MUSUL’UN SİYASÎ TARİHİ

 

Jinekolog Operatör Doktor Nefi Demirci, ‘Türkmeneli’nde kimligi ve toprağı uğruna şehit olan Demirci Rızaların aziz hatıralarına’ ithaf ettiği ‘MUSUL’UN SİYASÎ TARİHİ’ isimli eserine; Mustafa Kemal Paşa’nın 2 ayrı sayfada yer alan; ‘Allah nasib eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik de dâhil, Batı Trakya’yı, Türkiye hudutları içine katacağım.’  Ve  ‘…Arkadaşımız, beyanatında demişlerdir ki, Adana’mıza müstevil olan anasırı saire şunlar, bunlar… bu memleketin sahibi gibi bir vaziyet almışlardır, şüphesiz haksızlık ve küstahlığın bundan fazlası olmaz. Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur.

 

Memleketimiz sizindir, Türklerindir, bu memleket tarihte Türk'tü. O halde Türk'tür ve ebediyyen TÜRK OLARAK YAŞAYACAKTIR.’ Sözleriyle başlıyor.

 

Dr. Demirci,  eserine yazdığı önsözde; ‘Musul Meselesi’ olarak anılan ‘oyunun kurallarının ta Wilson zamanından, hatta Viyana kuşastamısından sonra ortaya konulduğunu ve tek taraflı olarak oynanan oyunun, sona erme aşamasına geldiğini…’ yürekten hissettiği acıyla belirtiyor.  Yazarın duyduğu bu acının izlerini başından sonuna kadar kitabın her sayfasında, her satırında hissetmek mümkün. Çünkü, O vatansever bir Kerkük aydınıdır.  Ecdat yadigârı vatan topraklarını candan sevmektedir ve kaybetmekte oluşunun dayanılmaz ıstırabunu ilerlemiş yaşına kadar hep yaşamış ve hâlen de yaşamaktadır.

 

17 sayfa devam eden ‘GİRİŞ’ bölümünde yazar; Sümerlerin ve Akatların Türklüğü tartışma konusu olmakla birlikte, ‘Türkmeneli’ olarak anılan topraklarda yaşayan ilk Türkler olduğunu belirtiyor.

 

Telaferden Mendeli’ye kadar devam eden Türkmeneli’nde, Kerkük yakınlarındaki bir Türk köyü olan Türkalan / Tırkalan, Saddan Hüseyin döneminde yerle bir edildi. Dr. Demirci; bu köyün ‘Yorgan Tepe’ mevkiinde yapılan arkeolojik kazılarda bulunan ve Sümerler dönemine ait olduğu belirlenen tablerlerin benzerinin Kafkaslarda, İstanbul’un Erenköy semtinde de bulunduğunu yazıyor. Saddam döneminden sonra da Kürt peşmergelerin Irak Türkmenlerini Türkmenelinden göç etmeye mecbur hâle getirmek için can ve mala yönelik saldırıların devam ettiğni bildiriyor.

 

Bu bölüm, âdeta bir ağlama tahtasıdır. Sayfalar boyunca, mazlum ve mağdur Türkmenlere yapılan işkenceler, katliam ve uygulanan işkenceler anlatılmaktadır.

 

Dr. Nefi Demirci, ‘Neden Musul’ başlıklı birinci bölümde; günümüzde ‘Irak’ olarak anılan toprakların, Osmanlı döneminde üç bölg hâlinde yönetildiğini açıklıyor: Güneyde: Basra, ortada: Bağdat ve kuzeyde: Musul. Anlaşılıyor ki Musul, bir şehrin değil, Türkmeneli’nin tamamını kapsayan bir bölgenin adıdır. Bu bölgede, Irak Türklerinin nüfus çoğunluğuna sâhip olarak yaşadıkları Musul, Erbil, Kerkük, Süleymaniye şehirleri bulunmaktadır. 

 

Yazar, 398 sayfa boyunca,  kılı kırk yararcasına yaptığı araştırmalarla ulaştığı belgelere dayanarak, Misak-ı Millî Hudutlarımız dâlihinde bulunan Musul’un elimizden çıkışını en ince detayına kadar anlatıyor. 9 Haziran 1908 tarihindeki Reval, 3 Mart 1914 tarihindeki Brest Litowsk, 29 Mayıs 1916 tarihindeki Syekes-Picot gizli anlaşmalarıyla, 2 Kasım 1917 B alfour Deklarasyonu ile Osmanlı toprakları; İngiltere, Rusya, Fransa, İtalya arasında paylaşıldı. Bu anlaşmaların bir bölümü uygulamaya konulamadı ise de, petrol zenginlikleri sebebiyle Musul, bir oldu-bittiye getirilerek İngiltere tarafından işgal edildi. 26 Nisan 1920 tarihinde İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan ve Belçika temsilcilerinin katıldığı San Remo Konferansı’nda, Irak toprakları ve Musul Vilâyeti’nin İngiliz mandası altında yönetilmesi kararlaştırıldı.  Sonrasında Lozan, 19 Mayıs 1924’de, İstanbul’un Kasımpaşa semtindeki Bahriye Nâzırlığı’nın eski binasında yapılan toplantılarda ve 24 Eylül 1924 tarihinde Milletler Cemiyeti’nin gözetiminde Cenevre’de yapılan görüşmelerde Musul meselesi ele alındı. 13 Şubat 1925’te Güneydoğu Anadolu’da Şeyh Said Ayaklanması başladı. Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ciddî bir tehlike ile karşı karşıya kalınca, Devletin kurtarılabilmesi uğruna, 7 yıldır ısrarla tâkip edilen Musul Meselesi’nde hissedilir bir gevşeme oldu. Türkiye; ‘Toprak ihtirası içerisinde olmadığını, güvenlik için gerekli şartların oluşturulmasını istediğini’ açıkladı.  Musul elden çıkmış, Irak Türkleri için katran karası günler başlamıştı. Katran karası günler günümüzde de devam ediyor.

 

Denilebelirki Musul meselesi, milletlerarası entrikalarla örülmüş bir siyasî aksiyon romanıdır. Merak ve neyecanla ürpererek, Türk’e karşı oynanan çirkin oyunlardan tiksinti duyularak okunacak bir roman…

 

Nefi Demirci, bu sayfada özetin özeti verilen bu olayları, bütün detayları ile komisyon ve TBMM zabıtlarını tek tek inceleyerek kitabına alıyor. Belgeler arasındaki farklılığı doğrulayacak üçüncü bir belgeyi günlerce-aylarca araştırdıktan sonra neticeye ulaşabiliyor ve o neticeleri, bu güne kadar kimsenin sağlayamadığı netlikte, belge fotokopileriyle birlikte okuyucuya sunuyor.

 

‘Musul’un Siyasî Tarihi’ Dr. Nefi Demirci’nin göz nuru, beden ve alın teri ile beynini zonklatan uzun süreli düşünce seanslarının ürünü olarak ortaya koyduğu bir âbide kitaptır.

 

19,5 X 27,5 santim ölçülerinde, 398 sayfalık dev boyutlu kitabın 2. Baskısı, Ocak 2010’da yayınlandı. 

 

IQ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK

Ticarethâne Sokağı Nu: 33, Fetih Han Nu: 48 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-519 56 83 Belgegeçer: 0.212-520 71 12 e-posta: [email protected]  www.ıqkultursanat.com

 

 

Dr. NEFİ DEMİRCİ:

1934 yılında Kerkük’ün Çay mahallesinde doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Kerkük’te tamamladı. 1953 yılında İstanbul’a geldi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 1960 yılında bitirdi.

 

1961 yılında Kerkük’e döndü. Orada kendisine yaşama hakkı tanınmayacağını anlayınca, 1967 yılında tekrar İstanbul’a geldi. Kadın hastalıkları ve cerrahî dalında ihtisas yaptı. Sosyal Sigortalar Kurumu İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastânesi’nde eğitimci olarak 1996 yılına kadar çalıştı ve kendi isteği ile emekli oldu.

 

1968 – 1978 yılları arasında Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin genel başkanlığını yaptı. Kerkük dâvâsına hizmet amacıyla; ‘Bülten’ isimli dergiyi 7 sayı, 1997 – 1999 yılları arasında ‘Kerkük’ isimli dergiyi 14 sayı yayınladı. Dergiler, imkânsızlıklar sebebiyle kapandı.

 

Dr. Nefi Demirci’nin yayınlanmış kitapları: Mum Kimin Yanan Kerkük: (1976), Kerkük’ün Siyasî Tarihi: (2003),  Unutulmayan Türkmen Şairlerinden Ağababa Hıdır Lütfü: (2005), Sönmeyen Ateş, Dinmeyen Hasret / Kerkük: (2006). Musul’un Siyasî Tarihi (2010)

 

Üçü doktor. Biri mühendis dört evlat, 8 torun sâhibidir.  


Version:1.0 StartHTML:0000000238 EndHTML:0000023468 StartFragment:0000003590 EndFragment:0000023432 SourceURL:file://localhost/Users/filiz/Desktop/%C3%96NCE%20VATAN%20D%C3%96K%C3%9CMAN/kitbiyat113/K%C4%B0T%C3%82B%C4%B0YAT%20113.doc

 

DERKENAR

 

IRAK TÜRKLERİ

 

Irak Türkleri, Orta Doğu coğrafyasında Türk varlığının simgesidir. Soydaşlarımızın yaşadığı Irak, İstanbul’un fethine kadar, bayraktarlığını yaptığımız İslamiyet’in oluşturduğu medeniyetin merkezi oldu. Osmanlı hâkimiyetinin sona ermesiyle tarih sahnesine konulan Irak, sun’i bir devlet olarak bölgeye de kendi halkına da huzur veremedi.

 

Irak’ta yaşayan Türk soylu insanlar, değişik kaynaklarda; ‘Irak Türkleri’, ‘Musul Türkleri’, ‘Kerkük Türkleri’ ve ‘el-Cezire Türkleri’ olarak anılıyorlar.  ‘Türkleri’ yerine, aynı anlama gelmek üzere ‘Türkmenleri’ kelimesinin de kullanıldığı görülüyor.

 

Irak Türkleri 1918 yılından 2013 yılına kadar 95 yıldır darbe üstüne darbe yiyor. Saddam Hüseyin döneminde yok olmanın eşiğine gelinmişti. ABD’nin işgali ile ‘Kurtuluş ümitleri belirdi…’ derken, daha ağır darbeler inmeye başladı.

 

Kurtuluş için yapılması gerekenler bellidir. Ancak yönetimde söz sahibi olanların gündeminde Irak Türklerinin kurtuluşu ile ilgili hiçbir hazırlıkları, düşünceleri ve hatta niyetleri yoktur. İnsan hakları adına, beynelmilel hukuk, milletlerarası adalet adına…  yapılması gerekenleri ihtaren bildirecek ve hatta telkin ve tavsiyede, daha da yumuşak bir ifâde ile belirtelim, istirham inceliğinde talepte bulunacak, bulunmaya cesâret edecek milletlerarası ve mahallî siyasî otorite de yoktur.

 

Açıkçası, Irak Türklerinin işi Allah (cc) Hazretleri’ne kalmıştır.

 

İnançlı insanların ümitsiz olmaya hakları yoktur. Böyledir diye de sessiz sedâsız oturup bekleme lüksümüz de yoktur.

 

Mahallî yönetimlere ve beynelmilel güçlere bütün gerçekleri bir defa daha haykırarak anlatmak; hangi millete, hangi kavme, hangi dine ve inanca, hangi mezhebe mensup olurlarsa olsun, insanî değerleri henüz sıfırlanmamış insanların; kaçınamayacakları şeref, haysiyet, insanlık ve inanç borcudur.

 

Dr. Nefi Demirci, bu borcunu kalemiyle ve diliyle, tevekkül içerisinde îfa etmeye çalışan mücâhitlerden biridir.  

 

 

Hz. ALİ DÖNEMİ VE EHL-İ BEYT: 

 

Sahip olduğu dinî, siyasî, kültürel ve sosyal kimlik, Hz. Ali'yi, etkisi günümüze kadar devam eden önemli simalardan biri hâline getirmektedir. Bu sebeple Hz. Ali'nin farklı kimliklere ve kişiliklere sâhip biri olarak tasvir edilmesi, farklı dinî ve siyasî akımların birbiriyle çelişen Aliler tahayyül etmelerini garipsememek gerekir. Hz. Ali'nin bâzen bir sufî, bâzen bir cengâver, bâzen bir mitoloji kahramanı olarak tasavvur edildiğini, hatta bâzen ilahlaştırılabildiğini görebiliyoruz. Prof. Dr. Adnan Demircan’ın kaleme aldığı eserde, ele alınan konular, Hz. Ali'nin tarihî kişiliği dikkate alınarak incelenmiştir.Ele alınan konuların başlıkları şöylece özetlenebilir: Ehl-i beyt tamlamasının günümüzdeki anlamını etkileyen unsurlardan biri olarak Arap siyasî geleneği,  Hz. Ali'nin siyasî hayatını ciddi bir şekilde etkileyen Hâricîliğin ortaya çıkışı, Hz. Ali'yi tahkimi kabul etmesi için zorlayanların Haricîler olup olmadığı meselesi, Nehcü'l-belâğa'da yer alan konuşma ve mektuplardan hareketle Hz. Ali'nin yaşadığı dönemdeki siyasî gelişmelere bakışı, Ehl-i sünnetin Hz. Ali'nin taraf olduğu siyasî gelişmelere bakışı ve son olarak bu çerçevede Hâricîlik, Şi’îlik ve Sünniliğin görüşleri etrafında karşılaştırma ve değerlendirme…

 

13,5 X 21 santim ölçülerinde, 264 sayfalık kitap, Ocak 2014’te yayınlandı.

 

BEYAN YAYINLARI

Ankara Caddesi Nu: 21 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-512 76 97 Belgegeçer: 0.212-526 50 10

e-posta: [email protected]  //  www.beyanyayinlari.com

 

 

 

OSMANLI TÜRKÇESİ ARAŞTIRMALARI

 

Yusuf Akçay eserinde, Osmanlı Türkçesi’nin, gerçekte kullandığımız Türkçenin tabanını oluşturduğunu belirtiyor.

 

Osmanlı Türkçesi yıllardır ihmal edilmiş, taşıdığı birikim görmezlikten gelinmiş ve çok zaman hakaretamiz ifadelerle mesafe konulmuş bir dildir. Yakın dönemlere kadar ‘kargacık burgacık, ecik bücük yazı’ gibi nitelemelerle kendisinden uzaklaştığımız bu dil, aslında konuştuğumuz Türkçenin ta kendisidir. Onu Türkçeden bağımsız, ayrı bir dil gibi mütalaa edenler, kavramların değişmesine bile sebep olduklarının farkında değiller. Artık Osmanlıca dediğinizde Türkçeyi kast ettiğinize hiç kimseyi inandıramıyorsunuz. Bu yüzden Osmanlı Türkçesi gibi malumu ilam eden bir adlandırmaya maalesef mecbur kalıyoruz. Osmanlıca kavramının taşıdığı kültürel ağırlık ile Osmanlı Türkçesi kavramının yüzeyselliği arasında kapanmaz bir mesafe açılmıştır. Bunun sebebi hiç şüphesiz Osmanlıcayı aşağılayan ve onu Türkçeden ayrı bir dil gibi gösteren zihniyettir. Osmanlı Türkçesi kavramı, bu zihniyete karşı ortaya çıkan tepkisel bir kavramdır.

 

14 X 21 santim ölçülerinde, 155 sayfalık kitap, 2013 yılında yayınlandı.

 

PINAR YAYINLARI:

Alay Köşkü Caddesi Küçük Sokak Civan Han Nu: 6 Kat: 2 D: 3 Cağaloğlu, İstanbul.Telefon: 0.212-520 98 90

Belgegeçer: 0.212-527 06 77  e-posta: [email protected]    www.pinaryayinlari.com

  

 

 

 

DELİ DUMAN:

 

Emrah Serbes Deliduman isimli romanında kendi zorlu hayatını, dayanılmaz yenilgileri yetmezmiş gibi bir de içinde yaşadığı sosyal çevrenin, evin, mahallenin, akrabaların, popüler kültürün, ‘devlet baba’nın, kalantor dayıların ve zâlim kapitalizmin arasında sıkışmış kaybedenleri anlatıyor. Romanın daha ilk satırlarında anlaşılıyor: Deliduman, gezi olaylarının romanıdır. Genç okuyucuların severek, kendinden bir şeyler bularak okuyacakları türden hafif bir roman.  Bir başka ifâde ile ‘bugünün roman.’ Yazar, romanın merkezine; merkezle sıkı bağları olan bir taşralıyı yerleştirmiş. Gezi Parkı’nda bir araya gelen, fakat uzun zamandır Facebook'tan, alışveriş sitelerine kadar yayılan sosyal ağlarla birbirine bağlanan, gündelik hayatını internet üzerinden yaşayan bir nesli ve onları sıkıştıran mengeneyi aktarıyor. Sokaktaki adam olarak tanımlanan kahramanları anlatmanın da ötesine geçiyor

 

Emrah Serbes, üzerine cümle bile kurmaya ihtiyaç duyulmayacak sehpanın ev içindeki etkisini anlatıyor mesela. Sonralara doğru o kadar da uyuz olmadığım fark ettiği okul arkadaşının ‘inek’liğini anlatıyor sakince. Tıpkı Tarantino filmlerindeki mafya mensuplarının hamburgerden söz etmesi gibi... Kitapla kahramanımızı her şeyi yapmaya muktedir gösteren unsur ise 'kardeş sevgisi'. Çağlar'ın kardeşi Ceylan'a olan sevgisi ve bu uğurda yapmaya cesâret ettiği şeyler… Henüz 17 yaşında bir kahramanı neredeyse kocaman adam gibi davranmaya itiyor. Çağlar, tam da buraların çocuğu.

 

Deliduman, okurken haz veren, sonrasına, geçici ve hafif bir serinlikten başka bir şey bırakmayan yaz yağmuru gibi bir roman.

 

İLETİŞİM YAYINLARI:

Binbirdirek Meydanı Sokağı Nu: 7 İletişim Han. Daire; 3 Cağaloğlu 34122  İstanbul

Telefon: 0.212-516 22 60  Belgegeçer: 0.212-516 12 58  www.iletisim.com.tr  e-posta : [email protected]

 

 

 

KISA KISA / KISA KISA…

 

1- UZAYIN ÖTESİ: (5. Baskı) Taşkın Tuna.

2- SUİKAST VE ZEHİR (Özal’ın Ölümündeki Sır): İdris Gürsoy. Zaman Kitap

3- SOKAĞA AÇILAN KAPI: Ahmet Günbay Yıldız. Timaş Yayınları.

4- CIA’NIN TÜRK CASUSU: Enver Altaylı. Doğan Kitap.

5- İLK OSMANLILAR VE BATI ANADOLU BEYLİKLER DÜNYASI: Feridun M. Emecen. Kitabevi Yayınları/Mehmet Varış.