“İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrah Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah” Merhum Ziya Paşa’nın (1825-1880) değerli şiirinden kayda geçtiğim, yukarıdaki mısralar, memleket bahsinde bendenizin yegâne rehberi olmuş ve onu fikir hayatımın ölçüsü olarak benimsemişim. Dolayısıyla; kimlerin bizleri nasıl değerlendirdikleri, bizleri sevip, sevmedikleri vs. gibi faktörler bendenizi pek fazla rahatsız etmemekte ve ezelden beri “Vatan edindiğim” bu mukaddes topraklar, Hz. Allah’tan sonra benim başlıca hayat kaynağım olmuş ve her daim de öyle kalacaktır. Hayır! İyi niyetle de olsa: (Türk, bu toprakların yegâne efendisidir.) demeye kimsenin, ama hiç kimsenin hakkı yoktur! Bu aziz toprakların yegâne efendisi, dini açıdan: (İSLÂM, HIRİSTİYAN, MUSEVİ). Irki açıdan: Türk, Ermeni, Rum, Süryani, Yahudi ve diğer Müslümân unsurlar, bir bütün olarak bu mukaddes toprakların efendileridirler. Yânî, “Türk Millî Bütünlüğü” bu unsurların birleşimiyle bütünlük teşkil eder. Aksi taktirde “ırki ayırımlar söz konusu olur ki” asıl problem bu noktadadır!... Nitekim, öz be öz Türk soyuna mensup bulunan bir kavimle, yabancı devletler tarafından meydana getirilmek istenen “ırki çatışmada” da bu faktör büyük çapta rol oynamış ve oynamaktadır... Her daim: (16 Türk Devleti kurmuş olmamızla övünür dururuz.) Peki, övünecek yerde: (Niçin 16 devlet kurmaya mecbur kalmışız) diye bir nebze olsun oturup, düşünsek olmaz mı?... Evet niçin?... Niçinini, ben açıklayım: (Boylar arası başa geçebilme entrika ve savaşları) yüzünden böylesine bir talihsizlik zuhur etmiştir. En yakını ise meşhur “Otluk-Beli Savaşıdır.” Meselenin aslını öğrenebilmek için sadece o vak’ayı okumak dahi yeterlidir inancındayım!... Meselâ, yukarıda da temas etmiş olduğum gibi: Kendimize övünç payı çıkararak: (16 Türk Devleti) der dururuz... Peki niçin bir değil de 16.?.. Tek Türk Devleti olarak, Selçukluyu günümüze taşıyamaz mıydık?... Keza, Osmanlı-Türk İmparatorluğu döneminde: (Yükselme ve gerileme) gibi iki ayrı kategoride değerlendirilmesi şart olmasına rağmen, gerektiği şekilde ele alınmamış ve böylece savaşın hikâyesine olmasından ziyade değer verilmiştir. Halbuki; mezkûr vak’adaki “kazanç-kayıp” hanesinde geri plânda kimlerin veya hangi uğursuz faktörün rol oynamış olduğunu dikkate alan pek olmamıştır diyebiliriz. Dahası; “Dönmelerin, devşirmelerin veya ağızlarda adeta sakız gibi çiğnenen; “Ermeniler, Rumlar, Süryaniler veya Yahudiler”in ihanetleri neticesi olmuştur... diyerek, topu azınlıklara atmak ise, en kolay usûlüdür. Zira, suçlanacak bir nesne arandığı zaman, azınlıklar adeta cankurtaran simitleridirler... Halbuki bunların hemen hiç birisi değil, doğrudan “Irki hırsların” ön plâna çıkarılmasından kaynaklanmaktadır. Bu iğrenç ve uğursuz nesne, tarihte olduğu gibi ne yazık ki, günümüzde de varlığını sürdürebilmektedir... Çünkü bizleri idare edenler, milletimizin tarihini bizlere; siyasi inançlarına göre aktarmakta ve de gerçek tarihimizi her daim gözlerden uzak tutmaktadırlar. Meselâ: (MEYDAN LAROUSSE ANSİKLOPEDİSİ)nin Cilt: I. Sahife: 526’da şu enteresan kayıt geçmektedir: -: (Ortaçağın en önemli Kâle Şehirlerinden biri olan ve günümüzde Kars İli toprakları içine düşen Ani kalıntılarından... Süryani, İran, Ermeni, Arap, Türk etkilerini taşıyan Ani kalıntılarından bir minare vs.) Cümlece bilindiği gibi mezkûr belde; doğrudan Ermenistan’ın Baş-Kenti özelliği taşıyan bir tarihi şehirdir. Buna rağmen şehrin bahsinde sahibi hanesinde adı ilk geçen (SÜRYANİ) kavimi olmuş ve mimarisinde “İran-Arap” izleri taşıdığı kaydı geçilmiştir!... Bu niçin böyledir? Çok basit. Çünkü; bu hususta öyle ince eleyip, sık dokumaya hiç mi hiç lüzum yoktur. Mesele ayniyle vakidir ve özü şudur: -: (Türkiye’de hemen her ülke, her millet hakkında dilediğiniz gibi yazabilirsiniz ve fakat söz konusu Ermeni veya Ermenistan ise, özel işleme tabidir ve ancak şu kaydı geçebilirsiniz: “Anadolu topraklarında yaşamış bir topluluktur ve tarihin hemen hiçbir döneminde herhangi bir ülkesi veya devleti olmamıştır. Türk’lerden himaye görmüş ve bin yıl onlarla iç içe birlikte yaşamış, Türklere sadakatle hizmet sunmuş ve fakat Osmanlı zayıflayınca bunu fırsat bilerek, Türk Milletini sırtından hançerlemiştir.” İşte Türk Milletine, Ermeniler hakkında verilen tarihi bilgi özetle bundan ibarettir!..) Nitekim MHP’nin, Ani ve Ah-Tamar mevzuunda yanlışa düşmesinde bu faktörün büyük çapta rolü olmuştur. Yânî “hamaset siyaset” bu mevzuda büyük çapta rol oynamaktadır. İşte bu karmaşık durumun bir an evvel izale edilmesinin elzem olduğuna inanmaktayım. Zira, Türkiye’nin “Millî Menfaatleri” açısından tam mânâda elzemdir!... Zira, bu durumun sadece “Ermeni Meselesi” ile alâkası olmayıp, şümûlü çok geniş yönleri vardır... Düşünün: (Ermenilerin yurdu yoktur. Tarihin hemen hiçbir devrinde Ermeni Krallığı, Ermeni Devleti olmamıştır vs.) gibi kayıtlar düşenler veya bu saçma görüşü savunanlar, acaba aşağıda yazdıklarımızı hiç duymamışlar mıdır?... Tabii ki, duymuş veya okumuşlardır. Ancak, gerçeklerin bilinmemesi için susmayı tercih etmiş ve hâlâ etmektedirler?!... Örneğin: “Malazgirt Meydan Muharebesi” başlarında, kiralık asker olarak Bizans saflarında bulunan Oğuz ve Peçenek Kuvvetleri’nin bir anda Sultan Alp-Arslan’ın saflarına geçtiğinde, aynı şartlarla Bizanslıların saflarında yer almış bulunan üç Ermeni Prensi’nin idaresindeki Ermeni kuvvetleri’nin de Türk boylarını takip ederek, Selçukluların saflarına geçmiş olduklarını halkımızdan kaç kişi bilir?... Derhâl açıklayım: Hemen, hemen hiç kimse denebilecek derecede azdır. Çünkü, aziz milletimize, ancak kendi siyasî görüşleri paralelinde olanlar aktarılmaktadır. Dahası: Selçuklu-Ermeni Devletleri tarafından müşterek basılmış sikke hakkında halkımızdan kaç kişinin malûmatı vardır?.. Sayın büyüklerimizden acizâne soruyorum: Daha kaç yıl “potansiyel düşman” olarak vasıflandırılacağız?.. Aynı vergiyi veriyorum, aynı orduda vatani görevimi yapıyorum. Ama bir türlü normâl vatandaş sayılmıyorum?!... Sorarım bu nasıl adalet anlayışıdır?!.. Görüyorum ki: Bazı siyasilerimiz kendilerine siyasî malzeme olarak seçtikleri Ermeni meselesini: “Selçuklu ve Osmanlı” tarihlerinden kendi işlerine gelen yorumlarla takviye ile bezendirip, diledikleri kılıfa sokarak, aziz milletimizi kandırmaya çalışmaktadırlar!... Değerli okuyucularım, inşallah yeni bölümde buluşmak üzere mutlu hafta sonu tatilleri diliyorum efendim. Önemli Not: Bu makale: (16 Ekim 2010 Cumartesi) günü yazılmıştır.