“Görünene inanmayan Azrail ve Rahipler, yüreği nişangah olanlardır…”

Deniz, gece, bank, iki adam, araların da silah, yağmur, ay ışığı ve “Hayallerinin toplamı sıfır olanlara, sevmek yabancı. Sevilmek ihtimal dışı idi…”

Fotoğrafın aldatıcı olduğunu bilenler ve yüreğini dinleyenlerdir.

Yani “inananlar ve inanmayanlar.” Diye ikiye ayrılırlar.

Çinkomuzda ki deliklerinden kaçan yıldızlar, misafirlerimiz olurlardı. 

Yıldızlar her zaman bana konuk olurlardı. Yıldızların ikisin sadece tanırdım annem ve babamdı. Diğerleri arkadaşları idi. Bir traktör yıldız misafirim olurdu her akşam.

Ben konuşurum, onlar dinlerlerdi.

Bir traktör yürek sular da kaybolmuştu. 

Aileleri cenazelerini bulamamışlardı. 

Kurtulan bir tek bendim. 

Beni de dedem kurtarmıştı. 

Dedem gerçekten biyolojik dedem mi? 

Yoksa değil mi? 

Bilmiyordum. 

Onu sonra öğrenir miyim? 

Öğrenemez miyim? 

Bunun cevabını da bilmiyordum.

İlk kez beni kurtarır iken tanışmıştım. 

Benim tek kanadımdı. 

O benim sırtımı yasladığım tek duvarımdı. 

Beni hayata, elinden geldiğince, tek başına hazırlamaya çalışıyordu. 

O da kimsesizdi. 

Birkaç şey sormaya çalıştım. 

Bana çaresiz bakmaya alışmış, bir gözle cevap vermeye çalıştı.

Ama sadece yutkundu. 

Yutkundu. 

Öksürüğe boğuldu ve hiç soru kendisine gelmemiş gibi tıksıra tıksıra sonlandı. 

Oysa bu soruların hepsi yüreğine saplanıyor. 

Orada kalıyordu. 

Yüreği benzer sorular içim “nişangahtı.”

Beni her akşam yanı başına oturtur, sohbet ederdi. 

Bana hayatta karışılabileceğim zorluklar için bilgiler verirdi.

Aylar geçti artık birbirimize alıştık. 

Dedem ile “eski eşya” toplamaya çıkmaya başladım. 

Her sokağı geziyorduk. 

“Eski eşyaları” toplar iken; biz aslında terkedilenlerin çektikleri acıyı sonlandırıyoruz. 

Gömüyoruz. 

Her bir ayakkabı, çamaşır, alet hırdavatlar sahipleri tarafından terk edilirler. 

Biz onları alırız ve çektikleri acıya son vermesini sağlarız. 

“Hem rahip hem de Azrailleriyiz.”

Son dualarını etmelerini sağlarız. 

Onları Allah affedecektir. 

Çünkü onların iradeleri yok. 

İrade yoksa suçta yok. 

Onlar cennetliktir.

Onların ayrı ayrı mezarlığı yok. 

Gelenleri gidenleri de yok. 

Hepsi aynı mezarlığa gömülür. 

Sonra yine tekrar doğmaları için ateşte kaynaştırılırlar. 

Herkes birbirinden eksik parçalarını alarak, yeniden bizlere konuk olurlar.

Biz gün ışıması ile sokakları gezmeye başlarız. 

Eskici geldi, eskici. Eskilerinizi alırız. Deriz. 

Başka bir cümleyi gereksiz görürdü dedem. 

Ama ben hiç öğrenemedim bağırmasını.

Ne rahip olabildim ne de Azrail. Olmaya da niyetim yoktu. Traktörlere yürekler binmesin, istiyordum. 

Böyle bir iş olmamalıydı.

Biliyordum hayatım zordu. 

Sadece gücüm; “olmayacak düşleri kurmaya yelteniyordum… “

Kalbimin attığı yer, “eski eşya” topladığımız tablamızın kolunu iteklediğim zaman hissediyordum. 

Çünkü o benim sebebimdi. 

Umudum; dedemdi.  

Hanem; arsa da gece konmuş bir çinkosu olan oda idi.

Sevmek bana yabancı. Sevilmek ihtimal dışı idi

Dedi bayram.

Rüzgâra bakmadan.

Hava kararmıştı…

Deniz, gece, bank, iki adam, yağmur, ay ışığı ve birbirini yeni gören, 

“Hayallerinin toplamı sıfır olanlar…” 

“Görünene inanmayan Azrail ve Rahipler, yüreği nişangah olanlardır…”  Ve “olmayacak düşleri kurmaya yeltenenlerdir… “

Saygıyla…