Geleceğe umutla bakamayan, karmaşa içerisindeki insanlar bazen kara mizaha sarılarak birbirleriyle dalga geçip biraz olsun eğlenmek isterler. Böyle durumlarda insan aklının ürettiklerine şaşmamak elden gelmez.
Geçtiğimiz günlerde jelibon gırgırı (!) ortaya atıldı ve biraz olsun insanların karamsarlığını dağıttı. Önce yok canım; bu kadarı da artık olmaz dendi ve sonra da bazıları jelibon olayını gerçek sandılar.
Bir gazeteci “Adıyaman’da altı milyar dolarlık jelibon rezervi bulduk” diye sosyal medyada bir tweet attı. O günlerde de şurada petrol, burada doğalgaz bulduk lafları sıkça söyleniyordu... Tweeti atan gazeteci gerçek dışı sözlere inananlar çıkar mı diye merak etmiş olmalı… Aya dört şeritli yapacağız sözüne de inananlar çıkmıştı bu ülkede…
Bu kez sözü edilen çocukların severek yediği Jelibon rezerviydi !..
Ne gariptir ki; bir zamanlar isminden çok söz edilen eski bir belediye başkanı da bu şakaya inanmış, çıktığı televizyon kanalında; “Bugün medyada okudum, yeraltında altı milyar dolarlık jelibon bulunmuş” deme gafletinde bulunmuştu. Sunucu şaka olmasın diye ikaz etmişse de diğeri şakayı gerçek sandığından doğru doğru diye ısrar etmiş…
Küçük yaşta çocukları olmayanlar jelibonun ne olduğunu bilmeyenler çıkabilir. Yapımında hayvanların kemiklerinden elde edilen jelatinin kullanıldığı sindirim kolay bir şekerlemeye jelibon ismi verilmiştir. Çocuklar onu severek yerler. Televizyonlarda sıkça reklamı yapılır.
Ne gariptir; insanlar yalan habere gerçek haberden daha çok inanıyor ve sonra da onu yayıyorlar.
Cehaletin yalan habere inanmasının sınırsız olduğu söylenir. Geçmişte bunun en tipik örneği Nazi Almanya’sının Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Göebbls’itir. II. Dünya Savaşında Ruslar Berlin’in sınırına dayandıklarında Alman halkı onun sözlerine inanarak Rusları yeneceklerini sanıyorlardı!..
Toplumda insanları yanlış haberlere inandırmaya çalışarak ondan keyif alanlarla her zaman karşılaşılır. Bir süre öncesi İzmir Doğal Yaşam Parkının açılışında içeride İran’dan getirilen altı tonluk kaplumbağa oluğu haberi yayılmıştı. İnsanlar onu görmek için parka akın etmişlerdi. Bir fil altı ton olduğuna göre altı tonluk kaplumbağa acaba nasıl bir şeydi?
Sonradan anlaşıldığı ki; medyada uzun süre sözü edilen altı tonluk kaplumbağa İran’da çocuk parkındaki bir heykelmiş. Bu haberin Türkiye’ye nasıl geldiğini bilemeyiz…
Buna benzer olaylar bana geçmiş yıllarımı hatırlattı. İstanbul Üniversitesin arkeoloji bölümünü bitirdikten sonra bir süre İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğünde çalışmıştım. Orada sorunlu psikolojisi biraz bozuk ama bilgili Kemal diye biri vardı. Kendisi üniversiteyi bitirememişti ama akademisyenleri, araştırmacıları yalan bilgilerle yanlış yollara sevk etmekten zevk alırdı. Bir gün Yarımburgaz Mağarasına giderek duvara Viking kayığı çizmiş ve sonra bakın ne buldum diye bir akademisyene haber vermişti l. Sonrada Onun bilimsel makalesinde bu yanlışı yazmış olmasından büyük zevk duymuştu. Bana da Suriye parası göstererek Emevi parası buldum demişti. Kendisine bunun Suriye parası olduğumu söylememe rağmen çevreye Erdem Suriye parasını Emevi parası sandı diye yaymıştı. Hiç unutmam üniversite yayınında çıkacak bir makalem için “Tuhfet ül Şakşakiye” isimli bir kaynağı eklememi istemişti. Onun huyunu bilduğimden öyle bir kitabın olmadığın araştırıp öğrenmiştim. Ya ona inansaydım… Yazım hayatımda sazan olarak benden söz edeceklerdi.
Kısacası medya her haberi veya sözü yayınılamadan önce ince eleyip sık dokumalıdır. Bazı insanların en zayıf yönü; her yazılanı veya söyleneni gerçek sanmalarıdır.
Bazıları cahil olduğunu fark etmezler, kendine güvenleri gerçek âlimlerden daha fazladır.
Jelibondan yola çıktık nerden nereye geldik…