Mustafa Kemal ATATÜRK, dünya tarihine en büyük devlet adamı ve asker olarak geçmiş, sadece ülkesinde değil tüm dünyada itibar ve saygı görmüş, milletinden ve imanından aldığı güçle en zor şartlarda yedi cihana ve iç işbirlikçilere meydan okuyarak dize getirmiş, tüm mazlum milletlere kaderin kendisine ve dava arkadaşlarına yüklediği mesuliyete uygun olarak umut olmuş, İslam’ın yaban otlarını temizlemiş, ulusunu yok olmanın eşiğinden kurtararak aydınlığa çıkarmış kahraman bir komutan, yenilikçi ve cesur bir dahi, akıllı bir diplomat, yorulmayan bir başöğretmen, eşsiz bir lider, insancıl ve vicdanlı bir evlat, ileri görüşlü bir asker ve vatan sevdalısı karizmatik bir devlet adamıdır. O, en zor şartlarda attığı inanç tohumlarıyla çağlar ötesine, sınırlar ilerisine kadar nüfus edebilmiş bir bağımsızlık ateşidir. Atatürk'ü ATATÜRK yapan en büyük özelliği ise Hak HUKUK ve ADALETE dayanan bir yönetim biçimini Cumhuriyet ve demokrasiyi Türk milletine armağan etmiş olmasıdır.

Hz. Mevlâna, Mesnevi’sinde adalet ve zulüm terimlerine ise şöyle açıklık getiriyor: “Adalet nedir? Bir şeyi yerli yerine koymaktır. Adaletsizlik nedir? Bir şeyi layık olmadığı, kötü bir yere koymaktır. Adalet nedir? Ağaçlara su vermektir. Adaletsizlik nedir? Dikene su vermektir. Adalet, bir nimeti yerine koymaktır. Her su emen kökü sulamak değildir. Yani hakkı hak sahibine vermektir. Bir şeyi lâyık olmayana vermek ise adaletsizliktir. Adaletsizlik nedir? Bir şeyi konmaması gereken yere koymak. Bu hâl de sadece belâya (felakete) kaynak olur.” 

16.yüzyılın başında yaşamış olan Ersamus’un bir saptaması vardır; “Yargılamadan önce, anlamaya çalışın!”

 Bulunmazsa adalet milletin efrâdı beyninde 

Geçer bir gün zemîne, arşa çıksa pâye-i devlet 

İşte bütün mesele budur. Şayet Ersamus’un öngörüsü ilke olarak benimsenseydi, bugün adaletin çoğu aykırılıkları gündeme gelmezdi. Başka anlatımla, “adalet” tartışmalara konu oluşturmazdı. Adalet, işte bu anlayış içinde de adalet olurdu. Adalet görece değil, evrenseldir. Adalet bana göre başka, sana göre başka değildir, Adalet eşit olmalıdır, birdir ve hakkaniyet ilkesine sahiptir.

Mevlânâ, hukuku rahmet olarak nitelendiriyor. Onun benzetmesine göre; Adaleti sağlayan hukuk kıyâmetteki adalet okyanusundan bir damla gibidir. Bu ifade, hukukun üstünlüğünün toplum için ne denli hayati ve vazgeçilmez olduğunu ortaya koymaktadır.

Bir toplumu, buna bağlı bir devleti ayakta tutan öğelerin başında adalet gelmektedir. Adalet sadece bir sözcük değil, başlı başına kavramdır, hatta unsurdur. Toplumsal yapının dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik kuralları ancak adalet duygusuyla sağlanır. Adalet sözcüğünün içeriğinde “düzen, denklik, denge, gerçeğe uygun hüküm verme, doğru yolu izleme, dürüstlük, tarafsızlık, ilke ve kuralları” da vardır. Toplumu oluşturan halk, adalet kavramının geçerli olduğuna dair inancını bir gün yitirirse o toplumun ayakta durması olanaklı değildir.

Doğu toplumlarında “Adalet ile zulüm bir yerde durmaz!” anlayışı tüm ulusların ana ilkelerinden biri sayılmaktadır. Doğu toplumlarında, “adalet” özlemi diğerlerine göre daha köklüdür. Bu da uzun süre adaletsiz yaşadıkları inancından kaynaklanmaktadır. Örneğin İkinci Meşrutiyet ilan edildiğinde, sokaklara dökülen ahali, Fransız Devrimi’nden öğrenilen üç ilkeye, hürriyet, müsavat ve uhuvvete dördüncüsünü eklemişti; Adalet! Uhuvvet’in sözlük anlamı kardeşlik, din kardeşliği ve içtenlikli dostluktur…

Kimi İslam düşünürlerine göre, adalet; kişi oğlunun insanın öteki tüm erdemlerinin ve etiksel değerlerin uyumlu sonucudur. Eflatun’dan başlayarak devam eden Batı görüşüne göre adalet kavramının, insan nefsinin bilgi, öfke ve şehvet gücünden olmak üzere üçayak üzerinde durduğu belirtilir. Bu üç temel güç, insanda üç erdemi doğurur: Hikmet, şecaat ve iffet .

Adalet kavramı üç faziletin gerçekleşmesiyle kazanılan en son değerdir ki, adalet fikri diğer üçünü de kuşatır. Başka anlatımla bir insanın öncelikle hikmetli düşünce, yiğitçe tavır ve nefsine hakim olması istenir.

 “Adaletin ilgili olduğu kavramlar arasında itidal ve müsavat önemli bir yer tutar. Buradaki itidal bahar mevsimi gibi her bakımdan dengeli olmak durumundadır. Bu, bir bakıma gece ile gündüzün, sıcak ile soğuğun, ölüm ile hayatın , ışık ile karanlığın dengesidir. Öyle ki baharın getirdiği denge sonrasında yaşam güzelleşir, üretim çoğalır, refah başlar, gülümsemeler artar vs… Adaletin diğer önemli kavramı müsavat fikri ise aslında verilen ile hak edilen arasındaki eşitliği ifade eder. Her eşitlik denge demek olmayabilir. Sosyal devlet anlayışının öngördüğü adalet de eşitlikten ziyade dengeyi önemser. Bireysel ya da toplumsal yaşamda adaleti sağlamak her çağda en zor görevlerden biri olmuştur.”

Başkalarını yargılamaya hakkımız yoktur. Çünkü bir insan, karşısında duran suçlu gibi kendisinin de bir suçlu olduğu, ortadaki suçta belki en büyük payın kendisinin olduğu bilincine varmadan başkalarını yargılayamaz, hak, hukuk ve adalet, bir gün hepimize gerekecektir. Bu sebeple adaletin içini boşaltacak, insanların doğuştan gelen hak ve hukuk ile özgürlüklerine gem vuracak her türlü şeyden kaçınmak hem ülkem, hem insanımız hem de geleceğimiz açısından son derece önemlidir. 

Kimse unutmasın ki : Kılıcın yapamadığını adalet yapar. Siyaset mahkeme salonuna girerse adalet oradan çıkar. Hukuk rahmettir… İlahi adalet okyanusundan bir damladır. Damla ufak ve küçük hacimli olsa bile okyanusun suyunun saflığını belli eder.