Avrasya Bir Vakfı, I. Beyin Fırtınaları Toplantısı’nı, Türkiye’de Enerji Darboğazı, Alternatif Enerji Kaynakları ve Nükleer Enerji konularında gerçekleştirecektir. Akademik ve teknik kurumlardan oluşan tebliğ sunumları yanında beyin fırtınası için programı cömertçe kullanmıştır. Enerji ve dünya, fosil enerji kaynakları, alternatif enerji kaynakları, nükleer enerji-çevre ve insan şeklindeki oturum başlıkları ile bu oturumlarda sunulacak olan tebliğ konuları ülkemizin dakika geçirmeden doğru karar vermesi ve derhal eyleme geçmesi gereken alanlardır. Cumhurbaşkanı’nca iade edilen petrol yasası ile ilgili tartışmaları akl-ı selim ile dünya ve ülke gerçekleri ışığında yeniden değerlendirmek ve başta nükleer enerji olmak üzere enerji kaynaklarını çeşitlendirerek zenginleştirmek ve geliştirmek beyin fırtınalarıyla mümkün olacaktır. Ancak bu fırtınalar, havada rüzgâr olarak kalmamalı, pervaneleri harekete geçirerek “enerji”ye dönüşmeli, bu alanda sivil toplum kuruluşları ve medya her fırsatta yönetici ve sorumluları göreve zorlamalıdır. Oldukça verimli ve zengin olarak hazırlanmış olup iki gün sürecek olan toplantıları, gündemin müsaade ettiği nispette okuyucularımızla paylaşacağız. Ancak şu hususları öncelikle okuyucu ve katılımcıların dikkatine sunmayı gerekli görüyorum: Nükleer enerji santrallerinin kurulmasına bir an önce başlanmalıdır. Yabancı firmalara veya yerlilerin de katıldığı konsorsiyumlara bu konuda ihale vermekle kalmayıp, mevcut yetişmiş kadroları en iyi şekilde değerlendirerek, nükleer teknolojiyi üretmeliyiz. İhaleler yabancı firmalara verildiği takdirde uranyum zenginleştirmesini kısa vadede gerçekleştirecek teknoloji transferi şartının mutlaka sözleşmelere konulması gerekmektedir. Günümüz nükleer teknolojisinin temelini oluşturan uranyum zenginleştirmesi, geleceğin enerji kaynakları olarak görülen toryum, çekirdek birleşme temeline dayanan enerji üretimi ve diğer teknolojilere geçişte basamak oluşturacaktır. Erken teknolojiye sahip olmayan ülkeler ileri aşamalarda da teknolojik bağımlılıktan kurtulamayacak, üçüncü dünya ülkesi olarak kalmaya mahkûm olacaktır. Ülkemiz bu teknolojiye sahip olma konusunda yılların ihmalini bir an önce telafi edecek girişimlerde bulunmalı, bunun için her türlü maliyet ve riski göğüslemeye hazır olmalıdır. Bor mineralleri türevlerinin esas alındığı enerji üretimi projelerini kamu ve özel sektör kuruluşları ile sivil toplum örgütleri daha fazla teşvik etmelidir. Dünyadaki bor kaynaklarının yarısından fazlasının ülkemizde olduğu gerçeğinden hareketle, borun diğer sanayi alanları için olduğu kadar geleceğin enerjileri açısından da önemini dikkate alarak bu alanda ülkemizin, işletme, fiyatlandırma ve pazarlama konusunda bağımsız, diğer ülke ve şirketleri yönlendirici konumu geliştirmelidir. Ancak sömürge ülkelerinde görülebilen, yabancı firmalara daha ucuz, yerli firmalara daha pahalı bor satma ayıbına son verilmelidir. Orta vadede ham bor ihracına son verilmeli, bu maden ancak işlenmiş olarak satılabilmelidir. Güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, biyo-enerji gibi alanlarda üniversitelerle birlikte lise seviyelerinde laboratuar ve araştırmalar yaygınlaştırılmalı, bu enerjilerin üretimi, dağıtımı ve kullanımı alanında yeni patentlerin üretimi teşvik edilmelidir. Her üniversitenin alternatif enerji üretimi ve kullanımı konusunda laboratuarları olmalı, ürettikleri enerjinin kullanımı maliye politika ve uygulamalarıyla engellenmemeli, zorlaştırılmamalıdır. Hidrolik enerji ile termik santraller, çevreyi koruyan teknoloji ile üretimlerini sürdürmeli, gerektiğinde tam kapasite ile çalışacak halde tutulmalıdır. Enerjinin, tarımsal ve endüstriyel üretimin, kısaca ekonomik kalkınmanın temeli olduğu gerçeğinden hareketle, gelişmiş veya geri kalmış hiçbir ülkede örneği bulunmayan bir şekilde, milli gelirle orantısız olarak vergilendirilmesinin önüne geçilmelidir. Enerjiden alınan vergilerin, bütçenin önemli kalemlerini oluşturduğu halde, üretimin ilk aşamasındaki vergilendirme ile, tarım ve sanayi sektörümüzün ayağına vurulan dev bir pranga olduğu görülmelidir. Bu yüzden tarımsal ve endüstriyel üretim sektörümüz rekabet gücünü kaybetmektedir. Köylü traktör kenarda çürürken karasabana dönmekte veya hiç üretim yapmayarak köşesinde oturmakta, birçok sanayi kuruluşu tesislerini sökerek Balkan, Kafkas, Orta Asya ve Orta Doğu ülkelerine fabrikalarını taşımaktadır. Enerjinin, üretimin ilk aşamasında oldukça ağır bir şekilde vergilendirilmesi ilk bakışta bütçeye önemli bir katkı sağladığı halde, üretim kaybı, sanayinin rekabet gücünü kaybetmesi ve artan işsizlik sonucu, bütçeye katkısından çok daha fazla cari açık, nihai üretimden vergi kaybı ve bütçeden sosyal kurumlara yüklü transferler olarak karşımıza çıkmaktadır. En pahalı enerji, olmayan enerjidir gerçeğinden hareketle bir taraftan enerji üretimi miktar ve çeşit olarak artırılırken diğer taraftan aşama aşama vergi yüklerinden kurtarılmalıdır. Artan enerji talebi yeni, çeşitli ve temiz enerjilerin geliştirilmesi ve üretimini teşvik etmelidir. Kaçak enerji kullanımı sadece bir maliye problemi olarak görülmemeli aynı zamanda ülkenin sosyal barışı ile toplumsal ahlak ve değerleri açısından dikkate alınmalıdır. Bu açıdan kırsal kesim ve geri kalmış bölgelerde elektrik enerjisi son derece ucuza satılmalı, ancak bütün tüketicilerin dağıtım sistemi içerisinde yer alması sağlanmalıdır. Bu öneriler ışığında Avrasya Bir Vakfı’nın Beyin Fırtınaları Toplantısı’nın başarılı geçmesini talep ediyorum.