-Merhaba. Hoş geldiniz. Kendinizi anlatır mısınız?

Merhaba, zamane derviş desem mübalağa yapmış olmam umarım. Kendi halinde birisiyim; yazmayı hayatının vazgeçilmezi sayan yazmazsa “yaşayan bir ölü” olduğunu düşünen bir faniyim.

“Bir göze bir dünya, bir yüreğe bin yanardağ koyan

Bir söze milyon anlam katan; kimim ben?

Çamurdan insan, insandan çamur yaratan,

İyiliğe kötülük, kötülüğe iyilik,

Katrana beyazlık, beyazlığa katran katan; neyim ben?”

- Hemen şimdi öğrenebileceğiniz bir şey olsa bu ne olurdu?

Kalbin içinde var olduğu söylenen ve aşkın tecelli ettiği siyah küçücük noktayı belirten süveydayı hakkıyla öğrenmek isterdim. Bu bir cerrah ustalığı ve kalp gözü açık bir zat kâmilliğiyle olurdu.

- Kendi kendine konuşanlar deli mi?

Belki de deli dediğimiz bu zatlar: “Beni kurtar ya râb, her şeye susan bu delilerden!” diye feryat ediyordur.

- Hayat felsefeniz nedir?

İnsana verilmiş olan bu yaşamı bir armağan kabul edip hakkıyla yaşayarak bu yaşamı bahşeden kudrete en güzel şekilde teşekkür etmek.

- Dünyaya ikinci kez gelme şansınız olsa, nasıl bir hayat yaşamak istersiniz?

Hani Cemal Süreya demiş ya:

“Ölüyorum tanrım

Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür

Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat

Fena değildir.

Üstü kalsın.” aynı şekilde düşünüyorum. Fena değildi bu yaşam, ufak tefek rötuşlarla aynısı olsun derdim.

- Dünyada istediğiniz her türlü değişikliği yapabilecek kadar gücünüz olsa, sihirli değneğinizi dokunduracağınız şey ne olurdu?

Silahları yok ederdim ve Ahmet Arif gibi haykırırdım cümle âleme:

“Erkekçe olsun isterim,

Dostluk da, düşmanlık da!”

- Tüm koşullar uygun olsa ve size bir iş kurma şansı verilse, nasıl bir şirketin patroniçesi/patronu olurdunuz?

Yürek şirketim olsun isterdim. Ve yüreği olmayanlara bol keseden yürek dağıtırdım. Buna yaşadığımız dünyanın ihtiyacı var diye düşünüyorum. Sol tarafında sadece et ve kastan oluşan ama hiçbir şeye ve kimseye yanmayan kalp taşıyanlara inat her şeye ve herkese şefkatle vicdanla yaklaşan yürekler dağıtan bir şirketin patronu olmak isterdim. “Kalp diyorum herkeste var; yürek başka bir şey!” demiş ya Mevlana, benimkisi de o hesaptan işte.

- Yeteneklerinizi başka bir kişiyle değiştirme şansınız olsa, şu anda yaşayan, ya da bir zamanlar yaşamış olan hangi kişinin yeteneklerine sahip olmak isterdiniz?

Kaptan’ın Defteri adlı romanımın kahramanı olmak isterdim: Kaptan.

Ve Kaptan’ı olmak isterdim kendi okyanusumun. Dalgaların ve fırtınaların içinde sakin sulara yelken açmak isterdim.

-Hayattan beklentiniz nedir?

Hayat kısa. Bu yüzden olağanüstü bir beklentim yok hayattan, hayatın bir beklentisi varsa bizimle ilgili bilmiyorum. Sadece hayatın israf etmeden her bir anını, zayi eylemeden kırıntısını yaşamak lazım...

- Sizi dünyanın en mutlu insanı yapabilecek şey ne olabilir?

Beni dünyanın en mutlu insanı yapan şeyleri sayayım: İki gözümün çiçekleri Yiğit Karan ve Şara, öğrencilerim ve yazdığım her dize, her satır…

- Bugüne kadar attığınız en gururlu zafer çığlığı hangi başarınıza ait?

Anadolu’nun en iyi makale yazarı seçilmem… Bir de okulda ekip olarak hazırladığımız ve 4 bin proje arasında Türkiye birinciliği kazandığımız “En Güzel Türkçeyi Sen Konuş” çalışması…

-Gözlerinizi dolduran en son olay nedir?

“Sidoma” adlı romanım… Basıma hazır hale geldi. Yazdıktan sonra tekrar okuyunca kadına şiddetin nasıl da yürek kanattığını Sidoma’nın şahsında birebir yaşadım. Gerçek bir hayat hikâyesiydi.

- Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?

İlçemin damlı evlerini ve o damlı evlerin bacalarından tüten aile olgusunu hatırlatan dumanları. Sıcacık sac ekmeklerini ve o ekmeklerin üzerine sürülen şekerli tereyağını… Doğallık yaşamın her anında vardı ve bu sizi mutlu ediyordu. Plastik top peşinde koşardık, telden arabalarımız vardı. Serum tıpalarından tekerlerini süslerdik arabalarımızın. Üstümüz başımız ter ve çamur içinde kalırdı ama hakkıyla yaşardık çocukluğumuzu. Bugünün apartman dairelerinde bilgisayar ve tablet başında elektronik kelepçelerle yaşamazdık, düştüğümüz zaman dizimiz harbiden kanardı ve canımız yanardı. Yaralarının kabuğunu kendi elleriyle kaldıran çocuklardık ve acıya dayanıklıydık. Bugüne bakınca o günleri özlüyorum tabii ki.

- Bir mucize olsa geçmişinizdeki hangi hatalarınızı düzeltmek istersiniz?

Hiçbirine dokunmazdım. Onlar bugün beni ben yapan temel taşlardır.

- Aklınıza her geldiğinde sizi gülümseten bir anınızı anlatır mısınız?

Okula gidiyordum. İki öğrenci önümde yürüyor ve kendi aralarında konuşuyorlardı. Sonra biri ben fark edince: “Şişşt dikkatli konuş bir adam geliyor arkamızda.” dedi. Diğeri ise bana baktı ve arkadaşına şunu söyledi: “O, adam değil öğretmen…” Çok gülmüştüm buna.

- Şimdiye kadar yaptığınız en çılgınca şey nedir?

Aşk’ı yazmak. Oysa bu çılgınlıktan ziyade olgunluktur kalem erbabı için. Dar bir çevrede hep hesap vermek zorunda kalıyorsunuz. Küfre bulaşan, yalana dolanan ve sahtekârlığa düşen bir kalem rağbet görüyor da aşka değinen bir kalem neden tuhaf karşılanıyor? diye düşündüm hep. Bu yüzden taşrada aşkı yazmak çılgınlıktır. Ve bu ben çılgınlığı hep yapıyorum yazarak.

- 17-18 yaşlarınıza geri dönme şansınız olsa yine aynı hayatımı yaşardınız, yoksa başka bir hayat mı yaşardınız?

Herkes kendi hayatını yaşamak ister diye düşünüyorum. Başkasına cennet olan hayat bize cehennem olabilir. Bize cehennem olan hayat da başkasına cennet olabilir. Bu yüzden riske girmemek lazım…

- Kendinizi dünyanın en güçlü insanıymışçasına başarılı ve mağrur hissettiğiniz en son deneyiminiz nedir?

Birileri sizi şucu bucu diye etiketliyor ama siz buna rağmen işinizi severek yapıyorsunuz, küsmüyorsunuz ülkenize. Bu yönümü seviyorum. Güçlüyüm evet; her rüzgâra boyun eğmedik her dalgaya boğulmadık. Ve hepsinden güçlenerek çıktık. Rol modeli olmak lazım öğrencilerimize... Tavrı ve tarzı olan... Çünkü bu ülkenin buna çok ihtiyacı var diye düşünüyorum.

- Şu anda kişi olmanızda payı olduğunu düşündüğünüz kişiler kimler?

Babam ve annem… Haklarını ödemem imkânsız. Sonra okuduklarım, izlediklerim. Hepsinin mürekkebinden müteşekkil ben oldum işte.

- Çocukken ne olmak ve kim olmak isterdiniz?

Edebiyatçı olmak isterdim.

Oldum da.

- Gerçekleştirmeyi istediğiniz en büyük hayaliniz nedir? Ve gerçekleşti mi hayaliniz?

Kitaplarımın çıkmasını isterdim hep.

Allah’a şükür çıkmaya başladı da.

- TV Programcısı olsaydınız, nasıl bir program yapmak isterdiniz?

Kitaplar üzerine bir program sunmak isterdim. Her hafta daha önceden belirlenen nitelikli bir kitabın kritiğini o kitabı okuyan kitapseverlerle program dâhilinde yapmak isterdim.

- Karşınızdaki kişiyi tanımak için hangi davranışına bakarsınız?

Kime olursa olsun “insanca” bakmasına dikkat ederdim.

- Birine ya da bir olaya sinirlendiğinizde tepkiniz ne olur?

Tavrımı net bir şekilde belli ederim.

- Kendinizde neleri değiştirmek istersiniz?

Böyle iyiyim.

- Motive olmak için başvurduğunuz ilk yöntemler nelerdir?

Devamlılığın esas olduğuna inanırım başarı için. Yazacaksam sürekli yazmalıyım. Okuyacaksam sürekli okumalıyım. Spor yapacaksam sürekli spor yapmalıyım. Başarı oturarak gelmez. Bize hediye paketi içinde de sunulmaz. Kalkıp sen alacaksın o hediyeyi kendine. Ve başladığım her şeyi bitiririm.

- Sonsuza kadar yaşlanmayacaksınız diyelim, hangi yaşta kalmayı istersiniz?

Her yaşın güzelliği var. Bir yolculuğa çıkmışsınız farz edin; önünüzdeki her kilometre farklı güzellikleri sunar size. Kimi zaman yol kenarında kır çiçekleri olur, kimi zaman bir çeşme, kimi zaman bir çakıl taşı… Orada takılıp kalmanızın imkânı yok çünkü görmediğiniz farklı güzelliklerin olduğu hissi sizi kendine çeker. Bu yüzden hayatı kendi akışı içinde doya doya yaşamak icap eder.

- Bu yıl hayatınızın sona ereceğini bilseniz, neyi daha farklı yaparsınız?

Daha çok okur ve yazardım. Annemin, babamın ve çocuklarımın yanında daha fazla zaman geçirirdim.

- Akıl hocasına ihtiyaç duysanız, bu kim olurdu?

Herkesin başkasına akıl verdiği bir ülkede kendi aklıma mukayyet olmam yeter bana.

- Ölü ya da yaşayan biriyle tanışabilecek olsanız, bu kim olurdu? Ve ne sorardınız O’na?

Fuzuli olurdu ve sorardım ona: “Neden bu kadar hüzün?” diye.

- Başardığınız en zor şey neydi?

Utangaçlığımı yenmek.

- Kendi paranız ile aldığınız ilk şey neydi?

Kitap, Montaigne’in Denemeler’i…

- Çekingen mi, yoksa atılgan mısınız?

Önce çekingendim şimdi kesinlikle atılgan… Bıçkılanmış dal gibi hem de.

- Kimi dört gözle bekliyorsunuz?

Görmeden sevdiğimi.

- Ne tür insanlar sizi etkiler?

Kesinlikle zeki ve harbi insanlar…

- Tesadüflere ve mucizelere inanır mısınız? Neden?

İnanmam. Kaderde olan gelir başa. Biraz teslimiyet de lazım. Yoksa aklımız kalkamaz bu kadar tesadüf ve mucizelerin içinde.

- Güven problemi yaşar mısınız?

Yaşamam gayet netim.

- Uzay boşluğuna çıkmak mı, okyanusun dibine inmek mi? Neden?

İki kapılı handa kalmak isterim.

Ne dibini okyanusun ne üstünü göğün…

Karada selamet vardır.

- Mezar taşınıza ne yazılmasını istersiniz?

Namı Kaptan olanın

Sevdası Papatya olur.

- En son kimin önünde ağladınız ve nedeni neydi?

Kimsenin.

İçe dönüktür gözyaşlarım.

Hatta kâğıda dökülür söz yaşlarım.

- Gecemi, gündüz mü? Neden?

Gece diyorum.

Gündüz herkesindir, gece yalnızların.

- Aşk her şeyi affeder mi?

Affetse de kırılan porselenden yapılmış bir kalp değildir.

İmkânı yok eskisi gibi olmaz.

İzi kalır.

Yarası…

Ağrısı…

- Ne zaman konuşmanız gerektiği halde sessiz kaldınız?

Haklı olduğumu anlatamadığım zaman.

Rabbim bilir neyin ne olduğunu, görür.

- Bir papağanınız var ve bir cümle söyleyebilir. Hangi cümleyi öğretirdiniz?

“ Hüzün bakışlı Kaptan, siyah sana çok yakışıyor.”

- Hangi konuda kendinizin en büyük düşmanısınız?

Islak saçla dışarı çıkma… Farenjittim çıkıyor çünkü hemen. Bile bile lades…

- İçinizdeki ses son zamanlarda ne diyor?

“Durmadan yaz.” diyor.

- Gitmesine izin vermeniz gereken neleri hayatınızda tutuyorsunuz?

Gitmesi gereken gider.

Gardiyanı değiliz bizdeki hiçbir şeyin.

- Uçurumdan tam atlamak üzereydiniz, durdunuz aklınıza ne geldi?

Sağlam bir zeminde olmanın boşlukta olmaktan daha güzel ve güvenilir olduğu…

- Gözyaşının yıkayamadığı şeyler nelerdir?

Hüznü yıkayamaz.

Hüzün gözyaşıyla sulanır ve büyür.

Salkım saçak olur.

- Bir dalga olsanız ilk nereye vururdunuz?

Sevgilinin kalbinin kıyısına...

- Cehennemin çıkışında yazması muhtemel sözler nelerdir?

Buranın cehennemi dünyadır.

- Yolda gidiyorsunuz köşeyi döndünüz ve karşınıza siz çıktınız ne yapardınız?

“Canım ben!” der sarılırım.

-Duygusal mısınız, yoksa mantıklı mısınız?

Duygusal…

- Hayatınızda olmazsa olmaz dedikleriniz?

Kalem kâğıt…

Yiğit Karan ve Şara…

Bir de spor…

- Sizi geleceğe dair en çok ne endişelendiriyor?

Hiçbir şeyi yüklenmiyorum ki bu yüzden endişem yok.

Hayattan kimse sağ kurtulamaz çünkü!

- Hatalarımızdan ders çıkarıyorsak neden hata yapmaktan korkuyoruz?

Hata olacak. Hata olmadan olmaz. Mühim olan bir şeyleri yapmak ve bir şeylerle uğraşmak...

“Hatalıysam ara beni” gibi de takılmamalıyız. Hatasız kul olur mu?

- Dünyaya nasıl bir iz bırakmak istiyorsunuz?

Bâki’nin sözü geldi aklıma nedense: “Bâki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş.”

- Günlük hayatımızı telaşla yaşarken neleri gözümüzden kaçırıyoruz?

Açan çiçekleri, öten kuşları, tatlı melodileri… Göğün maviliğini, havanın serinliğini, canın sağlığını… Yağmurun toprağa değişini, rüzgârın saçımızı okşayışını, bülbülün güle yalvarışını, neyin feryadını…

- İleriye dönük planlar yapanlardan mısınız, yoksa anı yaşamak daha mı önemli?

Millet olarak hep biriktiririz bir şeyleri ve hep bir plan yaparız yarına dair. Oysa vaktinde güzeldir her şey, tadında ve tazeliğinde. Yazmanın dışında bir planım yok yarına dair. Yaşayıver gitsin şu beş günlük dünyayı.

- Ruhunuzu besleyen şeyler var mı, neler?

Türküler, şiirler, hikâyeler…

Su sesi, yaprak hışırtısı…

Ne olursa olsun yine de insan sesi…

Anne nefesi…

- Hayatta neyin peşinden koşuyorsunuz?

Derdin peşinde koşuyorum: Derdi olan anlar bizi.

- Neleri asla yapmam dersiniz?

İçki ve sigara içmem asla! Kahve oyunlarını asla bilmem.

- Korkularınız nelerdir?

Dünyanın “cinnnethane”ye dönmesi…

Kul hakkının çok fazla yenmesi…

Ve iftira…

- Yaşayamadığınız için pişmanlık duyduğunuz ne var?

Yaşadıklarım ve yaşamadıklarımla ilgili pişmanlığım yok.

Çünkü bu benim hikâyem.

- Hangi hataları kabul edersiniz, hangileri etmezsiniz?

Yazdıklarımla ilgili ön yargılı hataları, art niyetli sözleri kabul edemiyorum. Sırf bir şeyler ima etmek için okumaktansa yazdıklarımızın okuyucuya katacağı şeyleri görerek okumak hepimiz için daha iyi olur diye düşünüyorum. Üslubumuzun berraklığı, anlatımımızın akıcılığı ve duruluğu neden dile gelmez de “Kime yazdınız?” levyeli sorusu hemen akla ve dile gelir?

- Sevdiğinize buradan ne söylemek istersiniz?

Zarifoğlu gibi sesleneyim:

“Bir tabut düşün

İçinde ben

İçimde sen”

- Hangisi daha iyi: Acı gerçek mi? Yoksa tatlı yalan mı?

Acı gerçek…

Altın vuruştur.

- Şu an ruhunuzun olmak istediği yer neresi?

Kalpteki siyah noktanın tam da ortasında olmak isterdi ruhum.

Bir avucun tam da içinde…

Yani kalbe giden bütün yollarda hâlihazırda olmak isterdi ruhum.

- Yakın bir arkadaşınız kanunsuz bir iş yapsa polisi arar mısınız?

Arkadaşımsa ararım. Çünkü daha beter bir suça bulaşmasından korkarım.

- Yaşamınız boyunca yaşadığınız en heyecan verici tecrübe neydi?

İhtiyacı olan öğrenci ailelerimize öğretmen ve öğrencilerimizle oluşturduğumuz yardım kolilerini karanlık bastırınca götürüp teslim etmek… Ve bunu artık geleneksel hale getirmiş olmamızın heyecanı, mutluluğu her daim bende tazedir.

- Özünüzden kaybetmek istemediğiniz ne var?

Yardımseverlik, çalışkanlık ve iş disiplini…

- Hayatınızdaki dalgalı dönemleri nasıl atlatıyorsunuz?

Yazarak ve spor yaparak… Kendimi meşgul ediyorum böylece.

- Sizce yaşamayı en değerli kılan şey ne?

Rabbe olan inanç…

- Dünyanın en güzel yeri neresi?

Sevdiğinizin olduğu yerdir. Bu çöl de olsa yaban da olsa dünyanın en güzel yeridir.

- Ne zaman, hangi olayla çaresizim dediniz?

Anne babasını kaybeden öğretmen arkadaşımın her kasımda bu hüznü ve ağrıyı yaşaması karşısında çaresiz kalıyorum. Mümkün olsa da aylar içinde kasımı kaldırmak isterdim. Sırf o üzülmesin diye.

- Sevmek mi, sevilmek mi?

Sevmek daha güzel...

O seni sevmese de sen onu sevdiğini biliyorsun.

- Hayatta ne olmasa her şey çok daha güzel olurdu?

Ne bir eksik ne bir fazla…

Her şey dozajında...

- Hiç kimsenin göremediği bir özelliğiniz var mı? Varsa neden bugüne kadar gizli kaldı?

Düz biriyim.

Bakmasını ve görmesini bilene…

- Röportajımıza bir soru ekleseniz desem, bu soru ne olur?

Neden Kaptan adını kullanıyorsunuz yazılarınızda?

- Eklediğiniz sorunuzun cevabını alabilir miyim?

Kaptan’ın Defteri’ni okuyun.

- Doğada ki bir şeyi şişeleyebilseydiniz, bu ne olurdu?

İnsanlık olurdu.

Artık çok az görünüyor.

Saklamak lazım.

- Kişiliğinizi en iyi tanımlayan hayvan hangisi, neden?

Yarış atı…

Çünkü koşunca şah damarı şişer yarış atının.

Rahat nefes alsın ve daha hızlı koşsun diye hafiften açarlar damarını bıçakla.

İşte ben de nefes almak için damarlarımı kesiyorum yazarak.

-En son “… özelliğinden dolayı senle gurur duyuyorum” lafını kime söylediniz? Hangi özellikti o?

Üç hafta önceydi. Okulumuzda özel çocukları ağırladık. 21 özel çocuk. “Seni sevdim.” dedi içlerinden Down Sendromlu Mahmut bana. İlk karşılaşmamızdı. Ben de dönüp ona. “Ben de seni sevdim.“ dedim. Mahmut’un açık yürekliliğine, samimiliğine, dürüstlüğüne binaen gurur duydum onları yetiştiren öğretmenlerle ve teşekkür ettim onlara. Fedakârca işlerini yaptıkları için. Çocukların Türkçeyi düzgün ve doğru kullanmalarına vesile oldukları için. Bu gurur yetti hepimize.

- Son olarak soruları nasıl buldunuz?

Kendimi bir seyahate çıkmış gibi düşündüm. Sorularınız bu seyahatin yol haritası oldu. Sağ salim varacağımız adrese geldik. Hedefe ulaştıran her soru da doğru sorudur. Bu güzel röportajdan dolayı size, emeğinize ve zahmetinize teşekkür ederim. 

RÖPORTAJ: SACİDE Z. SARAÇ