Aslında usulca kimse ölmek istemez, gözlere derin dalınca, yedi katlı toprağın altında patlayacak olan yanardağın ısısı hissedilir. Ama her zaman yine de gökyüzünde süzülen kuşun dinginliğinde ki ölüm özlenir       

Oysa düşünemeyiz kuş süzülmek için nasıl bir ter akıtmıştır. O ter ki, sanki göz kapağı her gözünü süründüğünde minik bir tırmık gibi gözünü çizer ve açmak istemezsin.

Bilmiyoruz ki kuş uçmak için, kaç kere?  yere çakılmıştır. Ne kadar?  Kanat çırpmaya çalışmıştır. Annesini izlerken yapamadığı için nasıl içten içe ağlamıştır. Biz bunları görmeyiz sonuca bakıp yapabileceğimizi düşünürüz, acemi Jokeyin mahareti kırbaçta sanması gibi. Oysa acı, sevgiyle harmanlandıkça ufkumuz uzağı görür.

Zekâ, aslında herkeste bulunan bir cevherdir. Sadece katmanları farklılık gösterebilir. Burada aşk kazması ile kazarak o cevhere ulaşmak gerekir. Her cevher sizde oluşturacak ritmin başlangıcı olur. Kalbiniz ancak bu ritimle çalışır ve soluk alışverişiniz değişir. İnebildiğiniz her bir derinlik, ayrı bir karnavala götürür sizi. Kimisi hüzünlü, kimisi ateşten gömlek 

Her aşkta ilerledikçe kişi, her derinlikte başkalaşır ve çölde gezen susayan insanın tası kapması gibi ilişkiye sarılırsınız, her sarıldıkça başkasına âşık olursunuz.

Diğerlerini unutmadan, sadece hüzünlü bir buse alarak silinirler. Yaşadığını hissetmekte, buse alıp veya buse vermekte değil mi? 

Burada ki ilişkinin notası buse alışverişinizin sizde ki bıraktığı his aşk mı? sevgi mi? hüzün mü? 

Sonuçta bağıra çağıra bir kavgaya mı giriyorsunuz? 

Yoksa başınızı bir sevgilinin göğsüne mi yaslıyorsunuz?

Yoksa sarhoş olup baygın mı düşüyorsunuz? 

Kim bilir belki de amansız bir hastalığa yani sevdaya düşürecektir. Sizi buse.

Hayatla kurduğumuz bu ilişkilerin hepsi aslında bir senfoninin inişli, çıkışlı ritimlerinin bütünüdür. 

Senfoniden çıkan müzik, yedi katın altındaki telaş, kavga ve terden oluşan damarlarındaki kandır.

Ağlamak ta hüzünde bizi besleyen damarlara biri kanı getirir diğeri ise götürür.

İçinden yanan müziğin dumanı burnundan, ateşi ağzından çıkmalı. Samimiyet bizim oksijenimiz olmalıdır.

Senfonini sen, sende samimi olarak çalmalısın, yani bir mandanın çamurlu suda debelenmesinin keyfinden geri kalmamak kaydıyla... 

Saygıyla