İçimde biriktirdiğim cümleler beni zehirliyor, artık. Dayanamıyorum. 

Bu adaletten yoksun romanın içinde hiçbir harf olmak istemiyorum yazarın suçu mu? Yoksa harflerin dizilişimi suçlu bilmiyorum. 

     

Gücüm kendime yeter ve kendimi cümlelerimle zehirler ya da derin paragrafta boğarım yazara inat. Biliyorum yazar beni sevmedi. Kimsesizliğim ondan. 

Oysa ben çok dua ettim yazarıma. Belki duymamıştır belki de yoğundur. Bilemem. Beni tek kurtaracak olan ona dair sakladığım cümlelerdir. 

     

Medetimin benim yüreğimde sakladığım bir küçücük tomurcuk olan , “seni seviyorum” cümlesi olduğunu biliyorum.

Yanağımda süzülen bir damla olan seni ve heyecanın üşmesin diye dilimi ana kucağı gibi sararım. 

Bilmelisin o kucakta bir şey olmaz sana ve heyecanına. 

Dilin artık başkalaşır. Seni kucakladıktan sonra, ya “ömrümden ömür gider.” Ya da “ömrüme ömür katarsın” işte bu bir tarafı cennet bir tarafı cehennem olan sırat köprüsünde geziştir. Süzülen damladaki seni kucaklayan anaç dil ile yapılan yolculuktur benim geleceğimi besleyen.

Bilirsin ki ilk öldüğün an hayretini yitirdiğin andır. 

Ve tekrar canlanmada hayret etmektir. 

İçindeki ölümcül sözcüklerle ne kadar yaşam denilen oyun bahçende salıncaklar kurup bu adaletsiz romanda yazara inat sallanabiliyorsan her havalanman senin renklerini ikiye indirtecektir. 

Ya siyahtır ya da beyaz artık her şey. Yaralı insanlara artık merhem olabilirsin. 

Sana artık yasaktır sahte sevdalar, yabancı yazarlarda kelime olman artık yasaktır. Artık dilinde şu mırıltı vardır. Her zaman erken öleceğim. Her zaman erken doğdum. 

Biliyorum yalnız odamın boyası “hasretliktir” diyeceksin.

İşte o zaman büyümeyeceksin hiçbir zaman ve doğmadan öleceksin. Baba olmayacaksın. Yani bir yiğitçe atmayacak yüreğin. 

     

Anne olamayacaksın. Yani hayatla hiç kesiştiğin noktan olamayacak ve kalbin hiç gül kokusu pompalamayacak, her zaman yangın soluyacak yangın üfürecek ve ömür götüreceksin. 

Yalnız sevgisizse bu kokun sonuçta yangını içinde tutacak ve elektrik yanığı gibi dışardan bir şey görünmeyecek ama için kül. Zor olan da bu olacak.

Herkesin bakışı sana taş olup fırlayacak. Bedel ödeyeceksin. Kimsenin elinde değil. 

Yazar böyle istemiştir. 

Dedim ya roman adil değil. Belki biz yine de kurtaracak olan kendi paragrafımızda boğulmak veya cümlemizde asılmak.

Unutmamalıyız yanımızdaki uyuyan ömrüne ömür katıyorsa cennet, ömründen ömür götürüyorsa cehennemdesin.

     

Boğulmaya da asılmaya da gerek yok... 

Saygıyla