Yağmurun ilk damlası düşerken alnına hayal kurmalısın. Öyle bir hayal kur ki dünya şaşkınlığını gök gürültüsünde saklasın.

Ben denedim. Rüzgârın altı yaşında ırgatların gülüşlerinden kaynak aldığını gördüm. Kimseye söylemedim. Her rüzgâr yüzünüze veya teninize değdiğinde bir fındık toplayanın kahkahası diye rahatlayabilirsiniz.

Küçüktüm kamyonunun; hani bir çalı çırpı gibi bedenlerin yığılı olduğu kamyonlarda en üst karoser denen en üstte çok hayal kurdum.

Kendimi çok şanslı sayıyorum. Çünkü hayal kurmanın ve kahkahalar ürettiği rüzgarlar sabahın beşinde benim yanağımı öperek uyandırıyordu. Benim efsunlanmam ondan. 

Kimsenin benim dilimi çözmeye, yüreğimin esaretinden kurtulmaya cesaret edemez. 

Ben karoser çocuğuyum. Yüreğimi deli rüzgarlara alışık büyüdü. Kimse dizimin bağını çözecek kadar güçlü değil. 

Çünkü ben sıcaktan terlerken, taş kadar sert halka tatlıyı, bisikletle getiren satıcıyı özleyerek büyüdüm.

Güneşin üstümüzü örtüp bizi kavuran sıcakta o kaynayan sıcak suları, toplu tören gibi ilaç niyetine kana kana içtim. 

Yine de ben gözümü saatlerce güneşe tutup kırpmamışım sırça bedenim olduğu zamanlarda, onun için gözümü kırpacak kadar kimse bana ışık saçamaz.        

Bir tek karanlıktan korkarım. Bilinmezden korkarım. Ve kaçarım. Kendi yalnızlığıma.  Kendi yalnızlığıma tutkulu olmam korkumdandır. 

Korktuğum zamanlar, çırpı bedenim kollarım kucaklar. Kendi kendimi sevmeyi bu korkudan öğrendim.  

Dizimi bedenime çekerim, saldırmaya hazırlanan kurdun pusuya yatması gibi sessizliğe gömülür bütün düşlerim korkumla beraber. Yeni bir damla anlıma düşünceye kadar veya ırgatların zılgıtlarında gizemindeki umutlar bana ulaşıncaya kadar.

İlk türküyü ben tarlada anonim şekliyle dinledim. Türkülerden kopmayışım ondan, bereketin toprakta olduğunu kazmanın toprağa nefes aldırdığında anladım. 

Toprağın ne kadar kıymetli olduğunu türkü söyleyerek yetişen ürünlerden ve onlara emek harcayan anaların bakışlarındaki heyecanı toprağa ter olarak akıtmasındandır benim yurduma düşkünlüğüm. 

Ve her ölen bedeni toprağın istemesi. Ana kucağı şefkatidir aslında gömülmek; arınmak. af edilmektir. 

Yani aşkın başka bir boyuta geçişidir. 

Saygıyla