İDLİB SIRLARI

İDLİB KRİZİNİN SIRLARI

Türkiye ile ABD arasında Menbiç Mutabakatı’nın imzalanmasından sonra, Esat’ın İdlib’i hedef alan saldırıları giderek yoğunlaşıyor. BM de, Esat’ın bu saldırıları hız kesmediği takdirde, İdlib’den Türkiye’ye yeni bir göç dalgasının kaçınılmaz olabileceğini savunuyor.

7 Mayıs 2017’de başlatılan ve Suriye’de çatışmasızlığın egemen olmasını hedefleyen Astana Süreci, Rusya’ya, İdlib’e askeri operasyonlarını giderek yoğunlaştıran Esat’ı uyarma görevi yüklüyor, ama Putin İdlib konusunda sessiz.

Lavrov Ankara’da, gazetecilerin sorularını yanıtlarken, “toprak bütünlüğünü korumaya çalışan Suriye rejimine yardım etmelerinin doğal olduğunu, Astana mutabakatına göre Türkiye tarafından oluşturulan ‘çatışmasızlık bölgelerinde’ teröristlere yer olmadığını, fakat teröristlerle muhalif güçleri ayırdetmenin de çok güç olduğunu” söyledi. Rusya’nın İblib’teki bazı silahlı gruplardan rahatsız olduğu anlaşılıyor. Krizin başından bu yana Suriye’de çatışan Çeçen gruplardan Rusya’nın, Doğu Türkistanlı gruplardan da Çin’in rahatsız olduğu biliniyor.

Fırat’ın doğusunda muhatabımız yalnızca ABD’dir, ama Fırat’ın batısındaki İdlib’teki muhataplarımız dünyanın diğer yarısıdır: Esat rejimi, Rusya, İran, Almanya, Fransa  ve Çin! (Listeye Almanya ile Fransa’yı Lavrov ekledi.) İblib sorunu bölge ülkeleri kadar küresel aktörleri de içine çeken bir girdaba dönüştü.

M.KEMAL SALLI

Suriye’de, Esat rejiminin, ”çatışmasızlık bölgesi” ilan edilmiş ve Türkiye’nin 12 gözlem noktası kurmuş olduğu İdlib’e yönelik hava saldırıları giderek yoğunlaşıyor. Ankara, yeni bir göç dalgası olasılığından dolayı, gelişmelerden rahatsız. Muhaliflerin son kalesi olan İdlib’de 2.5 milyon kişi yaşıyor. Bu İdlib’in gerçek nüfusu değil, Esat rejiminin ülkenin çeşitli bölgelerinden göç etmeye zorladığı muhalif gruplar. Suriyeli üst düzey bir yetkili, “Olası bir hareketliliğinde Türkiye’ye geçişe izin verilmeyecek, tüm önlemler Suriye içinde alacak” sözünün altını çizmek gerekir.

İdlib sorunu, Esat’ın saldırılarıyla giderek büyüyor.

İdlib sorunu, Salı günü, Ankara’da devam etmekte olan Büyükelçiler Konferansı’na katılacak olan Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile ayrıntılı olarak ele alındı. Lavrov’un, “Sorunu, Fransa ve Almanya’nın da katılımıyla oluşturulacak dörtlü bir Suriye zirvesinde görüşelim” teklifi getirdiği konuşuluyor.

Lavrov Ankara’da, gazetecilerin sorularını yanıtlarken, “toprak bütünlüğünü korumaya çalışan Suriye rejimine yardım etmelerinin doğal olduğunu, Astana mutabakatına göre Türkiye tarafından oluşturulan ‘çatışmasızlık bölgelerinde’ teröristlere yer olmadığını, fakat teröristlerle muhalif güçleri ayırdetmenin de çok güç olduğunu” söyledi. Rusya’nın İblib’teki bazı silahlı gruplardan rahatsız olduğu anlaşılıyor. Krizin başından bu yana Suriye’de çatışan Çeçen gruplardan Rusya’nın, Doğu Türkistanlı gruplardan da Çin’in rahatsız olduğu biliniyor.

İdlib’te su yüzüne çıkan kriz, Fırat’ın doğusunda, ABD ile “Rahip Brunson pazarlığı” kamuflajı altında yaşadığımız krizle aynı içeriklidir ve Türkiye açısından aynı derecede önemlidir. Muhataplarımız yönünden ele alındığında, Fırat’ın batısında, İdlib merkezli olarak karşımıza çıkan kriz, Fırat’ın batısında ABD ile yaşamakta olduğumuz kriz kadar önemlidir; belki daha da önemlidir.

Fırat’ın doğusunda muhatabımız yalnızca ABD’dir, ama Fırat’ın batısındaki İdlib’teki muhataplarımız dünyanın diğer yarısıdır: Esat rejimi, Rusya, İran, Almanya, Fransa  ve Çin! (Listeye Almanya ile Fransa’yı Lavrov ekledi.) İblib sorunu bölge ülkeleri kadar küresel aktörleri de içine çeken bir girdaba dönüştü.

HERKES TÜRKİYE’Yİ YANINDA GÖRMEK İSTİYOR

Ortadoğu’ya ilişkin planlarından ödün vermemekte kararlı olan “kırk yıllık müttefikimiz” ABD ile çok ciddi bir kriz yaşamaktayız. 15 Temmuz’daki Türkiye’yi “içten fethetme” girişimi başarız olunca, Türkiye’nin yumuşak karnı olan ekonomisi hedef alındı. Şimdi ekonomi silahlarıyla saldırıyorlar.

ABD, şimdilerde, 15 Temmuz’da suçüstü yakalanmış olmanın ezikliğini Başkan Trump’ın efelenmeleriyle örtmeye çalışıyorlar. 1 Mart Tezkeresi’nde olduğu gibi, beklediği sonucu alamayan ABD, Türkiye’ye kolay kolay diş geçiremeyeceğini gördü, anladı. Şimdi doların fiyatını, çokiyi bildikleri yöntemlerle uçurarak Türkiye’yi yeniden bir ekonomik krize sürüklemeye çalışıyorlar.

Zorlu bir süreçten geçiyoruz. Devlet-millet elele vererek, bu krizi de aşmanın yollarını arayacağız ve bulacağız.

Şunu unutmayalım, Türkiye stratejik konumuyla, tarihinin ve kültürünün kazandırdığı stratejik derinliklerle, Ortadoğu coğrafyasında, yüzlerce, binlerce yıllık geçmişi olan  çok önemli bir ülkedir. O nedenle ABD de, Rusya da İran da Çin de Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamaz.

IŞID/DEAŞ eliyle Türk’ün Ortadoğu’daki varlığını kazımak istediler, ama uyguladıkları bütün insanlıkdışı operasyonlarla yalnızca, ulu çınarı budamış oldular; oradaki köklerimiz günü geldiğinde yeniden filizlenecektir. Şimdilerde Esat’ın İdlib’e ve Türkmen Dağı’na yönelik saldırıları da, oradaki Türk varlığından duyulan rahatsızlıkla ilgilidir.

Şunu unutmayalım; ABD, ürettiği kriz ortamıyla, öncelikle Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarının intikamını almaya çalışıyor. İzlediği denge politikaları sayesinde gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı operasyonuyla ABD’ye,”Fırat’ın doğusuna geçmene izin veremem” diyen ve

Astana Süreci’nde garantör devlet olarak yer alan Türkiye,  daha sonra gerçekleştirdiği Zeytin Dalı operasyonuyla da, Menbiç Mutabatı’nı kabul ettirmişti.  

Türkiye peşpeşe gerçekleştirdiği iki operasyonla, kendisini güney sınırları boyunca kuşatmak isteyen “Kürt Koridoru”nun Akdeniz’e uzatılmasını önlemiş oldu ve “koridora” karşı olan İran ve Rusya ile aynı cephede yeraldı.

NAZARBAYEV VE TÜRKİYE’NİN SURİYE BAŞARILARI

Burada, yeri gelmişken hatırlamakta yarar var; bir uçak krizi nedeniyle kopma noktasına gelen Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleştirilmesini sağlayan Kazakistan’ın bilge devlet adamı Nursultan Nazarbayev’e milletçe bir kez daha teşekkür etmek durumundayız. Nazarbayev’in çabalarıyla Rusya ile olan ilişkilerimizi normalleştirmemiş olsaydık, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarını gerçekleştirememiş olacaktık. Bunun doğal sonucu olarak, Suriye coğrafyasında alanda olamayacak ve geleceğimizle ilgili çok önemli gelişmeleri uzaktan izliyor olacaktık.

Bugün çok vektörlü bir dış politika izleyebiliyorsak, bunu, Nursultan Nazabayev’in çok bilgece hesaplanmış bir zamanlamayla yaptığı girişimlere borçlu olduğumuzu unutmamamız gerekir. Yeri gelmişken yineleyelim: “Teşekkürler Sayın Nazarbayev.”

İDLİB SORUNU

İdlib Halep’in, Halep de Akdeniz’in kapısıdır. O nedenle, Suriye krizinin başladığı 2011 yılından bu yana Suriye’deki çatışmaların odak noktası Halep olmuştur. “Halep’e Dikkat” başlıklı yazımızla başlayarak pekçok yazımızda, kurulmak istenen yeni Ortadoğu düzeninde Halep’in önemini anlatmıştık.

Halep eski bir Türk kentidir. Çevresindeki yerleşim de Türkmen ağırlıklıdır. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarını gerçekleştirdiğimiz bölge olan Çobanbey, Osmanlı öncesinde bile, Ortadoğu’daki Türk yerleşim birimlerinden biriydi.

Suriye’nin özellikle kuzeybatısında Türk ağırlıklı bir bölgenin varlığı, ABD’nin olduğu kadar, Suriye’nin de, Rusya’nın da hoşuna gitmiyor. Fırat Kalkanı operasyonu başlattığımızda Putin’den gelen mesaj, “El Bab’ın güneyine inmeyin” diyordu. El Bab’ın güney dediği Halep’ti.

Halep, yüzlerce yıllık bir Türk yerleşim birimi..

ÇİN’İN İDLİB’TE NE İŞİ VAR?

Bugün de Türkiye’nin Astana Süreci’nde varılan anlaşmalar çerçevesinde oluşturduğu güvenlikli bölgeler ya da kontrol noktalarından biri olan İdlib, Esat güçleri tarafından bombalanıyor. Esat’ın Rusya’dan izinsiz adım atamayacağı dikkate alındığında, İdlib’deki Türk varlığı kimleri, neden rahatsız ediyor?

Esat İdlib’i ve Türkmen Dağı’nı neden bombalıyor? Hemen peşinden sorulması gereken bir önemli soru da şu: Esat’a bu cesareti yalnızca Rusya mı veriyor?

Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyon bölgelerindeki varlığından rahatsız olan yalnızca ABD ve Rusya değil. Geçtiğimiz günlerde Suriye’nin El-Vatan gazetesine konuşan Çin’in Suriye Büyükelçisi Qi Qianjin, “Çin’in Suriye buhranı boyunca Şam’ı siyasi alanda destekledi ve Suriye’nin yeniden yapılandırılmasında önemli rolü olacağı beklentisi olmasına rağmen şimdiye kadar doğrudan askeri bir desteği kabul etmedi” demişti. Büyükelçi, Çin’in Suriye ordusunun yanında yer alarak Suriye’nin terörizmle mücadelesinde “bir şekilde” rol almak istediğini ve "İdlib'te Suriye ordusuna karşı savaşan Uygur kökenli gruplara karşı, Çin ordusunun Suriye ile ortak operasyona hazırlandığını açıkladı.

Qianjin'e Çin ordusunun İdlib'te savaşma olasılığı sorulduğunda da, "Suriye'deki süreci yakından takip ediyoruz. Özellikle Suriye'nin güneyinde elde ettiği zaferden sonra İdlib'te ya da Suriye'nin bir başka yerinde bir şekilde Suriye ordusunun yanında yer alma arzusundayız" diyordu.

“Çin’in ne işi var İdlib’de?” demeyin. Büyükelçi Qianjin açıkça söylüyor; onların derdi Suriye’de Özgür Suriye Ordusu saflarında çarpışan Uygur Türkleri. Suriye’de deneyim kazanan Uygur gençlerinin Çin’de terör eylemleri yapmasından kaygılanıyorlar.

Çin Büyükelçisi Qianjin’in, “Suriye'nin güneyinde elde ettiği zafer” vurgulaması dikkatinizi çekmiş olmalı. Bu konunun ayrıntılarını 8 Hairan 2018 tarihli “İDİB ÇIKMAZI” ve 11 Temmuz tarihli “ABD NEYİ ZORLUYOR?” başlıklı yazılarımızda
anlatmıştık.

http://www.oncevatan.com.tr/idlib-cikmazi-makale,41995.html

http://www.oncevatan.com.tr/abd-neyi-zorluyor-makale,42163.html

“Türkiye ile ABD arasında Menbiç Mutabakatı’nın imzalanmasından sonra, Esat’ın İdlib’i hedef alan saldırıları giderek yoğunlaşıyor. BM de, Esat’ın bu saldırıları hız kesmediği takdirde, İdlib’den Türkiye’ye yeni bir göç dalgasının kaçınılmaz olabileceğini savunuyor.

7 Mayıs 2017’de başlatılan ve Suriye’de çatışmasızlığın egemen olmasını hedefleyen Astana Süreci, Rusya’ya, İdlib’e askeri operasyonlarını giderek yoğunlaştıran Esat’ı uyarma görevi yüklüyor, ama Putin İdlib konusunda sessiz.

Üç milyonluk yeni bir göç dalgası Türkiye’yi her bakımdan zorlayacak bir gelişme olur. Türkiye, kapıları açsa da, açmasa da, başedilmesi zor sorunlarla karşı karşıya kalabilir”.

Türkiye sınırına çok yakın avuçiçi kadar bir bölge olan İdlib’in nüfusu şu günlerde 2.5 milyon. Peki İdbil’te kimler yaşıyor?

YARIN: İDLİB’TE KİMLER YAŞIYOR?  ……………..