“GEL TESKERE GEL”
Murat TAŞDEMİRCİ
Terörün son yıllarda hızla tırmanışa geçmesiyle beraber, ardarda gelen şehit haberlerinin de bilânçosu ürkütücü rakamlara ulaşmaya başladı. Bu nedenle son günlerde gündemden düşmeyen sınır ötesi operasyon bir gereklilik gibi görülmeye başlasa da, bu gerçekten terörle mücadelede kalıcı bir çözüm olacak mı diye de düşünmeden edemiyor insan.
Geçmişe bir dönecek olursak bu güne kadar küçük ya da büyük sınır ötesi operasyonları hatırlamak zor değil. 12 yıl önce yani 19 Mart 1995’te 50 araçlık bir konvoyun Tunceli’den hareketi sırasında, PKK’nın roketatarlı saldırısı sonucu şehit olan 18 askerimizle beraber de sözler noktalanmış ve 35 bin askerle Irak sınırından içeriye girilerek PKK kamplarına baskınlarla yüzlerce terörist öldürülmüştü. Bu en büyük sınır ötesi operasyonla, teröre karşı mücadelede kökten çözüme ulaşılmış mıydı? Elbette ki hayır. Düzenlenen onca operasyon ne yazık ki terörle mücadeleye çözüm olmadı ve terör son hızla Mehmetçiklerimize kıymaya ve sözlerin bittiği yerlerde kan dökmeye devam etti.
Sınır ötesi operasyon, belki psikolojik bir rahatlama, ya da bir kahramanlık gibi görülse de, tıpkı öncekiler gibi çözümsüz bir çözüm arayışı mı olacak diye düşünenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok. Meclis galeyanda ve yapanın yanına kar kalmayacağı açıklamalarıyla tehditler savurmakta ama asker analarının içi yangın yerine dönmekte. Hele şehit acısı çekmişse, hele evladı dağlarda görevliyse hangi teselli soğutabilir ki ciğer yangınını. Gel teskere diye imzalar atılırken soruyor herkes; KAÇ ŞEHİT PAHASINA?..
Demokrasilerde çare tükenmiyor ama tükenmekte olan evlatlar için çareler namlunun ucunda mı aranacak hep? Terörle mücadele derken, aslında teröristle mücadeleyi denemeli ve masum bir çocuktan azılı bir katil yaratan vahşetin çağrısına karşı çarelere bakılmalı. Körpe beyinleri yıkayarak elleri silahlı, vahşete susamış terörist imzalı, iç ya da dış güç olsun, gençleri dağlara süren, kardeşi kardeşe kırdıran zihniyetin kökünü kazımadıkça, daha nice gençler ziyan olup gitmeye mahkum kalacaktır. Sınır içinde barışı beceremeyip, kardeşliği pekiştiremedikten sonra, sınır ötesine uzanan umutları, Mehmetçiğin sırtına vurmanın anlamı derinlerde galiba…
Çok şeyler konuşuldu. Çok şeyler tartışıldı. Yıllarca tartışılan şeylerin arkasından yaşanan acılar hep bir ağızdan kınandı. Zaman zaman öldürdük denilen terör vahşeti derin uykusundan uyanarak son yıllarda gittikçe artan dehşetiyle beraber yeni yeni acıları da yaşatmaya devam ederek, insanı ürperten gerçeği değiştirmedi. Çok acıklı olaylar yaşadı Türk halkı.. Her şehit bir hikâyeyle beraber umutları da alarak gitti. Kalanlar ise yeminiyle beraber vatan uğruna çarpışarak ölüme amenna dedi de, bir tek kurşun bile atmaya fırsat vermeyen kalleşçe tuzaklarla ölümü hak etmedi hiç biri...Bu milleten kaderini elinde tutanların bir karış toprak uğruna dahi olsa ölüme gözü kapalı koşan Mehmetlerden öğrenecek çok şeyi var…
Bir şehit annesi “aynı bayrak altında, aynı toprak üzerinde yaşayarak sinsi amaçlar uğruna kan dökenlere haram olsun bu topraklar” derken verdiği anlamlı mesajla bir milletin duygularına tercümanlık etmişti. Hükümet şimdi “gel teskere” diyor. Analar ürkek, babalar tedirgin. “Türk gibi kuvvetli” sözüyle tüm dünyaya nam salmış bir ülkenin başkaldırmış evlatları, sınır ötesine doğru şahlanmak ve onlarla beraber yeni bir gün doğmak üzere. Her ne kadar geçmişte yaşananlar bu gün yaşanacakların tekerrürü gibi görülse de, günü birlik yaşanan acılarla bu ülkede yaralar kabuk bağlamasa da, Mehmetlerin yükte ağır pahada hafif umutları ile analar yarınlarda ağlamaz belki... Kim bilir…
Yorumlar