Önceki röportajımızda yeni kitabının çıkacağını birlikte duyurduğumuz GÖKHAN YILDIZ ile yeni kitabını konuşmak için tekrar bir araya geldik. “Kayıp Dağın Gemisi” çıktı ve Gökhan Yıldız söz verdiği gibi yeni kitabını da ilk bana anlattı. Kayıp Dağın Gemisi büyük bir emek içeriyor.  Ve söylemeden geçemeyeceğim, Gökhan Yıldız isminde gök ve yıldız boşuna bir araya gelmemiş; Karakteri, başarısı ve çizgisiyle örnek bir insan olduğunu düşünüyorum. Anlattığı her şeyin de herkes için ayrı bir mesaj verdiğini biliyorum. İşte tam da bu yüzden, Gökhan Yıldız’ın kitaplarını mutlaka okumalısınız.

Daha önce de çok keyifli bir röportaj gerçekleştirmiştik ve kitabınızın çıkacağını birlikte duyurmuştuk. Şimdi yeni kitabınızla yeniden bir araya gelmek beni çok mutlu etti. Hayırlı olsun demek isterim öncelikle. Nasılsınız? Görüşmeyeli neler yaptınız?

Çok teşekkür ederim Yağmur Hanım. Evet, daha önce beraber duyurmuştuk. Keyifli bir röportaj olmuştu. Arkadaşlarımdan ve yakın çevremden yaptığımız röportajla ilgili çok güzel geri bildirimler aldım. Bunun için yeniden bir araya gelmek ve kitap hakkında sizinle tekrar röportaj yapmak beni de çok mutlu etti. Olması gereken budur diye sezdim… Bunların dışında hayatta her şey yolunda gidiyor, bunun için tanrıya şükrediyorum. Gerçekten de iş hayatım ve sanatsal anlamda faaliyetlerim istediğim gibi şekilleniyor. Aslında görüşmeyeli bir kitap daha hazırladım. İlk röportajımızda Kayıp Dağın Gemisi yayınevindeydi, ben de onlardan geri dönmesini ve piyasaya çıkmasını bekliyordum. Bu süreçte ezoterizm üzerine araştırmalar yaptım ve kurgusal hikâyelerimdeki alt metni güçlendirecek bilgiyi kendime kattım. Kayıp medeniyetler, semavi dinlerin mistik ve paranormal yönleri, gizli cemiyetler ve bilinmeyen tarih üzerine yapmış olduğum araştırmalar neticesinde değerli bir kitap daha ortaya çıktı. Bir ansiklopedi niteliğindeki bu kitap modern dünyadaki insanın felsefi ve dini anlamda sorguladıklarının cevabı olsun istedim. Elbette kayıp dünya tarihi ve mistik ezoterizm de bu ansiklopedinin içinde, insanlık tarihinin gizemini gözler önüne seriyor. Kayıp Dağın Gemisi’ni yazarken böyle bir araştırma sürecinden geçmiştim. Hikâyedeki tarihsel süreç ve Nuh Tufanı ile ilgili tüm bakış açılarını inceleyerek kitapta işlemiştim. Sanıyorum bu araştırma, benim hikâyeyi daha güçlü tutmama neden olduğu için, bundan sonraki romanlarımda işleyeceğim tarih, felsefe ve ezoterik metinleri daha iyi anlayabileyim diye yayın öncesi bir başka kitap hazırlamama neden oldu.

Kayıp Dağın Gemisi’nde çok büyük emek olduğunu biliyorum. Okurlarımız da bilsinler isterim. Nasıl ilerledi süreç? Nasıl bir yol izlediniz kitabı yazarken? 

Kayıp Dağın Gemisi’ni yazmak ve yazılan hikâyeyi tanıtım filmi olması için çekmek benim için gerçekten de bir ölüm kalım mevzusu haline geldi. En başındaki sürece gittiğimizde AKUT’un onursal başkanı ve kurucusu Nasuh Mahruki’ye hem teşekkür etmek isterim hem de hikâyenin onunla başladığını söylemek isterim. Bir dağcılık hikâyesi yazmak istiyordum. Nasuh Mahruki ise danışacağım ilk kişiydi. Onu bir karakter olarak işlemek istediğimi söylediğimde hem eşi hem de kendisi seve seve kabul etti ve destek verdi. Daha sonra kafamda hikâye belirmeye başladı. Aslında bir aksiyon, macera hikayesi yazmak istesem de alt metninde ciddi ezoterik soru işaretleri ve gizemler olan hikaye hazırlığı içindeydim. Aynı zamanda çocukluğumda yaşamış olduğum, şahit olduğum bazı kahramanlık hikayelerini işlemek istedim. Nasuh Mahruki bu noktada ön plandaydı. Çünkü Kayıp Dağın Gemisi’ndeki ana karakterim Barlas Toydemir bir depremzede. AKUT tarafından kurtarıldıktan sonra yetiştirilip topluma kazandırılmış bir yetim. Aynı zamanda depremde kaybettiği ailesinden miras aldığı hayalleri ve mesleği var. Bir akademisyen. Topkapı Sarayı dolaylarında çöken bir yolun altından eski bir Roma dehlizi çıkınca, bu dehlizin içindeki gizli bir odanın da Piri Reis tarafından Kanuni döneminde kullanıldığı anlaşılıyor. Odada da altından sürme bir mühür var. Bu mühür kayıp iki parşömenin şifreli objesi. Kayıp iki parşömen ise iki farklı örgütün elinde… İşte Barlas Toydemir tam bu noktada devreye giriyor ve Piri Reis’in şifresini çözmeye çalışıyor. Tüm bu hikaye kafamda belirirken Barlas Toydemir karakterini yaşatmak ve okuyucuya göstermek istiyordum. İşte bu doğrultuda AKUT’un yetiştirmiş olduğu dağcı ve akademisyen Barlas Toydemir gibi dağa tırmanmak ve kayıt altına almak için eğitimlere başladım. Eğitimlerim bittiğinde kitabın fragmanı adına yaptığımız çekim günü için harekete geçtik. İşte o gün yaşadığım bir kaza ve kazadan sonraki hayatla olan mücadele benim için gerçekten de Kayıp Dağın Gemisi’ni ölüm ve kalım arasındaki aksiyon, macera kitabı olarak kayda geçirdi. Tüm çabamı, cesaretimi ve emeğimi kitaba sundum ki hem konusuyla hem gizemleri ortaya çıkarmasıyla birlikte okuyucuya aynı zamanda görsel bir şölen sunmak istedim. Bu yüzden fragmanı her şeye rağmen hayata geçirdim.

Peki, neler anlatıyorsunuz kitapta? 

Kitap aslında ezoterik bir metin. Nuh’un gemisinin aranması üzerine… Gizli cemiyetler, Masonik tarikatlar, Yeni Dünya Kanunları ve depremzede Barlas Toydemir’in hikâyesi. 1999 senesinde Barlas Toydemir yatağından uyanıyor ve ailesiyle birlikte İstanbul Arkeoloji Müzesine gidiyor. O sıralar müze müdürü Barlas’ın babasının arkadaşı. Müze müdürüne ise bir zarf geliyor. Zarfın içindeki mektupta gizli bir Türk örgütünün müze ve civarında Piri Reis’e ait bir objeyi aramak istediği yazıyor. Müze müdürü Piri Reis’e ait nasıl bir obje olduğunu düşünürken Barlas Toydemir’in akademisyen babasına danışarak Piri Reis ve onun Dünya haritası hakkındaki sırlarını öğreniyor. Adeta uzaydan bakarak çizilmiş haritanın üzerindeki enerji kapıları ve Piri Reis’in kitabı Kitab-ı Bahriye’deki astral seyahat yollarını öğrenen müze müdürü Toydemir ailesine arkeoloji müzesini gezdirip onları yolcu ediyor. Toydemir ailesi yaz tatili için Gölcük’e geldiğinde 1999 senesinin 17 Ağustos günü acı bir şekilde onları karşılıyor. Tüm bu olaylardan yirmi küsür sene sonra Barlas Toydemir babası Metin Toydemir gibi bir araştırmacı ve akademisyen oluyor.20 sene evvel gizli Türk örgütünün aramış olduğu Piri Reis objesi onun eline geçiyor. Obje ve Piri Reis dağlarda semboller üzerinden kutsal bir mekânın tarifini veriyor ve bu tarifi kendisinden yüzlerce yıl önce yaşamış olan Hz. Süleyman’dan öğrendiğini söylüyor. İşte Barlas da paranormal, arkeolojik ve aksiyon dolu bir hikâyenin tam orta noktasında Templierlerle yani Tapınak Şövalyeleri ve Siontarikatıyla Piri Reis’in tarif ettiği dağın üstünde mücadeleye başlıyor. Gizem, aksiyon ve şifre çözümleme üzerine yoğunlaştığım bu kitap astral seyahatler ile Osmanlı dönemindeki alimlerin padişahlara ne türden harita ve mesajlar bıraktığını gözler önüne seriyor.

Kitabın verdiği mesaj nedir?

Kitabın bana vermiş olduğu mesaj cesaret ve yazının gücü. Kitabı yazmaya başladığımda karakterlerden birinin kedisinin olduğunu yazmıştım. Kedisinin adı Hiram’dı. Hiram adı Masonluktan gelir. Duvarcı ustalarının başıdır Hiram. Altında üç derece vardır. Bu dereceli şahıslar Hiram’a tabi olarak biat eder. Fakat bir gün Hiram bu ustalar tarafından öldürülür. Bu hikâye beni çok etkilediği için kitaptaki Mason olan karakterimin kedisinin adını da kendi kedimin adı gibi Hiram koydum… Kitaptaki karakterin kedisi ölüyordu. Kitabı yazıp bitirdiğimde Hiram, kitapta ölmüştü. Benim kedim yaşıyordu. Fakat bir süre sonra gerçek masaldaki Hiram gibi yani Hiram Usta gibi benim kedim de öldü. Ölümünü sanki kitapta kodlamışım gibi hissettim. Adı ise zaten başı başına bir kod. Bu kod ise katilinin kim olduğunun bilinmemesiydi. Benim kedim de hangi hayvan tarafından olduğu belli olmadan öldü. Ne yazık ki ben de kendi kedimi kitabımda yazdığım Hiram gibi kaybettim. Hem kitabımdaki Hiram hem de benim gerçek hayattaki Hiram adlı kedim, bu ismin esas sahibi Hiram Usta gibi katili kim olduğu belli olmadan öldü… Bu olay beni çok etkilemişti. Daha sonra bunu sadece abarttığımı düşündüm ve umursamadım. Aradan aylar geçti, Kayıp Dağın Gemisi’nin fragmanını çekmek için bir dağa çıktım. Dağa tırmanırken bana yol gösteren hocalardan biri 20 metreden aşağıya düştü. Büyük bir acıydı bunları görmek. Hayatımda gördüğüm en ciddi kazaydı… Hocanın birçok kemiği kırıldı ve ölümcül bir risk altında kaldı… Olayın şokundan çıktıktan sonra Kayıp Dağın Gemisi’nin ilk sahnesi aklıma geldi. Tıpkı yaşadığım kazaya benzer Barlas Toydemir karakterine de bir kaza yazmıştım… İşte bu noktada biraz endişe ettim. Ama korkmadım. Korkunun frekansının zayıf olduğunu biliyordum. Bütün kitap cesaret ve azim üzerine yazılmış bir kitap. Aynı zamanda fizik ötesine uzanan sezgisel bir yolculuğu var. Kitapta vermek istediğim esas mesaj; sezgi ve aklın bir kullanılmasıdır. Böylelikle hem sezgisel bir dürtü olan sevginin hem de ilim ve bilimin temeli olan aklın ortak kullanımı başlar. İşte o zaman bizim topraklarımızdaki ezoterik tüm hazine yani insanlık tarihine ait sır dolu gerçekler bizler tarafından ortaya çıkabilir.

Kayıp Dağın Gemisi yolunda size destek veren kimler oldu? Buradan teşekkür etmek istediğiniz isimler var mı?

Başta tanrı… Çünkü Kayıp Dağın Gemisi on iki boyutlu evrenimizin haricinde bir başka evrenin hikâyesi. Yani bir gerçek. Olasılıklar teorisine göre Kayıp Dağın Gemisi’nde geçen tüm hikaye başka bir evrende yaşanıyor. Bunu ünlü İslam âlimi İbnül Arabi söylüyor. Misal alemi denen o koca düşünce evreninde akla gelen her şey bir gerçek. Bu gerçeklik siz onu bu evrene çekene kadar var olmaya devam eden bir olasılık. Bu yüzden tanrıya bana misal evreninin kapısını açtığı için teşekkür ederim. İkinci teşekkürüm aileme. Annem, babam ve kardeşimin bana olan güveni olmasaydı günlerimi ve saatlerimi kitapların, yazıların arasında geçirmeme izin vermezlerdi. Nasuh Mahruki ve eşine de çok şey borçluyum. Nasuh ağabeyden dağcılık ve 1999 depremi hakkında birçok bilgi aldım. Her biri gerçek hikayeler ve kitabımda işledim. Son olarak da kitapta bana yardımcı olan Sanat Yönetimi Yüksek Lisanstan hocam Batu Duru’ya teşekküre ederim. Kendisi başından sonuna kadar bana güvendi ve bir küratör olarak adeta Kayıp Dağın Gemisi’nin sanatsal yönlendirmesini yaptı… Yayınevim Artemis de bütün yazılanları baskıya değer gördü ve Alfa yayın grubu çatısı altına beni alarak yazarlığımı bir üst boyuta taşıdı…

Kitabınızın ilk çıktığı gün, “Hayallerin gerçek olması” demiştiniz. Bu kitabı yazmak ve okurlarınıza sunmak hayaliniz miydi? Mutlu musunuz?

Hayaller şelale gibidir. Sürekli akar, hiç durmaz. Bu kitap benim bir hayalimdi. Olasılıklarımın içinde bir realiteydi ve gerçek oldu. Bunun için çok mutluyum. Böyle bir eseri hayata geçirmek, ezoterik gizemleri işlemek ve insanlara okutmak benim için çok tatmin edici. En büyük hayalime giden yolda kürekleri çekmeye devam ediyorum. Sanırım o da bir misal âleminde gerçekleşeceği günü bekliyor.

Bundan sonraki hayalleriniz neler?

En büyük hayalim İnsan-ı Kamil olabilmek. Veya Kabala’ya göre Adam Kadmon. İkisi de aynı… Sudur teorisi ve Vahdet-i Vücut kavramının olgunlaşmış hali olarak yeryüzünde yer almak… Yaratılıştaki olması gereken insan olmak en büyük hayalim. Umarım bunu gerçekleştiririm de Delf Mabedi, Mısır piramitlerindeki Kardeşlik örgütleri veya İhvan-ı Safa gibi gizli cemiyetlerin sırlarına insiye olmuş bir insan olarak hayata devam eder ve eserler yaratmayı sürdürürüm. Elbette bunları yaparken iş hayatımı da bir yandan başarıyla sürdürmek ve sanatla birleştirmek çok istediğim eylemlerin arasında. Bana kalırsa dünyada insanın kendine ait bulması gereken bir sır var. Bu sırra erişen kişi kendi kilitlerini kırıyor, şifresini çözüyor ve oradan bütüne ulaşıyor. İşte bu bütüne ulaşırken sanat ve ticareti bir arada götürüp arkadan gelecek nesle örnek olmak gerçekten de benim için gurur verici bir hayal…

Önceki röportajımızda da söylemiştim, gök ve yıldız boşuna bir araya gelmemiş isminizde. Karakterinizle, başarınızla ve çizginizle kesinlikle örnek bir insan olduğunuzu düşünüyorum. Kitap yazan ya da yazacak olan yazar adaylarına tavsiyelerde bulunmanızı rica etmek istiyorum bu yüzden. Eminim sizden alacakları taktikler işlerine yarayacaktır.

Güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim Yağmur Hanım. Ben de sizinle ilgili aynı şeyleri söyleyebilirim. Eksik olmayın. Yazar adaylarına söyleyeceğim aslında çok şey var. Başta her gün en az iki sayfa yazı yazarak pratik yapmaları gerektiğini söyleyebilirim. Ama bu yeterli olmaz. İlgilendikleri bir konu varsa ve zayıf olduklarını düşündükleri bir başka konu varsa kesinlikle ilgilendikleri konuda çok daha güçlenecekleri okumalar yapmalarını tavsiye ederim. Böylelikle zayıf olduğu konu o kadar görünmez hale gelecek ki, bir başka konunun uzmanı olacak. İlgisini çeken konuda uzmanlaşmış biri roman ya da araştırma kitabı yazarken çok rahat ve özgür olabilir. Bu da ona özgüven sağlar. Özgüven ve cesaret ise başarının en büyük anahtarıdır bana göre.

Kayıp Dağın Gemisi için bir de tanıtım filmi çektiniz. Nasıl geçti? Bir de “Yazarken ve çekerken gemiyi ya da dağı düşünmedim” demiştiniz. Ne düşündünüz? Ne demek istediniz?

Kayıp Dağın Gemisi’nin tanıtım filmi gerçekten de zordu. Haftalarca tırmanış eğitimleri aldım. Sadece kitaptaki dağcı Barlas Toydemir olabilmek adına çalıştım. Dağcılığı öğrendiğimde sadece iç mekanda tırmanmıştım ve kaya deneyimim olmamıştı. Kayadaki çekim günü gelip çattığında bana eşlik eden dağcı arkadaşlarımdan biri 20 metreden aşağıya düştü. Bu ölüm kalım mücadelesi her şeyin sonu oldu diye düşünmüştüm. Ama Uğur hocanın iyi olması üzerine çekimi gerçekleştiren arkadaşım Tolga Doğruer’in de desteğini alarak aynı dağa bir kez daha gidip, aynı yerde tekrar tırmandım. İşte bu noktada kendimle savaşmıştım. İki hafta önce burada ölüm kalım mücadelesi veriyorduk, Uğur hoca gözlerimin önünde bu kayalardan düştü ve ben amatör bir dağcı olarak neden oradaydım? Cevabı kendime verdim; sadece kitap için. Kayıp Dağın Gemisi başka bir evrenin gerçek hikayesi. O halde bu evrende tanıtım filmini çekerek ben de onu gerçekleştirmeliyim… İşte bu düşünce ve korkularıma karşı açtığım savaşla aynı dağa bir kez daha çıktım ve tanıtım filmini çektik. Yazarken gemiyi ya da dağı düşünmedim çünkü yazarken düşünmek yerine akmayı tercih ederim. Su gibi akarım… Böylelikle size söylediğim o başka evrenin gerçekliği zihnimde belirir ve düşünüp üretmek yerine sadece öteki evrenden alır ve yazarım. Bir nebze öte dünya ziyareti diyelim.

Kitabın kapağında kendi fotoğrafınızı kullandınız. Çok da güzel olmuş. Fikir sizin miydi?

Aslında kitap kapağındaki benim gözümde Barlas Toydemir. Çünkü ben dağcı değilim. Dağcı olan o… Ben yazarım. Aynı zamanda iş insanıyım. Kayalıkları çıkıp belimde bıçakla dolaşmıyorum. Ama Kayıp Dağın Gemisi’ndeki yani başka bir paralel evrenin içindeki Barlas Toydemir tıpkı kitap kapağındaki gibi belinde bıçakla kayalıklara tırmanıp, Piri Reis gibi bir denizcinin dağın içinde neyi tarif etmiş olduğunu arıyor. Kitabın içinde, kapağındaki gibi görseller var. Sadece kapakta bir fotoğraf kullandık. Kitabın içindeki tüm görseller karakalem olarak Kayıp Dağın Gemisi’nin hikâyesi. Meşhur İlahi Komedya’nın yazar Dante gibi ben de kendimi modelledim. Hikâye benim zihnimde akıyordu. Sanki Barlas başka evrenden bu evrene benim üzerimden müdahale ediyordu. Kapaktaki dağcıyı o yüzden ben canlandırmak istedim. Bu da beni tiyatral bir fotoğrafa itti. Her ne kadar metrelerce yükseğe tırmansam da kapaktaki Barlas, tıpkı kitabın içindeki karakalem çizimlerde olduğu gibi. Bunun kararını ben verdim. Yayınevim de destekledi. Daha önceki kitaplarımda hiç böyle bir şeyi tecrübe etmemiştim. Sanırım tiyatroya ve sinemaya olan yakınlığımdan ötürü yazdığım karakteri kitapta da olsa canlandırmak istedim.

Gökhan Yıldız ismi ile bizi neler bekliyor bundan sonra?

Gökhan Yıldız ismiyle birden çok roman ve araştırma kitabı sizi bekliyor. Kayıp Dağın Gemisi çıkalı henüz çok olmadı. Dumanı üzerinde taze bir ürün… Yayıneviyle ikinci bir roman çalışmam daha olacak. Bir de röportajın başında bahsetmiş olduğum araştırma kitabım… Mistik konular, sırlar ve macera peşinden koşacağız. Elbette araştırmaların ve tarihin bizlere sunmuş olduğu gerçekleri temel alarak… Bu sene aynı zamanda 1001 Sanat adlı bir özel tiyatroyla anlaştım. Sezonda iki farklı oyunum olacak. Yazarlığın yanına ilişen oyunculuk benim için anlamlı ve keyifli. Bakarsınız televizyonda ya da dijital bir platformda bir karakter olarak karşınıza çıkarım, sürpriz olsun…

Keyifli sohbetiniz için çok teşekkür ederim. Her yeni projenizde ilk bana röportaj vermenizin sözünü isteyerek son sözlerinizi almak istiyorum.

Elbette…  Zaten bu sözü ilk röportajda size vermiştim. Kayıp Dağın Gemisi çıktıktan sonraki ilk haberi ve röportajı yine sizinle yapıyoruz. Öyle öndesiniz ki henüz kitabın sosyal medya reklamları bile dönmeye başlamadı. Gerçekten de çok öndesiniz… Umarım bir sonraki projede yine sizinle konuşma fırsatı yakalarız. Hem ben, hem siz, hem de okuyucularımız hayatlarında daha başarılı ve daha mutlu olurlar. Hatta belki de oldular. Gelecek, aslında var olan bir seçenek. Yani bir nebze geçmişe ait… Evrenin işleyiş düzeni bu. Bizler var olan ve defalarca yaşanmış olan olasılıklardan birini seçiyor ve tekrar yaşıyoruz. İşte bunun için hem siz, hem ben, hem de okuyucularımız daha başarılı ve daha mutlu oldular bile. Sevgilerimle…