İslam Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. ADNAN DEMİRCAN; ‘Kerbela Olayı’nın Günümüze Yansımalarını Anlatıyor:
‘KERBELA HÂDİSESİ DOĞRU ALGILANIRSA, MÜSLÜMANLARI AYRIŞTIRICI DEĞİL, BİRLEŞTİRİCİ OLUR.’

Oğuz Çetinoğlu: Hz. Hüseyin ve taraftarları Kerbela’da çatışmaya girmeden önce ‘Sulh için şartlar konuşuldu’ demiştiniz. Hz. Hüseyin ileri sürülen şartları neden kabul etmedi?
Prof. Dr. Adnan Demircan: Hz. Hüseyin, yapılmak istenen şeyin, onurunu ayaklar altına almak olduğunu düşündü. Kendisine bir lider olarak değil, bir isyankâr olarak muamele edilmek isteniyordu.
Çetinoğlu: Tarafların asker sayıları hakkında bilgi var mı?
Prof. Demircan: İki tarafın güçleri karşılaştırılamayacak kadar dengesizdi. Bir tarafta 5000 kişilik bir ordu, diğer tarafta ise sayıları 100’ü bulmayan bir grup.
Çetinoğlu: Bu durumda, Hz. Hüseyin’in yola çıkarken, savaşmak maksadının olmadığı anlaşılıyor… Prof. Demircan: Hz. Hüseyin, mukavemetle karşılaşacağını düşünmediği için savaş hazırlığı yapmamıştı. Yol güvenliğini sağlamak üzere yanlarına aldıkları hafif silahlar dışında silahları yoktu.
Hur b. Yezîd, Hz. Hüseyin’in karşı karşıya kaldığı muamele üzerine Ömer b. Sa’d ile sert bir tartışma yaşadı. Bu tartışmanın akabinde bazı yakın arkadaşlarıyla ordudan ayrılarak Hz. Hüseyin’in tarafına geçti.
Ömer b. Sa’d, çatışma olmadan Hz. Hüseyin’i teslim olmaya ikna etmek için uğraştı; ancak onu ikna edemedi. Problemi çatışma sürecine taşıyan, Ubeydullah’ın elçisi Şemir b. Zi’l-Cevşen’in getirdiği yeni talimat oldu. Hz. Hüseyin’e karşı oldukça katı olan ve bu konudaki görüşlerini Ubeydullah’ın yanında da ifade eden Şemir, Vali’nin kesin emrini bildirdi. Ordu, savaş düzeni aldı. Birkaç çadırdan oluşan Hz. Hüseyin’in taraftarları da tedbir almaya çalıştılar.  Hz. Ali’nin Ümmü’l-Benîn’den doğma çocukları Abbas, Abdullah, Cafer ve Osman için dayılarının oğlu Abdullah b. Ebi’l-Muhil Ubeydullah’tan eman istedi. Ubeydullah da bir eman belgesi yazdırarak kendisine verdi. Abdullah b. Ebi’l-Muhil bir mevlâsı(6) kanalıyla emanı onlara ulaştırdı. Ancak ağabeyleri Hz. Hüseyin’in yanından ayrılmayı reddettiler.
Çatışmalar başladıktan sonra kısa sürede akrabalarının ve arkadaşlarının hepsi teker teker Hz. Hüseyin’in gözlerinin önünde öldürüldü. Ordudaki askerlerin büyük çoğunluğu Hz. Peygamber’in (s) torununa dokunmak istemiyorlardı. Hz. Hüseyin su içmek isterken atılan bir ok ağzına isabet etti. Ardından peş peşe darbeler gelmeye başladı. Bir rivayete göre Hz. Hüseyin’in vücudunda 33 mızrak ve ok ile 34 kılıç yarası vardı.
Çetinoğlu: Kısa süren savaştan sonra neler oldu?
Prof. Demircan: Hz. Hüseyin’in şehadetinden sonra bazı askerler taşkınlıklar yapmak istiyor; diğer bazıları ise onları durdurmaya çalışıyorlardı. Hz. Hüseyin ve diğer maktullerin başları gövdelerinden ayrılarak ve cesetleri açıkta terk edilerek kesik başlar Kûfe’ye götürüldü.
Çetinoğlu: İslamî hükümlere aykırı değil mi?
Prof. Demircan: Yapılan İslâm ahlakına uyan şeyler değildi. Maktullerin başlarının gövdelerinden ayrılması müsle [canlının veya ölünün vücuduna müdahale yapılması] olup dinen yasaktı. Öte yandan Allah Resûlü’nün (s) Bedir’de kâfirlerin ölülerinden esirgemediği cesetlerin defnedilmesi muamelesi, Allah Resûlü’nün torunu başta olmak üzere Müslümanlardan esirgenmişti. Cesetler daha sonra buradan geçen Esedoğulları tarafından defnedilecektir.
Çetinoğlu: Hz. Hüseyin taraftarlarından sağ kalanlar?
Dr. Demircan: Kadınlar ve hayatta kalan Hz. Ali’nin ortanca oğlu Ali Zeynelabidin de Kûfe’ye götürülenler arasındaydı. Ali, o sırada hasta olduğu için savaş alanına çıkmamıştı. Çadıra giren bazı askerler tarafından öldürülmek istenmişse de kadınlar ve orada bulunan diğer askerlerce engellenmişlerdi.
Ali Zeynelabidin, Kûfe’ye girdiklerinde birçok evden ağlama ve feryat sesleri duymuş ve ‘Bunlar bizim için ağlıyorlar! Peki, bizi kim katletti?’ diyerek hayretini ifade etmişti. Kesik başlar ve hayatta kalan kadınlarla Ali Zeynelabidin, birkaç gün sonra Yezîd’e gönderildi. Meşakkatli bir yolculuktan sonra Şam’a Yezîd’in yanına ulaştıklarında Yezîd olanlardan dolayı üzgün olduğunu, ancak Hz. Hüseyin’in yaptıklarının da kabul edilemez olduğunu söyleyerek akrabası olan Hz. Hüseyin’in öldürülmesinden memnun olmadığını göstermeye çalıştı. Havayı yumuşatmaya çalışıyordu. Bu manada Ubeydullah’a yönelik bazı eleştirilerde bulunduğu da rivayet edilir.
Çetinoğlu: Ubeydullah’tan hesap soruldu mu, cezalandırıldı mı?
Prof. Demircan: Hayır. Ubeydullah, eski gücünü korudu. Irak valisi olarak görev yapmaya devam etti. Hz. Hüseyin ve yakınlarına yapılanlardan dolayı kendisinden hesap sorulmamıştır ve cezalandırılmamıştır.
Çetinoğlu: Savaştan sağ kurtulan Hz. Hüseyin’in akrabaları ne oldu?
Prof. Demircan: Hz. Hüseyin’in ailesi, kısa bir süre Şam’da misafir edildikten sonra istekleri doğrultusunda bir müfreze askerin koruma ve kontrolünde Medine’ye gönderildiler. Kerbela’da yapılan katliamın büyüklüğü o gün tam olarak takdir edilememişse de çok geçmeden etkisini göstermeye başladı.
Çetinoğlu: Neler oldu?
Prof. Demircan: Yezîd, Kerbela olayından sonra rahat bir iktidar süremedi. Önce Medine’de kendisine karşı Abdullah b. Hanzale ayaklandı. Yezîd’in Müslim b. Ukbe el-Mürrî komutasında gönderdiği ordu ile Abdullah b. Hanzale’nin kuvvetleri arasında Medine yakınında Harre’de meydana gelen savaşta Abdullah b. Hanzale ve çocukları dâhil olmak üzere birçok kişi katledildi. Şehre giren ordudan bazı askerler taşkınlıklar yaptılar.
Müslim, Medine’yi tekrar itaat altına aldıktan sonra Abdullah b. Zübeyr’i ortadan kaldırmak için Mekke’ye hareket etti; ancak yolda öldü. Onun ölümünden sonra orduya Husayn b. Nümeyr komuta etti. İki ayı aşan kuşatma, Yezîd’in ölüm haberinin gelmesi üzerine, Hicrî takvime göre 3 Rebîülevvel 64, Miladî takvime göre 30 Ekim 683 tarihinde kaldırıldı. Yezîd’in ölümünden sonra her tarafa yayılan bir iç savaş başladı.
Hz. Hüseyin’i davet edip onu yalnız bırakanlar, olanlardan kendilerini sorumlu görmeye başladılar. Sorumluluklarını ortadan kaldırmanın yolu, ciddi bir tövbe ile mümkündü. Bunu da kanlarını Hz. Hüseyin’in intikamını alma yolunda akıtarak ortaya koyabileceklerdi. Tevvâbûn(7) denen bu grup, Süleyman b. Surad komutasında Yezîd’in ölümünden hemen sonra ayaklanıp Emevîler üzerine harekete geçtiler. Aynülverde denen yerde Ubeydullah’ın kuvvetleriyle aralarında meydana gelen savaşta liderleri dâhil olmak üzere büyük bir kısmı Miladî takvime göre 4 Ocak 685 tarihinde kılıçtan geçirildi.
Çetinoğlu: Böylece isyanlar sona erdi mi?
Prof. Demircan: Hayır. Kûfe’de Hz. Hüseyin’in intikamını almak üzere ortaya çıkan bir diğer şahıs Muhtâr b. Ebî Ubeyd es-Sakafî’ydi. Kendisini Hz. Hüseyin’in kardeşi Muhammed b. el-Hanefiyye’nin bu amaçla görevlendirdiğini söyleyerek insanlardan destek istedi. Tevvâbûn grubuna katılanlar ona güvenmediler. Ancak kendisine destek olan birçok kimse vardı. Etrafına topladığı insanlarla harekete geçerek Kûfe’ye hâkim oldu. Hz. Hüseyin’in öldürülmesi hadisesine katılanların hemen hepsini öldürdü. Bunların arasında Ubeydullah b. Ziyâd, Ömer b. Sa’d, Şemir b. Zi’l-Cevşen gibi adamlar vardı. Ancak çok geçmeden Abdullah b. ez-Zübeyr’in Irak Valisi olan kardeşi Mus’ab b. ez-Zübeyr’in askerleri tarafından öldürüldü.
Çetinoğlu: Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesinin günümüze yansıyan sonuçları hakkında bilgi lütfeder misiniz?
Prof. Demircan: Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehadeti, sonraki yıllarda da etkisini devam ettirdi. Şia(8) mezhebinin gelişim ve itikadîleşme sürecinde Kerbela olayı önemli bir etken olarak varlığını devam ettirdi. Büveyhîler(9) dönemi ile Safevîler(10) dönemlerinde Kerbela ile ilgili anma törenleri düzenlenerek bu törenler bir kimlik inşasında kullanılmıştır.
Çetinoğlu: Günümüzde Kerbela algısının beslendiği kaynaklar nelerdir?
Prof. Demircan: Önemli 3 kaynak olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi, zamanla insanların muhayyilesiyle de geliştirilen efsanevî anlatımdır. Bu anlatımda Hz. Hüseyin ve Kerbela’nın diğer kahramanlarının yiğitlikleri ve kahramanlıkları abartılarak anlatıldığı gibi, acıyı katlayacak bir dil de tercih edilmektedir. Hüzünle yiğitlik birlikte işlenmektedir. Bu anlatımlarda ilmî ölçüleri aramak yersizdir.
Günümüz algısını besleyen ikinci kaynak ise ideolojik okumalardır. Kerbela üzerinden bir ideoloji inşa etme ve bir algı oluşturma çabası asırlar boyunca devam etmiş bir süreç olsa da özellikle son yüzyılda bu bakış açısı daha çok öne çıkmaya başlamıştır. Buna göre Hz. Hüseyin, küfürle ve zulümle mücadele eden bir kahramandır.
Algı oluşturmada başvurulan üçüncü kaynak ise Hz. Hüseyin’in durumunu farklı bir şekilde ortaya koyan kaynaklarımızda çokça bulunabilecek olan rivayetlerdir. Tarihî Kerbela’ya göre Hz. Hüseyin zulme maruz kalmış ve aldatılmış bir kimse iken, yukarıda zikrettiğimiz saiklerle oluşturulan algıda Hz. Hüseyin, adeta bir mitolojik kahramana veya çağdaş bir devrimciye dönüşmüştür.
Çetinoğlu: Bu röportajın son sözü olarak vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Prof. Demircan: Kerbela’yı doğru bir şekilde anlama çabası, Müslümanların ihmal etmemeleri gereken önemli bir yükümlülüktür. Bu, mezhep ayırımı yapmadan bütün Müslümanların görevidir. Bunun farkında olunursa Kerbela, Müslümanları ayrıştıran değil, birleştiren ve ders alınan bir hadise olur.
Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim Hocam.
Prof. Demircan: Ben teşekkür ederim.

(6) mevlâ: Çok çeşitli anlamları vardır. Efendi, mâlik ve köle âzad eden kişi anlamına geldiği gibi, âzad edilmiş kişi ve Rab anlamında da kullanılır.
(7) tevvâbûn: Pişman olanlar
(8) Şia: İslam mezheplerinden biridir. Bu mezhebe mensup olanlar, Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ali’nin onun velisi ve vasisi olarak halifelik makamına gelmesi gereken kişi olduğuna inanırlar. Hz. Ali’den sonra da onun soyundan gelen kişilerin halife olması gerektiğine inanırlar. Şiîlik olarak da anılır. Tarihte birçok fırkalara ayrılmışlardır.
(9) Büveyhiler: 932-1062 yılları arasında İran ve Irak’ta hüküm süren bir hânedan. Abbasî halifelerinin siyasî güçlerini tamamen ellerinden alarak onların varlığını sembolik hale getirmişlerdi. Selçuklu Sultanı Tuğrul Beğ, hâkimiyetlerini sona erdirdi.
(10) Safeviler: İran’da, 1501-1736 yılları arasında hüküm süren bir Türk Hânedânı. Hânedân, adını, Erdebil’de bulunan Safeviyye Tarikatı’nın kurucusu Şeyh Safiyüddin’den alır. Şeyh’in soyunun Hz. Ali’ye dayandığı ileri sürülür. Kökenleriyle ilgili farklı tezler de vardır. Hânedânın en tanınmış ismi Şah İsmail’dir. Şah İsmail Türk’tür; fakat Anadolu Türk birliğini bozmaya çalışmıştır.  


Prof. Dr. ADNAN DEMİRCAN:


1964 yılında Mardin’in Ömerli ilçesinde doğdu. 1987’de Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İslâm Tarihi ve Uygarlığı Bilim Dalında Yüksek Lisansa başladı. 1989 yılında Yüksek Lisansı, 1994 yılında aynı Enstitüde Doktorayı tamamladı.
Ocak 1992’de Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’ne İslâm Tarihi Araştırma Görevlisi, 1994 yılında Yardımcı Doçent olarak tâyin edildi. Ekim 1996’da Doçent, Şubat 2003’te Profesör oldu. 1994 yılından 2011 yılının ortalarına kadar İslâm Tarihi ve Sanatları Bölüm Başkanlığı görevini yürüttü. Aralık 2012’den beri İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde çalışmaktadır.
Çalışmalarını İslâm Tarihinin ilk dönem siyasî tarihi, özellikle de muhalif gruplar üzerine yoğunlaştıran Demircan’ın yayımlanmış birçok kitabı, müşterek çalışmalarda bölüm yazarlığı ve makalesi bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli çeviri ve telif projelerinde editörlük yapmaktadır.
Yayımlanmış Kitapları:
1- Hz. Ali’nin Hilafet Hakkı Meselesinde Gadîr-i Hum Olayı, Beyan Yayınları, İstanbul 1996 (2. Basım, Beyan Yayınları, İstanbul 2014).
2- Hâricîlerin Siyasî Faaliyetleri, Beyan Yayınları, İstanbul 1996.
3- İslâm Tarihi’nin İlk Asrında İktidar Mücadelesi, Beyan Yayınları, İstanbul 1996 (2. Basım, Beyan Yayınları, İstanbul 2014).
4-İslâm Tarihinin İlk Döneminde Arap-Mevali İlişkisi, Beyan Yayınları, İstanbul 1996.
5-Nebevî Direniş Hicret, Beyan Yayınları, İstanbul 2000.
6-Hâricîlik Mezhebinin Doğuşu Bağlamında Din-Siyaset İlişkisi, Beyan Yayınları, İstanbul 2000.
7-Ali-Muâviye Kavgası, Beyan Yayınları, İstanbul 2002 (2. Basım, Beyan Yayınları, İstanbul 2010).
8-Hz. Ali Dönemi ve Ehl-i Beyt, Beyan Yayınları, İstanbul 2008 (2. Basım, Beyan Yayınları, İstanbul 2014).
9-Kızların Gömülerek Öldürülmesi ve Çok Kadınla Evlilik, Beyan Yayınları, İstanbul 2008.
10-Kabile Topluluklarından Akide Toplumuna, Beyan Yayınları, İstanbul 2009.
11-Kerbela: Keder ve Bela, Beyan Yayınları, İstanbul 2014.
12-Tarihin Akışını Değiştiren Son Peygamber, Beyan Yayınları, İstanbul 2014.
13-Hz. Peygamber’in (sas) Ailesi ve Aile Hayatı, Ufuk Yayınları, İstanbul 2014.
14-Çağdaş Hâricîlik Düşüncesi (Ahmed M. A. Celi’den çeviri), Beyan Yayınları, İstanbul 1997.
15-Nehcü’l-belâğa: Hz. Ali’nin Konuşmaları, Mektupları ve Hikmetli Sözleri, Derleyen: eş-Şerîf er-Radî, Beyan Yayınları, İstanbul 2006 (2. Basım, Beyan Yayınları, İstanbul 2007).
16-Cumhuriyet Dönemi (1923-2001) İslâm Tarihi ve Medeniyeti Çalışmaları (Bir Bibliyografya Denemesi)
17-Hz. Peygamber Devrinde Münafıklar, Esra Yayınları, Konya 1996.
   http://ilahiyat.harran.edu.tr/e_yayinlar/ademircan_islam_tarihi_bibliyografyasi.pdf  
(BİTTİ)
(DERİN TARİH DERGİSİ’nin, Mayıs 2014 dönemine ait 26. Sayısında yer alan Prof. Dr. ADNAN DEMİRCAN’ın, ‘KERBELA’DA NE OLDU?’ başlıklı makalesinden yararlanılmıştır.)