Kedilerin enfeksiyöz peritonitisi ilk kez 1963 yılında Dr. Jean Holzworth tarafından tanımlanmıştır, fakat klinik vaka kayıtları 1914 yılına kadar uzanırp. İlk tanımlandığı zaman hastalığın virüs kaynaklı olduğu düşünülmüş, fakat 1968 yılında Zook ve çalışma arkadaşları FIP hastası bir kediden aldıkları doku örneğinde viral partiküller gözlemleyene kadar kesin bir etyolojik ajan belirlenmemiştir (Zook v.d., 1968). FIPV’nin coronaviridae ailesinin diğer üyeleriyle olan benzerliği göz önüne alınarak bir coronavirus olduğu nihayet 1970 yılında Ward tarafından saptanmıştır (Ward, 1970). 1960’larda fark edilmesinden itibaren FIP vakalarında sürekli bir artış gerçekleşmiştir ve FIP bugün barınak ve üretim tesislerinde yaşayan genç yaştaki kedilerin en yaygın ölüm nedenlerinden biridir (Pedersen, 2009 (inceleme), 2014 (inceleme)). Bu virüsü uzun zamandır biliyor olsak da, bu hastalığın üzerindeki sır perdesinin aralanması son 10-20 yıl içinde yapılan araştırmalar sayesinde gerçekleşmiştir. Bu makalenin amacı FIP hakkındaki en güncel bilgileri sunmak, yazılı ve diğer medya araçlarında karşılaşılan eski bilgileriyse güncellemektir.

Feline coronavirus kendine has birkaç özellikle diğer virüslerden ayrılır:

1) Sistemik antikorların koruyucu herhangi bir işlevi bulunmamaktadır, hatta bu antikorlar antikor-bağımlı geliştirme adı verilen bir süreçle FIP hastalığının oluşmasında rol oynayabilirler . Antikor bağımlı geliştirme, virüs karşıtı nötrleşmeyen antikorların virüsün konak hücreye girişini kolaylaştırması ve böylece hedef hücrelerin viral infektivitesini yükseltmesidir.

2) Antikor titreleri zararsız FECV formu ve ölümcül FIPV formu arasında değişkenlik göstermez, dolayısıyla titre seviyesi yorumlanırken dikkatli olunmalıdır . FIP’e işaret eden klinik belirtilerin ve tanılayıcı diğer verilerin gözlendiği bir kedide görülen çok yüksek titre seviyesi (> 1:1600-3200) FIP ihtimalini gündeme getirirken, sıfır veya altındaki titre seviyesi hastalığı doğrulamadığı gibi ihtimal dışı da bırakmaz. 

3) Piyasada tek bir FIP aşısı bulunmakta (Felocell FIP, Primucell FIP) ve Zoetics, Inc. (Pfizer’ın eski ortağı) tarafından pazarlanmaktadır. Aşının etkinliği veya sakın(calp)arı üzerinde henüz bir fikir birliğine varılamamıştır. Daha da kötüsü, bazı çalışmalar, bu aşının kedilerin bir kısmında antikor bağımlı geliştirme (ADE) yoluyla hastalığın ilerlemesine zemin yaratabileceğini öne sürmüştür (McArdle v.d., 1995; Scott v.d., 1995a).

4) Feline coronavirus (FCoV) büyük bir RNA FIP hastalığında yapıldığı söylenen ve hastalığı teşhis ettiği iddia edilen coronavirüs testinin, ne speed ne de elisa antikor testinin hastalığın teşhisinde yeri yoktur. Hatta bazı durumlarda bu testler kafa karıştırıcıdır. Bu testlerde oluşan titreler coronavirüsün rol aldığı iki hastalık formu arasında değişmemektedir. Hastalığa karşı çok yüksek antikor titreleri hastalığın FIP olduğunu göstermediği gibi, titrenin 0 çıkması olmadığını da göstermez. PCR doğrultusunda FIP hastalığını tespit etmek mümkün değildir. Bu doğrultuda teşhis edilen hastalarda da sonuç şüphelidir. Sağılıklı hayvanların kanında da bağırsakta olduğu gibi virüse rastlanmıştır.

Islak FIP denen, hastalığın efüzyon tipinin tespiti nispeten kolaydır çünkü abdomen ya da göğüs boşluğundan alınan sıvı çok karakteristiktir. Altın sarısına kayan rengi ve içerisinde bulundurduğu protein ve fibrin dolayısıyla yapışkanlığı hastalık için spesifiktir. 

FIP hastalığı kedinin kendisiyle ilgilidir, yani genetik yatkınlıktan kaynaklanır. Bunun hastalığa zemin hazırlayan en önemli neden olduğu kabul edilmektedir.

FIP hastalığında kedinin bağışıklık sisteminin virüse saldırması semptomları ve hastalığı oluşturur. Bunu bir tür alerjik reaksiyon gibi düşünebilirsiniz (Yani doğru kedi olmadan virüs olsa da hastalık olmaz). O yüzden kedinin stabil bir şekilde kalmasını sağlayan ve sağ kalım üzerine en çok etkisi olan ilaç grubu immun supresyon yapan ilaçlardır.

Biz o2 veteriner olarak kuru fib hastalari kedilerimizde %38 40 oraninda kök hücre ve

Fekal transplantasyon yöntemi ile tedavi etmekteyiz.