Kıyamam ben; kendi düşlerimin,  soğukta gezinirken bedenimin titreyen gülüşü gibi sancısına, ama çekilecekse bu acı, bedenime saplanmış bir çivi gibi çekilir.

Yaşanacaklar yaşanacaktır. Bundan dolayı ben her üzüntümde görünene değil, "görünmeyene inanırım"

Bir tıkırtıda uyunacak, göz kapağına ve kuş tüyünden yıkılacak bir omuzlara sahipsen, bilmelisin ki her şey senin boğazında düğümlenecek uçurumdan uçarak bir ıslık çalarak düşecek bedenin, sessizliğe inat.

Hiç bir zaman ekşi, tuzlu göz yaşını yanakların tatma şansına sahip olmayacak ve yanakların her zaman öksüzlerin teni gibi pütürlü olacak.

Sen her aynaya baktığında, ellerin zımpara kağıdı gibi teninin nemini hissedecek. Kadife dokunuş ve  sıcak, samimi bir avuç arayacak düşmemek için.İçten bir bakış arayacaksın kayıp olmamak için.

Bulamayacaksın, çünkü bilirsin ki öksüz yanaklara hiç kimse "yuva" yapmak istemez . 

Yapacak bir şey yok. Senden önce bu kurallar konmuştur. Bedenin alışacaktır dikenli dokunuşlara.  

Alıştırmalısın bedenini, dua eder gibi teninde yeşeren kara güllere.

Haykırışların sana, sesiz filimin kayıp eden tarafı gibi rolü veren bu hayatı bilmelisin ki, sesi sana çığlık çığlığa ağlayan bebeğin annesinin sabırla söylediği mırıltıdaki gibi  ışık saçan müzik, her zaman sana eşlik edecek. Ve yolunu bu ışık aydınlatacaktır.

Işığı bulamadığım zaman yaşamı düşünürüm bu koşturmaları, keşmekeşliği, çaresizliği ve yitip giden ömürleri hep şehir trafiğine benzetirim.

Yoğunluğu, hızı, sorunu ve varabilecek noktaya varması, başlangıç noktasının neresi olduğuna bağlıdır.

Eğer bir kasabada iseniz, varış noktanıza kolay varırsınız ama şehirde bir trafikte iseniz, zorluklarla ve uzun sürede varabilirsiniz. Sol yapma ve hız yapmada karar vermeniz çok önemlidir. Çünkü her zaman o fırsatları yakalayamazsınız.

Ben sol yapmaları ve hızlanmaları kaçırmış biri gibi düşünürüm kendimi. Çoğu kez duvara bulmuş çarpmış biriyim. Ömrümü örselemek için yaptığım bu hızı anlamaya hiç çalışmadım. Rehberin, yüreğin olduğu zaman bu her zaman risktir. Aslında bu riskler bizi besler bizi geliştirir, yandığım az riskimedir.

Hayattan denen bu yolda her zaman kaza riski ve çarpışma riskimiz vardır. O bilince göre kendini donatmak en rasyonel olandır.

Hayat; şehir trafiği gibidir.Nerede durmanız gerektiğini nerede hız  yapmanız gerektiğini bilemelisiniz. Önünüzdeki arabanın gidişinden, ani bir şekilde durabileceğini, kalkabileceğini şoförünü tahmin etmelisinizdir.

Siz önde gidiyorsanız sevinmeyin bir bakarsınız size sol  yapan biri kaptırır gider. Ama üzülmeyin ileride ne ile karşılaşacağını o bilemez,bizimde bilemeyeceğimiz gibi.

Yaşamda ki arkadaşlıklarda ve hayat mücadelesi de tıpkı bir araba ile yol alıyormuşsunuz gibidir.Arabanızın gücü ,yolcu sayınız ,hedefe uzaklığınız ve en önemlisi başlangıç noktanızdır ama  maalesef  herkes bunu unutur etrafa bakmaktan  .

Tabi ki burada önemli olan birileri ile yarışma yapmak değil, önemli, olan o yolculukta gördüğünüz, paylaştığınız ve araç içinde yaşadığınız  duygular sizin aslında yaşantınızı oluşturur.

Hayat denen otomobille yolculuğa başladığımızda kendi yanımıza aldığımız yol arkadaşlarımız ne kadar önemi olduğunu ancak bir sorunla karşılaştığımızda anlarız ve bizi var ve yok edecek bir paylaşım adım atarız, sekiz milyar insan gibi.

Yanımıza aldığımız insanların hepsi aslında birer çiçek gibidir. Sorun bizim sevip sevmediğimizdir. Bunu yalnız  yaşayarak öğrenememeliyiz. 

İlk öğrenmemiz gereken şey de sevdiklerimizin neler olduğu değil, neyi sevmediğimizdir.

Saygıyla