Peyami Safa, sosyal hayatta kadınlarla erkekler arasındaki farkları sayarken, bu iki cinsin, aynı işten farklı evsafta üretimler yaptığını söyler. Safa’nın öncelikle verdiği örnekler; lamba yakmak ve yemek pişirmektir. Yazara göre, lambayı yakan ve yemeği pişiren kadın; ışığa sevgi, lezzete şefkat katmaktadır. Geçtiğimiz cumartesi günkü bir toplantıda, çok daha karmaşık işlerde de aynı özelliğe şahit olduk. Bahçelievler İşadamları Derneğinin (BİŞAD) İşkadınları Komisyonu tarafından düzenlenen “Türkiye’de Kadın Girişimciliği” isimli toplantının moderatörü, Sevde Sevan Usak; konuşmacıları ise Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf ve komisyon başkanı Prof. Dr. Demet Bayraktar hanımefendilerdi. Sayın Usak’ın gerek sesine ve kelimelerine, gerekse kürsüye ve salona hâkimiyeti tamdı. Bir siyaset kadını olan Sayın Kavaf ile bir bilim kadını olan Sayın Bayraktar’ın aynı yöndeki başarıları ise, yılların tecrübesinden dolayı zaten sürpriz değildi. Her iki konuşmacının istatistiklere dayanarak verdikleri bilgilerse, kadın-erkek herkesin moralini yükseltecek türdendi. Ticaret, turizm, sanayi ve bilim alanlarında kadınların gösterdiği yüksek seviyedeki başarılılık oranı bu kabil bilgilerden oldu. Diğer yandan, konuşmacıların da belirttiği gibi; çoğunun sermaye ve meslek sahibi olmaması, kadınların özellikle desteklenmesini gerektirmektedir. Bu çerçevede olarak, Kredi Garanti Fonu A. Ş. (KGF) ile Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB), kadın girişimcilere “pozitif ayırım” uygulamaktadır. Bankaların da kredi vermekte kadınları “daha güvenilir” bulması ise, erkeklerin düşünmesi gereken bir durumdur. Programdan sonraki sohbetimizde, BİŞAD’ın yeni tanıştığım Genel Sekreteri Sayın Akif Alacaoğulları ile eski yönetim kurulu üyesi ve fikirlerine çok önem verdiğim dostum Sayın İnan Atun beyefendiler de, işkadınlarının dürüstlüğü hakkındaki gözlemlerini anlattılar. Peki, kadın girişimcilerin erkeklere bakışı nasıl? Bu sorunun cevabı, maalesef pek de iç açıcı değil. Bunun da sebebi, erkeklerin kadınları iş hayatının dışında tutmak istemesidir. Şu da var ki, erkeklerin bu arzusu giderek azalmaktadır. Toplantıya katılan kadınlardan söz alanların da çok azı o konuya temas etti. Bu da, tarih boyunca yaşanan çok ciddi bazı problemlerin çözülmekte olduğunu göstermektedir. ÇÖZÜLMEKTE OLAN PROBLEMLER Aslında kadınların iş hayatında olmaları yeni bir husus değil. Tarlada ve hayvancılıkta erkekle birlikte; örgü ve dikim gibi işlerde ise münferit olarak kadın hep iş hayatında oldu. Bu gerçeği herkes bilir. Bunun da ötesindeki bilgileri, Dr. A. Muhibbe Darga’nın “Eski Anadolu’da Kadın” (İst. Ü. Edebiyat Fak. Yayınları) isimli kitabı ve benzeri eserlerden öğreniyoruz. Darga, Anadolu’da en azından M. Ö. II. binden beri kadınların, işveren ve ücretli işgören statülerinde bulunduğunu belgelerle anlatmaktadır. Şüphesiz ki, bu aktiviteleri esnasında kadınlar, erkeklere kıyasla daha geri bir konumdaydı. Yazar, o dönemlerde bir kadın çalışana verilen ücretin, bir erkeğe verilenin nerdeyse yarısı olduğunu söylemektedir. Daha yakın dönemleri konu edinen eserlerde, Sanayi Devrimi’nden itibaren uzunca bir süre, kapitalizmin de kadınlardan “ucuz işgücü” olarak yararlandığını anlıyoruz. Demek ki, kadın emeğinin eskiden beri iş hayatında aktif olarak bulunduğu inkâr edilemez. İslam tarihinde de, kadını işte ve ilimde aktif halde görmekteyiz. Sermayedar bir işveren olan Hz. Hatice, ilmî görüşleri itibar gören Hz. Ayşe, yün eğirip elde ettiği iplikleri satarak geçinen Hz. Rabia, ilk İslam toplumundaki kadın girişimci ve âlimlerin örnekleridir. Fakat kadınların bu aktivitelerinin, kadının güvenliğini sağlamak gibi haklı gerekçelerden dolayı oldukça kısıtlanmış olduğu da malumdur. Bugünkü hayat şartlarında ise, bir ailedeki çalışanların sayısını artırmak bir mecburiyettir. Üstelik kadının güvenliği de önemli ölçüde sağlanmaktadır. Artık, cinsel açıdan tehlikede olmak da kazanç açısından haksızlığa maruz kalmak da, kadınların ve aile efratlarının kâbusu olmaktan çıkmak üzeredir. BİŞAD ve benzeri kuruluşların birliği olan TUSKON da, Türkiye’nin her tarafında “İş Kadınları Komisyonu” kurmakla, bu yönde önemli bir görev ifa edecek gibi görünmektedir. Bu arada, belirttiğimiz problemlerin küçülmesine karşılık, aile düzeni ile ilgili bir başka problem de unutulmamalıdır. BÜYÜYEN PROBLEM Kadının iş hayatında aktif olmasının, aile düzenini ve özellikle de çocukların sağlıklı yetiştirilmesini tehdit ettiği de bilinmektedir. Bugünkü şartlarda hem mesai süresinin uzunluğu, hem de bazı sektörlerdeki seyahat mecburiyeti, bu tehdidi daha da büyütmektedir. Bakıcı ve kreş gibi alternatifler ise, anne ile çocuğu ruhen tatminden çok uzaktır. Yukarıda sözünü ettiğimiz Peyami Safa’nın, bu konuda da bir tespiti vardır: En derin uykusunda bile bir anne, çocuğunun üzerinden kayan yorganın sesini duyar; bir baba ise uyanıkken bile o sesi duymaz. Çocuğun anneye duyduğu ihtiyacın temelinde, işte bu gibi hassasiyetler vardır. Bu itibarla, çalışan annelerin ve çocuklarının yetecek sıklıkta birbirlerini görememesi, iki tarafın ruh sağlığı açısından, mutlaka çözülmesi gereken bir problemdir. TUSKON’un iş kadınları komisyonlarının gündeminde bu problem de olmalıdır. Özellikle belirtelim ki, BİŞAD’ın İş Kadınları Komisyonunun başında bir akademisyen hanımın olması, önemli bir ümit kaynağıdır. Dernek yönetiminde kendisiyle birlikte bulunan hanımlar, başkanları Prof. Dr. Demet Bayraktar’ın teorik bilgilere saplı kalmadığını, arkadaşlarının iş hayatında edindikleri bilgi ve fikirleri de dikkat aldığını söylediler. Bu durumda, TUSKON’un iş kadınları komisyonları kurması da, BİŞAD’ın bu hanımefendiyi seçmesi de isabetli olmuş demektir. Kendilerine başarılar diliyorum.