Şöyle kendinize bir günlük bir izin verin. Bir yılda neler yaptım, önceki yıllarda hedeflerim neydi?
Şu anda olmak istediğim noktada mıyım?
Kendime, sağlığıma, çevreme yeterince zaman ayırabiliyor muyum?
Hayat nereye doğru akıyor? Ben neredeyim?
Sorun yaşadığımız ilişkilerde hep karşı tarafı suçlar, yerden yere vururuz.
Toptancı bir zihniyetle ‘o anki davranışı’ değil bütün yaptıklarını, kişiliğini, her şeyi birden sileriz tek kalemde.
Etki-tepki meselesi devam ettiği sürece siz karşıya olumsuzu, karşı da size ayna görevi yaparak aynısını yansıtacaktır.
Bu gün, beni üzen, dağıtan, parçalayan kişi ve olayları ‘affediyor’ bu affın hafifliğinin başımdan, ta parmak uçlarıma kadar akmasına, geçmişi şifalandırmasına niyet ediyorum. Deyin iç sessinizle, belki de haykırarak, bütün benliğinizle…
Egosunun, hırslarının, kendi içsel uzaklaşmalarının, dağ, dağa küsmüş dağın misali yok gibi yapanların, yapmayanların kendi hayat yollarına gönderiyor ve bağışlıyorum.
Sevdiğim bir şarkıyı dinlerken, kahvemden bir yudum alıyorum.
İstem dışı tebessüm eden yüzüm, pencereden dışarıya bakıyor.
Koca bir çam ağacının üstüne tünemiş birkaç yavru kuş, sıcaklıklarını birbirine vererek ısınıyorlar.
Bir sokak köpeği geçiyor çalılıklarının arasından, yiyecek bir şeyler arayarak.
Bir öğrenci çantasını sırtlamış, elleri ceplerinde yürüyor geleceğe…
Ey hayat! Bu gün ve yarın hakkını vereceğim.
Soğuğunu, sıcağını, baharını, yazını kucaklayacağım, hasretle…
Bir şiir yazıp, bir kilim dokuyup, bir şarkı söyleyip, resmedip güzelliğini, işleyeceğim yüreğime nakış nakış…
Vay Anasını!
 Gülen, yüzün yansıyor yüreğime,
Güller diyorum, bu kadar sahici değil, gül yüzün yanında.
Eriyor güneş sıcaklığınla, yanıyor; yer, gök, tenim.
Bu kadar lezzetli olur muydu buzluktan çıkma balıklar?
Olmasaydın yanımda.
Vay anasını! Meğer nasılda güzelmiş hayat
Zor tarafından kalkıp, yar tarafına oturunca
İçtiğin suyun, yediğin ekmeğin tadı başka.
Silkelenmek gerekir arada bulmak için huzuru,
Bulduğunda da özgürce gökyüzüne salmalı
İpi sende nasılsa.