Tarih bilimi göstermektedir ki, toplumlar dışlarından kendilerine yöneltilen zorlamalara karşı da parçalanıp bölünmeye karşı da büyük tepkiler göstermekte ve bu durumdan kurtulmak için müthiş bir mukavemete girişmektedirler.  

Bağımsızlık ve birlik arzuları, birinci derecede tercih edilen unsurlar olarak; icabında demokrasi, insan hakları, sosyal ve bireysel refah gibi talepleri, ikinci dereceye itmekte ve onları geçici bir süre için de olsa gündem dışında tutmaktadır. Din ve milliyet duyguları ise savunma azminin motor güçlerini oluşturmaktadır.  

Hemen her milletin yapısında görülen bu özelliğe, bütün dünyanın bildiği iki olayı örnek gösterebiliriz: Fransız ihtilali ve İtalyan Birliği'nin kurulması.    

Fransız İhtilalini yapanlar arasında, aslında "Cumhuriyetçiler" azınlıktaydı. Hakim görüş, "insan hakları"na saygılı bir parlamenter sistemle bugünkü bir çok Avrupa ülkesinde gördüğümüz gibi, demokratik ortam içerisinde yetkileri kısıtlanmış bir şekilde krallığın devam ettirilmesi idi. Kitleleri öfkelendirip Krallığı ortadan kaldırarak Cumhuriyete geçişe yol açan olay; Avusturya ve Prusya'nın, Fransa Kralı'nın otoritesini yeniden sağlamak maksadıyla, Fransa üzerine askerî harekât düzenlemeleridir. Bu teşebbüs, Fransız milliyetçilerinin zoruna gitti ve 10 Ağustos 1792'de Kral ve Kraliçe'nin tutuklanmasına sebep oldu. Arkadan meclisin 300'e karşı 700 oyla "krallığın kaldırılması" kararı geldi.  

İtalyan Birliği'nin kurulmasında da yine dış müdahalelere karşı tepkiler etkili olmuştu. Kuzey İtalya'ya karşı yapılan Avusturya askerî harekâtları, İtalyan milliyetçiliğini tabrik etti. Birkaç ayrı devlet halinde olan İtalya, tek devlete dönüşmesini bu şekilde uyandırılan milliyetçilik duygularına borçludur. Fransa'da tepkiler nasıl "Kralcı' olanları bile "Cumhuriyetçi" yapmış idiyse, İtalya'da da tersine "Cumhuriyetçiler" bile "Kralcı" olma noktasına geldiler. Ateşli bir cumhuriyetçi olan Garibaldi, İtalyan birliğinin ancak Piemonte Krallığı'nın önderliğinde mümkün olacağını anlayınca, tercihini değiştirdi ve kralcı oldu. Garibaldi, birleşmenin en önde gelen savaşçılarından biriydi. Sonuçta 14 Mart 1861'de Birleşik İtalya Krallığı, dünyaya ilan edildi.  

Bugün, Ortadoğu'ya Amerikan müdahalelerinin de aynı türden sonuçlar vermekte olduğunu gözlemlemekteyiz.  

Bir yandan baskıcı rejimden bunalmış olmalarına rağmen, "Şer ekseni" içerisinde ilan edilmiş olan İran halkının, başlarındaki yönetime kerhen destekleri sürmekte, diğer yandan işgal altındaki Irak'ta dini referanslı yasaları gündeme getirme ihtiyacı duyulmaktadır. Çünkü dış müdahaleler ve parçalanıp dağılma ihtimallerine karşı halkın, milliyetçi ve dini duyguları harekete geçmiş vaziyettedir.  

Amerika'nın "demokrasi getirme" iddiası taşıdığı Irak'ta hazırlanan "Geçici Anayasa Taslağı", çıkarılacak yasaların "İslam Dini'ne aykırı olamayacağı" prensibini ihtiva etmektedir. Mevcut yönetim istemese de, halkın savunma ve birlik duygularıyla uyanan dini inançlarını, ön plana çıkarma ihtiyacını duymuştur.  

Gidişin böyle olacağını, Amerikalı bir hukukçu olan Prof. Noah Feldman, 2003 yılı Kasım'ında görmüş ve şu ikazı yapmıştı:  

"Irak'ta yapılacak seçimler neticesinde, laik bir hükümet ya da Amerikan ve İsrail yandaşı bir hükümet beklemeyin."  

Evet, seçimler neticesinde öyle bir hükümet beklenemez, ABD'nin sürekli olarak Irak seçimlerini ertelemesinin sebebi budur. Çünkü hepimizin bildiği gibi Irak halkı, ABD, İngiltere ve İsrail'i sevmemektedir.  

Sadece Irak halkı mı?