TRT'nin bazı dillerde yayına başlaması, değişik şekillerde değerlendirmelere tabî tutuluyor. Bir kısmımız uygulamayı, "hak ve hürriyetler" çerçevesinde ele alıp olumlu tavır sergilerken, diğer kısmımız, "milli birlik" çerçevesinde ele alıp olumsuz tavır sergilemektedir.  

Şunu hepimiz biliyoruz ki, yayın programına yeni alınan dillerin hiçbiri, yabancı dil kategorisinde değildir. Bunlar yerli dillerdir ve konuşanları Büyük Selçuklu'dan beri Oğuzlarla birlikte devletlerimizin kurucu ve asli unsurlarıdır.  

Bugün her birimizin akrabaları içerisinde bu dillerden bazılarını konuşan yakınlarımız vardır. 13 Haziran tarihli Halka ve Olaylara Tercüman gazetesinde Sevinç Çokum, bu konuda güzel bir yazı yazmıştı. Sayın Çokum, şuurlu bir Türk milliyetçisidir ve yayınladığı eserleri ile Türk kültürüne büyük hizmetler vermiş, usta bir edebiyatçımızdır. "Babam Arap asıllıdır, annem ise Türk'tür" demektedir. Babaannesinin hiç Türkçe bilmediğini, babasının tanıdıklarından bir kısmı ile Arapça ve Kürtçe konuştuğunu kaydeden yazar "kendimiz için başka ülkelerde olmasını istediğimiz bazı serbestlikleri veya hakları kendi içimizde yaşayanlar için de istemeliyiz" demektedir. Muhterem Hanımefendiyi, samimi ve aydınlatıcı yazısından dolayı kutluyorum.  

Yıllar önce bir arkadaş grubu içerisinde yaşadığım bir olayı unutamıyorum. Birkaç arkadaş birlikte otururken içimizden biri, memleketindeki annesiyle bir telefon görüşmesi yaptı. Konuştuğu dil yerel dillerden biriydi. Yanımızdaki arkadaşların bazıları rahatsızlıklarını belirttiler. Arkadaşımızın cevabı şöyleydi: "Ne yapayım, benim annem hiç Türkçe bilmez. Annemle konuşmayayım mı" Bu arkadaşımız da şuurlu bir Türk milliyetçisiydi ve hatta Ülkü Ocakları İstanbul Teşkilat Başkanıydı.  

Tarih boyunca Türk devlet hayatında dil ve inanç yasakları olduğuna kimse şahit olmamıştır. Bu yasaklama görüşler, batı menşelidir ve batının modern zamanlarının ayırımcı yaklaşımlarının ürünüdür.  

Karamanoğlu'nun "Sarayda, otağda, pazarda Türkçe konuş" sözü ile Gaspıralı'nın "Dilde, fikirde, işte birlik" düsturu birer tavsiye ve arzudan ibarettir ve her ikisi de doru ve güzeldir. Ne var ki, gerçek hayat arzu edilenle bağdaşmayabilmektedir.  

Bütün bu izahlarıma rağmen bugünkü şartlarda, ben de yerel dillerle yayını mahzurlu görmekteyim. Çünkü:  

1- Bu yayınlar, PKK ve devamı örgütlerin arzusu istikametinde ve AB'nin dış dayatmaları neticesinde başlatılmıştır. Bu itibarla devlet politikamızın yabancı ve iç düşman güçlerin karşısında bir yenilgisi anlamındadır.  

2- Türkiye'de dil farklılığı, milliyet farklılığı şeklinde yanlış algılanmaktadır. Bu itibarla, yerli diller bir bölücü mantıkla sürekli istismar edilmektedir.  

Şu örnekleri dikkatlere sunmak faydalı olacaktır:  

İngilizler, Amerikalılar ve Avustralyalıların üçü de İngilizce konuştukları halde tek millet değildirler. İspanyollar, Meksikalılar, Şilililer ve Arjantinlilerin dördü de İspanyolca konuştukları halde yine tek millet değildirler.  

İsviçreliler; Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Romanca olmak üzere dört dilli oldukları halde bir milletirler. Fransızlar arasındaki, Alsaslılar ve Gaskonlar dilleri ayrı oldukları halde topluca Fransız olarak bir tek millettirler. Buna karşılık Almanlar, Almanca konuşan Aşkenaz Yahudilerini, kendi milletlerinden kabul etmiyorlar.  

Türkiye'de "tek dil, tek millet" nazariyesi yanlış yerleşmiş, belki de hiçbir milletin yapısına uymayan bir anlayıştır. Bu konuda daha teferruatlı bilgi almak isteyenlere Ernest Renan'ın "Millet Nedir" isimli kitabı ile Ferdinand de Saussure'un "Genel Dilbilim Dersleri" isimli kitabını tavsiye ederim.  

Bizde dilleri farklı olanlar, sadece Kafkasya ve Rumeli kökenlilerde Kürt vatandaşlarımız değildir. Ahmet Caferoğlu'nun "Türk Dili Tarihi" isimli kitabında belirttiği gibi Yörükler arasında da bir takım ayrı diller tespit edilmiştir ki, onların hepsi Oğuzlar camiasındandır. Aynı durum, Oğuzların en itibarlı ve büyük kollarından biri olman Çepniler için de geçerlidir.  

Bu konuları, yakında çıkacak olan "Türkiye Türkleri" isimli kitabımda, kamu oyumuzun dikkatine sunacağım. Şimdilik şu kadarını söylemek istiyorum:  

Bugün adına "Türkçe" dediğimiz güzel dil, Türk milletini meydana getiren boyların hür tercihleriyle, tarih boyunca müşterek kullandıkları bir dildir.  

Konuyu başka açılardan ele almak, gerçeklere uymadığı gibi zarardan başka bir şey de getirecek değildir.