BALIK KİTABI

Prof. Dr. Emine Görsoy Naskali Hanımefendi, yıllardanberi editör olarak hazırladığı; Tütün, Tuz, Saç, Ayakkabı, Hapishane, Defin, Av ve Avcılık, Ekmek, Öksüzler ve Yetimler, Çoban, Veda, Çeyiz, Yalan, Kasap, Ağıt, Temizlik, Geyik, Korku, Yılan, Hediye, Beden, Lanet, Hakaret, Yemin, Kahve, Deve, Avare, Yorgan, Nuh, Argo, Arı ve Bal, Mum, Meyve, Gizli Diller ve Şifreler, At ve Atçılık Kitabı gibi isimilerle, kadim kültürümüzü gelecek nesillere intikal ettirecek eserleri okuyucunun hizmetine sunmaktadır.
13,5 X 21 santim ölçülerinde, ‘Balık Kitabı’ isimli eseri 2015 yılında yayınlandı.
Balık, balıkçılık ve denizcilik; kitap dünyamızın en fakir alanıdır. Karakin Deveciyan’ın ‘Türkiye’de Balık ve Balıkçılık Kitabı’ ilk defa 1915 yılında basılmıştı. 2006 yılında yeniden basıldı.
Ahmet Hamdi Tanpınar, ‘Huzur’ isimli romanında -biraz da Karakin Efendi’den esinlenerek- İstanbul Boğazı’nın kralının Palamut, kraliçesinin ise Lüfer olduğunu yazar. Lüfer avcılığını öyle bir anlatır ki, aylardan Eylül ise, hemen bir olta takımı satın alıp, bir sandal kiralayıp Kabataş’tan Sarıyer’de Telli Baba’ya ve Rumeli Kavağı’na uzanasınız gelir.
Sıtkı Üner’in ‘Balık Avcılığı ve Yemekleri’, Ali Pasinler’in ‘Balık ve Olta’ isimli eserleri, amatör balık avcılarına ait kitaplıkların öksüzleri idi. Naskali Hocamızın ‘Balık Kitabı’ isimli eseri ile balıkçılık alanındaki yayın çevresi öylesine genişledi ve zenginleşti ki, bu zenginliğin balık çeşitlerine ve miktarına yansıması için yağmur duası gibi, balık duasına çıkılsa yeridir.
‘Balık Kitabı’ gerçekten bu alanda hazırlanan kitapların en renklisi, en zenginidir. ‘Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde Balıkçılık’ başlıklı makale ile başlayan zenginlik, ‘Rumeli Feneri’nde Balıkçılık’, ‘İki Büyük İmparatorluk Başkenti İstanbul’da Balık, Balıkçılık ve Balık Tüketimi’, ‘Unutulan Bir Avcılık Kültürü, Kaybolan Bir Balık Türü: Antik Çağların Son Temsilcileri Morinalar’, ‘Çulım Türklerinde Balıkçılık’ başlıklı, âdeta ilmî tebliğ niteliğindeki araştırma makaleleri ile devam ediyor.
Kahraman denizcilerimiz, neş’e kaynağı, zekâ ürünü esprilerinde kendileriyle bile alay eden, hareketli horonlarıyla seyredenlerin başını döndüren Karadenizli kardeşlerimiz çoğu zaman karanlık gecelerin ayazında denizlerin koynunda iken korumasızdırlar. Her an her şey olabilir. Güvendikleri, sığındıkları, yardım niyaz edebilecekleri Allah’larıyla berâberdirler. Sabahın ilk ışıklarının nefes nefese onlara aydınlık götürmeye çalıştıkları demlerde, teknelerinde balık yoksa bile yine eller duadadır. Onlar bilirler ki, gecenin hayrı sabahın şerrinden evlâdır. Felaketlerin, musibetlerin temsilcisi bir karanlık gece daha, kazâsız belâsız atlatılmıştır. Hal böyle olunca, ‘balıkçılık ve inanışlar’ tabii ki, kitapta yerini alacaktı. Mustafa Aça bu boşluğu dolduruyor. 
Balıkçılık bir sanattır, ilim dalıdır ve okuldur. Kendine has terimleri, deyimleri ve kelimeleri vardır. Mustafa Pultar, kalemi ve satırlarıyla rehberlik ediyor. Bir başka yazıda 3 uzman ‘Söz Varlığımızda Balık’ başlıklı makalede balıkçılıkla alakalı bilgi dağarcığımıza katkı sağlıyor. Sonra ‘Yem’, ‘Olta’, ‘Balık’, ‘Kürek’, ‘Kayık’, ‘Kılçık’ kelimeleri hakkında yazılar var. ‘Edebiyatta Balık’ ve ‘Tekneler’ ile biten muhteşem eser, okuyucusunu balıkla ilgili bilgilere doyuruyor, balık açlığı oluşturuyor ve balık ziyâfetlerine dâvetiyeler çıkarıyor.
Ülkemizde balık avcılığı ‘erkek işi’ diye bilinir. Böyle olduğunu kim ilân etmişse yanılmış. ‘Balık Kitabı’nda, bayanlarımızın yalnızca balık pişirmekte değil, balıkçılığın teknik yönleri hakkında bilgi sâhibi olduğu görülüyor.  Buyurunuz, 171. sayfayı birlikte okuyalım:

Eskiden ‘balık’ diye başlayan her söz mutlaka ‘çok boldu’ diye devam ediyor. Öncelikle Rumelifeneri'ndeki balıkçıların avlandıkları her yerde balık çok boldur. İkinci olarak burası muhacir balık tâbir edilen balıkların geçiş noktasıdır.
Marmara'da yumurtadan çıkan balıklar beslenmek üzere bahar aylarında Boğaz yoluyla Karadeniz'e doğru göçe başlarlar. Palamudun Marmara'dan çıktığı hâline ‘vanoz’ denir. Yazı Karadeniz'de geçiren ve beslenip yağlanan balık havaların soğumasıyla birlikte ters yönde göçe başlar ki bu da Boğaz'da balık akıntılarına ve balıkçıyı sevindiren bereketli avlara sebep olur. Her yıl aynı ölçüde güçlü olmayan akınların bolluklarının tahmini balıkçılar tarafından gözlenir.

Teşekkürler Emine Gürsoy Naskali Hoca Hanım, teşekkürler kitabı meydana getiren hanımefendiler, beyefendiler…
KİTABEVİ-MEHMET VARIŞ:  
Çatalçeyme Sokağı Nu: 46/A Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-512 43 28,  
Belgegeçer: 0.212-513 77 26 www.kitabevi.com.tr 

Prof. Dr. EMİNE GÜRSOY NASKALİ


     1973 yılında Oxford Üniversitesi (St. Anne’s College) Şarkiyat bölümünden mezun oldu. Doktorasını Türk dili alanında (Sinan Paşa’nın Tezkiertü'l-Evliyası başlıklı tezi ile İstanbul Üniversitesi’nde yaptı. 1977-1984 yıllarında Helsinki Üniversitesi Asya ve Afrika bölümünde, 1987-1989 yıllarında Oxford Üniversitesi’nde ders verdi. 1984 yılından beri Marmara Üniversitesi Fen Fakültesinde öğretim üyesidir. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Fen Edebiyat Fakültesi dekanlığı gibi idarî görevlerde bulundu.
     Türk dili, Osmanlıca, Orta Asya Türk lehçeleri ve edebiyatı, destanlar, Kafkaslar, Sibirya, kültür tarihi, yakın dönem siyasî tarih üzerine birçok yayını bulunmaktadır. Uygurca, Kumukça, Kırgızca, Türkmence, Osmanlıca metinler neşretmiş, Altayca-Türkçe ve Hakasça-Türkçe sözlüklerini hazırlamış, Sibirya Türk destanlarından Altay Destanı Maaday Kara ve Kırgız destanı Manas’ı neşretmiştir. Yassıada Zabıtlarını yayınlamıştır. Yakın dönem tarihimizle ilgili Celal Bayar Arşivinden Serbest Fırka Anıları ve Cumhuriyet Tarihi Soyadı Hikâyeleri vb. kitapları vardır.
Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi’nin sahibidir.


DERKENAR:


DENİZLERİMİZ VE BALIKÇILIĞIMIZ


Denizlerimizin bize sunduğu en büyük hazine: Balıklar ve diğer su ürünleri… Bu konu, gönül sazımızın en acı sesler çıkartan telleridir. Bir dokunulursa, bin ah dinlenir.
Denizlerimizde, olması gereken miktarın dörtte biri kadar bile balık yok. Bulunabilenlerde de eski lezzetler yok.
İster profesyonel olsun, ister amatör… Balık avcılığı doyumsuz bir zevk, sonsuz bir heyecandır. Sabırlı olmayı, tevekkülü öğretir. Nefsi terbiye eder, muhakeme gücünü artırır, tefekkürü açar. İnsanlara, rintlere mahsus olgunluk kazandırır.  Bunlar, eski tatlar, eski hazlar oldu artık.
Karadeniz’in, Tuna’dan gelen zehirli atıklarla kirlendiği iddia ediliyor. İtiraz edemeyiz. Peki, Marmara için kimi suçlayacağız? O Marmara ki, kıyıları tek ülkeye ait olan en büyük iç deniz. Bir benzeri dünyada yok. Marmara da yok oluyor. Marmara’nın yok oluşuna ilgililer sessiz, hayranlar çâresiz. Dünyanın en zengin balık yatağı olan Marmara; sularının zâlimce kirletilmesi, trol kullanımı, aşırı ve bilinçsiz avlanma sebebiyle balık fakiri oldu. Binleri aşan balık türünden geriye kalanlar, iki elin parmakları kadar…
Âşık Veysel:
Karnın yardım kazmayınan belinen / Yüzün yırttım tırmığınan elinen
Yine de beni karşıladı gülünen / Benim sâdık yârim kara topraktır.
Diyor. Toprak cömerttir. Denizler, topraktan da cömerttir. Toprak, kendisine emek verene ürün verir. Denizler, bırakınız emek vermeyi, kendisini öldürene de ürün veriyor.  Vermeye devam edecek. Edecek de ne zamana kadar?
Denizlerimiz, balık fakiri oldu. Fedâkâr ve çilekeş balıkçılarımız,  mâişet temini için açık denizlere açılıyorlar. Bilerek veya bilmeyerek komşu ülkelerin kara sularına giriyorlar.  Ateş açılıyor, öldürülüyorlar. Denizlerimizle birlikte onlar da ölüyorlar. Yakalananlar hapse atılıyor. Ayıptır söylemesi, balıkçılarımızın adı, “balık hırsızı”na çıkacak.
Balığın 450 milyon yıllık bir geçmişinin olduğu söyleniyor. Onlar, ihtiyar dünyamızın belki de ilk canlıları. İnsanoğlu; oluşumu, gelişmesi ve çoğalması için hiçbir katkıda bulunmadığı deniz ürünlerini, en besleyici ve en lezzetli gıda maddesi olarak asırlardan beri tüketiyor. Denizle barışmazsak, çok değil, 20 – 25 yıl sonra balığı ancak (ithal malı olarak) akvaryumlarda görebileceğiz.
Uzun yıllar, ‘Neden Denizcilik Bakanlığımız yok’ diye soruluyordu. Önce Başbakanlık’a bağlı Denizcilik Müsteşarlığı oluşturuldu. Sonra da Ulaştırma Bakanlığı’nın adı; Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı oldu. Denizcilikle ilgili konular, Bakanlık nezdindeki Müsteşar Yardımcılığı’na bağlandı. Denizle ilgili faaliyetlerin neredeyse tamamı, özel sektör tarafından yürütülüyor. Devlet sâdece yönetmelikler hazırlıyor. Denizcilik alanındaki özel sektörün hedefi; denizcilik sektörünü, ‘ülkeyi peşinden sürükleyecek kadar güçlü kılmak’, ‘Türkiye’yi, dünya denizciliğinde önder ülke yapmak’ ve ‘Denizcilik sektörünün; personelden donanıma kadar bütün ihtiyaçlarının Türkler tarafından sağlanması’ olarak belirtildi.
Bu hedeflerin hepsinin ve hatta daha fazlasının gerçekleştirilebilmesi mümkündür.  İstikbal artık sâdece göklerde değil, daha çok denizlerdedir. Ulaştırmadan gıdaya, enerjiden turizme, savunmadan spora, istihdamdan liman işletmeciliğine ve ticarete… çeşit ve imkân zenginliği denizlerde var.
OĞUZ ÇETİNOĞLU


KUŞBAKIŞI:


TÜRKİYE VE İSLAMİYET:


Türkiye’de gündemin mühim tartışmalarına ışık tutacak vasıfta kitaplar yazan İslam Hukuku anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayreddin Karaman, bu defa Türkiye’de İslamiyet mevzuunu ele alıyor.
İslâmiyet Türk toplumunun mayasına nüfûz etmiş çok baskın bir özelliktir. Ancak devlet sekülerdir. Bir yanda hayatını inandıkları dine göre tanzim etmek isteyen insanlar, diğer yanda ise yönetirken dinî endişe ve kuralları uzak tutmak isteyen bir devlet ve bu düşünceye sâhip insanlar var. Bu çelişki nasıl giderilebilir, bir uzlaşma mümkün müdür? Çoğulcu bir yapıda, inanan-inanmayan herkesin mutlu ve mutmain olacağı bir düzen gerçekleştirilebilir mi? İlahiyatçı yazar Hayreddin Karaman, Türkiye ve İslâmiyet adlı eserinde, çelişkilerden uzlaşma çıkarmanın yollarına dair fikirlerini açıklıyor.
İZ YAYINCILIK: 
Çatalçeşme Sokağı Nu: 27/2 Cağaloğlu 34110 Eminönü, İstanbul. Telefon: 0.212-520 72 10 Belgegeçer: 0.212-511 57 91 e-posta: [email protected]  //  www.iz.com.tr 

ÇEVREMİZ GELECEĞİMİZDİR / GENÇLERİN ÇEVRE REHBERİ:


Uzman Biyolog, Sinema Sanatkârı, Öğretim Üyesi, Çevre Gönüllüsü ve Politikacı ve de hepsinden önemlisi sevgi insanı Ediz Hun, eserini; ‘Çocukluk yıllarından günümüze, yaptığı araştırmalar neticesinde tespit ettiği olumsuz gelişmelerden tabiatı kurtarmak düşüncesi’ ile yazdığını belirtiyor ve ilave ediyor: ‘Tabiat, içerisinde milyonlarla ifâde edilebilecek irili ufaklı çeşit zenginliğine sâhiptir. Her gün, daralan yeşil alanlar ve kötüleşen denge sistemi zenginliklerimizi azaltmaktadır. Yak olmadan korunabilmesi için gençlere rehber olmak istiyorum.’ Şu sözlerle gençleri vazifeye dâvet ediyor: ‘Tabiat, içinde barındırdığı birbirinden bağımsız ekosistemlerle hayatın en temel unsurudur. Bu eşsiz hazineyi koruyarak güzel ve mutlu yarınlara ulaşmak, hepinizin aslî görevidir.’
13,5 X 21 santim ölçülerinde 160 sayfalık eserdeki konu başlıklarından bâzıları şöyledir: *Bitkiler tükendiğinde toprak da yok olur. *Atık su hazine gibi. *Dünyanın kurtuluşu geri dönüşümde. *Yenilenebilir enerji ile geleceğimiz kurtulacak. *Çevreye saçtığımız her çöp kuraklık olarak geri döner. *Hangi atıklar suyu ne kadar kirletiyor? *Küresel ısınmaya karşı ağaç dikelim. *Değerlerine bağlı toplum çevresine sâhip çıkar. *Gürültü, felç ve tansiyona sebep oluyor. *Sazlıklar ve sulak alanlar, damarlarımızdaki son kan. *‘Sâdece ben varım’ anlayışı tabiatı yok eder. 
BABIALİ KÜLTÜR YAYINCILIĞI:  
29 Ekim Caddesi, İstanbul Vizyon Park Ofis Plazaları 4. Vizyon, Kat:  Daire: 17  
Yenibasna, Bahçelievler İstanbul. Telefon: 0.212-438 47 78, Belgegeçer: 0.212-43857 78  
e-posta: [email protected] // www.bkymarket.com    

MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK:


‘Millet’ mutlak bir varlık olmasına rağmen kavramın târifinde mutabakat sağlanamamıştır. Belki bu  sebeple, ‘Milliyetçilik’ kavramı da son birkaç yüzyılın en problemli gerçeğidir. Yok saymakla veya düşman olmakla ortadan kalkmayan bu olgunun sosyal, kültürel, fikrî ve siyasî boyutlarını anlamak gerekiyor. Prof. Dr. Milay Köktürk’ün 12 X 19,5 santim ölçülerinde 271 sayfalık eserinde; ‘Milletin Ontolojisi’, ‘Millet Olmak’, ‘Millîlik’, ‘Milliyetçiliğin Ontolojisi’, ‘Düşünce Hürriyeti ve Milliyetçilik’, ‘Türk Milliyetçiliği İdeoloji midir?’, ‘Milliyetçilik ve Gelenek’ ve ‘Kozmopolitizm’ gibi başlıklar altında, millet ve milliyetçilik üzerine konuşulması ve tartışılması lâzım gelen konulara temas ediyor. Sayfa 228’de Türk Yurdu Dergisi’nin ‘Milliyetçilik Soruşturması’ ve Sayfa 234’te ‘2016 Milliyetçilik Soruşturması’ dikkat çekiyor.
Diğer başlıklardan bâzıları şöyle: ‘Milliyetçi Düşüncenin Dünü ve Bugünü Üzerine’, ‘Aidiyetin Fenomenolojisi’, ‘Ülkeye Sâhip Çıkmak Nedir?’, ‘Geleneksel Kabuller ve Cevapsız Sorular’, ‘Milliyetçiler Ne Okur?’, ‘Ufku Geniş Olmak’, ‘İdealistin Dünyası’…
Bâzı çevreler tarafından, -cehâletten kaynaklanıyor olsa gerek- Milliyetçilik düşüncesinin mahkûm edilmeye çalışıldığı günümüzde, ilaç niyetine alınması, günde beş defa yudum yudum içer gibi okunması gereken kitap, Haziran 2016’da kültür hayatımıza kazandırıldı.
ÖTÜKEN NEŞRİYAT:   
İstiklal Caddesi Ankara Han Nu: 65/3 Beyoğlu 34433 İstanbul.  Telefon: 0.212-251 03 50  Belgegeçer: 0.212-251 00 12 www.otuken.com.tr  e-posta: [email protected] 


KISA KISA… KISA KISA…


1-ANADOLU RUMLARI: Ayşe Özil / Kitap Yayınevi  
2-BOYALI PEÇE: W. Somerset  Maugham’dan Çeviren: Meltem Aydın / İş Bankası Kültür Yayınları  
3-EDEBİYATTA VE SANATTA KISKANÇLIK: Ian Woodwvard’tan çeviren: Ferit Burak Aydar / Klasik Yayınları 
4-ZİRVEDE: Nalân Tuntaş. Yitik Ülke Yayınları   
5-İSTANBUL BU GECE YİNE SENSİZ: Selim İleri / Everest Yayınları