“KELİMELERİN SUSTUĞU YERDEN ”
Murat TAŞDEMİRCİ
Rahatsızlığımdan dolayı, sık sık mesken tutmak zorunda kaldığım hastanelerde ki, bazı gözlemlerimi sizlerle de paylaşmıştım. Hastane trafiği devam ediyor ve bir türlü geçmek bilmeyen soğuk algınlığım için yatmak zorunda kaldım.
Her zaman sıkça söyleriz. “Allah bizleri hastanelere mecbur bırakmasın” diye.. Söyleriz söylemesine de onsuz da olunmayacağının bilincinde olarak.
Şu anda gecenin bir hayli ilerlemiş vakti. Geçmek bilmeyen soğuk algınlığım nedeniyle yol eylediğim hastanede yatmaktayım şu anda. Az önce bitmiş olan serumdan bir müddetliğine kurtulmuş olmayı fırsat bilerek karalamaya çalışıyorum bir şeyleri. Bilgisayarda yazmaya alışık olduğum için, kalem bana biraz garip gibi gelse de, ne yalan söyleyeyim özlemişim okul yıllarının defterli, kalemli anılarını. Şimdi oğlumdan medet umacağım bunu bilgisayara geç ve gönder diyerek..
Hastane odalarında duygular daha bir yoğun yaşansa da, satırlara aktarmakta ki zorluğu yaşamak, buranın havasından olsa gerek. Çünkü zaman geçirmek adına birileriyle konuşma ihtiyacı hissediyor insan ve bunun içinde arıyor eş dost kim varsa yanında. Dışarıda kelimelerin sustuğu yerde satırlar konuşsa da buralarda kelimelerin de, satırların da sustuğu yerdeyiz galiba. Geçmek bilmeyen saatler; çok zor durumda buraya yatmak ve bir umuda tutunmak için bilgili ağızlardan çıkacak kelimelere sarılmak ihtiyacında olanları hatırlatıyor bana. Çok şükür diyorum, binlerce şükür ki önemli olmayan rahatsızlığımdan dolayı umudum kamyon yükü.
Sabah erken geldim hastaneye. Büyük şehirlerin hastanelerini aratmayacak kadar mükemmel olan hastanemiz, bir o kadar da büyük. Zaman zaman burada veya başka şehirlerin hastanelerinde gözlemlediğim, kimi zaman vatandaşa ilgisizlik, kimi zaman vurdumduymazlık gibi eksiklikleri dile getirdiğim zaman oldukça memnun olan vatandaştan şikâyetçiyim bu kez. Onlardan ve bir de işi düşünce nefes nefese koşturan, işi olmayınca kayıplara karışan dost bildiklerimden…
Neyse arkadaşlar, hastane kültüründen yoksun vatandaşlar! lütfen biraz duyarlı olalım. Poliklinik önünde sıra beklemeyi bilmeyen, hastane eşyasını hor kullanan hatta çalan, tuvalet kültüründen anlamayan vatandaşa personel, daha ne yapsın?
Kuyrukta beklerken, uzun süre gözlemlediğim yanlışlıklara daha fazla tahammül edemeyip patladığım anda denk gelen güvenlikçi arkadaşımdan özür diliyorum. Aslında isyanım ona değil sevgili doktorumuz Levent Kazak’ın iyi niyetini suiistimal eden vatandaşlaraydı ama ne yazık ki bardağı taşıran son damlaya denk gelen güvenlikçimiz oldu.
Lütfen arkadaşlar başka yerlerde hak hukuk çığırtkanlığı yaparken, asıl hak hukukun aranması gereken yerlerde hakkı da bilelim hukukuda. Benim bir saat bile tahammül edemediğim haksızlıklara hemen her gün maruz bırakılan doktor ne yapsın halk ne yapsın?
Hastaneler insanlara, her şeyin başı sağlık sözünü delillerle gösterse de, arsız insanoğlu çabuk unutuyor yaşadıklarını ne yazık. Oysa unutmamalı gerçekten ve sıkça hatırlamalı ki, sağlığını kaybeden insan her şeyini kaybetmiş oluyor. Acıların bolca yaşandığı bu yerlerde umutlar da bolca tükeniyor. Ve yaşamın çat kapı durakları buralar, kimi zaman yeni yaşamlara başlangıç olurken, kimi zaman ise bitişlerin son noktası oluveriyor bir anda.
Biz haberciler için ise hiç görmek istemediğimiz fotoğraf karelerinin yansıtması mümkün olmayan acılarının yaşandığı ikinci adres olur burası genelde. Olur ama asıl uğranılması gereken yerde ise unutulur kimi zaman; arkasında alınması gereken önemli dersler bırakarak…
Vakit epey ilerledi galiba. Kelimelerin sustuğu, sessizliğin hakim olduğu bu saatlerde çok iyi biliyorum ki; sadece duygular, umutlar ve bir de sadece acılar uyanık kalıyor…
Yorumlar