4 Ocak Perşembe günü Dolmabahçe Sarayı’nda önemli bir konferans gerçekleştirildi. Bu konferansın konusu Fahrettin Paşa idi. Bilmediğimiz çok şeyi askeri tarihçimiz Doç. Dr. Mesut UYAR Bey’den dinledik. Bu gibi vizyon açıcı konferansların gerçekleştirilmesinde Sayın Meclis Başkanımız İsmail Kahraman Bey’in büyük katkısı var. Saraylarımızın milli kültürümüzün, tarihi değerlerimizin, devlet geleneğimizin yaşatılmasında büyük rolü vardır. Buraları insanlara kapatmak, üst sınıfların ayrıcalıklı hizmet alanı haline getirmek binaları taş yığını haline getirir ve çürütür. Bu yönü ile Sn. Meclis Başkanımızın bir halk adamı, yerli ve milli adam, bir kültür adamı olarak başlattığı hamleyi gönülden tebrik ediyoruz. Bu çalışmaları teşvik ve organize eden Fahrettin Gün Bey, Dr. Yasin Yıldız ve Bahattin Cebeci Bey’e sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Gelelim konferansta anlatılanlara: Arap ayaklanması olarak söylenen isyan tüm Arap yarımadasını kapsayan bir ayaklanma değil, Hicaz Bölgesi ayaklanmasıdır. Savaştan önce İngilizler Şerif Hüseyin ile müzakere ediyorlar. Şerifin oğullarından Emir Abdullah İngiliz Hariciyesinden Ronald Storres ile görüşüyor.
Arabistan Yarımadasında bulunan büyük aşiret ve liderleri şunlar: “İbni Suud, İbni Reşid, İbn Sabah, Nuri Şalam, İbni İdris, İmam Yahya, İmam Hüseyin, Irak’da Sadun aşireti. Bu aşiret reislerinin çoğu harbin sonuna kadar Osmanlıdan yana…”  Yani Şerif Hüseyin Arap yarımadasına hâkim değil, küçük bir bölümünde etkili bir aşiret, Hicaz’da Şerif Hüseyin’in gücü yok… Gücünü Osmanlıdan alıyor. 2. Abdülhamid’in yanında İstanbul’da uzun süre kaldığı için Araplar üzerinde otorite kazanmış bulunuyor. Şerif Hüseyin Hicaz’dan çok İstanbul’da etkili… İttihatçıların adamı Şerif Ali Haydar’ın Araplar üzerinde en az Şerif Hüseyin kadar etkisi var. Kuzeyden güneye Hicaz Demiryolu yapılınca Arabistan’ın batı sahili boyunca uzanan küçük aşiretler de etkinlik kazanıyor. Suud ve İdrisi’nin ciddi bir gücü var, İbni Reşit etkili birisi… Mekke, Medine, Taif, Riad gibi yerlerin halkı Arap değil, çevreden gelmiş yerleşmiş insanlar ve tüccarlar… Buralar Anadolu kentleri gibi devlete bağlı…
Şerif Hüseyin Arap yarımadasında Osmanlı otoritesini temin eden Albay Vehip (Koçi) Bey’i görevden aldırıyor. Yerine Galip (Pasiner) Paşa’yı getiriyor. Galip Paşa’ya söz geçireceğini düşünüyor. Şerif Hüseyin’in düşüncesi Osmanlı hegemonyası yerine İngiliz otoritesini yer değiştirmek, Arapları İngiliz İmparatorluğu’nun bir parçası haline getirmek. İngilizler de Şerif Hüseyin’i halife gibi kullanmak istiyor.
Kanal Harekâtı için asker topluyorum diyerek Osmanlı otoritesini yanıltarak isyan etmek için asker topluyor. 5 Haziranda Cidde ve Medine’de gerçekleştirdiği isyan başarısızlığa uğruyor. 22 Eylül 1916 tarihine kadar Taif müdafaa ediliyor. Bu isyancılara İngiliz donanması sahil boyunca topçu desteği veriyor. 
İngilizler Osmanlı harp esirlerinin içindeki Arap askerlerinden milli Arap ordusu kurmaya çalışıyorlar. Onları ölümle kurtuluş arasında bir tercihe zorlayarak Osmanlı devletine isyan etmeye teşvik ediyorlar. Çoğu asker bunu tercih etmedi, İngiliz kamplarında şehit düştü. Çok az bir kısmı kabul ediyor.
Hicaz Demiryolu 1500 Km Osmanlı Ordusu mevcut sayısı ile bunun 100 Km’sini bile koruyamaz. Demiryolu savunmasız, peki bu hat nasıl işliyor?! Harbin sonunda bile açık… (Nisan 1918’e kadar. 6 Temmuz 1917’de Akabe düşünce Demiryolu İngilizlerin kısmen kontrolüne düşüyor ama çalışıyor. Yoğun bir kaçakçılık var.) Demiryolunu korumak için yerel halktan kurulmuş taburlar var. Demiryolunu bu yerel taburlar koruyor. Yani işbirlikçi ve azınlıktaki Araplara karşı milli ve yerli Araplar vatanı ve demiryolunu savunuyorlar.
Lawrence harpten sonra dedi ki; “hattı kapatmadık ki Osmanlı büyük kuvvetlerini esas cephelerden buraya kaydırsın diye…” Bu ifade doğru mu? Tabi ki doğru değil. Osmanlı büyük kuvvetlerini buralara kaydırmadı. Zayıf 2 tümen ile koca Arabistan Yarımadasını savundu. Bu sayı o günkü şartlarda emniyet asayiş hizmetleri için kullanılacak bir polis gücü sayısı kadar bile değildir. 
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ne rağmen 12 Ocak 1919’a kadar Fahrettin Paşa Hicaz’ı savunmaya devam ediyor.
Mütarekeden sonra Osmanlı çekildi. 1923’e kadar Arabistan İngilizlerin işgalinde kaldı. İngilizler çekilince 1924’de bütün Hicaz Suud ailesinin eline geçti. Bu durum bile gösteriyor ki Şerif Hüseyin Hicaz’da etkili bir güç değildir. Arap isyanı da abartıldığı gibi bir isyan değildir. Halkları birbirinden kopartmak için uydurulmuş efsanedir.
Peki, Arap isyanı olarak adlandırılan, Araplar bizi arkadan vurdu denilen vakanın yenilgiye katkısı ne?
SONUÇ: 
2 zayıf tümen, yerel halktan oluşturulmuş zayıf birlikler toplam 12 bin zayiat… Hâlbuki Filistin cephesindeki asker kaybımız ayda 4 bin idi. Toplam zayiat harp esirleriyle birlikte 600 bin idi. Medine savunması Şerif Hüseyin’i zayıflattı Suud ailesini iktidara getirdi. 10 milyon Osmanlı altını değerindeki hazine İstanbul’a gönderildi.