğine dair örneklerle tanıştırılıyor. Bunları yaparken, doğru bildiklerinden değil, bildiği-inandığı doğrulardan destek alıyor.
Eserde çok sayıda ibretlik hâdiselere de yer veriliyor. 70. sayfada yer alan konuşmanın özeti:
Köklüçınar, öğretim görevlisi olduğu yüksek okulda öğrencilerine soruyor:
-Çocuklar içinizde ‘Çankaya’yı okuyan var mı?’
1 – 2 dakikalık sessizlikten sonra, cevap yerine bir soru:
-Hocam, Çankaya Ankara’da bir semt değil mi?
Hoca, bu soruya cevap vermez, başka bir soru sorar:
-İçinizde Falih Rıfkı Atay’ı bilen var mı?
Yine sessizlik ve kahredici cevap:
-Şair, Hocam!
Aynı öğrenciler, Cumhuriyet tarihimizde kaç cumhurbaşkanımız olduğu sorusuna; 3 – 10 – 15 şeklinde cevaplar veriyorlar.
Yine aynı öğrenciler, adını verdikleri bir televizyon programına katılabilmek için hocalarından aracı olmasını ısrarla istiyorlar.
72. sayfada bir tespit var ki Filipinlerde yetişen ve ‘dünyanın en acı biberi’ olarak tescil edilen ‘Maruga Akrebi’ isimli bitkiden daha acı bir gerçek:
‘İletişim kanalları topluma devamlı olarak magazin pompalıyor.’
Ve pompalama ameliyesinin neticesi:
‘Dünyaca tanınmış bir ilim adamının İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki konferansına 4 öğrenci, aynı gün, aynı binanın başka bir salonundaki Hülya Avşar’ın sohbetine 600 öğrenci katılıyor.’
Ve bu olay üzerine bir belediye başkanının feryadı:
‘Bu sağlıksız ortamda kimsenin sağlıklı mesajlar verme imkânı yoktur. Siz istediğiniz kadar doğru ve güzel şeyler söylemeye çalışın. Bir popüler figür ortaya çıkıyor, sizin sesinizi bastırıyor. Bu gerçeğe isyan ediyorum. Sizlerden bu çarpıklığı gidermeniz için çalışmanızı istiyorum.’
* * * Kendini geliştirmek, alanının en iyisi olmak isteyen gençler! Binlerce sayfalık kitaplardan öğrenemediğiniz bilgileri, Engin Köklüçınar’ın yazdığı 3- 5 sayfadan edinebilirsiniz. Üstelik güle-eğlene…. kitapta göz yaşartıcı bomba niteliğindeki bölümler ile kahkahadan kırılacağınız hikâyeler yan yana…
Köklüçınar, yalnız şamatanın, gırgırın adamı değil. Millî meseleler söz konusu olunca, birden ciddileşiveriyor. Özetle yazdığı eser; kahkahadan hıçkırığa her duygunun bütün renklerini, renklerin bütün tonlarını okuyucuya sunuyor.
* * * Kitaptan, ‘tadımlık bir bölüm’ başlığı altında birkaç paragraf almayı düşündüm. Hangisini alsam, diğerlerine haksızlık olacaktı. Vazgeçtim. Şu kadarı belirtilmeli: Yalnızca, 370 ve 371. sayfalardaki dua için ve can-ü gönülden ‘Âmin’ demek için kitabı alıp okumaya değer…
ÇATI KİTAPLARI: Osmanağa Mahallesi, Söğütlüçeşme Caddesi, Çuhadarağa Sokağı Nu: 19 Bayraktar Apartmanı Kat: 2 Kadıköy, İstanbul. Telefon: 0.216-550 60 44 Belgegeçer: 0.216-550 60 45 e-posta: [email protected] www.catikitapleri.com
ENGİN KÖKLÜÇINAR:
1943 yılında İstanbul'da doğdu. Gazetecilik Yüksek Okulu mezunudur. Mesleğe, 1962 yılında Vatan Gazetesi'nde başladı. Daha sonra çeşitli gazetelerde muhabirlik, sayfa sekreterliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği ve imtiyaz sahipliği yaptı.
25 yaşında sarı basın kartı sahibi, 26 yaşında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi oldu ve 45 yaşında da Sürekli Basın Kartı taşımaya hak kazandı.
KKTC vatandaşı da olan Köklüçınar, Nejat Konuk'un Başbakanlığı, Derviş Eroğlu’nun Başbakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı ve Rauf Denktaş'ın Cumhurbaşkanlığı döneminde iki ülke arasında medya işbirliğini geliştiren çalışmalar yaptı.
Yenigün adlı günlük yerel gazetenin yayımcılığının yanı sıra, radyo programları, kamu ve özel kurumlarda konferanslar ve okullarda dersler veren Köklüçlnar'ın yayınlanmış 5 kitabı vardır. Şimdilerde ‘Sizin İçin Biriktirdiklerim’ adlı kitabın çalışmalarını yapıyor.
İstanbul Gazeteciler Derneğinin kuruluşuna katıldı ve demeğin ilk Genel Sekreteri olarak görev yaptı. 2003 yılında da İstanbul Gazeteciler Derneği Başkanlığına seçildi. 5 dönemdir Başkanlık görevine devam ediyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Gazeteciler Dayanışma Vakfı Sekreteri, Basın Konseyi Yüksek Kurul Üyesi, Marmara Grubu Vakfı Genel Başkan Yardımcısı ve Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Şeref Üyesi olan Köklüçınar, bir kız, bir erkek 2 evlat ve 4 torun sahibidir.
KUŞBAKIŞI
HAYAL:
Daha önce, Kan Ağacı, Kusursuz Veda, Leyl ve Mutsuz Çocukların Tanrısı isimli kitapları yayınlanan Jale Demirdöğen, uzun bir aradan sonra, ‘Hayal’ isimli romanı ile adını hatırlattı. .
14 X 21 santim ölçülerinde 368 sayfalık kitap, 2015 yılı Şubat ayında yayınlandı.
Şiirden hikâyeye, hikâyeden romana geçiş yapan İzmirli yazarın eserinden tadımlık bir bölüm:
‘Benim göğsüm, uzun yolculukların mola yerlerine benzer. İhtiyaç gidermek ya da dinlenmek içindir; yerleşmek için değil. İnsanlar, içine düştükleri en zor durumlarda dertlerini anlatmak için benim gibilere başvurur fakat okşanmak istediklerinde başlarını benim gibilerin göğsüne koymaktan kaçınırlar. Herkes bana kendini anlatır ama kimse bana beni sormaz. Herkesin hayatı değerlidir; benim hayatımsa üç kuruş. Onun için susmayı yeğledim, sustum ve susacağım. Ben ancak sustuğum sürece sevilebilme ihtimalim olduğunu erken öğrendim. Ancak sustuğum sürece güçlü görünmeye devam edebileceğimi de. En ezici durum, birinin sana acımasıdır. Konuşursan acırlar ve ezilirsin. Kendime kendim bile acımamışken, bana kimsenin acımasına ve bu duyguyla beni ezmesine izin vermedim. Vermem. Adım Hayal. Değiştirilmemiş, ortama uydurulmamış, eğilip bükülmemiştir. Annemin kucağına verildiğim an ağzından çıktığı hâliyle ve tam otuz yedi yıldır bu sözcük yazar kafa kâğıdımda.
Hayal Başar. Hayal tamam da... Benimki gibi bir hayatı olan kaç kişi başarabilmiştir ki?
Hayalleriniz ne kadar çok ve büyük olursa olsun, dudaklarınızda küçücük de olsa bir dua yoksa, hiçbiri gerçekleşmez.
NEMESİS KİTAP:
Gürsel Mahallesi, Alaybeyi Sokağı Nu: 10/2 Kâğıthane, İstanbul. Telefon: 0.212-222 10 66 Belgegeçer: 0.212-320 50 70 e-posta: [email protected] www.nemesiskitap.com
ANADOLU'NUN BEYLERİ:
Estetik Cerrah Op. Dr. Tuğrul Kihtir'in kaleme aldığı, Beylikler ve Eserleri-Anadolu'nun Beyleri adlı eser 14 X 20 Santim ölçülerinde, 383 sayfa olarak 2012 yılında yayınlandı.
Dr. Kihtir eserinde; Anadolu'nun bin yıl önceden başlayarak anavatanımız olmasını sağlayan ve müstesna beyleri ile tarihimizde çok önemli bir yer tutan Beylikler Dönemi’ni anlatıyor.
Kitapta 29 beylik ve onlara ait Anadolu'nun dört bir yanındaki yüzlerce değerli ve muhteşem eser, tamamı renkli fotoğraflar eşliğinde adeta yeniden canlanıyor. Kitata yer alan 310 adet eşsiz eser, yazarın, her biri tablo görünümünde 720 adet fotoğrafla değer kazanmış.
Yazar, ayrıca kitabın index bölümünde eserlerin rahatça bulunabilmesi için onları şehirlere göre de sınıflandırmış. Dr. Kihtir, bu eseri hazırlamasının sebebini; ‘Nedense tam olarak takdir edilememiş bir dönemin cefakâr ve cesur beylerine hak ettikleri saygıyı teslim etmek’ şeklinde açıklıyor. Kitabına yazdığı önsözünde ayrıca şu hususu belirtiyor: ‘Anadolu’nun Beyleri; bütün olumsuz şartlara rağmen yılmayarak büyük bir ülkü ile topraklarını eşsiz bir saygıyla ve canları pahasına sahiplenmişler, büyük bir emekle günümüzdeki uygarlığın temellerini atmışlar ve bizlerin bugün bu topraklarda yaşayabilmemizin temel sebebi, vasıtası ve imkânı olmuşlardır.’
‘Selçuklu'dan Osmanlı'ya Bu Toprağın Öyküsü; 1000 Yıl’ kitabının da yazarı olan Op. Dr. Tuğrul Kihtir'in yeni çalışması Beylikler ve Eserleri-Anadolu'nun Beyleri, Anadolu'nun hikâyesi ve tarihle ilgisi olan herkesin merakla ve zevkle okuyacağı canlı bir eserdir.
BOYUT YAYINCILIK:
Koza Plaza A 26 Tekstilkent Esenler 34235 İstanbul. Telefon: 0.212-413 33 33 Belgegeçer: 0.212-413 33 34 www.boyut.com.tr e-posta: [email protected]
ŞEKER PORTAKALI:
Brezilyalı tanınmış yazar tarafından yazılıp Aydın Emeç’in Türkçeye çevirdiği ‘Şeker Portakalı’ isimli romanda; çok çocuklu fakir bir ailenin hayatı anlatılmaktadır.
Romanın kahramanı Zeze, ailenin çocuklarından biridir. Olaylar işsizlik yüzünden ruhî bunalımlar geçiren bir baba, kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenmiş bir ağabey ve ablalar etrafında gelişir. Küçük kardeşi Luis henüz yaşananları algılayamayacak kadar küçüktür. Anne karakteri ise siliktir. Çünkü anne, ailenin geçimini sağlamak için çalışmak mecburiyetindedir ve çocuklarına ayıracak hiç vakti yoktur. Kısacası aile fertleri Zeze’yi anlayabilmekten çok uzaktır.
Zeze’nin mahalledeki insanlara yaptığı, çoğu defa zarar verme boyutuna ulaşan, şakalar ve yaramazlıklar, aslında yaşadığı yalnızlık duygusundan kaynaklanır. Ama o çevresindeki insanların söylediği gibi kendini ‘şeytanın vaftiz oğlu’ zanneder. Kötü bir çocuk olduğuna inanır. Yüreğindeki sevgi açığını kapatmak için hayalî arkadaşlar oluşturur. Bunlardan biri bir yarasadır. Diğeriyse yeni evlerine taşındıklarında her çocuğun bahçedeki ağaçlardan birini seçmesiyle ortaya çıkar: Hiç kimsenin beğenmediği bir şeker portakalı fidanı... Zeze, bu hiç de âdil olmayan paylaşımda payına düşeni kabullendiğinde artık bir dostu daha olmuştur. Onlara isim takar ve onlarla konuşur.
Olaylar geliştikçe Zeze’nin problemleri artar ve hayat zorlaşır. Zorlaştıkça da Zeze olgunlaşır.
12,5 X 19,5 santim ölçülerinde, 183 sayfalık roman, 2013 yılında yayınlandı.
CAN YAYINLARI: Hayriye Caddesi Nu: 2 Galatasaray, İstanbul. Telefon: 0.212-252 59 88
Belgegeçer: 0,212-252 72 33 www.canyayinlari.com e-posta: [email protected]
DERKENAR
ÖLÇÜ
Şiir gibi nesir yazmak güzeldir. Güzeldir de ölçü elden kaçırılmamalı. Ayakkabılar eldiven, eldiven bere gibi kullanılmamalı.
‘Zemheri günlerine doğru yürüyen zamanın bütün akıntıları don tutuyor. Mevsim üşüyor.’
Cümlesini ele alalım: Zaman yürümez, geçer. Mevsimler üşümez, soğur ve üşütür.
* * * Bir şarkıda, ‘Yağdır Mevla’m su…’ deniliyor. Su yağmaz, akar. Yağan, yağmur ve kardır.
* * *
Türk edebiyatında ‘mübalağa sanatı’ vardır. ‘Teşbih sanatı ’ olarak da anılan ‘benzetme sanatı ’ vardır. Fakat benzetme yoluyla yapılan mübalağa sanatında, benzetilenler arasında mâkul bir münâsebet aranır. ‘Manda yuva yapmış söğüt dalına, Yavrusunu sinek kapmış …’ gibi ifâdeler mübalağa sanatı değil, mizah sanatı sayılabilir. Ciddî bir yazıda, ‘romantik olmak ’ maksadıyla ölçü kaçırılınca, yazının tamamı ve hatta yazarı ciddiye alınmaz.
KISA KISA:
1-FİTNE – KARDEŞLERİN SAVAŞI: Prof. Dr. Adnan Demircan. Beyan Yayınları 2-AŞKIN TÜRKÇESİ: Necati Gültepe. İleri Yayınları 3-ATATÜRK VE ÇANAKKALE’NİN KOMUTANLARI: Sermet Atacanlı. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 4-ÇANAKKALE 1915 – ÇANAKKALE GİZLİ ARŞİV BELGELERİ IŞIĞINDA: Rinaldo Marmara – Bülent Günal 5-HAYATIM VE TÜRKİYE / SABAHADDİN ZAİM İLE SÖYLEŞİ: İbrahim Uslu. Timaş Yayınları