TÜRK EĞİTİM-SEN GENEL SEKRETERİ MUSA AKKAŞ İLE EĞİTİM SİSTEMİNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERİ KONUŞTUK.

GİRİŞ: 
Eğitim sisteminde yapılmak istenen değişiklikler komisyonda ve TBMM’de görüşülürken. Eğitimcileri dinleyen olmadı. ‘Eğitim, eğitimcilere bırakılmayacak kadar önemlidir.’ çarpık mantığıyla eğitimciler yok sayıldı. İl müdürlüklerinin, ilçe müdürlüklerinin, öğretmenlerin görüşlerine başvurulmadı. İlmî araştırmalar yapılmadı. İşin pedagojik boyutu hiçe sayıldı. Eğitimcilerin uyarıları dikkate alınmadan tasarı kanunlaştı.
Eğitimin ‘E’sini bilen bilir ki kalem tutmak psikomotor bir davranıştır ve o yüzden 72 ay beklenir. O yüzden okul öncesi eğitimde akademik öğretim yoktur. Ağırlıklı amaç ilköğretime hazırlıktır.
İşte bu sebeple; yapılan anketlerin ortaya koyduğu sonuçlara göre kabul edilen 4 + 4 + 4 sistemi eğitimcilerin yalnızca % 12’si tarafından kabul görmüştü.
 8 yıllık kesintisiz eğitim, asker dayatması ile uygulamaya konulmuştu. Şimdi de bir grup siyasetçi dayatması ile 4 + 4 + 4 sistemi uygulamaya konuldu. Bir yanlış, başka bir yanlışla (güya) düzeltildi. Yanlış, başka bir yanlışla değil, akl-ı selim ile ve uzman görüşleriyle düzeltilmeliydi
‘Yeni Anayasa’yı tartışıyoruz. Doğru yapıyoruz. Mümkün görülmüyor olsa bile, ‘her kesimin üzerinde anlaşabileceği bir Anayasa’ hedefleniyor. Kâbe yolundaki topal karınca misali, her kesimin görüşü alınmaya çalışılıyor.
Çünkü Anayasa önemli.
Anayasayı hazırlamak için belli bir eğitim-öğretime ihtiyaç olduğu herkesin kabul etmek mecburiyetinde olduğu katı bir gerçek. O halde, Millî Eğitim Sistemi, Anayasadan daha önemli ve öncelikli. O halde neden konu uzmanlar masasına yatırılmadı?
Kabul edilen kanunun uygulamalarında aksaklıklar görülecek ve yeni bir değişikliğe mutlaka gidilecektir. Ümit edilir ki bu değişiklik kısa zamanda yapılır.
Bu günkü röportajımızda; kısa zamanda yapılması ümit edilen değişiklikleri, şimdiden ilgililerin istifadesine sunmak için konuyu uzmanıyla konuştuk.
Oğuz Çetinoğlu: 4+4+4 kesintili temel eğitim sistemi ile ‘kesintisiz 8 yıllık temel eğitim sistemini karşılaştırır mısınız? 
Musa Akkaş: Türk Eğitim-Sen, 4+4+4 sisteminin Türk millî eğitiminde yeni sancılara sebep olacağını ilk günden buyana haykırmaktadır. Bugün yaşadıklarımız bize 28 Şubat sürecini hatırlatıyor.
28 Şubat tam bir dayatmaydı. O tarihlerde imam hatip liselerinin ortaokul bölümünü kapatmak, lise bölümünü oluşturulan katsayı problemi ile yok etmek amacıyla 8 yıllık kesintisiz eğitim mecburî hâle getirilmişti. Türk Eğitim-Sen, 28 Şubat sürecinde de bu uygulamanın eğitimi katletmek olduğunu, eğitim-öğretimin problemlerine ideolojik gözlükle bakılmaması gerektiğini her platformda savunmuştu.
Karşı çıkmamıza rağmen, anti demokratik yapılanma bütün eleştirilere kulak tıkayarak, pedagojik olmayan, eğitim bilimi ile hiç örtüşmeyen kararını vermişti.
28 Şubat sürecini ve mantığını eleştirenler, bugün aynı mantık ve metodla, eğitim-öğretim hayatımızı yeniden dizayn etmeye çalışmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı ve birkaç yandaş Sivil Toplum Kuruluşu (STK) dışında, 4+4+4 sistemini savunan bir tek aklı başında eğitim bilimci ve STK bulunmamaktadır. Ancak, İktidar 28 Şubatçıların anti demokratik usullerini tatbik etmekten geri durmamakta, bütün olumlu eleştiri ve yönlendirmelere kulak tıkamış bir görüntü çizmektedir. 28 Şubat bir tarih değil, 28 Şubat bir zihniyettir. Bu zihniyet, bugün de değişik kisveler altında varlığını devam ettirmektedir.
Çetinoğlu: Türk Eğitim-Sen olarak 1+5+3+4 kesintili eğitimi teklif ediyorsunuz. Bu sistemin özelliklerini ve sağlayacağı yararları okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Akkaş: Şu anda ülkemizde 8 yıllık ‘kesintisiz’ mecburî eğitim yerine 12 yıllık ‘kesintili’ mecburî eğitim getiren kanun teklifi tartışılmaktadır. Bu teklifi birçok açıdan değerlendirmek gerekmektedir.
Mecburî eğitimin 8 yıldan, 12 yıla çıkarılması olumlu bir gelişmedir. Mecburî eğitim süresinin artırılması, çağ nüfusun tamamının okullu olması ve eğitimini sürdürmesi açısından son derece önemlidir. Ancak, mecburî eğitimin 12 yıla çıkarılması yeterli değildir. Mecburî eğitim okul öncesi ile birlikte 13 yıl olmalıdır. Kanun teklifinde fizikî alt yapının yetersiz olması gerekçesiyle okul öncesinin kapsam dışı bırakılması büyük bir hatâdır. Bilindiği gibi zâten Millî Eğitim Bakanlığı 71 ilde okul öncesi eğitimi mecburî hale getirmişti. Bu konuda büyük bir gayret söz konusuydu. Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2010-2014 Stratejik Planında da, ‘Stratejik Amaçlar’ başlıklı bölümde ‘Okul öncesi eğitimde % 33 olan net okullaşma oranını dezavantajlı çocukları gözeterek plan dönemi sonuna kadar % 70’in üstüne çıkarmak’ denilmektedir.
Aynı planın okul öncesi ile ilgili ‘Tema’ başlıklı bölümünde ise; ‘9. Kalkınma Planı ve Hükümet Programında, 48-72 aylık çağ nüfusunun okullaşması hedefine ulaşabilmek için 2014 yılı sonuna kadar resmî anaokulu sayısını 2.402’ye (anaokullarında derslik sayısı 12.010’a) resmî ana sınıflarındaki sınıf sayısı 33.397 olmak üzere 45.407 dersliğe çıkarılacaktır’ ifadesi yer almaktadır.
Ayrıca Millî Eğitim eski Bakanı Nimet Çubukçu’nun 2013 yılında okul öncesi eğitimin 81 ilde mecburî olacağı, hatta yabancı dil eğitiminin okul öncesinden başlatılacağına yönelik taahhütleri bulunmaktadır.  Zaten okul öncesi eğitime yönelik çalışmalar da bu yönde sürdürülmüştü. Yine Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer 06.01.2012 tarihinde yaptığı açıklamada ‘Meclis’te AKP grubunda bu konuyla ilgili bir çalışma var. Biz de onlara destek veriyoruz, yapılan çalışmadan bizim de haberimiz var. Bir yıl okul öncesi, diğer 4 yıllarla birlikte toplam 13 yıl’ demişti. Ayrıca Sayın Bakan’ın ‘Okul öncesi eğitimde hedefimiz % 100’e çıkarmaktır’ şeklinde beyanı da bulunmaktadır.
Çetinoğlu: Anlaşıldığına göre Eğitim-Sen, 12 Eylül Dönemi’nin uygulamaya koyduğu ‘8 yıllık kesintisiz temel eğitim’ sistemini uygun bulmamaktadır. Bu kanaatin oluşmasına temel teşkil eden mahzurları okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Akkaş: 15 yıl önce mecburî ve kesintisiz eğitim dayatması ile maalesef bir nesli kaybettik. Bir nesli daha kaybettirmek istiyorlar. 15 yıl önce, sistem, eğitim çevreleri tarafından toplumun taleplerine cevap vermeyeceği ifâde edilmesine rağmen yürürlüğe konuldu. İmam Hatip Liseleri’nin ortaokul kısmı hedef alınarak kesintisiz olarak uygulamaya konulan kesintisiz mecburî eğitim, ilköğretim müfredatında ve okulların mekânla ilgili yapısında bir değişiklik gerektiriyordu. Bu değişiklik yapılamadığı için uzun süre Millî Eğitim planlamasını alt üst etti. Uygulamanın ilk yıllarında ciddî boyutlara varan finansman problemleri ile karşı karşıya kalındı. Bunların ötesinde, kesintisiz mecburî eğitim birçok ilköğretim okulunda eğitime yeni başlayan küçücük çocuklarla ergenlik dönemine girmeye başlayan ortaokul öğrencilerini aynı mekânda tutması bakımından pedagojik bir faciaya dönüştü. Doğru olanı, mevcut hâliyle kesintisiz olarak uygulanan zorunlu eğitimin iki kademe şeklinde uygulanması yönünde olmalı idi. Bizim Türk Eğitim Sen olarak teklifimiz 1+ 5 + 3 + 4 = 13 yıldır. Özellikle ilk 5 yıldan sonra üç yıl sürecek ikinci kademe eğitimin ayrılması, kesintisiz olmaktan çıkarılması gerekir. Bu değişiklik aslında var olan bir pedagojik problemin çözümüne ve sosyal talebin karşılanmasına fayda sağlayacaktır.
Çetinoğlu: Konuşmalar hep ‘mecburî’ kelimesi ekseninde devam ediyor. Öyle anlaşılıyor ki eğitimin hiç değilse bir bölümünün ‘mecburî’ olmasında fikir birliği var. Mecburî eğitim neden gerekli?
Akkaş: Evet! Mecburî eğitim gereklidir. Gelişmiş ülkelerde mecburî eğitim vardır. Çünkü eğitimin mecburî hâle getirilmesinde, fakir ve dar gelirli ailelerde düşük okuma yazma oranlarının yükseltilmesi, artan suç oranlarının düşürülmesi, sosyal barış ve birliğin artırılması, çocuk işçiliğinin ve baraberinde ortaya çıkan ucuz işgücüne yönelişlerle doğan problemlerin çözülmesi, bireylerde vatandaşlık bilincini artırarak ortak bir eğitim anlayışının geliştirilmesi bakımından mecburî eğitim şarttır.  
Çetinoğlu: 4 + 4 + 4 modeli, eğitim câmiasında tartışmaya açıldı mı, uzmanlardan görüş alındı mı?
Akkaş: 4 + 4 + 4 modeli ortaya atılmadan önce konu kamuoyuyla, bu işin tarafları olan öğretmen, sivil toplum kuruluşları ve sendikalarla tartışılmamıştır. Bu işin içerisinde üniversiteler yoktur. Her konuda görüş bildiren bu kurum maalesef sessiz kalmayı kendine uygun görmüştür.
‘4 + 4 + 4 modeli önceden 18. Millî Eğitim şurasında tartışıldı’ deniliyor. Şûra alt komisyonlarında bu konu tartışılmamıştır. Şûra Genel Kurulu’nda hükümetin her dediğine ‘Evet’ diyen Eğitim Bir-Sen tarafından teklif edilerek kabul edilmiştir.  
Çetinoğlu: Okul öncesi eğitim konusunda Türkiye, dünya standartlarının neresinde?
Akkaş: Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde okul öncesi eğitim, büyük öneme sahiptir. Bunu AB ülkelerindeki okullaşma oranlarından rahatlıkla gözlemleyebiliriz.  AB istatistik kurumu Eurostat’ın yayımladığı verilere göre; ilköğretim öncesi okullaşma oranı Fransa, İngiltere, İtalya’da, Belçika’da, İspanya’da, Hollanda’da % 100’dür. Yunanistan, İrlanda, Polonya, Slovakya ve Finlandiya’da % 70’ler düzeyindedir.
Türkiye’de ise 2000 yılında 4 yaşındaki çocukların okul öncesi eğitime katılım oranı % 12 düzeyindeydi. Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre 2010-2011 eğitim-öğretim yılında ülkemizde okul öncesinde okullaşma oranları 3-5 yaş grubunda % 29,85, 4-5 yaş grubunda % 43,10’a yükselmiştir. Okullaşma oranları okul öncesinde 4-5 yaş grubunda kızlarda % 42,47, erkeklerde % 43,70’dir.
Görüldüğü üzere okul öncesi eğitimde Türkiye son 10 yılda büyük bir atılım yapmasına rağmen AB ülkeleri ile kıyaslandığında okul öncesi eğitim istenilen düzeyde değildir. Şayet okul öncesi eğitim mecburî olmaktan çıkarılırsa, bundan geriye gidiş söz konusu olacak ve ülkemizde bugüne kadar okul öncesi eğitime yönelik atılan adımların hiçbir anlamı kalmayacaktır. 
Bu rakamlar ışığında, okul öncesi eğitimde AB ülkelerinin standardını yakalamak için çaba gösterilmesi ve mevcut durumu daha da geriye götürecek uygulamalar içine girilmemesi gerekmektedir. Bu aşamada, alt yapı yetersizliği sebebiyle bundan geri adım atılması doğru olmayacaktır. Türk Eğitim-Sen olarak kaybolan yıllarımızı hızla telafi etmek için okul öncesi eğitimin mecburî olması projesinden hiçbir şekilde vazgeçilmemesi gerektiğine inanıyoruz.
Türk Eğitim-Sen olarak, mecburî eğitimin kesintili olmasına karşı değiliz. Ancak bu model 4+4+4 şeklinde değil; 1+5+3+4 şeklinde olmalıdır. Çünkü 4+4+4 şeklindeki model 50.000 sınıf öğretmenini norm fazlası durumuna düşürecektir. Norm fazlası öğretmenler yeni bir krize yol açacak, öğretmen ihtiyacının bulunmadığı illerde bu öğretmenlerin istihdam edilmesi büyük problem olacaktır.
Çetinoğlu: Öğretmen kadrosu açısından bir durum değerlendirmesi yapmanız mümkün mü?
Akkaş: Şu anda 247.293 sınıf öğretmeni vardır. Bu sistemle sınıf öğretmenleri norm fazlası duruma düşerken, bunun karşılığında 100.000’in üzerinde branş öğretmeni ihtiyacı doğacaktır.  Şu anda resmî rakamlara göre Millî Eğitim Bakanlığı’nın 126.137 öğretmen açığı vardır. Ülkemizde öğretmen açığı OECD ülkeleri ile kıyaslandığında ise daha da fazladır. OECD ülkelerinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ortalama ilköğretimde 16, ortaöğretimde 13,5’dir. Bu rakam İsveç’te ilköğretimde 12,1, ortaöğretimde 12,3, İspanya’da ilköğretimde 13,3, ortaöğretimde 9,8, Macaristan’da 10,7, ortaöğretimde 11,8, Almanya’da ilköğretimde 17,4, ortaöğretimde 14,8, Lüksemburg’da 11,6, ortaöğretimde 9,1’dir. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ülkemizde ise ilköğretimde 21, ortaöğretimde 18’dir. Tabi ki bu ortalama rakamlar; derslik ve öğretmen dağılımının adaletli olmadığı ülkemizde bölge ve illere göre büyük farklılıklar göstermektedir. OECD ülkeleri taban alındığında ülkemizde öğretmen açığı ilköğretimde 157.685, ortaöğretimde 71.398 olmak üzere toplam 229.083’tür. Görüldüğü üzere ülkemizde öğretmen açığı büyük bir yara iken, 350.000 öğretmen tâyin beklemesine rağmen tâyinleri yapılmazken, öğretmen açığı her yıl 30.000-40.000 öğretmen tâyini yapılarak giderilmeye çalışılırken; 4+4+4 şeklindeki model, öğretmen ihtiyacını daha da artıracaktır.
Bu durumda Millî Eğitim Bakanlığı öğretmen ihtiyacını nasıl gidecektir?
Maliye Bakanlığı’nın her yıl 30 bin, 40 bin kadro verdiği göz önüne alındığında, Millî Eğitim Bakanlığı’nın eli, kolu bağlanmış olmayacak mıdır?

Devamı yarın