Değerli okurlarım bu yazımla Cumhuriyetimizin kurulma aşamalarında ve cumhuriyetimizin kurulmasından hemen sonra ilk Milli silah sanayimizi kuran üretim yapan Nuri Killigil Paşanın hüzün dolu hikayesini anlatmak istedim...

Geçmişimizden çok iyi, çok güzel dersler almak zorunda olduğumuzu asla unutmamalıyız.

2 Mart 1949 tarihinde İstanbul korkunç bir patlamayla sarsılır. İki gün boyunca devam eden bu şiddetli patlamalarda, Sütlüce sahilindeki bir bina neredeyse tamamen havaya uçar. Havaya uçan bu bina, bir silah fabrikasıydı. Sahibi de Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkas İslam Ordusu Komutanı, Bakü Fatihi Nuri Killigil Paşadır...

TBMM’de bazı milletvekilleri hükümete soru önergesi vererek, "bu fabrikanın nasıl ve kimlerce havaya uçurulduğunun" açıklanmasını ister. Ve 23 Mart’ta kapalı celsede zamanın Başbakanı kürsüye gelerek açıklamalarda bulunur; ne anlattığıysa artık, kayıtlara devlet sırrı olarak girer!

Patlamadan sonra Nuri Paşa’nın yanmış bazı ceset parçası giysisi bulunur ve bunlar bir tabuta konarak toprağa verilir.

Fabrika? Bir daha açılmamak üzere yanmış, kül olmuştur. Nuri Demirağ'ın öncülük ettiği uçak sanayinin ardından savunma sanayimizin temel taşı da un-ufak edilip toprağa gömülmüştür artık. Bu büyük müteşebbis Nuri Killigil böylece milletimize unutturulmuştur.

Türk savunma sanayisinin temellerini atan, itilmiş, horlanmış ve unutulmuş, unutturulmuş bir kahramandır: Nuri Killigil Paşa…
Gözü kara bir subay, idealist bir memleket sevdalısı. 1911-1912 yıllarında Trablusgarp’ta İtalyan işgaline karşı savaştı. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, henüz 29 yaşındayken Kafkas İslam Ordusu Komutanı olarak, Ermenilerin ve Rusların işgalindeki Bakü’yü kurtardı. 

Bu zaferden sonra Azerbaycanlılar tarafından adına destanlar yazıldı, şarkılar bestelendi ve “Bakü Fatihi” olarak tanınmaya başladı. Fakat henüz bir buçuk ay sonra 0smanlı İmparatorluğu’nun Mondros Anlaşması’nı imzalayıp yenilgiyi kabul etmesi üzerine birliklerini Azerbaycan’dan çekmek zorunda kaldı.

Ateşkes ile birlikte İngilizlerin baskısıyla bütün komutanlar İstanbul’a çağrıldı. Payitahta gelir gelmez Osmanlı inzibatı tarafından tutuklandı ve Batum’a gönderilerek hapsedildi. 1919 yılında halkın da yardımıyla hapisten kaçtı. Erzurum’a giderek milli mücadeleye katıldı. Erzurum ve Kars’ta silah ve cephanelerin bakımı için bir atölye kurdu. Fakat bu sırada Mustafa Kemal'e darbe yapacak dedikoduları çıktı, bölgeden uzaklaştırılırdı ve Almanya’ya kaçmak zorunda kaldı. Killigil, Almanya’da yaşadığı süre zarfında da Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile beraber çalışarak, özellikle ordunun hafif silah ve mühimmat tedariki yönünde çalışmalar yaptı. Yurda döndüğünde TC devleti kurulmuş ve emekliye sevk edilmişti. 1929’da devlet tarafından İstiklal Madalyası’na layık görüldü.

Nuri Paşa Artık asker değildi. Siyasete girmedi, ticarete atılmayı düşündü. Gençliğinden beri silah üretmek en büyük hayaliydi. Teknik bilgisi olmamasına rağmen, içinde hep bir şeyler icat etme arzusu vardı. 

1933’te Zeytinburnu’nda döküm, seramik, soba yapmak üzere bir tesis kurdu. Resmi olarak bu tip madeni eşyalar üretiliyor olarak görünse de asıl üretimi, Millî Savunma Bakanlığı’nın verdiği izinle yapılan tabanca, tüfek, gaz maskesi ve hatta havan topu mermisi gibi askeri malzemeler üzerine idi. İlk büyük işi; Atatürk’ün kararnamesiyle 1934’te, Yavuz Gemisi topları için gerekli olan kanat emniyetli tapaların üretimi oldu. Daha sonra dağ topları için 24 bin tapa ve Heinkel uçaklarının bomba yapımı gibi işleri de almıştı.

Daha sonra fabrikasını iyice genişletti ve Sütlüce’de ikinci fabrikasını açtı. Türkiye’nin ilk özel savunma sanayi şirketi olan bu fabrika, ülkenin silah endüstrisindeki mihenk taşı oldu. Bünyesinde 410 tezgah ve 530 işçi çalışıyor, tamamen yerli silah ve mühimmatlar üretiliyor, bu mühimmatlar da Türkiye Cumhuriyeti’nin yanı sıra birçok devlete satılıyordu.

Sütlüce’deki bu silah ve mühimmat fabrikasında, çizimini bizzat kendi yaptığı, kendi adını verdiği ve patenti kendisine ait olan Nuri Killigil Tabanca'sını üretti. Yarı otomatik ve 9 milimetre çapındaki bu ilk yerli ve milli tabancamız o yıllarda dünyanın en iyi silahları arasında gösteriliyordu. Hayatı silahlarla geçmiş, gerçek bir silahşor idi Nuri Paşa Nuri Killigil’in bu başarıları, Türkiye’nin milli ve yerli bir savunma sanayisi olmasını istemeyenleri rahatsız etti. Bir süre sonra Killigil, baskılardan dolayı fabrikasında silah üretilmeyeceğini açıkladı. Fakat üretim gizlice devam ediyordu.

1949 yılına gelindiğinde… O günlerde yeni kurulmuş olan İsrail’le savaş halindeki Mısır’dan beş bin tabanca, Suriye’den de iki bin havan topu siparişi geldi. Siparişleri yetiştirmek için fabrikada gece gündüz çalışılıyordu. Bu sırada BM Güvenlik Konseyi, Suriye ve Mısır’a silah ambargosu koydu. Fakat, Paşa bu karara rağmen ambargoyu delerek sevkiyata devam etti. Bu sevkiyat İsrail’in ve İsrail ile iyi ilişkiler kurmaya çalışan hükümetin, o dönemki menfaatlerine hiç uygun değildi. 

1949 yılının 2 Mart'ında Sütlüce’deki fabrikada fail-i meçhul patlamalar meydana geldi. Nuri Killigil Paşa, mühendis ve işçileriyle birlikte on binlerce top ve havan mermisiyle birlikte bir anda yok edildi. Ceset parçaları fabrikanın her yerine saçılmıştı. Kaç kişinin bu menfur olayda can verdiği tespit edilemedi ve 27 kişi gibi temsili bir sayı kayda geçildi. 

Günlerce aranmasına rağmen Nuri Paşa’nın cesedine ait hiçbir şey bulunamadı ve sembolik olarak boş bir tabut defnedildi.

Kafkas İslam Ordusu Komutanı olarak şanlı zaferler kazanmış bir savaş kahramanı, Azerbaycan Türklerini, Rus-Ermeni zulmünden kurtaran “Bakü Fatihi”, Türkiye’nin ilk yerli ve milli silah üreticisi, savunma sanayinin kurucusu, ömrünü memleketine adamış bu  Türk evladı bu şekilde ebedi yolculuğa uğurlanmış oldu.

Ülkemiz’de bu yıllarda, "uçak sanayinin" ardından "savunma sanayimiz" de böylece toprağa gömülmüş oldu. Nuri Killigil Silah ve Mühimmat Fabrikası üretimine devam etseydi bugün savunma sanayimiz hangi seviyelerde olacaktı? Nuri Demirağ uçak sanayinde destek görse ve önü kesilmeseydi ekonomimiz şu anda ne durumda olurdu diye sorguluyoruz.

Vatan savunması için Trablusgarp’tan Bakü’ye birçok toprakta korkusuzca savaşan bir kahraman, bir istiklal harbi gazisi olduğu gibi, bir mühendislik dehası da olan bu büyük milli değerimizin ruhu şad, kabri cennet mekânı olsun.