Dünya Savaşlarını başlatan adımlar atılırken kimse bunların yıllarca süreceğini, milyonlarca insanın öleceğini tahmin etmiyordu. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Sırbistan Krallığı’na haklı sebeplerle savaş ilan ederken bu savaş sonucunda imparatorluğun tarihe karışacağı da tahmin edilmemişti. Avusturya Prens Veliahdının kâtilini teslim etmeme konusunda inat eden Sırbistan, kendi krallığının da tarihe geçeceğini beklemiyordu. Osmanlı’yı apar topar savaşa sokan Enver Paşa, bu yüzden sadece kendisi değil koca imparatorluğun da tarihe karışacağını tahmin etmemişti.
II.Dünya Savaşı birincisinin devamıydı. Almanya Versay Barışı’nı hiçbir zaman içine sindiremedi. Geçen süre zarfında sadece askeri değil siyaset ve istihbarat bakımından da kesin kazanacağını zannettiği savaşa hazırlanıyordu. Versay’dan çok kötü şartları kabul etmek zorunda kalacağını hiç ummuyordu.
Önce kenarda bekleyen, daha az kayıpla büyük ganimeti toplayan ABD, süper güç haline gelmişti. Savaşları başlatan asıl güçler Almanya, Avusturya, Japonya, Rusya, hatta İngiltere bir devir geriye gitmişlerdi. Almanya savaşlardan büyük dersler çıkarmış görünmektedir. IŞİD senaryosuna Avrupa devletleri bir şekilde bulaşıp dünya haritası savrulma aşamasına gelmiş, ABD süper güç olmanın verdiği zorunluluklarla ön cephede bulunmakta. Fransa, savaş şartlarına balıklama atlarken Almanya sinsice beklemektedir.
Arap baharının nasıl bir kan gölüne yol açacağını belki dış müdahiller bilmekteydi. Ancak toplumsal önderler kendilerini çok daha mutlu günlerin beklediğini zannetmekteydi. Bu mutluluk ateşinden bir parça koru Suriye üzerine saçan Türkiye yöneticileri, birkaç yıl sonra başına gelecekleri hiç tahmin etmemişlerdi. 2011’de 100 bin mülteci kırmızı çizgi olarak belirlenmişti. 2014’de 2 milyona dayanıp konu sosyal yapıyı tahribe başladığı halde “daha yok mu” çaresizliği görülmektedir.
Bugünün tarihini yazacak olanlar, Suriye’deki Arap Baharı hareketlerine selam duran Türkiye’nin birkaç yıl içinde iliklerine kadar büyük çatışmanın parçası haline geldiğine işaret edeceklerdir. IŞİD ilerlerken Türk konsolosluk görevlilerinin niçin çekilmediği sorusunun hiçbir zaman tatmin edici cevabı olmayacaktır. IŞİD’e karşı savaş ittifakı kurulurken Türkiye’nin rehineler yüzünden bu ittifaka başta katılamadığının altı çizilecek. Böylece rehinelerin rehini olma politikasına işaret edilecektir. İttifak belgesinin imzalanmasından birkaç gün sonra rehinelerin bırakılması ve ABD Dışişleri Bakanı’nın “Türkiye, ön cephede yer alacak” görevlendirmesi hatırlanacaktır.
Ne olduğu bilinmeyen, sadece ABD silahları ve iyi hazırlanmış Holywood sahneleriyle dünyanın sinir sistemini tahribe başlayan IŞİD’e karşı Türkiye ısrarla ön saflara itilmektedir. ABD en üst düzeyden “Türkiye, ön cephede yer alacak” diyor. Fakat kendi askerlerinin postalı yere değmeyecekmiş. Niçin?
Dünya savaşlarının bu kadar uzun süreceğini kimse tahmin etmemişti. “Terör örgütü”ne karşı savaşın yıllarca süreceğini ABD başkanından duymak tuhaf değil mi? Bunun bir adım sonra kendi iç savaşı haline geleceğini gören Ankara’dakiler, sadece insani yardımlarda bulunacağı açıklamaları kaydedilecektir. Ancak BM seferi aşamalarında kamuoyunun adım adım büyük savaşa alıştırıldığı da dikkatlerden kaçmayacaktır.
Bugün Ortadoğu’da yaşananların bir adım sonrasını kimse tahmin edemez; Kâdir-i Mutlak hariç. Yüzlerce değişkenin yer aldığı bu karmaşada büyük güçler, derin mahfiller her şeyi hesapladıklarını zannederler. Beklenmedik her gelişme karşısında organize mahfiller çıkarlarına göre yeni stratejiler belirleyebilir. Birçok ülkenin yönetim kademeleri farkında olmayarak bu güçlerin kontrolünde hareket eder.
Dünya savaşlarının en büyük galibi İsrail’dir. Önce Filistin’e Yahudi göçü yasallaştırıldı. İkincisinden hemen sonra İsrail devleti kuruldu. Bugün İsrail’in mevcut sınırları sıkıntı deryasıdır. Bu sıkıntıların aşılması komşu ülke haritalarının yeniden düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda siyasi rejimlerin değişmesine, yeni devletlere, yeni ekonomik sisteme ihtiyaç vardır. Bununla beraber bölgedeki gelişmeler sadece İsrail ve lobilerinin eseri değildir. 
“Bu savaş belki yıllarca sürecektir” tespitini tekrar hatırlayalım. Yıllardır bu bölgede her gün 50-100 kişi ölmüyor mu? Asırların emaneti kentler yok olmadı mı? Daha nasıl bir savaş kurgulanmaktadır ki?
Böyle bir savaşa Türkiye şimdiden beline kadar saplanmış görünmektedir. Bir adım sonra Rusya ve İran’ın pozisyonları son derece önemlidir. Avrupalılar savaşın ganimetini iştahla beklerken çatışmayı kendi bölgelerinden uzak tutmak istemektedirler. Ancak Ukrayna sorunu Avrupa’ya sıçramasının önünü açabilir. Çin-Japonya adalar krizi her an patlamaya hazır bomba durumundadır. Kuzey-Güney Koreler arasında bir savaşın tutuşması için ABD sanki rüzgar vermektedir. Hedef Kuzey Kore’yi mi korumak yoksa Samsung gibi şirketleri hizaya mı getirmek, çok tartışılacaktır.
Obama’nın 2011’de Irak’taki askerlerini çekerken “bu ülkede hep var olacağız” sözü çok ilginçti. ABD, siyaseti ve ekonomisi ile bu ülkede var olacaktı. Şimdi IŞİD sayesinde varlığını sürdüreceğini düşünmek haksızlık olabilir. Ancak yıllarca sürecek savaşa sadece hava güçleri ile katılması, ABD askerinin postalının bu kumlara değmemesi Washington açısından ne derece güvenli olacaktır. Almanya’nın dünya savaşlarında tükendiği gibi yıllar sonra ABD’nin bu savaş yüzünden parçalanacağı sadece bir tahmindir?
Kalem oynatmak istemediğim bu konularda binlerce senaryo veya saçmalamalar yazılacaktır. Bu yazı dahil bir adım sonrası hakkındaki yazılar ve sözler, sınırlı bilgilerle dipsiz okyanuslarda çırpınmak gibidir. 
Bir bakanımızın Türkiye’yi zor günler bekliyor mesajına sevinmiştim, çünkü tehlikeyi sadece biz görmüyormuşuz. Demek ki tedbirler alınacaktı. Ancak mesela Mısır ile mesafeyi açmanın kime ne faydası olacak? Mısır’daki mağdurlar topluluğuna mı, Türkiye’ye mi, Filistin’e mi? Yangınların bacayı sardığı şartlar altında her adımdan, her sözden, her çıkıştan önce bin kere düşünmek gerektiğinin hatırlatılmasına çok ihtiyacımız var.