Diyanet İşleri Başkanlığı, bu 30 Ağustos Cuma hutbesinde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü 30 Ağustos’ta yine anmaktan imtina etti. Cuma hutbesinde zaferden ve vatan bütünlüğünden bahsedilirken, 30 Ağustos Zaferi’nin kahramanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün adı bile anılmadı.
Atatürk iyi bir din eğitimi almış inançlı bir insandır. Ailesinden ve okuldan aldığı din eğitimine ilaveten kendisini dini konularda camiide hutbe okuyacak kadar iyi yetiştirmiştir. Türk halkının dinini aslına uygun iyi öğrenmesini istemiştir. Bunun için Kur’an’ı, Hz. Muhammed’in hayatı ve temel din kitaplarını Türkçe olarak yayınlatmıştır. Din Eğitimini önemli görmüş, okullarda yapılmasını istemiştir. “Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” Benim Ulusum uydurulmuş dine değil, indirilmiş dine inanmalıdır. Gerçeğini benimsemiştir
“ Nasıl ki her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek gerekli ise dinimizin gerçek felsefesini inceleyecek, araştıracak, bilimsel ve teknik olarak telkin kudretine sahip olacak, seçkin ve gerçek din ilim adamlarını yetiştirecek, yüksek öğrenim kurumlarına sahip olmalıyız.” diyen Mustafa Kemal Atatürk, dini doğru anlayacak ve anlatacak din bilginlerinin yetişmesi için yüksek öğretim kurumlarının gerekliliğine dikkat çekmiştir. Bu konudaki sorumluluğun devlette olduğunu düşünmüş, 03.03..1924 tarihinde TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU’nu çıkartmıştır. Bu kanun çerçevesinde toplumu dini yönden aydınlatacak yüksek din öğrenimi görmüş elemanlar yetiştirmek üzere İLAHİYAT FAKÜLTESİ ve dini hizmetlerin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetiştirilmesi için de İMAM HATİP OKULLARININ açılmasını istemiştir. Atatürk'ün kurucusu olduğu Diyanet İşleri Başkanlığı devletimizin kurucu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü anmama geleneğini sürdürdü. 30 Ağustos Zafer Bayramı bütün yurtta ve dış temsilciliklerde coşkuyla kutlanırken Diyanet 30 Ağustos Cuma Namazı hutbesinde “Vatan bize emanettir” başlığını seçti. Ancak hutbede Atatürk ve silah arkadaşlarından tek kelime bile bahsedilmedi.
3 Mayıs 1920 tarihinde kurulan TBMM Hükümeti’nde, Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı adı altında bir bakanlık oluşturulmuş ve din hizmetleri bu bakanlık tarafından yürütülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni laik bir yapı içinde yepyeni bir devlet ve yepyeni bir toplum olarak şekillendirmek amacıyla 3 Mart 1924 tarihinde bu bakanlık kaldırılarak, din hizmetlerinin politikanın dışında tutulması gerektiği düşüncesiyle, Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. 3 Mart 1924 tarihli ve 429 sayılı yasa ile kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın işlevi özetle “İslam dininin inanç ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” şeklinde ifade edilmiştir. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz İSLAM akla, fenne, ilme en uygun din olduğu içindir ki en mükemmel dindir. Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz. Görüşlerinin sahibi olan ATATÜRK Ülkemize DİN ve VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ nü getirmiştir.
Ülkemizdeki bütün dinleri ve mezhepleri kucaklamak anlayışıyla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, zamanla kabuk değiştirerek tek bir dinin ve mezhebin sözcüsü konumuna gelmiştir. Üstelik bütçeden en büyük payı alan kamu kurumlarının başında gelen Diyanet İşleri Başkanlığı, bu olanağı cumhuriyete ve laikliğe karşı kullanmaya başlamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı, topluma sevgiyi ve hoşgörüyü aşılamak, insanları birleştirici ve bütünleştirici olmaya çalıştırmak yerine, bölücü ve ayrıştırıcı konuma gelmiştir. Evrensel ve ahlaki değerlerle bağdaşmayan konularda “FETFA” adı altında görüş açıklamaları da asla kabul edilemez.
Atatürk Osmanlı İmparatorluğunu yıkan en önemli etkenin Büyük dinimizi kendi şahsi çıkarları için kullanmaya çalışan meshep, tarikat, cemaatlar gibi oluşumlar olduğunu görmüştü; Bizim dinimiz Çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? demiştir. Her yıl bütçeden milyarlarca lira destek alan Diyanet İşleri Başkanlığı, 30 Ağustos Zafer Bayramına denk gelen Cuma hutbesinde Atatürk’ün adını anmadı. Hutbede, birlik ve beraberlik mesajı veren Diyanet, “tarih boyunca İslam’ın bayraktarlığını yapan, bu cennet vatanı bizlere emanet eden aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi bir kere daha rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyoruz” ifadelerini kullansa da zaferin başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk’e yer vermedi.
Ne var ki, halkın benimsediği, inandığı, güvendiği bu teşkilat, son yıllarda sıkça olarak eleştirilere uğradı. Başta, kimi Başkanlarının lüks ve pahalı araba sevdası, teşkilatın akademik kurulunun (Bilim Kurulu/Din İşleri Yüksek Kurulu’nun) saçma ve çirkin fetvaları, bu kurumu halkın gözünden düşürme noktasına getirdi. Çanakkale zaferlerinden ulu önder ATATÜRK ü çıkarmaya çalışmaları ve bu çirkin oyunun bir parçası olarak da Çanakkale zaferi kutlama yıl dönümünde Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları için tek kelime ile bir dua edilmemişti... Acaba unutuldu mu diye iyi niyetli düşünürken bu seferde bizzat adı BAŞKOMUTANLIK MEYDAN MUHAREBESİ olan 30 Ağustos un ZAFER bayramının 97. yılı kutlamalarında da aynı hatanın yapılması söz konusu olamazdı.O kadar ki, vatandaşlarımız teşkilatı kast ederek, “Diyanet işlerimi, Hıyanet işlerimi?” deme noktasına geldiler. Diyanet işleri Başkanı Ali AKBAŞ ın Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı namı diğer Fesli Meczup Kadiri 9 kasım günü hastane de ziyaret ederek 10 Kasım ATA nın ölüm yıldönümüne Fotolarını servis etmesi mesaj verme hadsizliği de kesinlikle bir tesadüf olamaz. dedirtmektedir. Buradaki “hıyanet” sözcüğü, bir “hainlik” anlamında kullanılmamıştır. Sözcük; tamamen, “Emaneti kötüye kullanmak, güveni kötüye kullanmak” anlamını taşımaktadır. Bugüne kadar bir tek GAZİMİ zi bile ziyaret etmeyen başkan erbaş Fesli meczup Kadiri ziyaret edişinin tamamen insani bir ziyaret olduğunu ifade etmektedir, ama ne kadar acı ve gariptir ki 9 Kasım günü cuma dır ve cuma hutbelerinde 10 Kasımla ilgili Mustafa Kemal ATATÜRKTEN tek kelime ile bahsedilmemektedir.
Sizler ne kadar Cuma hutbelerinden Bayram hutbelerinden yeni yıl hutbelerinden Ramazan, Kurban bayramı ve Milli bayramlarımızdan ATATÜRK ü çıkartmaya çalışırsanız çalışın bu gayretleriniz Milletin gönlünde taht kurmuş yüce kahramanlarımızı unutturmaya yetmez. Atatürk sevgisini Yüce Milletimizin yüreğine daha çok perçinlemiş olursunuz ve sizlerde hem tarih ve hem de toplum nezdinde hak ettiğiniz yerde kalırsınız sizi Allahtan korkmaya ve kuldan utanmaya davet eder, emaneten bulunduğunuz makamı hakkı ile yürütün deriz...